Obama’nın Afganistan Planı: Rüşvet ve Daha Fazla Kan!

Murat Özer

Amerika’nın yeni devlet başkanı Barack H. Obama, ülkesinin Afganistan’da yürüttüğü savaşta aldığı hezimet üzerine yeni bir plan hazırladığını açıkladı. Bu plana göre ABD cepheye yeni askerleri sevk edecek, Pakistan ve Afganistan yönetimlerini maddi açıdan destekleyecek. Ancak planın en dikkat çekici yanı, George Bush döneminde şeytan üçgeninde yer alan İran’la ilişkilerin düzeltilmesi.

11 Eylül saldırılarını müteakip, “terörle sınırsız ve küresel savaş” stratejisinin bir parçası olarak Afganistan’daki Taliban iktidarına savaş açan ABD, bu savaşta Irak’tan farklı olarak uluslararası toplumun ve en önemlisi NATO’nun açık desteğini arkasına almıştı. Bugün 30 bini ABD askeri olmak üzere 70 bin ISAF (NATO) askeri Afganistan’da geniş çaplı bir savaş yürütüyor.

Taliban’ın Direnişi BOP’u Çökertti

Afganistan savaşı başladığında televizyon ekranlarını dolduran omzu kalabalık paşalar, büyük titr sahibi stratejistler, gücünü mutlak ve yenilmez olarak tavsif ettikleri ABD’nin Taliban ve el-Kaide karşıtı tutumunun gerçeğin üzerini örtmek amacıyla üretilmiş kalın bir perde olduğunu söylüyorlardı. Onlara göre bu savaş, ABD’nin Orta Asya’ya yerleşmek üzere tertiplediği bir oyundan başka bir şey değildi. Öyle ki, 11 Eylül saldırıları da bu planın bir parçasıydı. ABD Başkanı Bush’un Türkiye’de açıkladığı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’un da, bu komplocu yaklaşıma kapı aralaması kamuoyunda bu anlayışın güçlenmesine sebep olmuştu.

Bu plan gereği, Taliban ve el-Kaide savaşçıları tasfiye edilirken, ABD de Çin ve Rusya’nın kapısında büyük bir güç gösterisi yapmış ve Asya’nın ortasında büyük bir mevzi kazanmış olacaktı. Ancak, büyük stratejistler bir şeyi unutmuşlardı: Mücahidlerin iradeleri ve Allah’ın müdahalesi. Küresel emperyalizmin karşısında direnebilecek yegâne gücün İslami hareket olduğu gerçeğini ısrarla göz ardı edenlerin bu durumu hesaba katabilmeleri elbette mümkün değildir. Çünkü onlara göre, İslami direnişin gerçekliği yoktur. Kendilerini bir şekilde İslamcılığa nispet edenler de bir şekilde küresel güçlerin bazen doğrudan, bazen de dolaylı yönlendirmesiyle hareket eden, kullanıma açık kişilerdir. Afganistan savaşının geldiği nokta, sadece ABD’nin açık bir mağlubiyetini değil, aynı zamanda bu ilkel, komplocu anlayışın da çöküşünü sağlamıştır.

ABD, 11 Eylül sonrası elde ettiği Orta Asya’daki tüm askeri üslerini kaybetti. Son olarak, Kırgızistan’daki Manas Askeri Üssü de Kırgız Parlamentosu’nun aldığı kararla kapatıldı. ABD sadece bu bölgeden değil, Doğu Avrupa’dan da ötelenmeye başlamıştır. Nitekim Çek Parlamentosu, Obama’nın ülkede kurmayı hedeflediği Radar İstasyonu projesine onay vermemiştir. ABD askeri konvoyları Pakistan-Afganistan sınırında, özellikle Hayber Geçidi’nde mütemadiyen saldırıya uğramaktadır. Öyle ki her bir saldırıda askeri mühimmat, yiyecek ve teknik araç taşıyan onlarca tır ve kamyonet imha edilmekte. Artık bu karayolu işgalciler için tamamen güvensiz bir durumda. ABD’nin öncülüğündeki ISAF birliklerine lojistik destek sağlayacak yolların birer birer tükenmesi, Obama yönetimini yeni bir plan hazırlamaya mecbur etti.

Obama’nın Yeni Afganistan Planı

Barack Obama, seçimlerden önce Irak’tan kademeli olarak asker çekeceğini ve hedefini Afganistan’a kaydıracağını ifade etmişti. Şimdi, bu söylemi somut bir plana dönüşmüş durumda. Planın üç temel unsuru var: NATO üyesi ülkelerin savaşa daha fazla katkı sunmasını sağlarken, bölgedeki müttefik devletleri askeri ve ekonomik yardımlarla desteklemek; Taliban ve el-Kaide savaşçılarının yoğun olarak faaliyet gösterdiği Pakistan-Afganistan sınırını yoğun hava saldırılarıyla imha etmek ve yeni lojistik hatları oluşturmak.

Plan gereği, Obama yönetimi 5 yıl boyunca, Pakistan’daki Asıf Ali Zerdari yönetimine, İslamcı unsurlara karşı savaşmak üzere her yıl 1,5 milyar dolar vermeyi düşünüyor. Aynı zamanda otoritesi Kabil dışına çıkamayan Afganistan’daki Karzai yönetiminin askeri gücüne eğitim vermek üzere bu yıl 4 bin ilave Amerikan askeri ülkeye gönderilecek. Obama’nın bu planı açıklaması üzerine hem Zerdari hem de Karzai birer basın toplantısı düzenleyerek, ABD başkanına şükranlarını sundular.

Ancak Zerdari’nin bu para karşılığında vaat ettiği, “İslamcı militanlarla savaş”, Pakistan’ın iç dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda o kadar kolay gözükmüyor. Çünkü, Pakistan’ın özerk bölgesi durumundaki Veziristan’da birbirinden bağımsız faaliyet yürüten onlarca İslamcı grup, hatta çok sayıda Pakistanlı Taliban örgütleri kurulmuş durumda. Bu örgütler, hiyerarşisi ve örgütlenmesi farklı unsurlardan oluşuyor; ancak Taliban ismini kullanıyorlar. Adeta bu isim, ABD karşıtlığının ortak bir ifadesi olmuş durumda.  Ayrıca, bölgedeki turizm cenneti Svat Vadisi’nde bağımsız bir İslami yönetimin kurulduğu biliniyor.

ABD’nin planının önemli bir ayağını ise müttefik ülkelerin muharip askeri güce destek vermesi. Bu ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ancak ABD bu desteği de tam olarak alabilmiş değil. Türkiye Hükümeti, Afganistan’a muharip askeri güç göndermeye sıcak bakmıyor. Bugüne kadar olduğu gibi daha çok cephe gerisi hizmetler yapacak görevlerde kalmak istiyor.

Planın diğer bir önemli ayağını ise İran’la ilişkilerin düzeltilmesi oluşturuyor. Lojistik destek yolları tükenen ABD’nin İran yolunu kullanmaktan başka seçeneği kalmamış görünüyor. Şimdilik askeri araçların sevki mümkün olmasa da en azından yiyecek-içecek, inşaat malzemeleri gibi askeriyenin ikincil önemdeki mühimmatının geçişi için İran en uygun yol olarak görünüyor. Aslında, Taliban karşıtı ittifak içerisinde savaşın başından bugüne İran dolaylı bir şekilde yer almıştı. İran’la iktidarı döneminde gerilimli günler yaşayan, hatta bir dönem savaşın eşiğine kadar gelmiş olan Taliban’ın güçlenmesinden İran endişe duyuyor. Taliban’ın devrilmesinden sonra, İran yönetimi memnuniyetini gizlememişti. İran Dışişleri Bakanı Mutteki, Amerika’ya iki büyük düşmanı olan Taliban ve Saddam yönetimlerini tasfiye ettikleri için teşekkür dahi etmişti.

İran’ın yeni ittifaka nasıl ve hangi koşullarda destek vereceği ise şu anda pazarlık masasında. NATO üyesi ülkelerin Afganistan konulu toplantısına ilk defa bu yıl İran davet edilmiş durumda. İslam devriminden bugüne kadar geçen 30 yıl boyunca NATO ile doğrudan görüşmeler yapmayan Tahran yönetimi, 31 Mart’ta Hollanda’nın Lahey kentinde yapılacak zirveye katılacağını açıklamış, NATO sözcüsü James Appathurai’de yaptığı açıklamada, Tahran yönetimine Taliban karşısında kendileriyle gösterdiği olumlu diyalogdan dolayı teşekkür etmişti.

Obama yönetiminin yeni planının nihai aşamasını ise son derece güçlü bir saldırı hamlesi oluşturuyor. Pakistan-Afganistan sınırındaki Taliban ve diğer İslamcı örgütlerin kontrolündeki bölgeye yönelik şiddetli bir hava saldırısı düzenlenmesi gündemde. Bu bölgede karadan başarılı olamayan Amerikan ordusunun ağır bombardıman uçaklarıyla bölgeyi tamamen yok edeceği konuşuluyor. Aslında ABD hava kuvvetleri bir süredir, Pakistan sınırları içinde kalan bölgede dahil olmak üzere, tüm bu alanda operasyonlar yürütmekteydi. Şimdi bu operasyonun şiddeti ve alanı genişletilirken, Pakistan’a verilecek ekonomik destekle İslamabad yönetiminin sivil kayıplardan dolayı gösterdiği tepkinin de önü alınacak.

Barack Obama’nın Müslüman kökenine ve derisinin rengine bakarak, ABD politikalarının değişmesine umut bağlayanları ise derin bir hüsran bekliyor. Çünkü Obama, Demokrat Parti’nin geleneksel politikalarının takipçisi olduğunu şimdiden göstermiş durumda. O, Bush yönetimi kadar pervasız ve hesapsız hareket etmeyeceğinin, rüşvetler ve diplomasi yoluyla da politikalarını takviye edeceğinin işaretlerini veriyor. Unutulmamalı ki, Afganistan ve Sudan saldırısı, şimdiki ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un eşi yine bir Demokrat Partili olan eski başkan Bill Clinton döneminde başlamıştı. Afganistan’a ilk hava saldırısı ve Sudan’daki Şifa İlaç Fabrikası’nın vurulması Demokrat Parti’nin icraatlarından birisiydi sadece.

Bu planın başarılı olabilmesi ise o kadar kolay değil. Pakistan Hükümeti’ni yıllık 1.5 milyar dolarlık rüşvet ikna edebilir. Ancak ülkenin pek çok bölgesinde artık, Molla Ömer’in itibarı Zerdari’den daha yüksek. Taliban’ın gücü artık Afganistan sınırını çoktan aşmış görünüyor. Amerika İslamabad yönetiminin kendi bürokrasisini ve askeriyesini kontrol altına alamadığını artık daha yüksek sesle dillendiriyor. Özellikle Pakistan İstihbaratı ISI’nın, İslamcı gruplara destek verdiğini iddia ederek, Pakistan yönetimine serzenişte bulunuyor. Geniş çaplı hava saldırılarının ise sivil kayıpları artırmaktan başka bir şeye yaramayacağı, geçen 6 yılda ortaya konulan performanstan belli oluyor. Bush yönetimi, bugüne kadar, Afganistan semalarına o kadar çok bomba bıraktı ki, sadece 1 yıl içerisinde kullanılan bombaların miktarı II. Dünya Savaşı’nda tarafların kullandığı bombaların miktarının üstüne çıktı. Ancak bu ne Taliban’ın etkisini kırdı ne de el-Kaide yöneticilerini ortadan kaldırmayı başardı. Tüm bunlardan sonra, İran’ın tavrı savaşın gidişatında kilit bir rol üstleniyor. Tahran’ın NATO toplantısında takınacağı tavır, savaşın gidişatını tümden değiştirmeye yetmese de uzayıp kısalmasında etkili olabilir. Ancak ekonomik krizle boğuşan ABD’nin bu yeni faturanın ve muhtemel yeni askeri kayıpların bedelini nasıl karşılayacağı, büyük bir soru işareti olarak önümüzde duruyor. Afganistan’dan kaçmayı başaramayıp seçimlere toslayan Bush’un akıbeti Obama’yı da bekliyor. Umarız ödeyeceği bedeller sadece bununla sınırlı kalmaz.