Lübnan Şii Toplumu: İddialı Yeni Bir Siyasi Güç

Mahmud A. Fahş

Dr. Mahmud A. Fahş, Portland'daki Southern Maine Üniversitesinde Siyaset Bilimi öğretim üyesidir.

I

Bugün genelde Şii Müslümanlar'ı ve özelde de Lübnan Şiileri'ni duymamış Amerikalı sayısı pek fazla değildir. Bu aşinalık büyük ölçüde "Şii Terörü"nün daha yaygın ve şiddetli bir hal almasından sonra, Amerikalılar'ın kafalarında onların terörizm ve şiddet ile bir tutulması yüzündendi. Gerçekten 1978-1979 İslam Devrimi ve 1979 yılı sonlarında ABD Büyükelçiliği mensuplarının rehine alınması ve devrimci şiddetin İran içinde ve dışında yayılmasından önce çok az sayıda Amerikalı Şiilerin varlığından haberdardı. 1980'li yıllarda Lübnan Şiası'nın dikkat çekmeye başlamasıyla Şiilik'in terörizm ile eş görülmesi daha da bir ağırlık kazandı. Yaklaşık on yıl kadar süren iç savaştan sonra ABD Büyükelçiliği'nin, Batı Beyrut'taki Amerikan deniz piyadelerinin ve Fransız güçlerinin karargahlarının bombalanması ile 1983-1984 yıllarında başlayan gelişmeler Lübnan Şiası'nı İran İslam Cumhuriyeti ile güçlü bağları olan siyasi-dini bir güç olarak ilgi merkezi haline getirdi.1 Gerçekten militan fundamantalist doktrin ve radikal siyasi eylemcilik İran dışında en çok Lübnan Şiileri arasında taraftar buldu.

Humeyni'nin İslam Devrimi komşu Körfez ülkelerinde de hissedildi, ilk olarak, buralarda yaşayan Şii gruplara Arap dünyasının büyük bir kesimindeki tarihsel ikinci sınıf vatandaş konumlarına karşı çıkma cesareti verdi.2 Sosyo-ekonomik mahrumiyetlerinin bitmesini ve Sünni Müslümanlar tarafından haklarının engellenmesine son verilmesini istediler. Aralarındaki aşırılar -Humeyni'nin devrimci ilkelerine gerçekten bağlı olanlar- Sünniler'in hakimiyetindeki rejimlerin devrilmesini ve İran tarzı ulema idaresinde bir İslam devleti kurulmasını savundular. Bombalama, suikast, sabotaj eylemleri, ateşli gösteriler ve protestolar yaptılar, ayaklanarak darbe girişiminde bulundular. Ancak tüm çabaları boşa çıktı. Körfez Arap ülkelerindeki Şii muhalefet, ekonomik tedbirler ve aşırı muhalif öğeleri bastırmak için güç kullanımı içeren bir politika izleyen merkezi hükümetler tarafından kontrol altına alındı.3 Körfez bölgesinde hiçbir Şii grup geniş devrimci bir taban oluşturmayı başaramadı. Şimdi, Humeyni öldü, İran-Irak savaşı sona erdi ve yeni İran yönetimi iç siyasal düzenlemeler ve ekonomik yapılanmayla meşgul durumda. Körfez Arap ülkelerindeki Şii faktörü etkisini oldukça kaybetmiş gibi görünüyor. Şii cemaat yalnızca Lübnan'da önemli toplumsal ve siyasal gücü temsil eden geniş bir hareket geliştirmekte başarılı oldu. 1974'de başlayan el-Hareketu'l-Mahrumin (Mahrumlar Hareketi), uzun zamandır süren sessizliği sona erdirerek Lübnan Şii toplumunun her kesimine büyük bir canlılık getirdi.4 Şii cemaati sayı ve kuvvet bakımından o kadar büyümüştür ki bugün yalnızca en kalabalık toplumsal grup değil, Lübnan'ın yeni varisi olarak Maruni hakimiyetinden Şii hakimiyetine tarihsel geçişi sağlayabilecek en güçlü gruptur.5 Bu siyasal etkinliğe katkıda bulunan siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel koşullar nelerdir? Yazı, bu soruyu cevaplandırırken Şia gücünün iç ve dış kaynaklarını açıklamaya çalışacaktır. 1943 yılındaki bağımsızlığından bu yana Lübnan'a tesir eden iç ve dış faktörlerin karşılıklı etkileşimi Şii cemaatin boyun eğmekten kurtulup önemli bir konuma geçmesini kolaylaştırmıştır.

II

Lübnan devletinin yapısı toplumsal gruplaşmaların ve kimliklerin gelişip beslenilmesine yardımcı olmuştu. Fransız yetkililer, Sünni Müslümanlar'ın yaşadığı kıyı kentlerine, Güney'de Şiiler'in hakimiyetindeki Cebel Amil'e ve doğuda Şii müslümanlar ile Yunan Ortodoks Hıristiyanların birlikte yaşadığı Bekaa Vadisi'ne, Maruniler'in hakim olduğu Lübnan Dağları'nı katarak 1922 yılında Lübnan'ı kurdular. Yeni büyük Lübnan (le Grand Liban) dini, mezhebi, bölgesel ilişki ve bağlılık yönünden çeşitlilik gösteren çok toplumlu narin bir karışım haline geldi.6 Maruni sosyo-politik hakimiyeti kurmayı amaçlayan Fransız düzeni, birleşik milli bir kimlikten yoksun "istikrarsız cumhuriyet"i dini-mezhebi temeller üzerine inşa etti. Hiç bir ortak tecrübe veya amaç, eski dar fikirli bağlılıkların -özellikle aileye, köye, kabileye, mezhebe, dine bağlılıkların- aşılıp tümüyle devlete sadakat gösterilmesini sağlayamazdı.

Çok toplumlu mezhebi düzenleme daha sonraları devletin cemaatsel (confessionel) sisteminde kurum haline getirildi.7 Konfesyonalizm 1943 yılında bağımsızlık arifesinde el-Misaku'l-Vatani (Misak-ı Milli) ile meşruluk kazandı.8 Bu, esas itibariyle zamanın önde gelen Maruni Hıristiyan siyaset adamı Bişara el-Houri ve Sünni Müslüman meslektaşı Riyazu's-Sulh arasında karşılıklı söz vermeye dayanan, yazılı metni olmayan bir anlaşmaydı. Milliyetler yönünden kollara ayrılmış bir görüntü veren ülkede, önde gelen iki cemaatin bir arada varoluşlarına temel teşkil etti; ne Müslüman-Arap düşüncesini dışlayarak tümüyle Lübnanlı ne de Hıristiyanlar'ın pan-Arabizm korkularını tasdik edercesine tümüyle Arap. Ayrıca anlaşma konfesyonel bir taban üzerinde siyasal yapının da seklini çizdi. Devlet başkanının Maruni Hıristiyanlar'dan, başbakanın Sünni Müslümanlar'dan ve parlamento başkanının da Şii Müslümanlar'dan olması kabul edildi. Bu düzenleme, üç cemaatin her birinin 1932 nüfus sayımında bildirilen sayısal güçleri temel alınarak yapılmıştı. Bu nüfus sayımına göre, Hıristiyanlar nüfusun yandan az fazlasını, Sünniler, Şiiler, diğer İslami mezhepler ve Dürzi cemaati de geri kalanı oluşturuyorlardı. Söz konusu nüfus sayımı Katolik Maruniler'i ülkenin en geniş mezhebi ilan ederek sistem içindeki üstünlüklerini de güvence altına almıştı.9 Kabinedeki mevkiler, kamu ve diplomatik hizmetler, adli, askeri ve güvenlik hizmetleri ve parlamentodaki sandalyeler hep bu mezhep temeline dayalı dağıtıma göre tahsis edilmişti. Sistem içinde konfesyonalizmin yaygınlığı mezhebi yapılan kurum haline getirdi, mezhebi kimlikleri daimileştirdi, mevcud dini ayrılıkları milli birlik ve hükümet aleyhine güçlendirdi.10

Lübnan devletinin doğası ve güçlü merkezi bir yönetimin mevcud olmayışı, özellikle son yirmi yılda, iç ve dışta değişen koşulların etkisiyle birlikte Şii gücünün yükselişini kolaylaştırdı. Gerçekten, Şiilere bağımsız dini bir cemaat olarak yeni bir statü kazandıran konfesyonel sistemin kendisiydi. Bugünkü Lübnan'ın kurulmasından önce, Güney'deki (Cebel Amil) ve Kuzey Bekaa'daki Şii nüfus merkezleri coğrafi olarak büyük ölçüde izole edilmiş, siyasal bakımından güçsüz, geleneksel Zuama'nın (önde gelen toprak sahibi aileler), aşiret reislerinin ve dini liderlerin vasiliği altında idiler. En önemlisi Osmanlı hükümdarları Şiiler'i Sünni İslam'dan resmen ayrı olarak görmüyorlardı; yalnızca bir çeşit adli özerkliğe sahiptiler. Bugünkü Lübnan'da Şiilerin dini özerklikleri 1926 yılında Caferi fıkhına uygun olarak resmilik kazandı ve dini mahkemeler yasal statüye sahip oldu. Bu şekilde Şiiler, Osmanlılar'dan bu yana ilk defa Sünniler'den ayrı bağımsız yasal bir cemaat haline geldiler.11 Ayrıca konfesyonel yönetim altında, Şii liderler en büyük üçüncü cemaatin temsilcileri olarak, her ne kadar kısıtlı da olsa, siyasal bir rol üstlenebildiler. Parlamentoda ondokuz sandalye ve bu yapının sözcülüğü onlara verildi.

Bağımsızlığı takip eden yirmi yıl boyunca Şiiler Lübnan'ın toplumsal ve siyasal hayatında marjinal bir grup olarak kaldılar. 1975 yılındaki iç savaşa kadar ülkenin büyük bolümü Milli Misak'a dayanan Sünni Maruni ortak cephesi tarafından yönetildi. Aslında anlaşma Lübnan'ı Hıristiyan-Müslüman hattı boyunca iki nüfuz bölgesine ayırmak için, önde gelen iki cemaat arasında varılmış bir anlaşmaydı. Hıristiyan-Müslüman dengesi içinde Şiiler Sünni Müslümanlar'ın himayesi altına girdiler. Güney'de ve Bekaa'daki dağlık bölgelerde genelde fakir, izole edilmiş ve geri kalmış olarak yaşayan Şiiler gelişmelere ilgisizdiler ve bu yüzden yönetimin ilgisini çok az çektiler. Cemaatleri üzerinde mutlak kontrol sahibi olan geleneksel feodal Şii aileleri milletvekili seçilebilmelerine, meclis sözcülüğünü denetleyebilmelerine ve koalisyonlarda kabine görevi alabilmelerine imkan veren, sistem içindeki güç paylarından memnundular.12

1960'lı yıllara kadar Şiilerin sosyo-ekonomik durumu diğer cemaatlere oranla oldukça kötüydü ve bunun neticesi olarak bürokraside, orduda, işletme ve ticaret faaliyetlerinde kendilerini yeterince temsil edemiyorlardı.13 1946'da yüksek düzey idari mevkilerin %3.2'si Şiilere ait idi; 1955 yılında ise bu oran yalnızca %3.6'ydı.14 1971 yılında bir Şii ailesinin ortalama geliri 4532 Lübnan Paundu iken milli ortalama 6247 Lübnan Paundu idi. Şiiler 1500 Lübnan Paundu'ndan az kazanan aileler içinde en yüksek yüzdeye sahiptiler ve eğitim durumları en kötü olanlar da yine Şiiler'di. (Okul eğitimi almamışların oranı ülke çapında %30 iken Şiiler arasında bu oran %50'ydi.) Şiilerin çoğunlukta olduğu Güney Lübnan 1971 yılında devlet bütçesinin yalnızca %7'sini almıştı.15 Böylece, yirmi yılı aşkın bir süredir Şii cemaati sosyo-ekonomik ve siyasal yapının en alt kısmında tutulmuştu ve bağlıları da esas itibariyle vatandaşlık haklarından mahrum kalmıştı. Bu büyük çoğunluk kendi sapa bölgesinde zayıf düştü. (Gerçekten bağımsızlıktan bu yana Cebel Amil bölgesine el-Cenup (Güney) denilmesi Lübnan devletinin gözünde bölgenin marjinalliğinin bir yansımasıdır.) Şiiler, kötü durumlarına razı olmuş bir şekilde yaşamlarını sürdürdüler ve dünyevi olaylara tamamen ilgisiz olan dini liderlik de, içinde bulundukları bu kötü durumu düzeltmek için hiçbir şey yapmadı.

III

1958 iç savaşı boyunca süren kısa fakat zor dönem dışında otuz yılı aşkın bir süredir (1943-1975) Lübnan devleti istenilen şekilde işlemiş görünüyordu. Fakat bu dönem ardından esmeye başlayan değişim rüzgarları nihayet kurulu düzeni zayıflatacak ve Şii gücünün yükselmesine yol açacaktı. l960'lı ve 70'li yıllar boyunca gelişen devlet Şii cemaat içerisinde, Şii statükosunu alt üst eden yeni güçler üretti. Hızlı sosyo-ekonomik modernleşme, eğitimin yaygınlaşması, kentleşme ve petro-dolarların akışı mahrum bırakılmış Şiiler'in politizasyonuna ve büyük hareketliliğe yol açtı.16

Sonraları toplumsal ve siyasal reformlar için Şii mücadelesinin başını çekecek olan, genelde Batı eğitimi almış ve modernist yeni bir Şii orta sınıf oluştu. Statüko tarafından kısıtlandıklarını hisseden girişken genç Şiiler Batı Afrika ve başka yerlere göç etmişlerdi. Bu insanlar 1960'lı yıllarda Beyrut'a dönmeye başladılar. Bunlarla birlikte, sonraki yirmi yıl boyunca kısmen köy hayatının zorluğu ve yarı-feodal bir düzen içinde ekonomik güvencelerinin olmayışı, kısmen de 1967 Arap-İsrail savaşı sonrası Güney Lübnan'da şiddetlenen Filistin-İsrail çatışması nedeniyle, köylü fakir Şiiler memleketlerini terkedip başkente akın ettiler. Orada, başkentin güney banliyölerin deki büyük mahallelerde fabrika işçileri, göçmen işçiler ve işsiz fakirlerden oluşan ve durmadan büyüyen bir kesim meydana getirdiler.17

Beyrut'ta göçmenler yerleşik cemaatlerin içinde bulundukları refah ortamıyla yüzyüze geldiler. Şehirde genelde hakim olan refah tablosu, onların gittikçe kalabalıklaşan ve kederli ortamlarına korkunç bir şekilde tersti. Eşitsizlik konusunda daha da bilinçlenmeleri radikal bir kimlik kazanmalarına yardımcı oldu. Artık, mutsuz yeni gelenler, her türden düzen karşıtı partiler ve muhalefet grupları için taraftar toplayabilecekleri geniş bir kitleydiler; komünistler ve radikal sosyalist partiler bu bölgeden destek buldular. Sonraları aynı bölge, Hizbullah tarafından yönetilen radikal Şii fundamentalist hareketin merkezi oldu.

Şii cemaat içindeki sosyo-ekonomik değişim sürecinin en önemli sonuçlarından biri geleneksel liderlik yapısının çökmesiydi. Göç eden köylüler üzerinde Zuama'nın hakimiyet ve etkisi kayboldu ve efendi-köle ilişkisini koruyan eski sistem zayıfladı ve sonunda geçerliliğini yitirdi. Ayrıca bu süreç içinde statükocu dini liderler konumlarını kaybettiler ve özellikle 19601ı yıllarda İmam Musa Sadr'ın yükselişine paralel olarak, yerleri toplumsal olarak aktif ve ıslahatçı düşünceye sahip dini liderlik tarafından dolduruldu.18

Sosyo-ekonomik değişim sürecinin ulaşımın gelişimiyle bağlantılı bir başka sonucu da Şii izolasyonunu zayıflatması, cemaat bilincim ve kimliğini beslemesiydi. Eski fiziksel ve kültürel engeller ortadan kaldırılmıştı. Şiiler'in toplumsal hareketliliği, ülkede dini cemaatlerin dağılımını altüst eden büyük bir demografik dönüşümü de beraberlerinde getirdi. Şiiler, doğum oranlarının diğer cemaatlere oranla daha yüksek ve göç oranlarının düşük olması nedeniyle -her ne kadar daha iyi koşullar için göç edenler olmuşsa da bunlar genellikle Lübnan'a dönerler- tedrici olarak en büyük cemaat haline geliyorlardı. 1970'li yılların başlarında Şiiler sayısal bakımdan hem Maruniler'i hem de Sünniler'i geride bırakmışlardı19 ve şimdi, toplam üç milyon olan Lübnan nüfusunun üçte birini oluşturmaktaydılar. Gerçekten, eğer meclisteki sandalyeler değişen duruma uygun olarak paylaştırılsaydı, 99 sandalyeli parlamentoda Şiiler'in sahip olduğu sandalye sayısı (19) ile Maruniler'in sahip olduğu (30) tam tersi bir şekilde dağılacaktı. Ayrıca, eğer eski Müslüman-Hıristiyan sabit temsil formülü (altı Hıristiyan sandalyeye beş Müslüman sandalye) Müslüman ve Hıristiyanların eşit temsil edilmesini sağlayan Ekim 1989 Taif Sözleşmesi'ne uygun olarak düzeltilseydi,20 108 üyeli olması düşünülen parlamentoda Şiiler Müslümanlar'a ait sandalyelerin çoğunluğuna sahip olacaklardı. Bu, önceleri başta olan fakat şimdi %20 civarındaki Sunniler'in ve de %10'dan az olan Dürziler'in zararına olacaktı.

Artan Şii nüfusun ve içinde bulunduğu hareketli ortamın, daha büyük bir güç payı için ısrarlı talepler ürettikleri de şüphesizdi. 1970'li yıllara gelindiğinde Şii uyanışı, hala kendisini yönlendirecek ve güç haline dönüştürecek planlı bir hareket haline gelememişti. Böyle bir hareketin yokluğu nedeniyle, yönetimin reformları ağırdan alması ve geleneksel seçkin sınıfın tepkisizliği ile hayal kırıklığına uğramış genç Şiiler, toplumsal ve siyasal eşitlik, iktidara serbest geçişi savunan solcu, sosyalist ve milliyetçi teşkilat ve partilere katıldılar.21 Solcu, sosyalist ve milliyetçi ideolojileri hakim yapıya karşıt olan komünist Baasçı, Nasırcı ve Arap milliyetçisi grupların saflarını doldurdular, ilk ilerici Şii dalgası, milli mücadele ve özgürlük fikirleri daha radikal bir kimlik kazanmalarına yol açan Lübnan'daki Filistin direniş hareketinin etkisiyle gelişti. Gerçekten, Lübnan'daki Filistin hareketi ile ve LMH (Lübnan Milliyetçi Hareketi) ile ittifaklarının da gösterdiği gibi ilerici Şiiler devrimci eylem için hazır ve istekli bir yapı meydana getirdiler. LMH, Kemal Canbolat liderliğinde 1975-76 iç savaşı sırasında statükoyu değiştirmeyi amaçlayan solcu-milliyetçi Filistinli güçlerin bir koalisyonuydu.22

IV

Şii cemaatin toplumsal hareketliliği arttığında, karizmatik molla imam Musa Sadr süreci daha da hızlandırdı ve ona emsalsiz bir görünüş kazandırdı.23 Solcu-milliyetçi güçlerden ayrılmış olan yeni hareket 1960'lı yılların sonunda belirli bir şekil almaya başladı ve 1970'li yılların ortalarında ilk çıkışını yaptı. Daha sonraları Emel olarak bilinecek olan hareket, yeni bir mezhep bilincini somutlaştırdı ve genç Şiiler'in bağlılığını kazanmak için solcu gruplarla rekabet ederek şimdiye kadar uzak durulan bir siyasal aktivizmi mümkün kıldı.

Memleketi İran'dan 1960 yılında Güney'deki Şii cemaatin dini lideri olmak için Tyre'ye gelişini takiben imam Musa Sadr eylemci bir toplumsal ıslahatçı olarak belirdi. O alışılmış ruhani uysallığından bütünüyle farklı biçimde, din adamı rolünü politize ederek siyaset sahnesine girmeye çalıştı. Tüm Lübnan'ı kapsayan dönüşüm sırasında, Sadr "yoksulluktan, hastalıktan, Sünniler'in ve Hıristiyanlar'ın önyargılarından ve kötü muameleden Şiiler'in uzun zamandır çektikleri acılar (masa'ib)"24 diye tanımladığı şeylerden dehşete kapılmıştı. Şiiler'i karşılaştıklarının kaderleri olduğunu reddetmeye çağırdı ve örgüt vasıtasıyla toplumsal ve ekonomik adalet ve siyasal eşitlik sağlamak için işe koyuldu. Tarihlerinde ilk defa, Şiiler kendi bayrakları altında siyasal olarak faal oldular.

Yönetimin güneyde yaşayan Şiiler'in gittikçe kötüleşen koşullarına tepkisizliği ve FKÖ-İsrail çatışması nedeniyle Güneyde can ve mal emniyetinin kalmaması (özellikle 1970-71 yıllarında Filistinliler'in içeriye akın etmelerinden sonra),25 Sadr'ın lideri olduğu Mahrumin Hareketi'ni 1974 yılında Bekaa Vadisi'ndeki Baalbek'te toplamaya başlamasına neden oldu. Bağlılarını, zalimlere karşı ayaklanmaya, haklan için mücadele etmeye ve gerekirse de şehit olmaya çağırdı.26

İmam Musa Sadrın seferberlik stratejisi, Zuama'nın geleneksel liderliğini ve Sol'un genç Şiiler üzerindeki hakimiyetini tehdit ediyordu. Gerçekten, o, Zuama'nın istirmacı, ifsat olmuş ve kendini kollayan uygulamalarına ve Sol'un laik, sosyalist ve pan-Arap milliyetçi düşüncelerine aynı biçimde karşı çıktı. Şii kitlelere doğrudan yönelmesi ve içinde bulundukları durum ile kendini özdeşleştirmesi Zuama'nın konumunu kaydırdı ve gençler için Sol'un cazibesini azalttı. Toplumun gerçek sözcüsü konumunda olmasından dolayı Sol'a karşı doğal bir avantajı da vardı, imam Musa Sadr, Lübnan'a gelişinden itibaren, Şiilere Özerk adli statü ve ayrı dini mahkemeler sağlayan Ocak 1926 Fransız Kararnamesi'ni de aşan şekilde, cemaatın bağımsızlığının resmen tanınması için meclis üyeleriyle görüşmüştü. O, diğer cemaatlerin konseylerine benzer biçimde bir Şii dini konseyinin kurulmasını istedi. 1967 Kasım'ında, Sünni Müslümanlar'dan bağımsız temsili bir yapı olan Yüksek İslami Şii Konseyinin (YÎŞK)27 kurulmasına imkan veren kanun mecliste kabul edildi. 1969 yılında kurulan Konsey temelde bürokratik bir kuruluştu ve çalışan Şii yetkililerin maaşlarını devlet ödemekteydi. Dini işlerin yönetiminde en üstün yetkiye sahipti ve sistem içinde Şii taleplerinin ifade edilmesine hizmet etmekteydi. Dini ve siyasi işlevleri bir arada görmesi, imam Musa Sadr'ın bir mirasıydı. İmam Sadr ilk başkam olarak seçilmişti ve 1978 yılında Libya ziyareti esnasında ortadan kaybolana dek bu görevi yürütmüştü. O, YÎŞK, Mahrumin Hareketi ve Emel içindeki konumlarını, bunlara Şiiler'den gördüğü rağbetin artmasını ve Lübnan siyasetindeki önemini de ekleyerek tüm cemaatin lideri olmak için kullandı.

V

Mahrumin Hareketi'nin 1974'de teşekkülünden bir yıl sonra 1975-76 iç savaşı patlak verdi. Mezhebi savaş, Hıristiyan Maruni güçlerin elinden Şiilere ağır kayıplar verdirdi ve yerlerinden çıkarıldılar, fakat bunların yanında toplumsal dayanışmayı kuvvetlendirdi. Direniş yeni bir Şii siyasi-askeri teşkilat şeklinde belirdi, Efvac el-Mukavemetu'l-Lübnaniye (EMEL; Lübnan Direniş Kıtaları). EMEL, Mahrumin Hareketi'ne bağlı olarak, iç savaşta cemaati korumak ve iç savaş sonrası geniş ölçüde kendi haline bırakılan Güney'i savunmak için imam Sadr tarafından kurulmuş bir milis gücüydü.29 EMEL'in oluşması, Şii gücünün gelişmesinde bir dönüm noktası oldu. O, Mahrumin Hareketi'ni silahlı siyasi bir teşkilata dönüştürdü ve süreç içinde, başlıca Şii siyasi-askeri teşkilatı ve güç ve nüfuz için mücadele edenlerin en başta gelenlerinden biri olarak onun yerini aldı.

Ruhani lider olarak imam Musa Sadrın idaresinde, İran'daki Ayetullah Humeyni olayına çok benzer şekilde, EMEL esnaf ve çalışanlardan oluşan yeni Şii orta sınıfı da dahil Şii toplumuna yerli bir toplumsal hareket ve ideoloji kazandırdı. Şii çıkarlarına ve eylemciliğine siyasi, ideolojik ve kültürel bir yapı olarak hizmet etti. 1980'li yılların başlarında Sol ve FKÖ'nün etkisinin zayıflamasıyla, EMEL Lübnan içinde ve dışında harekete geçmiş Şii eylemcilerin toplanma yeri haline geldi. On yıl önce, Sadr ve hareketinin genç Şiiler'in bağlılığını kazanmak için sol milliyetçilikle mücadele etmek zorunda oldukları düşünülürse, bu bir ilerlemeydi.30

İç savaşın ilk dönemlerinde, imam Musa Sadr Lübnan Hıristiyan güçlerine karşı LMH-FKÖ ile ittifak yaptı fakat çok geçmeden her ikisinden de uzaklaştı. O, Dürzi lider Kemal Canbulat'ın (LMH'ne liderlik etti)31 çok haris ve sorumsuz hale geldiğini ve Şii gönüllüleri kendi amaçlarına ulaşmak için kullandığını düşündü. Solcu-milliyetçileri ve FKÖ güçlerini, yönetimi devirip ülkeye hakim olmaya çalışmak suretiyle, iç savaşı uzatmakla suçladı: Onlar, "Hıristiyanlar'ın en son Şii ile savaşmasını" istediler.32 Suriye'nin savaşı sona erdirmeye ve bir solcu-FKÖ zaferini önlemeye yönelik müdahalesini takiben, 1976 yılının Haziran'ında Sadr onlardan ayrıldı, Suriye'yi destekledi. Bu yeni ittifak, Sadr'ın rakipleri ile ilişkilerinde temel olan ve Emel'in şimdiki lideri Nebih Berri33 ile de sağlam şekilde devam eden uzun bir Lübnan Şiası-Suriye bağlantısının başlangıcıydı. Suriye devlet başkanı Hafız Esad ile Sadr'ın yakın arkadaş olmaları da bu ilişkiyi güçlendirdi.34

Temel ideolojik-siyasi farklılıklar, imam Musa Sadr ve solcu-milliyetçi ittifak arasındaki ayrılığı daha da keskinleştirdi. Onun asıl ilgisi, Şii toplumunun refahı idi, bu yüzden ne onların pan-Arap milliyetçi-laik çağrılarına değer verebilir ne de yöntemlerini hoş karşılayabilirdi. Onun liderliği altında EMEL, devrimci olmaktan çok, reformist bir hareketti. Sol'un aksine, Sadr ülke içinde Şiilere eşitlik sağlamak için devleti ıslah etmeye çalıştı. O, Lübnan devletini yıkmak için radikal Arap devletleri ile birlikte hareket edilmesine her zaman şüpheyle bakmıştı.35 Gerçekten Şiiler, haklarını anayasal olarak garanti altına alabilecek tek aygıt olması nedeniyle genelde devlete bağlı kaldılar.

İmam Musa Sadr, FKÖ ve taktiklerinden de gittikçe artan bir huzursuzluk duymaya başladı. Onun FKÖ ile ilişkisi sağlıklı değildi ve muhalefet şeklini aldı. Hareketi desteklemesine rağmen, Şiiler'e daha da sefalet getiren Güney'deki sorumsuz eylemcilerden dolayı FKÖ'yü sert şekilde eleştirdi. Can ve mal güvenliklerinin azalması, Şiiler'i gittikçe artarak yabancılaşırdı ve Filistinliler'in aleyhine dönmelerine yol açtı. Bu iki tarafın çıkarları tamamıyla çelişiyordu ve ihtilafa düşmeye mahkumdular. Şiiler öncelikle kendi refahları ile ilgiliydiler. FKÖ, İsrail'e karşı bir üs olarak Güney'deki varlığını devam ettirmek istedi. Şii köylerinin harap olmasına yol açan ve Şiiler'in kitleler halinde Batı Beyrut'a göçmelerini hızlandıran Mart 1978'deki İsrail saldırısının ardından, Şii-Filistin gerginliği tırmandı.36 Şiiler'in FKÖ hakimiyetinden kurtulması için EMEL rehberlik görevini yüklendi. FKÖ'nün aşırılıklarına karşı koruyucu rolünü Üzerine aldı. Bu, daha çok Şii'nin güvenlik için EMEL'de toplanmasından dolayı, FKÖ karşısında EMEL'in konumunu güçlendirdi.

İmam Musa Sadr'ın, FKÖ ve pan-Arap solcu grupları destekleyen bir ülke olan Libya'ya ziyareti esnasında kaybolmasının ardından Şiiler ve FKÖ arasındaki çatlak daha da derinleşti. Onun ortadan kaybolması, Şii hoşnutsuzluğunu ve eşitliği sağlama azimlerini bir noktaya topladı ve onu bir Şii şehidi yaptı. Hatta, icap ettirdiği tüm kutsal hürmet ile birlikte onun şahsını Şiiler'in Kayıp İmam akidesinin kategorisine yaklaştırdı. Tüm bunlar Şii cemaatin hareketliliğini ve kararlılığını daha da arttırarak, EMEL'in yararına işledi. Öte yandan, Nebih Berri'nin EMEL'in liderliğine yükselişi, yeni kuşak eylemci orta sınıf Şiiler'in ortaya çıkışını göstermekteydi.37 Onlar, hareketin radikal fundamentalist bir yönde değil, daha reformist-modernist doğrultuda ilerlemesine yardımcı oldular.

VI

İç savaş, Lübnan'ın sorunlarını karmaşıklaştıran ve nihayette Şiiler'i ateşleyen dış güçlerin müdahalesine yol açtı. Bu dış öğeler gittikçe artan bir şekilde dışarıya bağımlı hale gelen muhalif gruplar arasındaki mücadelenin şiddetini arttırdılar.38 Yabancı devletler içinde Suriye, Lübnan sahnesinde en büyük ve uzun etkiye sahipti. Lübnan'a ilk giren oydu (Haziran 1976) ve hala orada varlığını sürdürüyor. Suriye'nin varlığı, Filistin ve LMH güçlerine karşı İlk harekete geçtik­lerinde kendilerine destek olan Şiiler'in gücünü arttırdı. Musa Sadr, Hafız Esad'ı davasına yardım edecek bir hami olarak görüyordu ve Esad, Lübnan'da Suriye'nin amaçlarına hizmet edecek bağımlı ve işbirlikçi müttefikler edinmek için muhalif hizipleri desteklemeye çalışıyordu.39 1978-79 İran İslam Devrimi, 1982'deki İsrail'in Lübnan'ı işgali ve ortaya çıkan eşsiz Suriye-İran ittifakı özellikle, 1980'de EMEL'in milis gruplarının kontrolü Nebih Berri'nin eline geçtikten sonra, Suriye-Lübnan Şiası ilişkisi daha da güçlendi.40

Lübnan'daki Şii siyasal eylemciliğinin ve kararlılığının, dışarıdan gelen bir diğer önemli ateşleyicisi İran Devrimi'ydi. O, Lübnan Şiası'na cesaret veren, kendileriyle gurur duymalarım sağlayan ve Hıristiyanlar'ın, Sünniler'in ve geleneksel Şii Zuama'nın hakimiyetine karşı onları harekete geçiren başarılı bir Şii ayaklanmağıydı.41 Şüphesiz, Lübnan Şiiler'i için Humeyni'nin çekiciliği, genelde, uzun zamandır süren bağlılıkları sayesinde mümkün olmuştu. Humeyni'nin, ezilenler, zulüm görenler (mustazafin) ve tahakküm edenler (müstekbirler) şeklinde ikiye ayıran dünya görüşü, Lübnan'da, Şiiler'in genel deneyimlerine uygundu ve dahası bu Şii radikalizmine ve militanlığına ideolojik haklılık kazandırdı.42 İran'daki dini çalışma merkezi Kum, Irak'taki merkez Necef ve buranın İran'a bağlantılarından oluşan ruhani örgütlülüğü kullanarak devrimci atmosferi besleyip kuvvetlendirdi. Gerçekten, İslam Devrimi Güney Lübnan Şiileri ve İran'daki dindaşları arasındaki, 16. yüzyıl Safevi Hanedanlığı'na kadar dayanan dini bağların sağlamlaşmasına yardımcı oldu. Bu yeni dayanışma, İslam Cumhuriyeti etkisinde, İran'ın müslüman dünyada ve özellikle Şiiler arasındaki görev anlayışından kaynaklanıyordu. Bunların hepsi İran'ın maddi desteği ile birlikte, İran'a daha sıkı bir bağın gelişmesine yol açtı.

İran-Suriye ittifakı, Lübnan Şiası ve İran İslam Cumhuriyeti arasındaki ilişkiyi büyük ölçüde kolaylaştırdı. İran'ın Lübnan içinde etki ve nüfuzunu yaymasına yardımcı olan Esad, İran'ın başlıca uluslararası müttefiki haline geldi.44 Gerçekten, Suriye'nin onayı olmaksızın, İran Lübnan'a ulaşamayacaktı. 1970'li yılların ortalarından itibaren Suriye ülkesindeki ve Lübnan'daki Şah karşıtı eylemcileri korumuş ve eğitmiştir. İran'daki dini liderlerle ve modernistlerle ilişkisi olan İmam Musa Sadr'ın, Esad ile de bağlantısı vardı.45 Ayrıca, Suriye yanlısı EMEL, Lübnan'da kendi himayesindeki kamplarda askeri eğitim almış İran'daki İslami muhalefet güçleri ile bir örgüt kurmuştu. Bu eğitimi almış olanlar arasında Ayetullah Humeyni'nin oğlu Ahmed, Humeyni'nin damadı Sadık Tabatabai, 1988 yılında azline dek Humeyni'nin seçilmiş halefi olan Ayetullah Ali Muntazari'nin oğlu ve reformist eylemci Muhammed Muntazari ve Ali Muntazari'nin damadı Mehdi Haşimi vardı.46 Çok sayıda EMEL yetkilisi İran'daki işlerde etkin olmuştu. Bunlar içinde en önemlisi, Tyre'de Sadr tarafından kurulan Burç el-Şimali Teknik Enstitüsü'nün yöneticisi olan İran doğumlu Lübnanlı Mustafa Çamran'dı. 1979 yılında, İran İslam Cumhuriyeti'ndeki Yüksek Savunma Konseyi başkanı oldu.47

Üç köşeli Suriye-İran-Lübnan Şiası ilişkisi, Lübnan'a yabancı güçlerin müdahalesinin ardından daha da yoğunlaştı. îsrail'in, Güney Lübnan'a saldırması ve işgali (Hazİran 1982 - Hazİran 1985) ve ABD başkanlığındaki Batılı Çok Uluslu Gücün bölgeye gelişi, oluşmakta olan İran-Suriye ittifakının pekişmesine yardım ederek, Lübnan Şiası'mn gücünü daha da arttırdı. Şüphesiz, Suriye, İran ve Lübnan Şiası arasındaki ilişki her tarafa da karşılıklı yarar sağlıyordu. İran ile olan bağlantısı Suriye'nin Lübnan'da kalışını kolaylaştırmıştı, çünkü İranlı mollalar Lübnan'daki Şii dini liderler üzerinde önemli etkiye sahiptiler. Dahası, Suriye, Lübnan Şiası'nın İsrailliler'i ve Amerikalıları kovmak için sürekli bir çaba içinde olacağına güvenebilirdi. İranlılar bakımından Suriye bağlantısı, Lübnan'daki Şii cemaate ulaşmak için kullanışlı bir geçitti. Böylece 1982 yılının yazında, İsrail'e karşı savaşma amacıyla 1500 İran Devrim Muhafızı'nın Suriye kontrolündeki Bekaa bölgesine yollanması, İran'ı Lübnan'a getirdi.48 Tüm bunlar, Şiiler'in Lübnan'daki başlıca cemaatlerden biri haline gelmesine ve Güney'de, Batı Beyrut'ta ve güney banliyölerinde, Baalbek'te ve Kuzey Bekaa bölgelerinde hakim güç olmasına yardımcı oldu.

FKÖ'nün Güney'den ve Beyrut'tan çıkarılması ve genel siyasi-ekonomik bozulmaya yol açan İsrail saldırısı49 EMEL'i önemli bir konuma getirdi. Suriye'nin yardımı ile EMEL, devlet başkanı Emin Cemayel yönetimindeki Maruni-Falanjist Parti'nin hegemonyasına ve Güney Lübnan'daki İsrail hakimiyetine yönelik muhalefetin başını çekti.50 1983 yılının yazında, ordu ve EMEL Batı Beyrut'ta çatıştılar. 1984 Şubat'ında, kentteki Şii mahallelerinin bombalanmasını takiben Berri ordudaki Şii askerlere (%60'ını oluşturuyorlardı) istifa etmeleri çağrısında bulundu; hemen hepsi ordudan ayrıldı. Bu, ordunun mezhebi hatlar boyunca parçalanmasına ve Batı Beyrut'ta çökmesine yol açtı. Kısa süre sonra EMEL ve Dürzi milisler, Sünniler'in geleneksel kalesi Batı Beyrut'un kontrolünü ele aldılar. Batı Beyrut'un ele geçirilmesinin ve ABD aracılığıyla varılan Mayıs 1983 İsrail-Lübnan anlaşmasının geçerliliğinin yitirilmesinin ardından Berri, 1984 yılı Mayısında kurulan Raşid Kerami'nin Ulusal Birlik Hükümeti'nde, Güney Lübnan'dan sorumlu devlet bakanlığı görevini üzerine aldı. Bu EMEL'e Şiiler'in geleneksel merkezi için doğrudan sorumluluk verdi. EMEL Batı Beyrut'ta bağımsız hareketleri engellemek için Sünni grupları ve Filistinli göçmenleri dizginlemeye çalıştı. Şii güneşi yükseliyordu ve Berri Şii cemaatin tek lideri olarak konumunu sağlama almaya çalışıyordu.

İsrail saldırısının, hem İsrail'e hem de Çok Uluslu Güç'e karşı mücadeleye öncülük eden fundamentalist-militan Şii grupların yükselişini hızlandırması da aynı derece de önemli bir başka gelişmeydi. Suriye ve İran tarafından hararetle destekleniyorlardı. İronik olarak, FKÖ'nün Lübnan'dan tahliye edilmesi ve müttefiği Lübnan Milliyetçi Hareketinin aynı dönemde sona ermesi, yeni militan Şii gruplar tarafından doldurulan siyasi, ideolojik ve askeri bir boşluk yaratmıştı. Böylece, başlangıçta Güney'deki bir çok Şii tarafından gelişleri hoş karşılanan İsrail güçleri çok geçmeden kurtarıcı değil, Maruni-Hıristiyan hakimiyetini sağlamaya çalışan işgalciler olarak görülmeye başlandılar. İsrail işgalini takiben gelişen başlıca iki radikal İslami hareket, Şeyh Muhammed Hüseyin Fadlullah'ın ruhani liderliğini yaptığı Hizbullah ve Hüseyin Musavi'nin yönetimindeki İslami EMEL'di.51 Her iki hareket de ideolojik olarak İslam Devrimi'nden ilham almıştı ve İran'dan maddi destek alıyorlardı.52 Bu iki lider, saldırıdan önce de İran İslam Cumhuriyeti ile yakın ilişkideydiler ve taraftar sağlamak, eğitim ve düşünce sistemlerinin esaslarını öğretmek için bir araç olarak 1500 Devrim Muhafızı'ndan yararlanmışlardı. İran, devrimi ihraç etmek için kullandığı böyle araçlara ek olarak gittikçe daha fazla etkisi altına aldığı militan Şii grupların her türlü gereksinmelerini sağlamak için özellikle Lübnan ve Suriye'deki diplomatik temsilciliklerinden, idari ağdan ve mollaların oluşturduğu ağlardan faydalandı.53 Böylece, İran örneğini izleyen örgütler, anti-Amerikancı ve anti-İsrailci bir tutum takınıp İslami bir devletin kurulmasını savundular.54

Militan örgütler, Nebih Berri idaresindeki EMEL'in reformist-modernist yönelimine sert biçimde karşı çıktılar ve Şii cemaatin liderliği hususunda EMEL'in başlıca rakibi oldular. Batı Beyrut ve onun güney banliyölerinde, Bekaa'da ve Güney'de bir kaç köyde yaşayan geniş bir taraftar kitlesini idare ettiler.55 Aslında Fadlullah ve meslektaşları Şeyh Subhi Tufeyli ve Şeyh Ragıp Harb EMEL ile hiç bir zaman ilişki kurmamışlardı.56 Onlar, 1960'lı yıllarda Necef'te Ebu Kasım Hoi ve Ayetullah Humeyni gibi önde gelen dini şahsiyetlerle çalışmaları sırasında radikal Şii bir görüşü benimsemiş olan bağımsız din adamlarıydılar. İran'daki fundamentalist güçlere yakındılar.57 İslami EMEL'i, EMEL'in yönetim konseyinde üye olan halkçı fundamentalist Hüseyin Müsavi kurmuştu. 1982 yılının Haziran'ında EMEL'den ayrıldı ve Suriye kontrolündeki Bekaa'da üstlenen ve İran tarafından desteklenen rakip bir grup kurdu.58 Berri idaresindeki EMEL liderliğini İsrail'e ılımlı davranmakla ve hatta işbirliği yapmakla, laiklikle, İslami ilkeleri ihlal etmekle suçladı.59

Militan-fundamentalist gruplar, zulme karşı Şiiliğin şehadet ve fedakarlık akidelerine canlılık kazandırdılar ve doğrudan eyleme geçirdiler. Genç Şiiler'in imam Hüseyin'in şehadetini örnek alarak Lübnan'daki Batılı hedeflere ve İsrail'e intihar saldırıları düzenlemeleri öğütleniyordu. 1983 yılının Kasımı'nda İsrail güçlerine karşı bomba yüklü arabalar ile intihar saldırılan yapıldı ve bu saldırılar İsrail kendi sınırı boyunca Güney Lübnan'da tek taraflı ilan ettiği güvenlik bölgesine çekildikten sonra dahi 1985 yılı boyunca devam etti.60 Saldırılar, radikal grupların İsrail'i geri çekilmeye mecbur eden en önemli öğeler oldukları imajını güçlendirdi.61 Benzer şekilde, Lübnan'daki Amerikan ve Batılı askerler ilk hedeflerdi. 1983-84 yıllarında Amerikan Büyükelçiliğine, Amerikan ve Fransız askeri karargahlarına yönelik,1984 yılında çok uluslu gücün çekilmesine ve Lübnan'da Batı nüfuzunun son bulmasına yol açan bir dizi intihar saldırıları düzenlendi.62

"Mustazaf fakat haklı" Şii toplumu adına Batılı güçlere ve İsrail'e karşı başarılı biçimde mücadele veren Fadlullah ve onun Hizbullah'ı, Müsavi ve lideri olduğu İslami EMEL ile birlikte Lübnan Şiiler'inden oldukça fazla destek kazanmaya ve 1985'in başında Berri'ye ciddi şekilde meydan okumaya muktedir oldular. EMEL karşıtı fundamentalist eğilim, EMEL'in görece ılımlı siyasal programını ve bağımsız, molla geleneğinden gelmeyen liderliğini küçümseyen İran tarafından teşvik ediliyordu.63 Her ne kadar EMEL, İran İslam Devrimi'ni desteklemiş ve imam Humeyni'yi ruhani lider olarak görmüşse de, hiç bir zaman İran İslam Cumhuriyeti'nin siyasi nüfuzu altına girmemişti. Her zaman bağımsız Lübnan-Arap hareketi kimliğini korumaya çalışmıştı.64

EMEL ve Hizbullah arasındaki ideolojik-siyasi ayrılık, 1985'den bu yana sıradan hale gelmiş olan silahlı çatışmalara yol açtı. EMEL'in karşı olduğu, 1985 yılının Haziran-Temmuzu'nda TWA uçağının kaçırılması65 ve Hizbullah'a bağlı bazı radikal Şii gruplar tarafından Batılı rehineler alınması66 olayları ile gerilim arttı. Lübnan'daki Birleşmiş Milletler Gözlemciler Heyeti başkanı Amerikalı Yarbay William Higgens'in kaçırılması,67 Güney'de ve Beyrut'ta EMEL ve Hizbullah güçleri arasında çarpışmalara yol açtı.68 İsrail güvenlik bölgesine bitişik stratejik Şii köylerin kontrolü için iklim el-Tuffah'de (Sayda'nın güney doğusu) 1989 yılı Aralık ayında gene çatışma çıktı ve 1990 yılı başlarına dek sürdü.69 EMEL başlıca siyasi ve askeri güç olduğu Güney Lübnan'da Hizbullah'ın sağlam bir mevki oluşturma girişimlerine her zaman ısrarla karşı koymuştu. EMEL, İsrail kontrolündeki bölgeye yönelik devam eden mücadeleyi bahane ederek Hizbullah'ın Güney'deki Şiiler'i radikalleştirebileceğinden ve bu suretle kendi konumunu zayıflatabileceğinden korkmaktaydı. Gerçekten İsrail'in 1985 yılı yazında geri çekilmesini takiben ilan ettiği güvenlik bölgesindeki varlığı, Hizbullah eli ile gerçekleşen şiddetli İsrail-Şii çatışmaları için temel teşkil ediyordu. Suriye, Hizbullah'ın başlıca hamisi İran ile ittifakını sürdürüyorsa da, Berri'ye yönelik yükselen radikal tehdide rağmen70 geniş bir Şii kitlesi Suriye desteğinin etkisiyle EMEL'e bağlılığını korumaktadır.71

Suriye Lübnan'daki üstünlüğünü devam ettirmek için modernist Şii EMEL hareketini destekleyerek İran sempatizanı Şii güçlerin etkisini kırmaya çalıştı. Bu, Suriye'nin bir grubun üstünlük sağlayıp kendi konumuna meydan okumasına izin vermemek için uyguladığı değişik gruplan dengeleme politikası ile uyum içinde bir tavırdı. Böylece, Baasçı-laik Suriye fundamentalist bir zafere ve Lübnan'da İslami bir devlet kurulmasına karşı çıkarken, ne Hizbullah'ın tamamıyla saf dışı bırakılmasını ne de EMEL'in üstün gelmesini arzu ediyordu. Ayrım, her iki grubu da kontrol altında tutarak Suriye'nin çıkarına hizmet ediyordu. Ayrıca, Suriye İran'da dahil Lübnan'da kendi dışında hiç bir devlete tahammül etmeyecekti. Ne de Lübnan'ın bölünmesine ve Güney'de İran'a bağlı İslami bir devlet kurulmasına izin verecekti. Yakın zamanlarda, Hizbullah'ın Güney'deki saldırısının ardından Berri, Hizbullah'ı 1989 Ekim ayında imzalanan Taif Ulusal Anlaşması'nda maddeler halinde belirtilen Lübnan'ın ulusal birliği ve kurulu hükümet otoritesine aykırı olarak "İran'ın Güney Lübnan'ı ayırma ve orada kendi cumhuriyetim kurma planını" uygulamaya çalışmakla suçladı.72 Hizbullah'ın Güney'deki uyuşmazlığına; Hizbullah'ın -İran ile birlikte- Taif anlaşmasını ve 1989'da seçilen İlyas Hıravi'nîn Suriye destekli yeni hükümetinin meşruluğunu tanımayı reddetmesine; ve İran'ın ateşkesi ve Hizbullah'ın ele geçirdiği köylerden geri çekilmesini sağlayamamasına karşılık olarak Suriye Lübnan'a İran Devrim Muhafızları'nın girişini ve silah akışını kısıtlamaya başladı.73 1989 yılı Aralık ayında Suriye'nin Mısır ile yeniden diplomatik ilişki kurmasının ardından gelen bu kısıtlamalar Tahran'da olumsuz tepkilere yol açtı. Meclis'in radikal bir üyesi ve aynı zamanda İran'ın militan Mücadeleci Ulema Cemiyeti liderlerinden Macid Nasari Şam'ı, politikasını gericiler ve dünya müstekbirleri yararına değiştirmekle suçladı.74

Her ne kadar İran ve Suriye'nin temel çıkarları arasındaki ayrılık son zamanlarda, özellikle Temmuz 1988 İran-Irak Ateşkesi ve 1989'da Suriye'nin Mısır ile ilişkilerinin normale dönmesinden sonra, oldukça net ortaya çıkmışsa da, Orta Doğu standartlarına göre bir rekor olan on yıllık ilişkilerinin kısa zamanda bütünüyle kopmasından bahsetmek için henüz erkendir, iki ülke de ilişkideki zorlukları ilişkiyi tamamiyle kopma noktasına getirecek derecede üstelememektedir; ilişkiyi sürdürmek her iki taraf için yararlı gözükmektedir. İçerdeki zorlukları ve uluslararası izolasyonu söz konusu iken İran görünürde tek Arap dostu olan Suriye'ye yabancılaşmayı göze alamaz. Aynı şekilde Suriye özellikle Sovyet ve Doğu Avrupa'dan yardımın azalmakta olduğu zamanda Irak ve İsrail'e karşı bir destek kaynağı olarak gördüğü İran'la dostluğuna değer vermektedir. Her şeye rağmen Suriye-İran ittifakı sonsuza dek sürmeyecektir, ittifakın çökmesi, Lübnan'daki aşırı Şii grupların ilerleyişlerinde bir duraklama­nın işaretini verecek ve EMEL'i öne çıkaracaktır. Bununla birlikte, Lübnanlı liderleri Şam'a minnettar kılan Suriye'nin hakimiyeti rakip grupların varlığının devamına bağlı olduğundan, Suriye'nin hegamonyası devam ettikçe militan Şiiler de Lübnan siyasi haritasının bir parçası olmayı sürdüreceklerdir.

VII

Lübnan Şii cemaati, eziklik ve suskunluk içinde yaşadığı günleri geride bıraktı. Otuz yıllık süre içinde, en büyük ve etkin militan cemaat haline geldi. Şimdi, Lübnan'ın mezhebi yapısı içinde en büyük kitleye sahip olmakla övünmektedirler ve sayısal olarak azalan, konumlarını kaybetmekte olan Maruniler'e iktidar mücadelesinde rakiptirler.

Şiiler, ülkenin konfesyonel görünüşündeki üstünlüklerinin gittikçe daha fazla hissedilmesine paralel olarak, Lübnan'ın varisleri olmak üzeredirler. Şiiler meydan okuyuşlarının gücünü gerçek siyasi güce çevirmek zorundadırlar. Bu yalnızca birleşik bir Lübnan yolu ile gerçekleştirilebilir. Gerçekten, Şİİ çıkarlarının en sağlam garantisi güçlü ve bağımsız bir devlettir. Güçlü merkezi hükümete sahip bir devlet oluşturulması için çalışmak Şiiler'in yararınadır. Ancak bu yolla üstünlüklerini sürdürebileceklerdir.

İç savaşın uzaması ve beraberinde Ülkenin parçalanması, Şiiler'i ayrılıklara, kardeş kavgasına ve dışarıdan kontrole mahkum edecektir. Gerçekten iç savaşın şimdiden ulaştığı nokta Şia gücü için verimli olmaktan çıkmıştır. Bitmeyen doğum sancısı ve dış müdahale çatlaklar oluşturmuş ve tek bir liderliğin gelişmesi engellenmiştir. Görülen o ki, oldukça mesafe kat etmiş olan Şiiler'in kan ağlayan memleketlerinde hakimiyet iddia edebilmek için hala aşmaları gereken uzun bir yol var.

Çev.: Mehmet UZUN

Dipnotlar:

1- Nisan 1983de Amerikan Elçiliğinin, Ekim 1983'de Amerikan Deniz Piyadelerinin ve Fransız askeri karargahının ve Eylül 1984'de Amerikan Elçiliğinin bombalanması olaylarının planlanıp gerçekleştirilmesine ait çok sayıda delil olaylardan aşın Şiiler'in sorumlu olduğunu göstermektedir. Bkz.: Bob Woodward, Richard Harwood, ve Christian Williams, "Beyrut'un Terör Ağının izini Sürmek", Washington Post National Weekly, 13 Şubat 1984, s.16. Yazı Lübnan Hizbullah'ı, İran ve Suriye ilişkisini göstermektedir. Ayrıca Bkz.: Marvin Zonis ve Daniel Brumberg; Khomeini, the İslamic Republic of İran, and the Arab World, [Humeyni, İran İslam Cumhuriyeti ve Arap Dünyası], Harvard Middle East Papers, No 5, Center for Middle Eastern Studies (Harvard University, 1987), s. 58.

2- Körfez Arap ülkelerinde Şii vatandaşların genel nüfusa oranlan şöyledir; Irak, %60; Suudi Arabistan, %8; Kuveyt, %24; Bahreyn,%70; Birleşik Arap Emirlikleri, %18; Katar, %16; Umman, %4. Bkz.: James A. Bili, "Fars Körfezi: iktidar, Siyaset ve Şiilik" Harvard International Review, 6 (Mayıs-Haziran 1984): 4.

3- Bkz.: Mahmud Fahş, "Suudi Arabistan ve İran: Dinlen İslam'ın Meydan Okuyuşu", Journal of Arab Affairs, 7 (Güz 1988): 121-44.

4- Orta Doğu'daki Arap ülkelerinin çoğunda Şiiler sahip olduklar düşük sosyo-ekonomik ve siyasal statü nedeniyle genelde "el-mahrumin" (mahrumlar) olarak bilinirlerdi. Fakat yalnızca Lübnan'da bir hareket bu adla ortaya çıktı.

5- 1932'de Fransızlar tarafından yapılan nüfus sayımından bu yana hiç resmi bir sayım yapılmamıştır. Bununla birlikte, son tahminler bugün Şiilerin üç milyon olan Lübnan nüfusunun üçte birini oluşturduklarına dairdir. Bkz.: Joseph Chamie, "Lübnan İç Savaşı: Nedenleri Üzerine Bir Araştırma", World Affairs, 39 (Kış 1976-77): 171-78; Riad B. Tabbara, "Lübnan Sorununun Alt Yapısı", International Journal of Comparative Sociology, 20(1979): 101-21; ve R. D. Mc Laurin, (der.), The Political Role of Minority Groups in the Middle East, [Orta Doğu'da Azınlık Toplumlarının Siyasal Rolü], (New York: Praeger, 1979) s. 276.

6- Lübnan'da dört etnik grup ve ondört dini mezhep bulunmaktadır. Bkz.: McLaurin, The Political Role of Minority Groups, s. 276, Tablo B9; Michael C. Hudson, The Precarious Republic: Political Modernization in Lebanon [istikrarsız Cumhuriyet: Lübnan'da Siyasi Modernizasyon], (New York: Random House, 1968); ve Kemal S. Salibi, The Modern History of Lebanon [Çağdaş Lübnan Tarihi] (New York: Praeger, 1965).

7- Fransızcada dini mezhep veya hizip için kullanılan terimden türetilmiş olan "konfesyonel" ifadesi Lübnan'daki idareye has olarak kullanılmıştır. Bkz.: Ralph E. Crow, "Lübnan Siyasi Sisteminde Mezhepçilik", Journal of politics, 24 (Ağustos 1962): 489-520; Albert Hourani, "Lübnan: Bir Siyasi Sistemin Gelişimi", Leonard Binder'in derlediği Politİcs in Lebanon [Lübnan'da SiyasetJ'in içinde, (New York: Wiley, 1966) s. 13-29; ve Hudson, 'The Precarious Republic'.

8- Metin için bkz.: George Dib, "Lübnan Meclisi'nde Riyaz Sulh'un Konuşmasından (7 Ekim 1943) Seçmeler. Lübnan Misak-ı Millisinin Genel ilkelerinin Somutlaşması", Middle East Forum, 34 (Ocak, 1959)6-7.

9- Bugün Lübnan'da resmi olarak tanınmış 17 dini mezhep mevcuttur.

10- Bkz.: Itamar Robinovich, Religion and Nationalism in the Middle East: the Case of Lebanon, [Orta Doğu'da Din ve Milliyetçilik: Lübnan Vakası], Shiloah Center for Middle Eastern and African Studies, Occasional Paper No,51 (Tel Aviv University, Şubat 1977).

11- Joseph Olmert, "Şiiler ve Lübnan Devleti", Martin Kramer'in derlediği Shi'ism, Resistance and Revolution [Şia, Direniş ve Devrim] isimli kitabın içinde, (Boulder, Colo: Westview Press. 1987) s. 192.

12- Zengin toprak sahibi ailelerin geleneksel Zu'ama'sı, Güney'de Useyranlar, Zeynler ve Hajillerden; Kuzey Bekaa'daki Baalbek'te Hamadiler ve Esadlar'dan oluşmaktaydı.

13- Augustus Richard Norton, "Lübnan'da Şiilik ve Sosyal Protesto", Juan R. Cole ve Nikki Keddi'nin derledikleri Shi'ism and Social Protest [Şia ve Sosyal Protesto] isimli kitabın içinde, (New Haven: Yale University Press, 1986), s. 158.

14- R. E. Crow, "Lübnan'da Cemaatçilik, Kamu Yönetimi ve Yeterlilik", Leonard Binder'in Politics in Lebanon isimli kitabının içinde, (New York: Wiley, 1966) s. İ72.

15- Chamie, a. g. e., s. 171-188.

16- 1960'lı yıllarda eğitimin yaygınlaşması Bekaa ve güney Lübnan'daki Şii köylerine kadar ulaştı ve 1959'da 62,000 olan öğrenci sayısı 1973'de 225,000'e yükseldi. Bkz.: Helena Cobban "Lübnan'da Şii Gücünün Büyümesi ve Gelecek için Tezahürleri", Juan R. Cole ve Nikki Keddi'nin derledikleri Shi'ism and Social Protest isimli kitabın içinde, (New Haven: Yale University Press, 1986), s. 141.

17- 1960 ve 1980 yılları arasında çoğunlukla Güney'den ve Bekaa'dan Şiilerin oluşturduğu tarım sektöründe çalışan işgücünün dörtte birinden fazlası, şehir merkezlerine göç etti. Bkz.: Dünya Bankası, World Development Report, (New York: Oxford University Press, 1982), s. 147. 1980'li yılların başlarında, Lübnan Şia'sının üçte biri Beyrut'ta yaşıyordu.

18- Şii siyasi liderliğinin modernizasyon süreci Michael Hudson tarafından Lübnan'da bağımsızlık sonrası gelişmelerin en önemlilerinden biri olarak değerlendirilir. Hudson, The Precarious Republic, s.31-32.

19- Bkz.: Michael Wall, "Kritik Ülke: Lübnan'ın Serüveni", The Economist, 26 Ocak 1974.

20- Suudi Arabistan'ın Taif Şehrinde imzalanan Ulusal Uzlaşma Antlaşmasının tam metni için bkz. eş-Şarku'l-Evsat, 24 Ekim 1989, s. 3.

21- Bununla birlikte, Augustus Norton'un belirttiği gibi, bu örgütlere katılanların hepsi ideolojik ilkeleri doğrultusunda hareket etmiyordu; "Birçoğu yalnızca maaş kazanmak için katılmıştı." Bkz.: Norton, a. g.e ., s. 160.

22- Bkz.: Michael C. Hudson, "Lübnan iç Savaşı'nda Filistin Unsuru", Middle East Journal, 32 (Yaz, 1978): 261-78; ve Kemal S. Salibi, Crossroads to Civil War: Lebanon 1958-1976 [iç Savaşın Kavşağında: Lübnan 1958-1976], (Delmar, N.Y.: Caravan Books, 1976).

23- Musa Sadr 1928 yılında Kum'da dünyaya geldi. Birçok alim yetiştirmiş ünlü bir ailedendi. Babası Ayetullah Sadreddin Sadr'dı. 1954 yılında, Ayetullah Muhsin el-Hakim himayesinde dini ilimleri öğrendiği Irak'ın Necef şehrine gitti.

24- 1967'de Ruhullah Ramazani ve Musa Sadr arasında geçen konuşmaya dayanmaktadır. Bkz.: R. K. Ramazani, Reuolutionary İran: Challange and Response in the Middle East, [Devrimci İran: Orta Doğu'da Meydan Okuma ve Cevap], (Baltimore: John Hopkins University Press, 1988), s. 182.

25- Lübnan'daki FKÖ faaliyetlerini düzenleyen 1969 Kahire Anlaşması Filistinliler'e devlet içinde devlet oldukları Güney'de İsrail'e karşı hareket özgürlüğü sağlamıştı. Şiiler, hayatlarını gittikçe çekilmez yapan Filistin hakimiyeti ve İsrail'in misillemeleri arasında kalmışlardı. Musa Sadr, Filistin hareketine sempati duymakla birlikte, FKÖ'nün Güney'de yaşayan Şiiler'i İsrail saldırılarına maruz bırakan İsrail'e yönelik hücumlarını eleştirmişti. Nihayetinde, 1970 yılında Ürdün'deki iç savaşı takiben FKÖ'nün Lübnan'a yerleşmesi, Şiiler'i daha sonraları aleyhine dönecekleri FKÖ'ye yabancılaştırdı.

26- Konuşmada, bkz.: en-Nehar, Şubat 1974.

27- YİŞK'nin kuruluşu hakkında bkz. "Lübnan'da Şii Uyanışı: Geleneksel Yol'da Radikal Değişim Üzerine Bir Araştırma", CEMAM Reports, 2: Vision and Revision in Arab Society (Beyrut, 1974), s. 98, 108-109.

28- 1976-1976 yıllarındaki savaşta öldürülen kırk ile elli bin arası insanın yaklaşık olarak yansı Şifiydi. Bkz.: Gobban, "Lübnan'da Şii Gücünün...," s. 142.

29- 1975 yılının Temmuz ayında FKÖ'nün yardımı ile oluşturulmuştu. Bkz.: Salibi, Crossroads to Civil War..., s. 78,

30- Bkz.: Fadl Şururu, El-Ahzab ve't-Tanzimat ve'l-Kıvayetu's-Siyasiye fi Lübnan [Lübnan'daki Siyasi Partiler, Örgütler ve Güçler], (Beyrut: Daru'l-Mesira, 1981).

31- 1977 yılının Mart'ında öldürüldü.

32- Norton, "Lübnan'da Şiilik...", s. 164.

33- Şu an meclis başkanlığı görevini yürüten ve Nisan 1979'dan Nisan 1980'e dek EMEL'in liderliğini yapan Hüseyin el-Hüseyni'nin yerine geçti.

34- Hafız Esad iktidarı ve imam Musa Sadr arasındaki ittifak hakkında bkz. Martin Kramer, "Suriye Alevileri ve Şiilik", Shi'ism, Resistance and Revolution içinde, s. 246-249.

35- Buna uygun olarak, Sadr Suriye müdahalesinden dört ay önce devlet başkanı Süleyman Faranciye tarafından sunulan ve Müslümanlar'ın mecliste temsilini arttıran, Maruni devlet başkanının yetkilerini sınırlayan anayasa reformunu kabul etmişti- Bu plan uygulanamadı. Gene de, 1970'li yıllar boyunca EMEL öncelikle, sistemin bütünüyle kaldırılması için değil konfesyonel sistemin ıslah edilmesi için çağrıda bulundu.

36- Bkz.: Velid Halidi, Conflict and Violence in Lebanon: Confrontation in the Middle East, [Lübnan'da Çatışma ve Şiddet: Orta Doğu'da Kapışma], (Cambridge: Harvard Center for International Affairs, 1979), s. 128.

37- Bekaa'nın önde gelen ailelerinden birine mensup olan avukat Hüseyin el-Hüseyni'nin aksine, daha genç bir avukat olan Berri, Cebel Emil'in Tibnin köyündendi ve selefi gibi meşhur bir aileden gelmiyordu.

38- Aslında, iç ve dış öğeler ayırt edilemeyecek derecede birbirleri ile bağlantılı hale gelmişlerdi.

39- Mahmud A. Fahş, "Lübnan'da Suriye'nin Rolü", Journal of South Asian and Middle Easlern Studies, 9(Yaz 1986): 10-25.

40- Bkz.: Marius Deeb, Militant hlamic Movements in Lebanon: Origins, Social Basis and Ideology, [Lübnan'da Militan İslami Hareketler: Kökenler, Sosyal Temeller ve ideoloji], Occasional Paper Series, Center for Contemporary Arab Studies (Georgetown University, 1986), s. 10-12.

41- EMEL'in ılımlı lideri Nebih Berri dahi bir keresinde Lübnan Şiileri'nin Humeyni'ye yönelik tutumlarını, Katolik bir ülke halkının Papa'ya yönelik tutumları ile mukayese etmişti. Bkz.: eş-Şira, "el-Hareketü'l-lslamiyye fî Lübnan" (Lübnan'da İslami Hareketler), [Türkçesi için bkz.: Inkılab Yay., 1989-İstanbul], (Beyrut: Daru's-Sannin, 1984), s. 83-84.

42- A. g. e., s. 224-32.

43- Güney'deki Cebel Emil'in Şii din adamları geleneksel olarak İranlı mollalarla yakın ilişki içinde olmuşlardır. Birçoğu Necef ve Kum'da İranlı Ayetullahlar tarafından eğitilmiştir. Bkz.: Michael M. Mazzaoui, "Güney Lübnan'da Şiilik ve Aşura", Petcr J. Chelkowski'nin derlediği Ta'ziyah: Ritual and Drama in İran [Taziye: İran'da ibadet ve Dram] isimli eserin içinde, (New York, 1979), s. 229-30.

44- Hafız Esad'ın azınlık Alevi iktidarı ülke içinde büyük ekonomik sorunlar ve dini muhalefet ile yüz yüzeydi. Bölgesel olarak ise, özellikle 1978 Camp David anlaşması ve 1979 Mısır-İsrail Barış Antlaşması'nı takiben, Orta Doğu'da oldukça izole olduğunu hissediyordu. İran İslam Cumhuriyeti ile ittifak dolaylı olarak meşru bir görüntü sağlamasına yardımcı oldu. Bu ayrıca İran'dan gelen ve ekonomisini rahatlatabilecek ucuz petrole ve gelirlere ulaşmasını sağladı. Dahası izole edildiği bu vakitte, İran bağlantısı Suriye'ye İsrail ve Arap Dünyası ile olan ilişkilerinde çok ihtiyaç duyduğu stratejik derinliği verdi. Suriye-İran ittifağı için bkz. Kramer, "Suriye Alevileri ve Şiilik", s. 250-251.

45- Devlet başkanı Hafız Esad ve Alevi partisinin iktidara gelmesinin ardından 1970'li yıllar boyunca, iktidarın dini salahiyeti ve buradan da meşruluğu, Suriye siyasetinde çatışma ve mücadelenin bir kaynağı haline geldi. Esad dini meşruiyet kazanmak için yüzünü Lübnanlı ulemaya döndü, imam Musa es-Sadr, 1973 Temmuz'unda Suriye'nin desteğini kazanarak etkisini arttırıp liderliğini pekiştireceği umuduyla Lübnan Alevilerini İmamiye Şiileri olarak tanıdı. Böylece, Şiiler'in İslami meşruiyetini kapalı biçimde Suriye Alevilerini de kapsayacak şekilde genişletiyordu. Her ne kadar Sadrın açıklaması Kum ve Necef ulemasının önde gelen alimleri tarafından onaylanmamışsa da Sadr, Esad ve İran'ın dini liderleri arasındaki ilişkiyi güçlendirdi. Bkz.: Kramer, "Suriye Alevileri ve Şiilik", s. 246-249.

46- 1987'de, İran'da iktidar mücadelesine yol açan, gizli İran-ABD görüşmelerinin açığa çıkmasının ardından Mehdi Haşimi 1987 sonlarında idam edildi. Bkz.: El-Mecelle, 9 Eylül 1987, s. 4.

47- Daha sonra, 1981 yılında cephede şüpheli biçimde öldü.

48- İran başbakan yardımcısı Ali Rıza Mairi'ye güre İran Devrim Muhafızlarının Bekaa'da bulunması İran ve Suriye arasında imzalanan askeri bir anlaşma çerçevesinde gerçekleşmişti. Bkz.: en-Nehar, 23 Mayıs 1986, s. 1.

49- "1982 Ağustos'u sonunda... doğrudan ve dolaylı kayıplar, Lübnan'ın 1981 yılı GSMH'nin yandan fazlasına, yaklaşık olarak dört milyar dolara ulaşmıştı." Bkz.: Decb, Militan..., s. 3.

50- Emin Cemayel, 1982 Eylül'ünde kardeşi Beşir'in öldürülmesinden sonra devlet başkanı seçildi. Yönetimi kısa sürede, Müslümanlar ve özellikle bu politikalarının yükünü çeken Şiiler üzerinde ailesinin Maruni Falanjist hegemonyasını kurmaya çalışan Maruni tabanlı bir iktidara dönüştü. Şiiler hükümetin Batı Beyrut'ta aldığı katı tedbirlerden oldukça zarar gördüler. Devlet başkanı Cemayel Şii çıkarlarına ve refahına tümüyle ilgisizdi. 1982 Ekim'inde birçok Şii iz bırakmadan ortadan kayboldu; Beyrut'un güneyindeki gecekondu bölgesinde yaşayanların evleri kanunsuz yapıldıkları bahanesiyle Lübnan ordusu tarafından yıkıldı. Hegemonya kurma çabalan için bkz.: es-Sefir,  29 Ağustos 1983.

51- Fadlullah 1934 yılında Necef'te doğdu fakat ailesi güney Lübnan'ın Aynata köyündendir. Necef'te Ayetullah Ebu Kasım el-Hoi himayesinde çalıştı. 1966'da Necef'den ayrılarak Lübnan'a geldi. Hüseyin Müsavi Baalbek bölgesindendi ve daha Önceleri öğretmenlik yapmaktaydı. Hizbullah ve İslami EMEL, Suriye kontrolündeki Baalbek bölgesinde ortaya çıktı.

52- Aslında, eski içişleri bakanı ve şu an meclis üyesi olan, İranlı radikallerin en önemlilerinden Huccetül İslam Ali Ekber Muhteşemi 1982 yılında Suriye'de büyükelçi iken Hizbullah'ın kuruluşunda mühim bir rol oynamıştı.  Bkz. New York Times, 19 Mart 1990, s. 3.

53- Hizbullah liderlerinden Şeyh İbrahim Emin hareketin İran'dan yardım aldığını açıkça söylemektedir: "İran dünyanın muztazaf halklarını ve özgürlük için savaşan tüm güçleri desteklediği gibi Hizbullah'ı da desteklemektedir". Ayrıca İran Devrim Muhafızlarının İslam Devrimi'ni Lübnan'a taşımaya yardım ettiklerini de teyid etmiştir. Bkz.: Washington Post, 29 Haziran 1985.

54- Hizbullah'ın 1985 yılı programı anti-Amerikan ve anti-Siyonist öğeler taşımakta ve EMEL liderliğinin ılımlılığını ve laikliğini eleştirmektedir. Ayrıca Lübnan'da İslami bir devletin çerçevesini de çizmektedir. Bkz.: es-Sefir, 17 Şubat 1985. Fadlullah 1985 yılı başlarında Tahran'ı ziyareti esnasında "İslami bir cumhuriyet oluşumu için gerekli ve yeterli koşullara sahip değiliz" diyerek Lübnan'da İslami bir devletin kurulması imkanına dair sözlerindeki vurguyu hafifletmiştir. Bkz.: "Şeyh Muhammed Hüseyin Fadlullah ile Görüşme", Middle East Insight, Haziran-Temmuz 1985, s.17. Lübnan'daki durumun, herhangi bir konfesyonel grubun diğeri üzerinde egemenlik kurmasını engellediğini anlamış olmalıydı. Bu yüzden İslami devlet kurma hedefi kolayca gerçekleştirilemezdi.

55- Cibşit, Mecdel Silm, el-Gaziye ve Saksakiye gibi köyler.

56- Şeyh Ragıb Harb 1984 yılında öldürüldü.

57- Bkz.: Martin Kramer, "Muhammed Hüseyin Fadlullah", Orient, 26 (Haziran 1985): 147-149.

58- Müsavi, Nebih Berri'nin, Haziran ayındaki İsrail saldırısının ardından İsrail işgali ve Beyrut kuşatması ile uğraşmak amacıyla devlet başkanı Ilayas Sarkis tarafından oluşturulan Selamet Komitesi'nde yer alma kararına muhalefet etti.

59- 1976'da, Tyre'de EMEL'in ilk kongresinde Musa Sadr, EMEL'in İslami bir hareket ve ideolojisinin de Kur'an olduğunu ilan etmişti. 1982 Mart'ındaki Dördüncü Kongre'de de bu tekrar ifade edildi. Bkz.: eş-Şira, "el-Hareketü'l-İslamiyye", s. 221-222.

60- İsrail ve müttefikleri -Güney'deki Hristiyan milisler- 1978 İsrail işgalinden bu yana bölgeyi kontrol etmektedirler.

61- Hizbullah'ın ruhani lideri Muhammed Hüseyin Fadlullah, İsrail güçlerine yönelik bu saldırıların %90'ının İslami Direniş tarafından gerçekleştirildiğini övünerek ilan etmektedir.

62- Bkz.: Dipnot 1. Eylemlerin sorumluluğunu üstlenen İslami Cihad'ın Hizbullah'ın gizli bir kolu olduğuna inanılmaktadır. Her ne kadar Hizbullah ve İslami EMEL bu eylemler ile doğrudan ilgilerini inkar etmişlerse de her yerde bu hareketlerden övgü ile bahsedip haklılığını vurgulamışlardır. Ayrıca İslam adına zalimlere karşı şiddet kullanarak gerekirse can vererek Şii militanlığının yükselmesi için çağrıda bulunmuşlardır. Bu Fadlullah'ın ideolojik risalesi el-Mukavemetu'l-İslamiyye [İslami Direniş], (Beyrut 1984)'de açıkça görülür. [Türkçesi için bkz.: "İslami Direniş", Bengisu Yayınları, İstanbul-1991.] Ayrıca, Hüseyin Musevi Lübnan'daki Amerikan ve Fransız birimlerini saldırgan ve zalim olarak nitelerken "kötülüğe kötülükle karşı koyma hakkını" meşrulaştırmak için Kur'an'dan ve birinci İmam Ali'nin hadislerinden bölümler aktardı. Bkz.: New York Times, 28 Ekim 1983.

63- en-Nehar, 1 Eylül 1985, s. 4.

64- eş-Şira, "el-Hareketü'l-İslamiyye", s. 85-86.

65- Muhammed Ali Hamadeyi Ocak 1987'de Almanya'da tutuklandı. 1985'de TWA uçağının Beyrut'a kaçırılmasındaki ve bir Amerikan deniz piyadesinin ölümündeki rolü nedeniyle ömür boyu hapse mahkum oldu. Bkz.: New York Times, 30 Ocak 1990, s. 2.

66- Hizbullah tarafından sürekli biçimde reddedilse de hareketin İran ile birlikte İslami Cihad ve Dünya Mustazaflar Örgütü gibi gölge teşkilatlan kılıf olarak kullanarak Amerikan rehinelerin kaçırılmasının ardında olduğuna inanılmaktadır. Bkz.: New York Times, 19 Mart 1990, s. 2.

67- Higgens'in kaçırılmasının ardından, Hizbullah "Büyük Şeytan Amerika'ya karşı mücadele verenler ile dayanışma içinde olduklarını, onlara tam destek verdiklerini ve Dünya Mustazaflar Örgütü'nün amacının adalet olduğunu" ilan eden bir açıklama yayınladı. Örgüt, onun CIA ajanı olduğunu iddia ederek kaçırılmasını üstlendi. Bkz.: Portland Press Herald, 22 Şubat 1988, s. 2. Higgens, Hizbullah'ın Güney Lübnan temsilcisi Şeyh Abdulkerim Ubeyd'in İsrail tarafından kaçırılmasına misilleme olarak 1989 Temmuz sonunda idam edildi. Bkz.:New York Times, 19 Mart 1990, s. 2.

68- Ocak 1989'da iki hareket İran ve Suriye'nin arabuluculuğu ile Şam'da gerçekleşen bir görüşmede anlaşmaya varmışlardır. Anlaşma EMEL'e Güney'in emniyeti için tam yetki veriyordu. Bkz.: eş-Şarku'l-Evsat, 4 Ocak 1990, s. 3.

69- İran'ın ilk dışişleri bakan vekili Muhammed Ali Beşareti iki hareket arasında arabuluculuk yapmak üzere Ocak ve Şubat aylarında iki kez Beyrut'u ziyaret etti. Hizbullah ele geçirdiği beş köyün dördünü geri vermeyi reddettikten sonra İranlılar sürekli bir ateşkes sağlamayı başaramadılar. Bkz.: New York Times, 19 Mart 1990, s. 2 ve es-Şarku'l-Evsat, 4 Ocak 1990, s. 2.

70- EMEL lideri Nebih Berri Yüksek İslami Şii Konseyi başkan vekili Şeyh Muhammed Mehdi Semseddin tarafından da desteklenmektedir. (Kayıp imam Musa Sadrın dönüşüne dek hiç bir Şii lider başkanlık vekiline sahip olamayacaktır). Aslında 1982 sonbaharında Berri Bekaa'daki İran Devrim Muhafızlarının varlığını kınayan bir konsey kararı çıkarttırarak fundamentalistleri izole etmek için YÎŞK'nin desteğini almaya çalıştı. Bkz.: Zonis ve Brumberg, Khomeini, The İslamic Republic of İran and the Arab World, s. 59. iki hareket arasında süren güç savaşında, Ocak 1990'da EMEL Hizbullah'ı Berri'ye suikast planlamakla suçladı. Hizbullah iddiayı reddetti. Dört EMEL üyesi bu işe karışmıştı ve öldürüldüler. Bkz.; eş-Şarku'l-Evsat, 16 Ocak 1990 s. 1 ve 19 Ocak 1990, s. 2. Ay sonunda Şeyh Şemseddin EMEL ve Hizbullah arasında süren güç mücadelesinin parçası olduğuna inanılan bir suikastten kurtuldu. Bkz.: Maine Sunday Telegram, 28 Ocak 1990, s. 2.

71- İran'ın 1990'da başlayan Hizbullah'a yönelik mali yardımını 60 milyon dolardan 76 milyon dolara yükselttiği bildirildi. eş-Şarku'l-Evsat, 7 Mart 1990, s. 1. Ayrıca bunun milislerin finans ve kaynakları üzerinde etki ve kontrolünü vurgulamak için devlet başkanı Haşimi Rafsancani tarafından yapılan bir teklif olduğu da söylendi. Bununla birlikte, yardımın büyük kısmı İran'daki radikal hiziplerden özellikle Ali Ekber Muhteşemi ve Ahmed Humeyni'ye bağlı olanlardan gelmeye devam ediyordu. Yakın zamanlarda Refsancani on yıllık soğukluk döneminden sonra İran'ın Batı ile ilişkilerini ilerletmek için gösterdiği çabalar doğrultusunda rehine sorununu çözme girişiminde bulundu. Rehineleri alan gruplar üzerinde daha fazla etkileri olduğuna inanılan fundamentalist radikallerin ilk başlardaki muhalefetine rağmen iki Amerikalı rehine Robert Polhill ve Frank Reed'in Nisan sonunda salıverilmeleri İran'ın çabalarının samimi olduğunu gösteriyordu. Ayrıca Muhteşemi'nin İran anayasasının İslami ilkelerinin korunmasına çalışan, kanun ve tüzüklerin anayasaya uygunluğunu denetleyen Danışma Konseyine atanmasının salıverilme olayını kolaylaştırdığı da söylendi. Bkz.: New York Times, 14 Mart 1990, s. 10, 19 Mart 1990, s. 2., 1 Mayıs 1990 ve eş-Şarku'l-Evsat, 11 Nisan 1990, s. 1.

72- Bkz.: el-Mecelle, 27 Mart 1990, s. 33.

73- Ocak 1990'da Suriye yetkilileri bir grup İranlı savaşçının ve silahın Suriye'den Lübnan'a girişini durdurdular. Bkz. New York Times, 23 Ocak 1990, s. 3. İran Devrim Muhafızları'nın ve silahlarının Kıbrıs üzerinden Dürzi lider Velid Canbulat'ın Sosyalist İlerici Partisi'nin kontrolünde olan Güney'deki al-Ciyat limanına geldiği bildiriliyordu. Canbulat bu iddiaları reddetmesine rağmen Tahran ile arasındaki iyi ilişkiyi vurguladı. Bkz.: el-Mecelle, 26 Ocak 1990.

74- New York Times, 23 Ocak 1990, s. 3.