Nasıl Bir Dünya ve İslami Mesaj?

Haksöz

11 Eylül günü ABD'nin Newyork ve Washington kentlerinde düzenlenen eylemlerin ardından bütün dünyayı kaplayan sisli, dumanlı hava etkisini sürdürüyor. Eylemleri gerekçe gösteren ABD'nin Afganistan'a karşı giriştiği saldırılar ise giderek vicdanı olan herkesin vicdanını kanatan, yaralayan bir katliama dönüşmekte. Bir halk kelimenin en yalın anlamıyla topluca teröre maruz kalmış durumda. Üstelik bu kaynağı, faili açık bir terör. Bir kaç kişinin, bir grubun, örgütün işi değil; uluslararası boyutta bir devlet terörü.

Afganistan'ı füzelerle, bombalarla vuran emperyalizm bir yandan da tüm dünya halklarını iletişim bombardımanına tabi tutmakta. Emperyalist iletişim mekanizması neyin ne kadar bilinmesi İsteniyorsa; neye nasıl bakılması; kimin kahraman, kimin cani, kimin suçlu, kimin masum görülmesini istiyorsa buna uygun bir yayın bombardımanı ile zihinleri dolduruyor, yönlendiriyor, kirletiyor. Bu süreçte terör; barış; özgürlük; medeniyet ve daha pek çok kavram alabildiğine yönlendirilmiş bir çerçeve içinde hamur gibi yoğruluyor ve böylece kafa karışıklıklarının daha da artırılmasına çalışılıyor.

Örneğin ABD'de gerçekleştirilen ve savunmasız insanların ölümü ile sonuçlanan eylemler terörist saldırılar olarak lanetlenirken, Afganistan'da savunmasız insanların ölümü ile sonuçlanan eylemler "teröre karşı girişilen operasyonun istenmeyen sonuçları" şeklinde meşrulaştırılmaya, üstelik de "sonsuz özgürlük" gibi süslü bir kavramla sevimli kılınmaya çalışılıyor. Aynı güç merkezlerince mesela Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri Ebu Ali'nin kendi evinde öldürülmesi "cezalandırma", bu cinayetin intikamı için İsrail Turizm Bakanı Rehavam Zeevi'nin işgal altındaki topraklarda öldürülmesi ise "barışa vurulan terör darbesi" şeklinde tanımlanmakta. Yine Ebu Ali'nin katillerini ödüllendirenler, hem de uluslararası hukuk adına, Zeevi suikastını gerçekleştiren Halk Cephesi yöneticilerini Filistin Özerk Yönetimi'nin kendilerine teslim etmesi gerektiğini iddia edebilmekteler.

Dünyada olan biten her şeyi kendi sorumluluk ve de yetki alanında görüp sonuna kadar belirleyebilirle hakkına sahip olduklarını düşünenler ve onların sözcülüğüne/tercümanlığına soyunanların 11 Eylül sonrasında sıkça yaptıkları bir şey de müslümanlara fikri ve pratik tutum alışlar dayatmak şeklinde tezahür ediyor. Medeniyetler çatışması tehlikesinden kaçınmak için nasıl bir 'uygun İslam' arayışı gerektiğine dair 'dersler veriliyor. Öyle ki dayatma, medeniyetler çatışması şeklinde olmasa da, İslam'ın kendi içinde bir çatışmanın/tercihin mutlaka yaşanacağına/yaşanması gerektiğine kadar vardırılmış görünüyor. Müslümanların yeni dönemde ayakta kalabilmeleri, var olabilmeleri için kendi geçmişleriyle hesaplaşmaları ve mutlaka küreselleşen dünyanın icaplarına uygun bir yorumu benimsemeleri gerektiği iddiaları sıklıkla vurgulanıyor.

Konuyu farklı sorularla değişik açılardan incelemek amacıyla bazı dostlarımıza sorular yönelttik. Sorularımızı cevaplayan sayın Süleyman Arslantas, İbrahim Karagül, Ahmet Ağırakça, Alptekin Dursunoğlu, Ahmet Varol, Tuncer Namlı, Hüseyin Su, Mustafa Karaalioğlu, Hakan Albayrak ve Mehmet Pamak'a teşekkür ediyoruz.