RP'nin Turnusol Kağıdı: Hükümet Ortaklığı

Kenan Alpay

"Refah Partisi kimin ve neyin partisi?" sorusu, yıllardır Türkiye'deki özelde müslüman kesimlerin, genelde rejimin ve bağlılarının gündemini oluşturmaktadır. RP'nin yapılan her seçimden biraz daha büyüyerek çıkması ve nihayet tartışmalı bir biçimde koalisyon ortağı olarak hükümet olmasıyla birlikte bu soru, Türkiye'deki tüm kesimlerin gündemini işgal etmiş durumda.

Türkiye'de müslümanlar öteden beri sağlıklı bir düşünce ve tartışma ortamına sahip olmadığı için, üretilen düşünce ve pratiklerin gerektiğinde destekleyerek yanında, gerektiğinde itiraz ederek karşısında tavır alabilecek olgunluğa ulaşabilmiş değildirler. Müslümanların bu olgunluğa ulaşamamalarının iki önemli sebebi olduğunu düşünüyoruz, ilki Allah'ın rızasını gözetecek sahih bilgilenme eksikliğidir ki, pratikteki sapma ve savrulmaların sebebini teşkil etmektedir. Diğeri ise bilgilenme eksikliğinden ziyade, sahih bilginin gerektirdiği pratiği göze alabilecek cesaretten yoksun olma durumudur ki, bu zalime meyletme ve zulmü ayakta tutmaya yol açan en önemli sebeptir. Oysa bakış açımız Allah'ın rızasına uygun olanları bize öğreten Kur'an'dan neş'et etmeli ki, kişileri, kurumları, düşünceleri ve pratikleri hangi kategoride değerlendireceğimiz netleşsin.

Yaşadığımız günlerde RP'nin iktidara gelmesiyle birlikte bir süredir yaşanan zihinsel ve pratik alandaki sapma ve çözülmeler daha bir ağırlığını hissettirmekle yetinmeyip çatışması gereken saflar arasında karışmalara ve uzlaşmalara sebebiyet vermeye başladı. İşte bu paradoks ve endişe verici duruma dikkat çekmek üzere RP'nin geliştirdiği politik açmazlara ve bu açmazlara -itiraz edip karşı durmak bir tarafa- adeta çanak tutup müthiş bir savrulma yaşayan bazı kesimlere tekrar dikkat çekmek ve uyarmak durumunda kaldık.

RP'nin Tarihsel Meşruiyet Arayışı: DP ve Menderes Dönemi

Statükocu partilerin iktisadi, siyasi ve kültürel alanlardaki ifsad edici politikalarına karşı RP'nin geliştirdiği söylemlerde ve önerdiği pratiklerde partinin büyümesi ve iktidara yaklaşmasıyla önemli birtakım değişiklikler oldu. Erbakan'ın Atatürk ve Anıtkabir'e olan ilgisi. Demokrat Parti misyonunun son ve gerçek temsilcisi olma iddiaları, Batılı ve özellikle ABD'li elçilerle geliştirilen sıkı diyaloglar ardından gerçekleştirilen ABD ziyareti, emekli albay ve generallerin partiye şaşalı transferleri, defileler, düğünler vs derken RP klasik İslam motifli muhafazakar-sağcı kimlikten modern-liberal bir kimlikle yeniden yapılanmaya doğru evrilmeye başladı. Modern-liberal siyasal kimliğe evrilme durumu iktidara yaklaştıkça hız kazandı. Fakat muhafazakar liberal sentezli siyasal akış RP kadrosu ve kitlesi ile birlikte, ilginçtir ki, parti-dışı yapılanan İslami çevre ve cemaatleri de peşinden sürükler duruma geldi. RP, Menderes dönemine sahip çıkarken, Menderes'in Amerikancı misyonuna da sahip çıkarak bir anlamda iktidar döneminde ABD ile oluşturulacak sıcak ilişkilerin de ilk işaretlerini vermişti. Öyle ya Menderes döneminde alınan Marshall yardımı ertesinde Türkiye "NATO'ya gir" emrini almıştı. "NATO'ya gir" emri daha sonra "ABD çıkarları için Kore'de savaş" talimatına dönüşmüştü. Bugün Erbakan ve kurmayları İslam NATO'su oluşturacağız" propagandası yapsalar da, Menderes politikalarını stratejilerinin eksenine oturtarak, ABD ve ABD eksenli kuruluşlarla ilgili gerçek niyetlerini ortaya koymaktadırlar.

RP geldiği nokta itibariyle, DYP ve ANAP'ın Menderes ve Özal'ın mirasına sahip çıkan söylem ve pratik önermeleriyle paralel bir politik manevra yaparak, merkez sağ bir parti hüviyetine bürünmüştür. İşte biz mevcut şartlarda RP'yi değerlendirirken, RP politikalarının DYP ve ANAP politikalarından ayrıştığı alanları değil, aynılaştığı alanları daha fazla dikkate almak durumundayız.

RP'nin Ekseni ve Gözettiği Dengeler

Siyasal yelpazedeki yeri her ne kadar İslami-muhafazakar kanatta gözüküyorsa da, RP iktidara hazırlık döneminde ve iktidar olduğu dönemden İtibaren liberal ve pragmatist açılımlarla klasik İslami-muhafazakar kimliğini, modern-liberal değerlerle içice geçirmeye başladı.

İslami-muhafazakar kimliği ve modern-liberal kimliği sentezleyerek merkez partisi olmayı hedefleyen RP ve lideri Erbakan, DP/Menderes ve ANAP/Özal misyonunun en güçlü temsilcisi olabilir. DP/ Menderes ve ANAP/Özal ekseninde çizgisini sürdürmeye kararlı bir RP'nin gözeteceği dengeler de bu yeni sentez kimliğe uygun politikalar devşirecektir. Bu yeni sentez kimlik tüm farklılıklarına ve hatta karşıtlıklarına rağmen bölgesel ve küresel arenadaki pek çok kampı memnun etmeye çalışıyor gözükse de nihayetinde sergilenen tüm gayretler modern-liberal kampın hanesine yazılacaktır. Menderes ve Özal'ın politikaları Türkiye'de İslam'a ve müslümanlara katkı sağlıyor gibi algılandıysa da, bireysel ve toplumsal alanda en ağır yaralar bu iki dönemde uygulanan ifsad dalgalarıyla yürürlüğe sokulmuştur. RP'nin bu iki döneme öykünmeci yaklaşımı ifsad politikalarını oluşturduğu tahribatı gidermek bir tarafa daha da ağırlaştırmaya adaydır.

Muhalefette Çatışmacı, İktidarda Uzlaşmacı

RP ve lideri Erbakan muhalefet politikasını ısrarla "Hak-Batıl" çatışması ekseninde sürdürerek tabanını genişletti. "Hak geldi. Batıl zail oldu" ayetini adeta bir slogan şeklinde yarı-resmi yayın organı olan Milli Gazete'nin spotunda tutan RP, diğer siyasal partileri "batıl" olarak tanımlayarak mücadeleyi iki saf şeklinde yürütmenin avantajını elde etti. Muhalif dönemde RP diğer partileri "batıl", "taklitçi ", "gavur aşıkları", "batı uşağı" vb. gibi tasvirlerle tamamen karşı /düşman bir kampa oturturken, 24 Aralık seçimlerinden sonra önemli bir dönüşümle tavır değişikliği gösterdi.

RP ve diğerleri saflaşması şeklinde oluşturulan siyasal atmosferde, RP "taklitçi partiler" aleyhinde oldukça güçlü bir hava oluşturdu. Türkiye'deki statükocu-partilerin ABD, AB, İsrail, IMF, özelleştirme, OHAL, cezaevleri vb gibi konulardaki tüm uygulamalarını kökten değiştirmeyi öneren RP, koalisyon arayışları esnasında sergilediği tutumlarıyla adeta sabit hiçbir referansı yokmuşçasına, herkesle ve her şartla işbirliği girişimlerini tercih etti. Refahyol hükümetinde ekonomiden eğitime, dış politikadan cezaevleri sorununa, Çekiç Güçlen OHAL'in devamına kadar hemen tüm konularda muhalefette geliştirdiği söylemleri değil, her hangi bir statükocu partinin tavırlarını sahiplenerek iktidara devam etmeyi tercih eden RP, hem kendisini hem de tabanını iyiden iyiye devletçi-milliyetçi saflara savuruyor. İktidardayken İslam ve müslümanlar adına elde edeceği bazı mevzi kazanımlar beklentisiyle, RP'nin iktidar uğruna göze aldığı yanlış icraatları eleştirip düzeltmeye çalışmak yerine, sahiplenerek savunmayı tercih eden müslümanlar ne kadar ağır bir vebal altına girdiklerini düşünüyorlar mı acaba? "Taklitçi zihniyetin panzehiri olmak üzere yola çıkan Adil Düzen çabaları, laik-kapitalist düzenin payandası pozisyonuna düşmek üzere olduğu halde, birkaç istisna dışında, müslümanların safından "durun kalabalıklar" haykırışını duyamamak ne kadar acı?

Hükümette Kalmanın Bedeli Teslimiyetçi Tavır Olmamalı

Ülkeyi karanlığa sürükleyen kriz siyasetini değiştiremeyince, RP'nin iktidar ilişkilerinin ulusal ve uluslararası boyuttaki örgüsünü açıklamak yerine yaptıkların reel politik veya ülke gerçeği olarak izaha kalkışması sistemin kazanımı olacaktır. RP'nin ortaya koyacağı tavırlarda devlet adına mı, müslümanlar adına mı kazanım sağlayacağı sisteme entegre olup olmama noktasında belirleyici olacaktır. Zulüm düzenini korumaya ve savunmaya yönelik her girişim, RP'yi, İslam'a ve müslümanlara karşı bir konuma taşıyacaktır. Çoğunluğu oluşturan fakat ciddi bir İslam'ı bilinç ve tavırdan uzak olan kitle, süreç içerisinde, sahip olduklarıyla yetinerek elde ettikleri imkan ve fırsatları kaybetmek endişesiyle statükocu bir zihniyete evrilebilir.

Birkaç ay öncesine kadar Çekiç Güç'e, AB'ye, İsrail'le yapılan işbirliği anlaşmasına karşı çıkarken, RP'nin, bugün iktidar ortağı olunca tekrardan masaya oturmayı teklif etme politikası olsa olsa TC devleti açısından bir kazanım sağlayabilir. Örneğin RP ve yayın organları Çekiç Güç'e karşı çıkarken hangi gerekçeler öne sürülmüştü? Bugün Çekiç Güç'e 'evet' diyen RP kadrosunun Çekiç Güç'e karşı çıkması temelde, Çekiç Güç desteğinde kurulacak muhtemel bir "Kürt Devletinin "Misak-ı Milli"yi bölme tehlikesidir. Kürt devleti tehlikesi olmasa RP ve yayın organları Türkiye'deki Amerikan askeri varlığına karşı çıkabilir mi? Türkiye'de ekonomiden orduya, eğitimden emniyete, siyasetten istihbarata kadar uzanan Amerikan vesayetine karşı durabilecek bir irade Çekiç Güç'e yol verebilir ancak.

Ama Amerikan vesayetine karşı durabilecek bir iradede ısrar edemezseniz Çekiç Güç için masaya oturduğunuz gibi AB, İsrail, TÜSİAD, TİSK. Rantiye vb. ile de masaya oturup bir biçimde anlaşmak zorunda kalırsınız. RP'nin önünde iki tercih bulunuyor; ya statükocu parti siyasetini aşacak ya da tamamen statükocu bir partiye dönüşecek. Statükocu parti siyasetini aşmak için gösterilmesi gereken irade İslam'ın siyaset ve mücadele bilincinde ısrarlı olmayı gerekli kılar. Bu hem RP'nin hem de kitlesinin hızlı ve aktif olarak siyasal bilinç ve tavırda İslami perspektiften yana şahsiyetli bir tavır kuşanmalarıyla mümkün olabilir.