Mısır Medeniyeti ve Hz. Musa -1

Bahadır Kurbanoğlu

Bu araştırmamızda ortaya koymaya çalışacağımız mesele, günümüzde yoğun tartışmalara sebebiyet veren "medeniyetler çatışması", "batı medeniyetine karşı İslam medeniyetinin oluşturulmaya çalışılması" gibi tezlerin yarattığı bulanıklık ortamına işaret etmek; Yeni çağ Batı Avrupa ve günümüz Amerikan medeniyetinin yarattığı tahribata karşı ve sözde ona karşı çıkma amaçlı ortaya atılan medeniyet tezlerinin yaptığı tahribat ve yeryüzünü ifsad edenlere karşı takınılacak tavırların ertelenmesi bağlamında yaşanan bunalımlara, pür ve sahih bir bakış açısıyla serdedilen bir cevap denemesidir. İddiamız o ki, bu cevap, Kur'an'ın aydınlattığı bir cevaptır. Bunu ortaya koyabilme bağlamında, Kur'an bütünlüğüne sadık kalarak aldığımız örnek, Hz. Musa kıssası ve onun Firavun'un önderliğindeki küfür cephesine karşı verdiği mücadelenin boyutları, niteliği ve hedefleridir.

Konuyu başlıca iki bölüme ayırmayı gerekli gördük. İlki, Mısır medeniyetinin siyasi, kültürel, bilimsel, felsefi gücünü ve etkisini irdelemek; ikincisi ise, bu güce karşı Hz. Musa'nın hangi argüman ve araçlarla, hangi düzey ve nitelikte bir mücadeleye giriştiğini ortaya koymaktır. Amacımız, kültürel, entellektüel tartışmalara bir katkı sağlamak ya da bilimsel bir tez ortaya atmaktan ziyade, tarihi vesikalardan ve Kur'an mantığından faydalanarak dünya görüşümüz, inançlarımız, amellerimiz ve mücadelemiz bağlamında sahip olmaya çalıştığımız netliği sağlamlaştırmaya çalışmaktır. Bunu yapmaya çalışırken, okuyucu için detay sayılabilecek bir takım konulara da girmeyi bir sorumluluk addettik. Nitekim Hz. Musa'nın karşısına aldığı Mısır medeniyetinin gücünü geniş boyutlarıyla gözler önüne sermek istedik. Günümüz batı medeniyetinin gücü, dinamikleri ve etki ettiği coğrafyalardaki insan yaradılışını tahribata uğratan mekanizmalarına karşı nasıl bir mücadeleye girişilmesi gerektiğinin altını kalın çizgilerle çizmek İstedik. Batı medeniyetine karşı İslam medeniyeti'ni ihya etme adı altında, içinde yaşadığımız sistemin ifsad edici mekanizmalarına hiçbir somut eleştiri getirmeyen, hermetik* (hermesçi), Guenonien, vahdet-i vücudçu, gnostik, irfanı ve batini muharref din boyutunu ön plana çıkartan anlayışlara karşı daha geniş araştırma ve incelemelere ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Ancak medeniyetçi, devletçi, milliyetçi, toprakçı, vatana, tarihi kutsayıcı vb. cahili, ifsad edici inanç mekanizmalarından sıyrılıp, ânı kuşatan ve sorumluluklarımızı pekiştiren, adaleti ikâme etme amaçlı bir itikadın müdavimleri olduğumuzu hatırlatıcı bu kısa çalışma, umarız ki, yolumuzu aydınlatan kitabın mesajının ne kadar arı ve duru olduğuna dair zihnimizdeki sorulara cevap oluşturucu bir misyonun yerine getirilmesine yardımcı olur.

I. Bölüm

MISIR MEDENİYETİ

Eski Mısır'ın Kaynaklan Üzerine

Eski Çağ'da ilim söz konusu olunca ilk planda akla Mısır, Mezopotamya ve Yunan gelir. Mısır ve Mezopotamya ilimleri Yunanlılar yoluyla, dolayısıyla da İslam felsefe ve bilimcilerinin etki etliği Geç Orta Çağ Batı Avrupa uygarlığı aracılığıyla. Yeni Çağ Avrupa ilminin temelinde yer alır. Bu ilimlerle ilgili tarihi belgeler, MÖ 2000 yıllarına kadar dayanmaktadır1.

Mısır Medeniyeti ve bu medeniyetin gücünü tasvir eden ilimlerin tanıtımına geçmeden evvel, Mısır'ın eski zamanlar tarihine ait kaynaklar hakkında da bilgi vermede fayda mülahaza ediyoruz.

Mısır'ın eski zamanlar tarihine ilişkin kaynaklar üç grupta toplanabilir2. Bunlar:

1- Klasik kaynaklar,

2- Eski eserleri tasvir eden yazılar,

3- Hiyerogliflerle olan vesikalar.

1- Klasik Kaynaklar:

Pers istilasını (MÖ 525) takip eden devirde Grek tarihçileri Mısır'a gitmişlerdir. O sırada gördüklerini tasvir ettikleri gibi, Mısır'ın eski tarihine ait topladıkları bilgileri de yazmışlardır. Bunlardan Miletli Hekate (Hecateos, MÖ 520)3 Mısır'ı ziyaret etmiş ve Tep (Thebes) şehrindeki rahiplerden "Şecere - Genealogie" adlı kitabı ile Libya tarihini yazmak için malumat toplamıştır.

Herodot, Greklerle Persler arasındaki harp sebeplerini araştırırken Mısır'a gitmiş (MÖ 450) ve eserinin ikinci ve üçüncü kitaplarını Mısır'a tahsis etmiştir4.

Büyük İskender'in Mısır'ı zaptından sonra (MÖ 332) Grek tarihçileri için burası daha serbest bir saha olmuştur. Bilhassa Ptolemeler5 zamanında devletin de ehemmiyet verdiği Mısır tarihi üzerinde sistemli olarak çalışılmıştır6. Bunlardan en önemlisi Mısırlı bir rahip olan Maneton (Manethon) tarihi olmakla birlikte, onun bu eseri (Mısır tarihi "Aegyptica") elimizde mevcut değildir. Bu eserden ancak parça parça faydalanılmıştır7. Bu tarihlerden zamanımıza kadar ulaşan parçalar, yahudi tarihçisi Joseph'in (I. yy) kitabındaki bazı bilgilerle, diğer bazı müelliflerin özetlerinden oluşmaktadır8. Bunlardan başka Sicilyalı Diodor, Strabon, Plutark gibi şahsiyetlerin inceleme ve yazılarını gözlemlemekteyiz9.

2- Eski Eserleri Tasvir Eden Yazılar

İslam'ın yayılmaya başlamasıyla birlikte Kur'an'da da muhtelif vesilelerle Mısır'dan bahsedilmesinden kaynaklanan sebeplerle, Abbasi halifesi Me'mun ve Tulunoğulları zamanında, ayrıca Osmanlılar devrinde Evliya Çelebi'nin çabalarıyla Mısır üzerine çeşitli araştırmalar yapılmış, ancak bunlar tarihle efsanenin birbirine karıştığı vesikalar olmuştur10.

3- Hiyeroglif Vesikalar

17. yüzyılda bir cizvit papazı olan P. Kircher klasik Mısır'ın Koptça'da yaşadığını ortaya koydu. Bunun üzerine Jean François Champollion (1790-1832) Koptça öğrendi. Bu gelişme ve ardından gelen yoğun araştırmalar Napolyon'un Mısır seferinden sonra gerçekleşmiştir. Napolyon'un bir subayının Nil deltasında bulduğu siyah bazalt taş (Rosette taşı) "Mısır tasvirleri"nde (Description de l'egyp-te) yayınlanmıştı11.

Bu üç yazı türünden biri olan Demotik (Demotique) üzerine Akerblad ve Sylvester de Sacy, hiyeroglif üzerine ise ünlü İngiliz fizikçi ve doktor Young, ardından da Champollion çalışmalarını sürdürdüler12. Champollion, 1822'de hiyeroglif üzerine ilk cümlesini söktü ve 1832'de ise bu konuda bir gramer kitabı yazdı. Ardından da bir sözlük hazırlama işine girişti13.

Bütün bu çalışmaların ardından da arkeolojik faaliyetler mevcut bilgilerin daha sistemli hale getirilmesi çalışmalarını hızlandırdı14. Bunlara ilave olarak uzun yıllar süren araştırmaların meyveleri olan ve yararlandığımız kaynakların faydalandığı papirüslerin en meşhurlarını da en son kaynaklar arasında zikredebiliriz. Bunlar Mısır'ın matematik ve geometrisiyle ilgili olan Rhind, Moskova, Kanun ve Berlin papirüsleri15; tıp ile ilgili olarak da Ebers ve Edwîn Smith papirüsleridir16.

Mısır bilimleri denince akla matematik, geometri, mimari, astronomi ve tıp gelmektedir. Matematik ve geometriyle ilgili konulardaki bilgilerimiz başta Rhind papirüsü olmak üzere, çağdaş bir belge olan Moskova matematik papirüsüyle birlikte, Kanun ve Berlin papirüsleridir17. Bunlardan bize intikal eden bilgilere göre, Mısırlılarda yüzey ve hacim ölçüleri oldukça ileri bir seviyedeydi. Onluk sayı sistemine dayanarak toplama prensibini kullanıyorlardı. Kesir hesapları da aritmetiğin en önemli bölümünü oluşturuyordu18. Mısır'ın geometrisi pratik misallere göre derlenmekteydi. İspatsız olarak satıh ve hacim hesapları yapılmaktaydı. Aristo'ya göre matematik Mısırlı rahiplerin tekelinde başlamıştı19. Herodot'a göre ise, geometri Mısır'da arazi ölçüsü ihtiyacından doğmuştu. Mısırlıların yamuğun alanını bilmeleri, onların üçgenin alanıyla ilgili olarak da tahmin edilenin üzerinde net bilgilere sahip oldukları hakkında araştırmacılara belli ipuçları kazandırmıştır. Yine Mısırlılarda trigonometri ve açı geometrisi mevcut olmamasına rağmen, Eski Çağ'da '3' olarak hesaplanan 'pi' sayısını -Arşimed'e yakın bir seviyede- '3.16' olarak hesaplamış olmaları ilmi seviyeleri hakkında bize önemli veriler sağlamıştır20. Moskova papirüsüne göre ise, onların iddia edilenlerin aksine, Thales'den çok evvel piramitleri hesapladıkları görülmektedir21. Yine Lucky'ye göre Demokritos'un 'kesik piramit'e taktığı "at kuyruğu şeklinde" tabiri Mısırlılardan geçmedir22. Bunlardan başka Yunanlılar çekül'ü, güneş saati mili ve su saatini de Mısırlılardan öğrenmişlerdir23.

Carlsberg papirüsünün bazı kısımlarından elde ettiğimiz bilgilere göre, mitolojik ve dini bir altyapıya dayanan astronomi, metodik ve uzun sürelerle gözlem yapmaya dayanıyordu. 365 günlük, 12 aylık yıl; 7 günlük hafta (günler yedi gezegene göre isimlendirilmişti), 12 saati aydınlık, 12 saati karanlık gün, klasik antikitede Yunan'a geçen unsurlar olmuştur24. Burçlar kuşağı kavramı, evrenin küreselliği -özellikle güneş ve ayın- dünyanın daire biçiminde yassı ve okyanusla çevrili olduğu, yıldızların ateş etkisiyle oluşmuş tabiat olduğu, tutulmaların (eklips) izahı, ilmek hipotezi (güneşin rotasını, Ay'ın, Merkür'ün, Venüs'ün, Satürn'ün vd. rotasını doğrulamak amaçlı) üzerlerinde yeni araştırmalar yapılmak üzere Yunan'a taşınmıştı. Bunlara fizikteki 4 eleman teorisini ve suyun temel öğe olduğu inancını da ilave edebiliriz25. Tüm bu nedenlere dayanarak Thales Nil kıyılarına gitmiş26, burada matematik, geometri ve fizik üzerine tahsil görmüştür. Yine benzer ve harici sebeplere dayanarak Pisagor** da Mısır'da 22 yıl kalarak Mısır felsefe ve dinini incelemiştir27.

Astronomiye geri dönecek olursak, Mısırlılarda iki takvim göze çarpmaktadır. Bunlardan biri dini takvim olmakla birlikte, diğeri tarım takvimidir. Bu takvim, güneş rasatlarına göre değil, ay periyodlarına göre, yani Nil'in taşmalarına göre ayarlanmıştı28. Hellenistik Çağ Yunan astronomları da, bu takvimi kullanmışlardır. Jul Sezar, 1582'ye kadar Avrupa ve günümüz Gregoryen takvimi de Mısır'a dayanmaktadır29.

Bunlar haricinde, Mısır'da astroloji değil, astrolatri vardır. Astrolatri, gök cisimlerini tanrılar olarak kabul etme inancına dayanır. Değişkenler hesaplanmakla birlikte, bunlar arasında bir değişmezliğin olduğunu, zamanı da döngüsel olarak kabul etmişlerdi (Mitolojik zamanların tekrar etmesi).

Mısır'da tıbba ilişkin elimizdeki en zengin kaynak Ebers papirüsüdür30 "Kalbin damarları ve yaralar üzerine" adlı kendisine en çok atıf yapılan eser haricinde, "Kadın hastalıkları üzerine" eseri en bilinenidir. Mısır'da din üzerine kurulu tıbba ilişkin en ilmi olan kaynak ise, Edwin Smith cerrahi papirüsü olarak gösterilmektedir31. Friedrich Williams32, Mısır tıpta çok ileri gitmesine rağmen bugünkü anlamda tıbbın temelleri ancak MÖ 5. yüzyılda İstanköylü Hipokrates tarafından atıldığı tezini yinelemesine rağmen bugün Hipokrates'in Mısır tıbbından oldukça yararlandığı (hem de MÖ 1550'lerdeki Kahun papirüsünden 1000 yıl sonra)33, Yunanlıların Homeros zamanında Mısır tıbbı hakkında bilgi sahibi oldukları34, Mısır hakkında araştırmalar yapmış olan. ve Henri Lefebvre'in de kendisinden oldukça faydalandığı Sicilyalı Diodoros'un şehadetiyle de kesinlik kazanmıştır35.

Mısır'da tıbbı üç esas üzerinde tetkik etmek mümkündür36.

1- İnsan vücudu ve fonksiyonları üzerine bilinenler,

2- Hastalıkların çeşitleri ve tedavileri,

3- Hastalıklardan korunma çareleri.

Bu konularda tıp üzerindeki bilgiler, Mısır ilminin adeta bir zaferidir. Mısır'da tıp ilmini inkişaf ettirenler de yine rahipler olmuştur. Çünkü, ilahlardan medet uman hastalar, mabedlerde rahiplerin tedavisine muhtaç olmuşlardır. Onun için bu iyileştirme işlerinde ilk kullanılan usuller daima sihrin izlerini taşır37. Sonraları sadece hekimliği meslek edinenler olmuş ve bunlar saraylarda önemli yer işgal etmişlerdir. Bütün klasik araştırmaların ortak görüşüne göre, Mısır'da hekimler sınıfı, gerek devlet işlerinde, gerekse sosyal hiyerarşide gayet esaslı olarak yerlerini almışlardır. Bu da bize Mısır'da tıbbın ne derece önemsendiğine bir delil teşkil etmektedir. Homer'in kaydettiğine göre, Mısırlılar en mükemmel hekimleri yetiştirmişlerdir. Herodot ise, Mısır'da her hastalığın ayrı bir hekimi olduğunu kaydetmektedir38.

Konunun girişinde saydığımız papirüsler haricinde Ramasseum, Chester Beatty, Berlin, Londra, Karlsberg papirüsleri39 bize Mısır'da göz hastalıkları, kemik veremi, çocuk felci, çiçek, anemi, romatizma, apandist, mide, karın hastalıkları, bacaklarda varis, ülser ve çıbanlar, sara nöbetleri, diş çürümeleri gibi hastalıkların var olduğunu ve bunlar üzerine Mısır'da araştırmaların mevcut olduğunu göstermektedir40.

Bunlarla birlikte, papirüslerde Mısırlıların cerrahiye ait 48 yaradan, kırık-çıkık ve tümörden, omurga yaralarından bahsettikleri gözlenmektedir41.

Mısır medeniyetinin bu gücü sadece bu alanlarla sınırlı değildi. Bugün artık, 19. yüzyıldaki batı merkezli tarihi gelişme ve bu gelişimi Antik Çağ Yunan bilim ve felsefesine dayandıran tezleri sorgulatan görüşler ağırlık kazanmış durumdadır. Mısır'ın metafizik düşünce sistemleri konusunda da Yunan düşünce ve felsefesini yoğun biçimde etkilemiş olduğuna dair ortaya atılan görüşler, şüphesiz sadece günümüzde değil, ileride de göreceğimiz gibi Muaftan önce ve Miladı yıllarda da savunula gelen görüşlerdi. Mısır medeniyetinin her alandaki gücünün daha derinden gözlemlenmesi ve Hz. Musa'nın nasıl bir güçle karşı karşıya olduğunun altının bir kez daha çizilmesi ve Mısır'ın felsefi açıdan Yunan'a olan etkisinden söz etmekte de fayda var.

Mısır Medeniyetinin Greklere Etkisi

Donanması olmayan Mısırlılar, deniz ihracatı için Fenikelilere ve daha sonra da Giritlilere bağımlı durumdaydılar. Bunların yazılarındaki hiyeroglif karakterden de anlaşılacağı gibi, Mısır kültüründen etkilenmeleri söz konusu olmuştur42. MÖ 9. yüzyıldan itibaren Yunanlı gemicilerin klasik sınırları aştığını görmekteyiz. 8. yüzyıldan itibaren ise sadece Doğu Akdeniz bölgelerine değil, o zamana kadar efsanevi mahiyette gördükleri batı bölgelerine de gidiyorlar ve bütün Akdeniz bölgesine açılıyorlardı. Ulaştırma ve ticaret sistemlerinin gelişmesi sonucu Yunanlıların doğu kavimleriyle ve en çok da Fenikelilerle sıkı ticaret ilişkilerinde bulunmaları, Yunan kültürünün gelişmesinde büyük rol oynamıştı43. Yunanlılar 9. yüzyıldan itibaren Fenikelilerden yazıyı öğreniyorlar ve alfabeyi aliyorlardı44. Ardından da I. Psammetik zamanında Mısır'la kurdukları ticari ilişkileri sonucu papirüsü elde ediyorlardı45. Böylelikle Mısır bilim ve düşüncesi yavaş yavaş Yunan'ın ilgi odağı olmaya başlıyordu. Kendilerinden daha büyük bir medeniyete olan hayranlık, onları Mısır'a çeken en büyük unsur oluyordu. Daha sonraları da göreceğimiz gibi bir çak felsefeci Mısır'a gidiyor, orada senelerini geçirdikten sonra tekrar Yunan'a dönüyordu.

Weber, Mısır'la temasa girmeden, yani onlara memleketlerini açan Psammetik devrinden önce Yunanlılarda tam manâsıyla felsefe izine rast gelinmediğine işaret etmektedir. O, Gladisch ve Roeth adlı araştırmacılara göndermeler yaparak Mısır ilminin Yunan'a olan tesirini, müslüman Arapların Orta Çağ hristiyan düşüncesi üzerine yaptıkları etkiye benzetmektedir46.

Konumuzla dolaylı da olsa, bağlantılı olan Mısır'ın Yunan'a etkisi, onun gücünü daha bariz bir şekilde görmemizi sağlayacak, Hz. Musa'nın karşı karşıya olduğu medeniyeti daha etraflıca tanımamıza sebebiyet verecektir.

Gerçekten de Yunan'da felsefenin ortaya çıkmasına imkan veren veya ona zemin hazırlayan iç faktörlere nazaran47 dış faktörlerin büyük rol oynadığına daha önce değinmiştik. Dolayısıyla Yunan'da ilk felsefi-bilimsel çalışmaların Batı Anadolu'nun zengin ve müreffeh liman şehirleri olan Miletos, Ephesos, Teos, Klazomenai'de , Samos ve Kos adalarında başlaması şüphesiz tesadüf değildir. Bu şehirler hem doğudan karadan gelen kervan ve ticaret yollarının sonunda bulunmakta, hem de deniz ticaretinin merkezini oluşturmaktaydı. Bu temaslar ise sadece malların değiş-tokuş edilmesiyle kalmaz, aynı zamanda fikirler ve buluşlar da bir taraftan diğerine geçerdi. (Bu açıdan Yunan filozoflarının Mısır, Babil, Iran ve hatta Hindistan'a seyahatler yapmaları boşuna değildir. Platon'un Mısır rahiplerine "siz Yunanlılar daha çocuksunuz" sözünü söylettiğini düşündüğümüzde, Yunan'ın doğuyla olan ilişkilerde dünyayı tanıma, bilme, dolayısıyla eski tasavvurlarından şüphe etme, onları soruşturma ve yerlerine bu yeni bilgi ve birikimlerine uygun tasavvurlar oluşturma yönünde büyük bir atılım sağlamış olduklarından şüphe edilemez.48)

Diogenes Laers "Filozofların Hayatları" adlı eserinin önsözünde, Mısırlılarda felsefenin pek eski oluşundan söz eder.49 Grek felsefesinin beşiği olan İyonya şehirlerinin temas halinde bulunmuş olduğu Mezopotamya ve Mısır medeniyetlerinden elde edilen bilgiler bugün, Thales'in orjinal bir kozmogoninin mucidi olup olmadığı hakkında yeter derecede şüphe uyandırmıştır.50 Yunan ilminin Thales51, Anaximandros52, Pisagorcular53 zamanında Mısır ve Mezopotamya'dan etkilendiği, bu etkilenmenin Demokritos ile Kos'lu Hipokrates zamanında devam ettiği ve arada kesintiye uğradıktan sonra Ödoksos'la tekrar başlayarak Hellenistik Çağ'da daha da belirginleştiği gözlemlenmiştir. MÖ I. yüzyılda matematikte Heron ve tıpta Dioskorides bu etkilerin devamını temsil eden başlıca ilim adamları olarak gösterilebilir. Sonraları II. yüzyılda Mezopotamya astronomi ve matematiğinden etkilenen Batlamyus ve Diofantos ayrıca zikredilmeye değerdir.54

Yunan'da daha henüz Antik Çağda felsefenin İyonya menşeine dair iç şüpheleri, Mısırlı rahiplerle içlerinde ünlü Yahudi filozofu Philon'un bulunduğu bir grup insan ortaya atmışlar dır. Ve onun menşeini Mısır ve Babil'e kadar götürmüşlerdir. Bu görüşü daha sonra yeni Pisagorcu Numenius dile getirmiştir. O, Eflatun'un Yunanca konuşan bir Musa olup olmadığını sormuştur. İlk Hristiyan düşünürlerinden İskenderiyeli Clemens'le Eusebios da bu görüş tarzını savunmuşlar ve Brehier'in ayrıntılı olarak üzerinde durduğu gibi Rönesans döneminde birçok düşünür de bu görüşe katılmıştır.55

Leon Robin'in İlkçağ felsefesi tarihine ayrılmış olan ve Fransızca olarak bu konuyla ilgili yazılmış en iyi kitaplardan birini teşkil eden "Yunan Düşüncesi ve Bilimsel Zihniyetin Kaynakları" adlı ünlü eserin önsözünde benzeri bir görüşü savunmaktadır. Ona göre de Yunan, Doğu'dan ve özellikle Mısır ve Mezopotamya'dan dinsel mitler, pratik bilgiler ve teknik usuller almıştır.56

İçinde yaşadığımız sistemin bozukluk ve ifsad edici mekanizmalarına hiçbir somut eleştiri getirmeyen; kınamaların kınamasından korktukları için Rabbimizin razı olduğu tavırları yaşadığı coğrafyada geliştirmekten aciz kalan; Kur'an'ın mesajını ve indiği dönemi canlı, yaşayan bir örnek olarak görme yerine, sadece vakanüvisçi anlayışla, tarihi inceleme konularından bir konu olarak görme eğilimleri geliştirenlere en kapsamlı cevabı veren ve Hz. Peygamberin de mücadelesine örnek teşkil eden Hz. Musa kıssası, işte böyle bir medeniyet havzasında yaşanmıştır. Tevhidi mücadelenin önderlerine tarihe ve yaşanılan âna nasıl bakmaları gerektiği hususunda geniş, net ve yalın bir malzeme sunan bu kıssanın, yazımızın başından beri detaylarıyla ortaya koymaya çalıştığımız tablo içindeki yerinin ne olduğu, bu muazzam medeniyetin Rabbimizin katında ne anlama geldiği vb. sorulara karşı araştırmamızın ikinci bölümünde sistemli bir cevap arayışına gitmeye çalışacağız.

(Devamı gelecek sayıda)

Dipnotlar:

1- Sayılı Aydın, Mısırlılar'da ve Mezopotamyalılar'da Matematik, Astronomi ve Tıp, TTK., Ankara, 1982. sh. 1

2- İnan Afet, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, TTK., Ankara, 1992, sh. 14

3- Age. sh. 14

Brehier Emile, Histoire de la Philosophie, Fascicule Supplemenlaire par Paul Masson-Oursel, Felix Alcan, Paris, 1938, sh. 36

4- Brehier, 1938, sh. 36- İnan, 1992, sh. 14.

5- Vercoutter Jean, L'egypte Ancienne, Presses Universitaires de France "Que Sais-je" Paris, 1947, sh. 12-13.

6- İnan, 1992, sh. 14.

7-  Vercoutter, 1947, sh. 15. - İnan, 1992, sh. 15

8- İnan, 1992, sh. 15.

9-  Vercoutter, 1947, sh. 14

10- İnan, 1992, sh. 16-17

11- Vercoutter, 1947, sh. 12

12- Age., sh. 13- İnan, 1992, sh. 19

13- Vercoutter, 1947, sh. 14

14- Daha geniş bilgi için bkz. inan, 1992, sh. 21-31

15- Sayılı, 1982. sh. 34

16- Age., sh. 116-117

17-İnan, 1992, sh. 237

18- Brehier, 1938, sh. 36-37

19- İnan, 1992, sh. 238-

Arslan Ahmet, ilkçağ Felsefesi Tarihi I, İzmir, 1995, sh. 26

20- Sayılı, 1982, sh. 48

21- Age.,sh. 50

22- Age., sh. 56-

Kranz Walter, Antik Felsefe, Çev. Suat Y. Baydur, Sosyal Yay. İstanbul, 1994, sh. 163: Leukippus'un geometri öğrenmek için Mısır'a gittiğine dair

23- Brehier, 1938, sh. 37

24- Age., sh. 37

25- Age., sh. 37

26- Günaltay Şemsettin, Felsefe-i Ula, İnsan Yay. İstanbul, 1994, sh. 406-407-

Brehier, 1938, sh. 37-

Arslan, 1995, sh. 36-

Russell Bertrand, Batı Felsefesi Tarihi I, Çev. Muammer Sencer, Say Yay. IV. Basım, İstanbul, 1994, sh. 128-

Capelle Wilhelm, Sokrates'ten önce Felsefe I, Çev. Oğuz Özügül, Kabala Yay. İstanbul, 1994, sh. 60

27- Günaltay, 1994, sh. 412-

Williams Friedrich, Ege Medeniyetleri Tarihi, Çev. M. Kalaycıoğlu, Düşünen Adam Yay. İstanbul, 1993, sh. 115-

Russell, 1994, sh. 133

28- Sayılı, 1982, sh. 82

29- Age., sh. 85

30- İnan, 1992, sh. 244-

Sayılı, 1982, sh. 115

31- Sayılı, 1982, sh.117-

İnan,'1992,sh. 146

32- Williams, 1993, sh. 116

33- Sayılı, 1982, sh. 120

34- Age., sh. 122

35- Age., 3h. 125

36- İnan, 1992, sh. 240

37- Sayılı, 1982, sh. 124-

İnan, 1992, sh. 240

38- Sayılı, 1982, sh. 123-

İnan, 1992, sh. 240

39- Sayılı, 1982, sh. 119-121

40- İnan, 1992, sh. 242-

Sayılı, 1982, sh. 116-117

41- Sayılı, 1982, sh. 118

42- Brehier, 1938, sh. 31

43- Arslan, 1995, sh. 22-

Russell, 1994, sh. 108-

Williams, 1993, sh. 74

44- Russell, 1994, sh. 127-

Williams, 1993, sh. 75-

Arslan, 1995, sh. 22-

Ayrıca Yunan'a olan etki ile ilgili olarak bkz. Hesiodos Eseri ve Kaynakları, çev. Sabahattin Eyyüboğlu, Azra Erhat, TTK, Anka-ra,1977, sh. 76

45- Arslan, 1995. sh. 22

46- Weber Alfred, Felsefe Tarihi, Çev. H. Vehbi Eralp, Pulhan Mat. il. Basım, İstanbul. 1949, sh. 3

47- Bu faktörlerin de büyük ölçüde Doğulu kaynaklara dayandığı hakkında bilgi için bkz. Hesiodos Eseri ve Kaynakları, 1977, sh. 76; Hesiodos'un Theogoniasına dair

48- Arslan, 1995. sh. 26

49- Weber, 1949, sh. 2

50- Age., sh. 2-3

51- Brehier Emile, Felsefe Tarihi cilt I, fasikül I, Çev. Miraç Katırcıoğlu, MEB Yay. İstanbul, 1969, sh. 31-

Kranz, 1994, sh. 30

52- Brehier, 1969, sh. 33

53- Günaltay, 1994, sh. 412-

Kranz, 1994, sh.43-

Russell, 1994, sh. 134 (Russell. Pisagor'un insan ruhunun ölümsüzlüğünü iddia eden fikirleri Mısır'dan aldığını belirtmektedir, sh. 88)

54- Sayılı, 1982, sh. 443

55- Arslan, 1995, sh. 1

56- Age., sh. 15-16

*- Hermesçilik, Eski Mısır'a dayanan ve "sırri bilgi"yi elinde bulundurduğunu iddia eden bir dünya görüşüdür. Hermesçiler, kendilerini Hz. İdris'e kadar dayandırdıklarını iddia ederler. Onlara göre, Hz. Adem'den sonra Allah'ın vahyini Hz. İdris almış, bu geleneği de günümüze kadar Hermetik anlayışı savunanlar taşımışlardır. Rene Guenon, Seyyid Hüseyin Nasr vb. şahsiyetler başta olmak üzere günümüzde batıda birçok entelektüel Hermesçi geleneğe bağlıdırlar. Ve onlara göre insanlığın ortak geleneği ve bu geleneğin kökü bu anlayıştır. Tüm dinlerin arkasında Hermesçi öğreti vardır. Bu anlayış -üstü örtük bir biçimde- günümüzde İslam medeniyeti adı altında ABD'nin desteklediği enstitülerce pazarlanmakta ve ılımlı İslam denen jargona altyapı malzemesi olarak kullanılmaktadır.

** - Hermesçi geleneği Yunan'a taşıyarak burada bir tarikat kurmuştur. 'Sırri bilgi'yi sevmek anlamına gelen "philosophia"(felsefe) kavramını ortaya atan da Pisagor'dur.