Şebbihaların Sevinci Kursaklarında Kaldı!

Haksöz

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik Fırat Kalkanı operasyonunun ardından İdlib bölgesine de askerî bir müdahalede bulunacağı uzun süredir gündemdeydi. Çokça tartışılan ‘müdahale’ nihayet geçtiğimiz ayın ilk günlerinde gerçekleşti. Genelde medyada operasyon kavramıyla adlandırılan, Türkiye’nin resmi beyanlarında ise ‘intikal’ kavramının tercih edildiği askerî hareketlilik ilk anda yaşanan kısa süreli bir gerilimin ardından şu ana kadar sorunsuz devam etmekte. Bu durumun böyle sürmesi için dua ediyoruz.

Türkiye’nin uzun zamandır çokça spekülasyona konu olan bu hareketliliği Astana mutabakatı doğrultusunda ‘intikal’ ettiği sahanın asıl mukimleri ve sorumluları olan mücahid gruplarla koordinasyon içinde yürütmesi şüphesiz çok hayırlı olmuştur. Bu durum Suriye devriminin çok ağır bir yara almasını getirebilecek bir çatışmanın başlamasından korkan Müslümanları rahatlatırken, Esed rejimini ve onu arkalayan güçleri ise üzmüştür. Aynı şekilde Türkiye’de ulusalcı, laik, solcu vs. bilumum kesimi de hayal kırıklığına uğratmıştır. Bilindiği üzere Esed katilinin şebbihalığına soyunmuş bu çevrelerin beklentisi TSK ile mücahid grupların karşı karşıya gelmesiydi. Böylece hem Suriye direnişi baltalanmış olacak hem de Türkiye ordusunun vereceği kayıplar Erdoğan ve Suriye politikası aleyhine propaganda malzemesine dönüştürülecekti.

İki tarafın da basiretli bir siyaset izlemesiyle bu tuzağa düşülmemiş olması hamd etmeyi gerektiren bir sonuçtur. Bu durumun sonraki süreçte de devam ettirilmesi için adımlar dikkatli atılmalı, yeni tuzaklara, muhtemel komplo girişimlerine karşı teyakkuzda olunmalıdır.

Bu noktada bize önceki sayılarımızda bu konuyu gündemleştirmeye çalışırken abartılı bir yaklaşım mı sergilediğimiz, fazla endişeli bir ruh haliyle mi davrandığımız sorusu sorulabilir. Öncelikle tedirginliğin bize özgü olmadığını, yayınlarımızla bizzat sahada mücadele vermekte olan mücahidlerin ve onların sözcülerinin kaygılarını yansıttığımızı hatırlatalım.

İlaveten ortada Astana mutabakatı diye adlandırılan ve had safhada endişe etmeyi gerektiren bir metin bulunduğu gerçeğini de atlamayalım. Rusya ve İran ile ortaklaşa imzalanan bu metinde sahada aktif olan Tahrir’uş Şam kast edilerek “el-Kaide terör örgütünün bölgeden tasfiyesi” vurgusu yer almaktaydı. Bu ifadenin gereğini yapmaya kalkmak demek TSK ile mücahid gruplar arasında çatışma demekti ki buna itiraz edilmeliydi, biz de bunu yaptık.

Gelinen yer itibariyle bu tehlike tümüyle ortadan kalkmış mıdır? Maalesef bunu söyleyemeyiz. Yakın bir tehlike olmaktan çıkmakla birlikte, bu ihtimal tümüyle berhava olmuş değildir. Basiretli ve akıllı tutumun karşılıklı olarak sürdürülmesiyle bu tehlikenin savuşturulmasını ümit ediyor, İslami camianın da bu doğrultuda süreci ve gelişmeleri takip etmesinin öneminin altını çiziyoruz.