“Manda” Yuva Yapmış Söğüt Dalına

Ali Değirmenci

Ne "irtica" ile mücadele kurtardı ülkeyi ne de başörtüsü zulmü, iğrenç ve ilkel ikna odaları.

Duvarlara "Ya Sev Ya Terket!" yazanlar bile şimdi terk etmek istiyorlar bu ülkeyi; yabancı tahakkümüne onların da gıkı çıkmıyor artık.

Sincan'da Kudüs duyarlılığını yükseltmek isteyen bir avuç insanın üstüne tankların gönderilmesi, balans ayarı yapılması, "Orduya Sadakat Şerefimizdir" yazılarının duvarlara asılması hiçbir şeyi çözmediği gibi vakıf ve derneklerin budanması, İmam-Hatip ve Kur'an kurslarının kapatılması ve üniversitelerin cezaevine dönüştürülmesi de hiçbir derde deva olmadı.

Onuncu Yıl Marşı kimsenin karnını doyurmuyor artık. "Sivas katliamı" edebiyatı sıkıntıları gidermiyor ve Zekeriya Beyaz'ın elinde de ekonomik kriz için sadra şifa bir fetva yok. Hatta daha da tuhaf olanı, bağımsızlığın kaybedilmesi ve çöküşün hızlanması için, ülkenin sömürülmesi ve emperyalizme peşkeş çekilmesi için neredeyse topyekûn bir savaş hâli yaşanıyor. Yangın yerine dönen bir coğrafyada, yangından mal kaçırır gibi davranıyor herkes.

Parsel parsel satılması düşünülen ülkede; insanımız, emeklerimiz, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız tamamen gözden çıkarılıyor. Kimilerine göre bu değişimi, dışa açılımı ve sivilleşmeyi imleyen bir gelişme gibi gösterilse de arka plândaki sinsiliği, artniyeti ve pişkinliği görmemek mümkün değil. IMF'in, Dünya Bankası'nın, büyük kartellerin ve George W. Bush'un talimatlarıyla çöküş, yolsuzluk ve hortumculuk evrenselleştirilmeye, biraz da dış hamilerin gönlü edilmeye çalışılıyor sanki. İstiklâl istiskale uğrarken sanki herkes "Ya izmihlal ya ölüm!" demeye çalışıyor.

Düşünmek, üretmek, ahlâklı ve namuslu kalmak artık geçici olarak değil tamamen "kullanım dışı" bir hâle getirilmek isteniyor bu arada. "Kapsama alanının dışı"na itiliyor, televole yahut diğer magazin programlarının malzemesi olmayan her şey. Beterin beteri var sözünü doğrularcasına inanılmaz bir hız ve umursamazlıkla gerçekleşen ve tanık olunan her şey, zamanla kanıksanıyor. Kuzuların sessizliği, kurtların istinası artıyor sürekli,

Vahşi kapitalizmin, sömürünün, insanı bir nesne konumuna indirgeyen modernizmin en çiğ, en çirkin ve aynı zamanda en acımasız / en fütursuz bir biçimde yaşandığı bir ülkeye hapsolup kaldığımız hissi, her geçen gün kitlesel bir boyut kazanıyor. Üstüne üstlük, bir silkinme ve ıslah anlayışının gündeme gelmesi şöyle dursun; çeşitli vesilelerle 'bizden adam olmaz' anlayışı kökleştiriliyor, katmerleştiriliyor. Bu esnada globalizm, küreselleşen sorunlar, evrensellik, reddedilemez dünya gerçeği gibi söylemler eşliğinde "mandacılık" tartışmaları gündeme geliyor artık. Halkına, kültürüne, değerlerine hatta sorunlarına yabancılaşan zihinler çözümü de yabancılarda, el kapılarında arıyor.

Mandasını besleyemeyen köylüye sormak lâzım bir de mandacılığı.

Sormak lâzım:

Asr ve Tekâsür sûreleri mi, ulusal program mı?

Şuayb Peygamber mi, Kemal Derviş mi?

Yoksa...

Yoksa 'biri bizi gözetliyor' mu?..