Sevginin Amelleşmesi mi İfsadı mı?

Zehra Ç. Türkmen

Sahabe, tabiun, ıslah öncüleri ve iyiliği emredip kötülükten men eden ümmet yapıları hiçbir zaman Rasulullah’ın doğumunu kutlamamışlardır. Ne sahih rivayetlerde ve ne de İslam tarihinde böyle bir ritüele rastlamaktayız.

Kur’an’ı Kerim’e baktığımızda Hz. Peygamber’in misyonuna işaret ederek sadece Kadir Gecesinin öneminden bahsedilmektedir. Kadir Gecesinin önemi ise Kur'an-ı Kerim'in bu gecede indirilmesi ve Hz. Muhammed’in vahyin taşıyıcısı yapılmasıyla alakalıdır.

Tarih boyunca Rasul’ün yakın arkadaşları ve ıslah öncüleri gerek gaybi alandaki sapmalara, şirke ve hurafelere karşı; gerek siyasi ve sosyal yapıdaki haksızlıklara, zulme, sömürüye karşı, hidayet rehberimiz Kur’an’ın mesajının nasıl örneklendirileceğinin çabasını sürdürdüler. Aynı zamanda zalimlere karşı nasıl mücadele edileceğini, Müslümanlar arasında nasıl bir dayanışmanın sağlanacağını, İslami eğitimin nasıl gerçekleştirileceğini hep onun örnekliğini düşünerek, hep onun yolunu takip ederek çözümlemeye ve öğrenmeye çalıştılar.

Onlar bir avuçtu. Dünyalarını Bizans ve İran kuşatmış, coğrafyalarına azgın müşrikler hâkim olsa da onlar zulmün karşısında vahyin aydınlığını savunan bir avuç inanmış mümin idiler. Kisralardan, Firavunlardan, Ebu Cehillerden ve tekfurlardan korkmuyorlardı. Çünkü temel korku kaynağı Allah’tı ve müminler Allah’ı razı edebilmek için bu cahilî çevreyi ve dünyayı değiştirmek adına akitleşmişlerdi.

Kur’an-ı Kerim bizlere Rasulullah’ın ahlakının en güzel ahlak olduğunu belirtmektedir. Bu ahlak nedir dediğimizde örnek alacağımız şu vurgular öne çıkmaktadır: Vahyî ölçüleri ve hudutları bilmek, fıtratımızla barışık olmak, hayata kulluk eksenli bakmak... Aynı zamanda ahlak her türlü zulüm, şirk ve cahilleşme karşısında, hakkı ve adaleti savunmak, yakınlarını, komşusunu, öksüzü ve yetimi korumak, emin olmayı, güzel sözlü olmayı, dayanışmayı ve takvayı kuşanmaktı.

Oysa günümüz egemenleri, küresel kapitalizm ve jandarması ABD, en önemli ahlakın kapitalist tüketim kültürü, tüketim ahlakı olduğunu bize telkin ediyor. Adeta kapitalizmin hapishanesi içindeyiz. İnsanın bedenini soymak, bilincini çürütmek için ekranlarda, okullarda, sokaklarda, gazetelerde hep aynı konular.

Bugün, geleceğimiz önünde veya insanlarla Kur’an arasında yığılan çok ciddi modern bir şeytanlaşma süreci ile karşı karşıyayız. Bugün çağdaş ve en belirgin şeytanlaşma süreci, kapitalizmin küreselleşmesi ve kapitalizmin tüketim kültürünün bir yaşam biçimi haline getirilmesidir. Doğum günleri, anneler ve babalar günü, evlilik yıldönümleri gibi sevgililer günü de birer kültürel bidat olarak son yıllarda ne yazık ki bazı Müslümanların hayatı içine girmektedir.

Müslüman kesime hitap eden bazı gazetelerin “sevgililer günü” eki dağıtmalarından sonra en son NTV canlı yayınında Nilgün Balkaç’ın sorularını yanıtlayan yeni Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in açıklamaları oldukça çarpıcıydı. Görmez, bu yıl, 14 Şubat sevgililer gününün mevlit kandiliyle aynı güne denk gelmesini “ne güzel bir tesadüf veya tevafuk” diye yorumluyordu. Ve devam ediyordu: “Çünkü biz kendi kültürümüzde ve medeniyetimizde sevgili peygamberimize ‘sevgililer sevgilisi’ adını veriyoruz. Hem de bütün sevgilerin kaynağı yaratıcımıza olan sevgimizi de gösterir, böyle bakıyoruz. Bizim kültürümüzde Peygamberimize çok farklı bir sevgimiz var. Dolayısıyla bu iki günün bu sene tesadüf etmesini bir güzellik olarak görüyorum. Biz hem hep birlikte ‘sevgililer sevgilisi’nin doğum gününü kutlarız, mevlidi çok daha canlı yaşarız hem de ‘sevgililer sevgilisi’nden aldığımız sevgiyi kendi sevgilimize de en güzel şekilde ifade etmiş oluruz.

Görmez’in bu açıklamaları Müslümanlar olarak yaşadığımız toplumdaki kapitalist ve modern yaşam biçiminin kuşatıcılığını ve cehaletin boyutlarını en yalın haliyle göstermekteydi. Batılı paradigmanın ürettiği beşeri kutsallarla, vahyî değerleri post-modern bir tutumla sentezlemeyi de Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanı üstleniyordu.

Ne yazık ki kapitalist yaşam biçimi tüm insanlığa tüketim köleliğini dayatarak, özel günleriyle, pop müziği ile, yeni yeni markalarla yalan ve ifsat edici bir tüketim anlayışı, bir tüketim ahlakı üretiyor. Ve insanları modern köleler haline getirmeyi amaçlayarak aynı zamanda gerek giyim ve yeme tarzı, eğlence, müzik ve tatil anlayışı ve gerek dayattığı hurafe günlerle insanları tüketim tezgâhları önünde tek-tipleştiriyor. Oysa Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda cahilî bir ortamda Rabbimiz Rasul’e tüm kirlerden arınarak, Rabbini birleyerek aldığı vahyî ölçüler doğrultusunda kalkıp uyarmasını buyurmaktadır. Zalimlerden ve müşriklerden ayrışarak, şahitlik görevini yerine getirip Rabbini birlemesini, özelde ve genelde adaleti yerine getirmesini emretmekte ve onun ahlakının Kur’an ahlakı olduğunu vurgulamaktadır.

Rasul’ün eylemi Kur’ani mesajı öğretmek ve tebliğ etmek ve yine Rasul’ün şahitliği Kur’ani ilkeleri yaşamlaştırmaktır.

Rasul’ün misyonunu yüklenmek onu sadece belirli günlere hapsederek anılacak bir insan olmaktan çıkartıp vahyi, hayatın içinde yaşayarak onu anmak ve anlamaktır.

Peygamber’i hatırlamak, mahrumlara, ezilenlere, talep edenlere vahyî mesajı taşıyıp iyiliği emredip kötülükten sakındıracak bir ümmet olmak ve oluşturmaktır. Peygamber’i anmak bir gül töreni, bir doğum günü partisi değildir.

Rasul’ün örnekliği özümüze, yani fıtratımıza yeniden dönüp, vahyin ilk çağrısı olan “ikra bismi rabbikellezi halak”ı anlayarak ve aktararak Rabbimizin adıyla okuma eylemini yeniden kavrayıp O’nun izinden giden yaşayan Kur’anlar olmaktır.

“Ey inananlar! Andolsun ki, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için Rasulullah en güzel örnektir.” (33/Ahzâb, 21)

Usvetün hasene” olanı yani vahyi yaşamak ve yaşamlaştırmak konusunda vahiyle yönlendirilen en güzel örneğimizi, yerel ve küresel egemenlerin menfaatlerine göre örfleştirmeye çalıştıkları modern bidatlerle gölgelemeye fırsat vermememiz gerekir. Muhkem doğrular apaçık iken, değerlerimizi karartmaya alet olanlara, “Gölge etme başka ihsan istemem!” uyarısında bulunmak herhalde en güzel cevap olacaktır.