Ne Yap Et Ceylan’la Helalleş!

Sezai Arıcıoğlu

Bir şeylerin ruhunu kapatmasına izin verme. Oysa hiç göründüğü gibi sert değildir duvarlar, içinden geçemesen bile. Oysa hiç mükemmel değildir insanların döndürüp durduğu şu dolaplar. Sen hep çizginin dışına taşmazsan üstüne gelmeyeceklerini düşün. Sanki ardındaki binlerce cinayeti başkalarından gizliyormuş gibi yapma. Ruhunun içini bir görseler her şey sona erecek bunu bil. O durmaksızın yükselttiğin duvarların seni hep koruduğuna inan. Ama şimdi hepsi gözünün önünde tek tek yıkılıyor. Yapayalnız kaldığını hissediyorsun. Bazen daha güzel geliyor değil mi insana… Yüklerinden kurtulan bir sandal gibi daha hızlı ama daha nazlı, dalgaları eteklerinde hissederek yürümek.

Kırılan kalbin de olsa seviyorsun değil mi? Çünkü sen onu tek başına tefekkür ettiğin gecelerin şahidi kıldın. Kendi ellerinle yetiştirdin onu.

Ceylan’ın öldüğü günün gecesi de dolunay var mıydı acaba? Bu kendi kendine konuşmaların sebebi başka ne olabilir? Ceylan ve dolunay… Bir de şu bitmek bilmeyen Eylül… Bir de gelecek güzde de Ceylan’ın olmayacağını bilmenin korkusu… Hepsi üst üste geliyor. İnsanların yaralı gülüşleri seninkine karışıyor. Utanıyorsun. Birini görüyorsun, gülüşü yüzünü yırtar gibi bakıyor sana. Onun yüzünü yırtan gülüş, seninkini parçalıyor.

Ne kadar da yalnız Ceylan değil mi? Ne kadar da ıssız bir köye dönmeye hazır hep… Çekip gidecek bir şehir değil de gidip oturulacak bir köye yakışır küçücük bedeni. Hayatı da şenlik gibiydi Ceylan’ın tıpkı köyünün ismi gibi. Bilmediğinin kurbanı olmak kadar tasa ve kaygı verici bir kaderdir Ceylan’ın ki.

Boş sızlanmalar değil bunlar. Bugün kilitli sandığından çıkardığın eski mektuplarının yakılma günü. Bugün artık ihanetlere son verme günü. Bugün küflü kalbindeki göz göz odaları boşaltıp içini ateşe verip yangın çıkarma günü. Bugün Ceylan’ın koyunlarından özür dileme günü. Bugün suya çizilmiş bir bıçak darbesinin canını yakmadan yarına bakmayı becerebildiğin ilk günün. Bütün bunları sana kim hatırlatıyor sanıyorsun? Telefonun diğer ucunda kim var? Onun da annesi babası sevdikleri olamaz mı? Onun da yaşamaya değer bir hayatı olsaydı ne olurdu?

Göz pınarlarımız kurusaydı da o koyunlar sahipsiz kalmasaydı. Keşke yarınlarımız Ceylansız olmasaydı. Hasta olsaydık birazcık. Yorulsaydık biteviye. Yanında olmak isteseydik. Onun için daha çok şey yapabilmek elimizden gelsin diye uğraşsaydık.

Ama bizim tüm kaslarımızı eline geçirmiş o yıkılmışlığın izi elimizin kimseye uzanmasına izin vermiyor. İçimize ay ışığı düşsün diye beklemekten başka çaremiz yok. Gerçek bir acımız bile yok aslında. Ceylansız bir gelecek ne kadar sahici duracak yarınlarımızın alnında. İç sıkıntılarımızın sahteliğiyle savaşırken bir yandan, durmaksızın içimizi kemiren şu kaçak hüzün peşimizi bir türlü bırakmıyor. İçimizi oyup duran ızdırabı biz bile birbirimize anlatamazken diğerlerini nasıl inandıracaksın?

Geride durmaya mecbursun o yüzden. Mutluluk ya da mutsuzluk üzerine düşünmeyen sessiz bir gölge gibi, çevrendekilerin hayatında yerli yerine oturtulmuş bir eşya gibi kayıtsız kalarak varlık göstermeye yeminli gibisin. Gizle kendini daha da gizle. Kimseye çaktırma hissettiklerini. Acın içinde patlıyor olsa da. Sen bilimsel uğraşlarla avut kendini. Avutulmak zordur ama kendini avutmak kadar kolay başka bir şey var mıdır; ‘Allah’ın affediciliği’ aldatmacası da olduktan sonra?

Oysa oturup her şeye şiir yazabilirsin. Onlarca ayet ve hadisi peş peşe sıralayıp, sırtını da koltuğuna iyice yaslayarak sürüyle yorum yapabilirsin. Ceylan sana dönmez belki ama bundan sonra yapman gereken senin Ceylan’a doğru koşmandır. Entrikaları bırakıp içindeki kini ve nefreti söküp atmandır Ceylansız günlerin kâbusunu çözecek olan.

Gidenleri beklemek elbette insani bir şeydir. Ama bırak artık şu palavraları. Ceylan artık dönmeyecek. Sen çıkara, menfaate, adamsendeciliğe döneceksin belki ama o dönmeyecek. Senin yelken açmaya niyetlendiğin sularda Ceylan olmayacak. Dönmeyecek, bunu iyi bil! Sadece karanlık gözlerinin üzerinde yorgun bir şilep gibi gezinecek belki Ceylan’ın acısının taşıyıcıları.

Ceylan sanki uzak şehirlerin en son duraklarında bekleyen küçük bir kelebek. Onu en son içinden nehirler geçen bir şehrin en sakin su kıyısında göreceğiz belki de. Birlikte kâğıt gemiler yüzdürecekler yaşıtlarıyla. Birlikte başka hikâyelerin güzel yanlarına inanmalarına gerek kalmayacak. Ne ellerini ovuşturan ve kazıkladığı müşterisinin ardından sırıtan eski bir bakkal ve ne de reklamı olmasa ölecek gibi olan pis sermayenin yaldızlı yanılsamaları; hiçbiri olmayacak yanlarında. Tüh, bile demeyecekler!

Yemin ederim olacak bunlar, az kaldı, çok yakınında hepsi olacak Ceylan’la helalleşmedikçe. Bütün bunlar ayak seslerimiz kadar yakın. Derken birileri su kıyısını senin zihninin haritasından silecek haberin olmayacak. Bayrakların sadece bir tane olduğuna inandırılacaksın. Aynı şekilde vatanın da. Şehrin gerisinden gelen ışıklar yıldızları da silecek. Kaybolup gideceksin koca koca şehirlerde. O kalabalıklar seni boğacak. O bilip de yapmadıkların seni yutacak. O çok konuşup da lafta kalanlar var ya eline dizine duracak. Ne yap et Ceylan’la helalleş! Her şey bir toz bulutunun ardından ziyan olurken, ellerindeki dikenleri fark et. Ona buna fetva yetiştireceğine Ceylan’ın anısına sahip çık. Onu öldürenlerden hesap sor. Kimmiş onlar öğren.

Tanrı artık benimle konuşmuyor dersin bak az sonra. Harflerimi çaldılar ve geri vermiyorlar diye yakınırsın. Kelimeler eskisi kadar güçlü değiller diye ağlamaya kalkışma, kimse inanmaz. Sesin yorgun bir çaycının tabağın kenarına bıraktığı şeker kadar bile gerçek olmaz. Bir yerlerini kessen kanın bile akmaz olur belki.

Dolunaya bakıp durma. Takıntılarından kurtul. Biri gelip içini açsın diye bekleme. İçin açılırsa içinden ne eski kral mezarları ne Firavunlar ne Nemrutlar çıkar bak sonra. Haddini bil ve otur önce. Kalkıp uyarmaya Ceylan’dan başla. İçinden belki mucizelerin en güzeli çıkar, nerden biliyorsun. Belki dolunay sana artık sapsarı ışığıyla içini yontar gibi bakmaz?

Yeter ki kinden kurtar kendini. Nefret uzak olsun senden. Bildiklerini putlaştırma. Soru sorulursa cevap ver ya da bir şarkı mırıldan veyahut da bas marşına arabanın ve bir vadiye doğru sür, orası yanıp kül olmadan. Yeter ki bunca yıldır çalıp durduklarının farkına var. Atlayıp putlaştırdığın doğruculuklarının.

Tanrı sana ne verebilir, sen istemezsen. Ceylan seni neden affetsin, özür dilemezsen.