Mehdi Ordusu: Med Cezir

Murat Özer

ABD ve müttefikleri tarafından işgalinin 5. yılını geride bırakırken Irak, yeni bir gerilime daha şahit oluyor. Şii nüfusun yoğun olarak yaşadığı Basra ve genel olarak Güney Irak'ta Mukteda Sadr'a bağlı Mehdi Ordusu ile Irak Hükümetine bağlı ordu-polis kuvvetleri1 arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor.

Basra şehrinde başlayarak, Hile, Kut ve Sadr City gibi Irak'ın diğer şii şehirlerine sıçrayan çatışmalarda şimdiye kadar 200'den fazla kişi yaşamını yitirdi. ABD ordusunun havadan verdiği destekle Mehdi Ordusunun üzerine giden Başbakan Nuri el-Maliki, operasyonların "tüm milis kuvvetler" etkisiz hale getirilinceye kadar devam edeceğini söyleyerek, giriştikleri bu işte ne kadar kararlı olduğunu vurguluyor.

Maliki, Basra'da süresiz sokağa çıkma yasağı ilan etti. Diğer şehirlerle Basra'nın ilişkisini keserek, militanların şehre sızmalarını önlemeye gayret etti. Mukteda Sadr'ın kendi memleketi olan Sadr City'de dört günde, Iraklı yetkililerin verdiği bilgiye göre 87 kişi öldü ve 500'den fazla kişi yaralandı. Peki ne oldu da, Irak parlamentosunda milletvekilleri olan, hatta bakan düzeyinde hükümette yer alan Sadr hareketi, hükümetle bu şekilde karşı karşıya geldi?

Aslında bu sorunun cevabını bulabilmek için, Mukteda Sadr'ın geçtiğimiz beş yıl içerisinde ortaya koyduğu tavırlara bakmamız gerekiyor. ABD işgaline karşı açıkça tavır alan Sadr, bir süre işgal kuvvetlerine karşı direnmiş, ancak daha sonra kendi ifadesiyle "siyasi mücadele" kararı alarak, silahlı mücadeleye ara vermişti. Sadr'ın en önemli direnişi, Necef şehrinde İmam Ali türbesi etrafında ABD kuvvetlerine karşı verdiği direnişti. Birkaç gün devam eden bu direnişte Sadr taraftarları türbeyi terk etmemişlerdi. Irak'ın en büyük şii merci olan Ayetullah Sistani'nin, Necef'e gelerek Sadr'ı ikna etmesi üzerine, direniş bitirilmişti. Mukteda Sadr, türbeden ayrılırken, medya mensuplarına kendisi ve hareketinin "merce-i taklide ittiba ettiklerini" söylemişti. Bu olaydan kısa bir süre sonra Sadr, Şii ittifakı içerisinde ciddi bir mevzi elde ederken, aynı zamanda 6 bakanlıkla hükümette temsil edilmeye başlamıştı.

Sadr hareketinin siyasi çizgisinde, strateji ve manevra kabiliyetinin ne olacağı konusunda ipuçları aslında burada verilmişti. Sadr elde ettiği bu siyasi başarıyı, milis kuvvetlerinin gücünden geldiğini anladığı için, silahlı mücadeleyi "uzun süreli ateşkes" kararıyla bırakırken, kendi milis kuvvetlerini asla tasfiye etmedi. Siyasi nüfuzunu ise, hükümet üzerinde sürekli olarak şantaja dönüştürmeyi bildi. Öyle ki, kimi zaman anayasa görüşmelerini boykot ederek, kimi zaman da "hükümetten çekilme" ve meclis oturumlarını terk etme gibi tehditlerle, zaten oldukça zayıf durumdaki Irak Hükümeti'ni güç durumda bırakıyordu.

Mehdi Ordusu, Bedir Tugaylarına kıyasla çok daha az örgütlü bir yapıya sahip. Ayrıca, ciddi bir düzeni de yok. Fakat, dağınık ve etkili bir görünüm sunuyor. Mukteda Sadr, hem Caferi'nin hem de şimdiki başbakan Maliki'nin tüm çağrılarına karşın, Mehdi Ordusunu tasfiye ederek, Irak Ordusu bünyesine dahil etmedi. Çünkü, işgal altındaki Irak topraklarında arkasında silahlı gücü bulunan tüm yapılar, siyasi alanda ciddi mevzi kazanıyorlar. Barzani ve işgal kuvvetlerini açıkça hedef almaktan geri durmayan, ancak Irak topraklarında etkinliğini sürekli muhafaza edebilen Adnan ed-Duleymi gibi.

Bu yönüyle değerlendirildiğinde, Sadr'ın "siyasi mücadele imkanlarını" sonuna kadar ve başarıyla kullandığı söylenebilir. Ancak, tüm bunlara karşı Sadr'ın şii nüfus üzerindeki etkisi Sistani ya da el-Hekim'le mukayese edilemez. Sadr, Necef ve Sadr City gibi bazı şehirlerde nüfuz sahibi iken, Kerbela ve özellikle Bağdat ve Musul'dan sonra Irak'ın en önemli şehri konumundaki Basra'da önemli bir etkinliğe sahip değil.

Basra Neden Önemli?

Basra, Irak'ın petrolünün ülkeden çıkış kapısı durumunda. Petrolün yüzde 80 gibi önemli kısmı bu şehirden dünyaya pazarlanıyor. Basra'nın kontrolünün, sene başında İngiliz Ordusundan devralan Irak Hükümeti, şehirde etkisini giderek arttıran Mehdi Milislerinden sürekli olarak rahatsızlık duydu. Bazen kısa süren çatışmalar da, Sadr'ın ya da Maliki'nin araya girmesiyle son buluyordu. Ancak, şimdi, Maliki Hükümeti Basra'daki milislerin etkinliğini tamamen kırmaya istekli görünüyor. Bu aynı zamanda, Sünni bölgelerinde etkinlik kuramayacağını kesin olarak anlayan Irak Hükümetinin meşruiyeti için de bir sınav olacak.

Nuri el-Maliki Basra'ya gelerek, şehirdeki militanlara 10 gün içinde silahlarını para karşılığında teslim etmeleri çağrısında bulunmuştu. Sadr'ın Maliki'ye cevabı ise "derhal Basra'yı terk etmesi" şeklinde oldu. Maliki, şehirdeki şii militanların kendi ifadesiyle, "el-Kaide'den daha zararlı olduğunu" söyleyerek, Sadr'a cevap verdi.

Sadr'ın Gel-Gitleri

Yukarıda kısaca özetlediğimiz manzara tüm çıplaklığıyla ortada iken, Sadr'ın Basın ofisinden yapılan açıklamalarda, ordu ve polis kuvvetlerinin kendileriyle değil, çeşitli suç örgütleriyle çatıştığı vurgulanıyor. Hatta, aralarında bir gerilim olmadığını ispat etmek için Sadr yandaşları Kerkük'te, polise çiçek dağıttılar. Dünya medyasında kafa karışıklığına yol açan bu birbirine tezat gibi görünen durumlar, aslında Sadr hareketini kısa bir süre takip eden kişiler için garip karşılanmayacaktır. Mukteda Sadr, alanda silahlı güçleriyle hesaplaşırken, masada farklı bir imaj çizmektedir. Bu onun siyasi mücadele biçimi haline gelmiş durumdadır.

Bununla Sadr, ileride önüne konulabilecek anlaşma masasını da, gözden çıkarmak istemediğini ifade etmektedir. Bir süre sonra, muhtemelen bir arabulucu gayretiyle hükümetle pazarlık masasına oturduğunda, çatışmaları kendisinin değil, ya kendisinden ayrılan başıbozuk militanların ya da şimdi ifade ettiği gibi suç örgütlerinin kışkırttığını ifade edebilecektir.

Bu çatışmalar arasında ilginç bir diyalog çağrısı ise ABD'den geldi. Daha önce Irak direnişini ve Irak'taki el-Kaide unsurlarını pasifize edebilecek yöntemleri tartışmak için İran'lı yetkililerle Bağdat'ta iki kez görüşen ABD'li yetkililer, şimdi, Sadr'ın durdurulması ve çatışmaların önlenmesi için İran'ın arabulucu olması çağrısı yaptılar. İran henüz bu çağrıya olumlu bir cevap vermezken; ABD'nin Irak Hükümeti vasıtasıyla oluşturmaya çalıştığı otoritenin zaten Bağdat ve diğer Sünni şehirlerde giderek azalırken, bir de güneyde zaafa uğramasından endişe ettiği görülüyor.

En az Mukteda Sadr'ın siyasi çizgisindeki bulanıklık kadar anlaşılmaz olan bir diğer durum ise, kimi İslami çevrelerin tutumudur. Irak'taki Sünni direnişçiler, Irak ordusu ve polisinin ABD işbirlikçisi olduğunu söyleyerek, namlularını onlara da çevirdiklerinde, Irak Hükümetinin seçimle işbaşına gelmiş, meşru bir hükümet olduğunu söyleyenler, şimdi Sadr'ın aynı kurumlara karşı çevirdiği namluları övüyor, Irak hükümeti ve silahlı güçlerinin meşruiyetini sorguluyorlar. Bahse konu olan bu çevreler, tıpkı yaşadıkları kafa karışıklıkları gibi yaklaşımlarında bütünlük de arz etmiyorlar.

İşgale karşı direnenleri, meşru hükümetin karşısındaki isyankar ve terörist olarak tanımlayan ve Irak'ta bir direnişten söz edilemeyeceği iddiasında birleşenler, kimi zaman Mehdi Ordusuna yaklaşımlarında da farklılık gösterebiliyorlar. Mukteda Sadr'ı ve milis kuvvetlerini bir çırpıda harcayamayacağını anladıklarında, yaşanan çatışmaların aslında Mehdi Ordusu ve hükümet arasında olmadığını, aslında Sadr'ın birikimsiz ve ehliyetsiz olduğu ya da Sadr'ın silahlı birimleri üzerindeki otoritesini yitirdiği gibi birbirinden farklı siyasi tahlilleri aynı metinde peş peşe sıralayabiliyorlar. Bu esnada, çatışmaların kimler arasında yaşandığını açıkça ortaya koyan bir fotoğraf karesi haber merkezlerine düşüyor: Sadr'a destek vermek için yapılan bir gösteride eylemciler, ellerinde üzerinde çarpı işareti bulunan Amerikan bayraklı Maliki'nin fotoğrafını taşıyorlar. Pankartta şöyle yazıyor: "Yeni diktatör, yeni tağut!"

Dipnot:

1- Irak Hükümeti bünyesinde görev yapan Irak Ordusu (IA) ve Irak polisi (IP) büyük oranda, Abdülaziz el-Hekim'in liderliğindeki Irak İslami Yüksek Konseyi'ne bağlı Bedir Tugaylarından oluşuyor. Bedir Tugayları Saddam Hüseyin döneminde İran'da faaliyetlerini sürdürmüş, düzenli bir ordu gibi hareket ediyordu.