Yalancının Mumu Darbecilerin Korkusu

Haksöz

Geçtiğimiz ay bir kez daha postal kokusu ortalığı sardı. Son siyasi gelişmeler yine gösterdi ki bu koku, Türkiye'nin demokrat ve laik geçinen aydın, bürokrat, sermayedar takımının en çok hoşlandığı kokudur. İki de bir gündemi saran ve sistemin savunucuları arasında askerî kanadın öncelikli konumunu pekiştiren bu nahoş kokunun mevcut sistemin kokuşmuşluğundan kaynaklandığı ise gün gibi aşikârdır.

Türkiye'de sistem, yalan ve baskı temeli üzerinde kurulmuştur. Yalanın kaynağı, kurulu düzenin sahibi bir avuç azınlıktır. Hakimiyetin kayıtsız şartsız topluma ait olduğu iddiası koca bir yalandır. Yalanın arkasında egemenlerin baskısı, keyfiliği ve sömürüsü yatmaktadır. Toplumun efendisinin köylü olduğu iddiası gibi, hakimiyetin kayıtsız şartsız "milletin olduğu iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. Anayasalara rağmen gerçekleştirilen askeri darbeler ve kendini seçilmişlerin üstünde değerlendiren MİT gibi, JİTEM gibi, MGK gibi oluşumlar, sistemin çarpıklığının ve demokrasinin aldatıcılığının en somut kanıtlarıdır.

Bilindiği gibi Susurluk olayı, yalan ve baskı temelli sistemin ve Türkiye'deki laik diktanın gerçek yüzünü açığa çıkaracak ve halkı egemen söz büyücülerinden ve hurafelerinden kurtarabilecek önemli bir imkan oluşturmuştu. Susurluk olayı, batıcı düzenin tanınması ve tasfiyesi açısından somut bir fırsattı. Susurluk, ülkenin anayasal düzen yanında egemenlerce "çete"lerle nasıl yönetildiğinin; eroin ticaretinden yargısız infazlara, mafya bağlantılarından kadın ticaretine kadar subayından polisine, politikacısından sermayedarına kadar sistemin nasıl bir bataklık ve çete ilişkisi ile kuşatılmış ve çürümüş olduğunun net bir açıklamasıydı.

İslami kesim, Susurluk olayını algılamakta ihmalkar davrandı ve güdümlü medyanın tarikat tartışmalarıyla saptırdığı gündemin şaşkınlığını yaşadı. Bu konuda dergimizin ortaya koyduğu tavır da, ancak sınırlı bir çevrede etki uyandırabildi. RP kurmayları, tarihin önlerine çıkarttığı bu altın fırsatı tepip Susurluk olayını gündemden düşürmeye çalıştı. İşte egemenleri şımartan da bu tutum oldu. Ordu Susurluk bataklığından üzerine bulaşan kara çamuru örtmeye çalışırken, bu bataklığa en fazla tepki göstermesi gereken İslami kesimi darbe tehditleriyle sindirmeye ve kendi konumunun tartışılmazlığını ilan etmeye başladı. MGK'nın son tavsiye kararlarını veya muhtırasını bu çerçevenin dışında anlamamız imkansız. Ayrıca Susurluk olayına zihnen ve fiilen bulaşmış kesimlerin öncülük ettiği "Aydınlık için bir dakikalık karanlık" eylemi de düzenin yeni bir gözbağcılık ve üfürükçülük örneğini oluşturdu. Egemenler tarafından ortaya atılan tüm darbe tehditleri, baskılar ve söz büyüleri, sadece yalan temelli sistemin çürümüşlüğünü gizlemek için ortaya konan gayretlerdi. Ama her yalanın bir sonunun olduğu da unutulmamalıdır.

Son olarak okuyucularımıza dergimizle ilgili bir hatırlatmada bulunmak istiyoruz. Hak Söz bu sayımızla 6. yayın yılını doldurmuş bulunuyor. Her geçen gün düzenin üzerimizdeki ekonomik ve yargı alanındaki baskısı ve takibatları daha fazla artmaktadır. Son sayılarımızla ilgili olarak da hakkımızda Fatih Cumhuriyet Savcısı tarafından iki farklı soruşturma açılmış bulunuyor. Ancak bizler açık, ilkeli ve istikrarlı bir şekilde ifa etmemiz gereken İslami sorumluluklarımızı bir tebliğ ve mücadele aracı olarak dergi etkinliğimizle de sürdürmeye kararlıyız. Ancak bu etkinliğimizin devamı sizlerin katkılarıyla da doğrudan alakalıdır. Dergimize sahip çıkmanız ve onu tanıtmanız, abone olmanız ve abone bulmanız ayrıca yazı, değerlendirme ve bilgilendirmelerle katkıda bulunmanız, artmakta olan yükümüzü hafifletecektir. 7. yayın yılma girerken abonelerimizin ilk elde abonelerini yenilemelerini, gerekli hallerde mektup, faks veya telefonla bizleri bilgilendirmelerini ayrıca tüm okuyucularımızın, yeni aboneler bularak yeni abone dönemimizde katkıda bulunmalarını bekliyoruz.

Dergimizin 7. yayın yılında daha iyi bir Hak Söz'e, birlikte ulaşma dileğiyle...