Parçalanmak İstenen Irak ve Yeni Eyalet İncirlik

Abdullah Sayar

Geçtiğimiz günlerde BM'nin Irak'taki Silahların Denetlenmesinden Sorumlu Özel Komisyonu (UNSCOM)'nun geçen yıl görevinden istifa eden Avusturyalı Silah Denetçisi Scott Ritter Amerikan basınına yaptığı açıklamalarla UNSCOM'un ABD ve İsrail lehine casusluk amacıyla kullanıldığını ifade etmişti. Ritter, görevli olduğu dönemde UNSCOM Başkanı Richard Butler'in kendisine yüksek teknolojili dinleme cihazlarını yerleştirme emrini bizzat verdiğini söylüyor ve buradan edinilen bilgilerin CIA ve MOSSAD'la paylaşıldığını açıklıyordu. Oysa Irak yönetimi 'Çöl Tilkisi' saldırısı öncesinde, söz konusu iddialardan dolayı UNSCOM'un faaliyetlerini durdururken ABD ise tüm bu iddiaların uluslararası toplumu yanıltmak amacıyla uydurulan yalanlar olduğunu iddia etmişti. Bir kez daha, başta BM olmak üzere uluslararası örgütlerin global emperyalizm ve ABD'yle olan göbek bağı gözler önüne serilmekte.

Skandal haberden sonra BM ve UNSCOM Başkanı Richard Butler açıklama yapmayı reddederken, ABD Dışişleri önce olayı reddediyor (6 Ocak '99) daha sonraysa 'yaptıysak yaptık, iyi de oldu!..' pişkinliği içerisinde kabul ediyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 'üç numaralı adamı' Thomas Pickening yaptığı açıklamada (13 Ocak, US News World Report) UNSCOM aracılığıyla fotoğraf, bazı kişilerin bulundukları yerler ve Irak yetkilileri arasındaki konuşmalar gibi istihbarat bilgilerini toplayabildiklerini ve bu bilgilerin 'Çöl Tilkisi' operasyonu ve Irak'ta rejim değişikliği planlan için sağladığı faydalan açıkladı. Böylece ABD'nin 'Çöl Tilkisi' operasyonunu ve İncirlik'ten kalkan uçakların rutinleşen Irak saldırılarını savunurken kullandığı 'uluslararası toplum adına' ve 'uluslararası barış' söylemleriyle neyi kastettiği bir kez daha anlaşılmış oluyordu.

Irak Dışişleri Bakanı M. Sait El-Sahaf yaptığı açıklamada ülkesine dayatılan BM Güvenlik Konseyi'nin 687 no'lu kitle imha silahlarının Ortadoğu'dan kaldırılmasını öngören 14. maddesinin İsrail'e de uygulanmasını istiyordu. Oysa tüm kamuoyu çok iyi biliyordu ki, Güvenlik Konseyi'nin güvenlikten kastı İsrail'e Ortadoğu'da tehdit oluşturabilecek güçleri ortadan kaldırmaktı.

Emperyalist Kuklalar

Orta Doğu'nun paylaşım haritası çerçevesinde emperyalist çıkarları için daha önce kendi eliyle silahlandırdığı ve İran'a karşı kullandığı Saddam'ın ve Irak planının kendi aleyhine dönmesiyle ABD şimdilerde Irak rejimini devirmek ve yerine yeni bir kukla oturtma peşinde. Saddam'ı devirmek uğruna "Irak'ı işgal etmeyi" konuşanlar bile var ABD'de. Bu amaçla Ekim '98'de ABD Senatosu'nda kabul edilen 'Irak'ın Kurtuluşu Yasası' ile Irak muhalefetine 97 milyon dolarlık 'askeri' yardım sağlanması kararlaştırıldı. Irak'ın şimdiye dek çok güvendiği 'Necip Arap Ulusu'da ikna edilmiş durumda. Arap Birliği Genel Sekreteri İsmet Abdülmecit Irak'taki rejim işbaşında olduğu sürece, Arap ülkelerinin çıkarlarını korumanın çok zor olduğunu söyledi.

Ankara'da Bir Ajanbaşı: F. RICCARDIONE

Kararla start verilen operasyonun başına getirilen isimse ibret verici. "Irak'ta geçiş dönemini organize etme" görevi ABD Ankara Büyükelçiliği'nin 'iki numaralı ismi' müsteşar Frank Riccardione teslim edildi. 1995'ten bu yana Ankara'da görevli olan Riccardione, Büyükelçilikte ajanlık stajını tamamlamış olacak ki terfi ettiriliyor. Fransızca, İtalyanca, Arapça ve Türkçe bilen Riccardione yaptığı açıklamada görevini 'Irak'ın uluslararası topluma yeniden entegrasyonu'(!) olarak izah ediyor, yani Irak'ın tekrar emperyalizmin uyumlu bir maşası haline getirilmesi olarak tanımlıyordu. ABD Ankara Büyükelçiliğini karargah tutan Mr. Riccardione planlar yaparken bir yandan da Irak'taki muhalif gruplarla yoğun temas içinde. Fransız L'Express dergisiyle yaptığı röportajda "Bu yaptığımız Irak'ın içişlerine müdahale değil mi?" sorusuna şöyle cevap veriyor Ankaralı ajanbaşı: "Ne yapalım? Gözlerimizi mi kapayalım? Bir ülkenin içişlerine müdahale etmeme ilkesi adına kulaklarımızı mı tıkayalım? Ben bu fikirde değilim." Görülen o dur ki ABD için meşru olan çıkarlarına uyandır. Uluslararası hukuka göre meşru İran İslam Cumhuriyeti terörist ilan edilirken, eski müttefik Saddam terörist, O'nun önceden terörist gruplar sayılan muhalifleri 'halk güçleri' yapılıyor. "Kim olursa olsun, rejimi değiştirmek isteyen herkesi destekliyoruz" diyor ajanbaşı ve devam ediyor: "Bizim yardımımıza hak kazandıklarını gördüğümüz muhalefet hareketlerini silahlandıracağız." Psikolojik savaş sonrası ise Irak'ta çıkacak geniş bir ayaklanmayla Saddam'ın sarsılması ve Kuveyt'ten girecek bir ordu ile devrilmesi planını içeriyor.

Peşkeş Çekilen İncirlik

Ankara'da bu planlar yapılırken bir NATO üssü olan İncirlik'in Irak'a saldırı merkezi haline getirilmesi, ABD'nin emperyalist politikalarının merkezine T.C yi baş aktör olarak yerleştirmek istediğini ispatlıyor. Dışişleri Bakanı İsmail Cem "Kuzey Irak'ta keşif(!) uçuşu yapan uçakların Irak'a saldırması, anlaşmalar içinde mümkün değildir", Bülent Ecevit ise "Irak'ta sivil yerleşim yerlerinin bombalanmasından üzgünüm" derlerken, Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı Sandy Berger, ABD uçaklarının Irak hedeflerini taciz olmadan da vuracaklarını deklare ediyordu. Artık rutinleşen saldırılarla, bomba yüklü olarak İncirlik'ten havalanan onlarca F-16, F-111, tanker uçağı, erken uyarı sistemli Awacs uçağı bombalarını Iraklıların üzerine boşaltmış olarak üslerine geri dönüyor. Ayrıca ABD önceki ay ani bir atakla İncirlik üssüne Patriot füzeleri getirme cesaretini gösteriyor ve 5 Patriot füze bataryası beraberinde yüzlerce kullanıcı asker (tam sayı binleri geçiyor) le İncirlik üssüne getiriliyordu. Türkiye kamuoyuna önce ABD'nin Türkiye'ye kendini savunması için füze sattığı şeklinde yansıtılan haberin aslı daha sonra ortaya çıkacak ve gerçekte ABD'nin canının kendi füzelerini İncirlik'e getirmeyi çektiğini gösterecekti.

Geçtiğimiz aylarda yaşanan bir başka gelişme olarakta 'Çöl Tilkisi' operasyonunda Bağdat'ı Körfezden bombalayan ABD'nin 'Invinsible' isimli savaş uçağı gemisinin, tatil yapmak amacıyla Türkiye'ye gelişini sayabiliriz. Antalya'ya demir atan geminin mürettabatı Antalya kumsallarında güneşlenerek 'savaş stresleri'ni üzerlerinden atıyorlardı.

Tüm bu gelişmelerin ortaya koyduğu en açık gerçek, Türkiye'nin emperyalist ABD politikaları doğrultusunda bir 'casus' ve 'savaş' üssü haline getirilmek istendiğidir.

Ajanbaşının Ankara'daki konumu birkaç ay önce Türkiye'ye gelen ABD'nin Ortadoğu'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Martin lndyk'in temasları/talimatlarıyla sağlamlaştırıldı. Bundan böyle Türkiye-ABD arasında "bölge sorunlarını ele almak üzere düzenli bir siyasi istişare mekanizması" oluşturuldu. Buna göre yılda iki kez bir araya gelerek, bölge konusunda Ankara'dan rapor alacak ABD'li yetkililer.