Şemdinli’nin Faturası İki Buçuk Kişilik Çeteye!

Haksöz

Şemdinli davası sürpriz bir biçimde sonuçlandı. 9 Kasım 2005 günü Umut Kitabevi'ne bomba atıp bir kişinin ölümüne, bir kişinin de yaralanmasına sebebiyet vermekten sanık astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava sonucunda 39,5 yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Oy çokluğu ile verilen bu karara muhalif kalan heyet üyesi diğer hâkim ise sanıkların sadece cinayet ve yaralamadan değil, "bölücülük" suçundan da yargılanmaları ve ağırlaştırılmış müebbet hapisle tecziye edilmeleri gerektiğine hükmederek karara katılmadı. Sanıklar arasında yer alan itirafçı Veysel Ateş hakkındaki karar ise dosyasındaki eksiklikten dolayı ileriye ertelendi.

Van Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı sonrasında medyada iki farklı yorum öne çıktı. Bunlardan birine göre, derin devletin himayesi altında oldukları düşünülen sanıklara bu kadar ağır cezaların verilmesi hukuk devleti işleyişine uygun ve alkışlanması gereken bir sonuçtu. Gerçekten de özellikle iddianameyi hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya'nın başına gelenlerden sonra bu davanın örtüleceğine dair yaygınlaşan kanaatlerin hilafına verilen bu karar sürpriz sayılabilirdi. Nitekim 7 Mayıs tarihinde başlayıp kısa aralıklarla sürdürülen celselerden sonra yaklaşık 1,5 aylık bir süre içinde davada karar aşamasına gelinmesi Şemdinli davasının sürüncemeye bırakılıp, kamuoyu gündeminden uzaklaştırılacağına dair endişeleri boşa çıkartmış oldu.

Konuya diğer cepheden bakanlar açısından ise davanın sonucu hiç de öyle sanıldığı gibi iyimser olmayı hak etmiyor. İki astsubaya verilen ağır cezaları konunun üzerinin örtülmediğinin delili olarak değerlendiren yaklaşımdan farklı olarak, bu bakış açısı faturanın iki piyona kesilmesiyle asıl organizasyonun gözlerden kaçırıldığını ileri sürmekte. Gerçekten de ortada şöyle bir gariplik var: Sanki iki astsubay yanlarına bir de itirafçı alarak PKK'lı avına çıkmışlar! Bu arada Şemdinli ve çevresinde 4 ay içinde patlayan 18 bombanın kimler tarafından ve hangi maksatlarla patlatıldığı ve nasıl bir tesadüfse Ali Kaya ve ekibinin yakalanmasından sonra patlamaların kesilmesi hiç gündeme gelmiyor. Yani Umut Kitabevi'nin bombalanması münferit bir eylem olarak değerlendirilmiş oluyor. Demek ki, Büyükanıt'ın "iyi çocuğu" Ali Kaya günlerden bir gün mesai arkadaşı Özcan ve Veysel'e "Hadi gidip şu Seferi Yılmaz adlı bölücüye bir bomba atıp içimizi ferahlatalım." demiş olmalı!

Mahkemenin Ali Kaya ve Özcan İldeniz hakkında verdiği karar bir anlamda çetecileri cezalandırırken çeteyi görmezden gelen bir mahiyet taşımakta. Ali Kaya ve arkadaşlarının önceki bombalama eylemleriyle irtibatlı oldukları kuvvetle muhtemel olmakla birlikte, bu yönde hiçbir şey ortaya konulmuş değil. Daha ilginci bombalama eyleminin hangi maksatla ve nasıl bir organizasyon işleyişi içinde gerçekleştirildiğinin üzerinde de durulmaması. Oysa işin püf noktası burada.

Ali Kaya ve iki "mesai" arkadaşı Umut Kitabevi'ne bomba koymayı kişisel bir kin sonucu ya da hobi faaliyeti olarak gerçekleştirmiş değiller herhalde. Sonuçta siyasal nitelikli ve organize bir eylem var ortada. Ama organizasyonun sadece tetikçi boyutu cezalandırılıyor. Saldırının Ali Kaya'nın toplam 3 kişilik örgütünce düzenlendiğine inanmamız isteniyorsa bu gerçekten çok saçma. Ferhat Sarıkaya'nın meslekten men edilmesine yol açan yaklaşım tarzının doğruluğu, aslında mahkeme kararı ile teyit edilmiş oldu. Gerek suçun çapı, gerek suçluların mesleki durumu ortada ciddi bir hiyerarşik zincirin mevcudiyetine işaret ediyor. Ne var ki, bu zinciri ortaya çıkarabilecek ve sorumlulardan hesap soracak bir yaklaşımı öne çıkartmak kolay değil. Bu yüzden Ali Kaya cezaevine yollanırken, onun sırtını sıvazlayan, madalyalarla taltif edenler hiçbir sorumluluk duymaksızın işlerine devam ediyor ve Ağustos ayında yapılacak olan terfi işlemlerinde ordunun en üst kademesine oturmayı planlıyorlar. Kısacası çete düzeni ufak tefek yaralarla kaldığı yerden aynen devam ediyor!