Lebbeyk Allahümme Lebbeyk!

Ramazan Yazçiçek

Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-ni'mete leke ve'l-mülke, lâ şerîke lek" [Davetine sözüm ve özümle geldim Allah'ım, emrin baş üstüne. Davetine sözüm ve özümle geldim ey ortaksız olan sen! Emrin baş üstüne. Hamd senin, nimet senin, mülk de senin. Yoktur senin ortağın]

Haccı doğru anlamak için öncelikle bu çağrının ve çağrıya icabet ederek verilen sözün/cevabın doğru anlaşılması gerekir. Bu haykırış, söz veriş haccın hem amacı hem de sonucu açısından bir özettir adeta.

"Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır."1emri ile yerine getirilen hac ibadeti, geçmiş ümmetlerde vardı ve Resulullah (s)'ın ümmetine de farz kılınmıştır. "Haccı ve umreyi Allah için tam yapın!"2 diye buyuruyor Rabbimiz. Kendisinde birçok faydaların olduğu bu ibadet, ruhî ve fizikî değişim ve olgunlaşmanın vesilesi olabilecek bir derinliğe sahiptir. Bu derinliği irfanî/batınî tahayyüllere kaçmadan Kur'an ve Sünnet çerçevesinde anlamaya/anlamlandırmaya ihtiyacımız vardır. Zira her ibadet esas itibariyle Allah'ın emri olduğu için yapılmalıdır. Bu kabulden sonra ibadetlerin psikolojik, sosyal-siyasal hayata dair bir değişim ve dönüştürme hedefinin olduğunu da biliriz. Nitekim haccın farz kılınışını, ambargo yıllarında yerine getirilme girişimlerini, ertelenme gerekçelerini bilmek bize birçok açıdan dersler vermektedir. Haccı, farklı menâsiklerin kasıtlarını düşünerek geçmişten geleceğe dönük yüzüyle de yaşarız. İbadetin yapıldığı mekanlar ile İslam tarihindeki mücadelenin nitelik ve niceliğini hatırlama imkanı da elde ederiz. Keza hac, tevhid tarihi boyunca tuğyan ehline karşı mücadelede anlamlar yüklenen bir ibadettir.

"Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor, (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin."3Böylece takva evi Beytullah'ın temelleri İbrahim ve İsmail (s)'in dualarıyla yükseltildi.

"Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira, tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin."

"Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin."4

"İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir."

"Çünkü Rabbi ona: 'Müslüman ol', demiş, o da: 'Âlemlerin Rabbine boyun eğdim', demişti."5

"Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının."6

"İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait birtakım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kabe'ye) gelsinler."7

Hac, Müslümanların en geniş katılımlı istişare imkanıdır. Evrensel İslamî paylaşım... Özgün ve kesintisiz olarak bir araya gelme fırsatı sağlayan büyük şûra. Bize ait; İslam toplumuna ait çok özel ve de özgün bir sosyal harekettir hac. Siyasal boyutu bu denli ağır basan başka bir ibadet Müslümanların dışında farklı kültür veya dinlerde yoktur. Tekdüzeliğin değil zenginliklerin esas olduğu birlikteliktir hac. Kendinizi "esas" başkalarını ise farklı bildiğinizin yanılgısını yaşarsınız orada. Oysa şimdi farklı olan, belki tuhaflaşan hatta "ümmet" ortamında adeta buharlaşan "siz"siniz. Evet bu güzel ibadet, sizi, homojenliğin fakirliğinden, heterojenliğin zenginliğine ulaştırır. Bir kez daha İslam medeniyetini seyrüsefere çıkarsınız. Hac bireysel bir ibadettir; ancak toplumsal boyutu vardır. Zaman ve mekanla mukayyet olduğu için de toplu olarak yapılır ancak mükellefiyet açısından bireyseldir. Orada bireyselliğin hercümercindenümmetin insicâmına ulaşırsınız. İslam medeniyeti fıkıhta, renkte, dilde, kültürde muhteşem renkleri yansıtır... Tekdüzeliğin cılızlığına sırt çevirmiş bir medeniyetin şölenidir hac. Bu şölen dünya milletleri için yılda bir gösterime sunulur. Ancak şimdilerde mahzun ve mazlum bir gösterimdir bu. Kendi keşfine yeniden ihtiyaç hisseden bir ümmetin garâbeti yaşanmaktadır.

Haccın sözlükte "kastetmek, yönelmek, yürüyüş" anlamına gelen bir kelime olduğu düşünülürse, bununla neyin kastedildiği neye yönelindiği pratik ortamda daha bir anlam kazanıyor. Fıkıh terimi olarak hac, "Mekke şehrindeki Kâbe'yi ve civardaki özel yerleri özel vakit içinde usulüne uygun olarak ziyaret etmek ve yapılması gereken diğer menâsiki yerine getirmektir.8

Niyet, ihram, Mikat, telbiye, tavaf, Kâbe, Arafat, sa'y, Harem Bölgesi, Arafat vakfesi, Müzdelife vakfesi, Mina günleri, cemrelere taş atmak, kurban kesmek, tıraş olmak ve daha başka hacca dair kavramlar birçok mesaj taşımakta, hayata dair dersler içermektedir. Bunlar, Kur'an ve Sünnet içerisinde anlamlandırılmalıdır. "Allah için tam yapın"9diye emredilen hac ve umre, Peygamberimiz (s)'in yaptığı gibi yapılmalı ve hayata dair yüzü ile doğru anlaşılmaya çalışılmalıdır.

Hacca, niyet ile karar verirsiniz.

"Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur."10

Sair zamanlarda helâl olan kadına yaklaşmak ihramlı iken yasaklanıyor. Her zaman sakınılması gereken, günah sayılan davranışlar ve kavga etmek burada daha bir te'kid edilmektedir.

İhram ile dünyanın kirlerinden arınır, harem bölgesinde adeta ölüm görevine hazır bir temsille kefene bürünürsünüz. İhram ile kimliklerden soyutlanma, insan kazanımlarını "sözün tükendiği nokta", "tarihin sonu" sananların hilafına, çevrecileri de çılgına çevirecek ulvîlikte kurallar getiriyor. Bir anlamda tüketen kimliğinden insan kimliğe yükseliştir ihram. Artık beyazlar içindeki "o", şeyler arasında bir şey değil insandır ancak.

Tavaf ile "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" diyerek bütün benliğinizle emre icabet ettiğinizi arz edersiniz yüce Rabbinize. Tavafta yapılan çalımlı yürüme ile verilen mesaj, kafirlere karşı psikolojik savaş hedeflidir. Tavaf secdesiyle Allah'a en yakın olmanın huzurunu duyar; korku ve umutla münacatta bulunursunuz.

Kendinizi orada farklılıkların zenginliğiyle daha bir güçlü hissedersiniz. Mensubu olduğunuz medeniyete muhalif olarak ardınızı değil, müntesip olarak yüzünüzü çevirme gereğini duyarsınız o ihtişamlı kıyam ortamında. Bu ortamın imkana dönüştürülmesi gereğini fıkhetmeye çalışırsınız. Hacda, yanlışlara küserek sorunlara ardınızı döneceğinize, "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" gür sedaları arasında düzeltme sorumluluğu almanızın daha bir gerekli olduğunun tefekkürüne dalarsınız.

Orada, dünyalık sıfatlardan uzak makam-mevki, zenginlik ve daha başka işe yaramaz kimlik ve sıfatlardan arınmış; değer kriterinin, normların değiştiği zenginlik denizine kulaç açarsınız. Aman Allah'ım! Hafsalaları aciz bırakan derin anlamlar yüklü muhteşem bir manzaranın içindesiniz artık. O an, insan selinin ne önündesiniz ne arkasında, ne sağındasınız ne solunda. Müthiş bir ritimle akıp dönen pervanenin içindesiniz.

Hac, insana, hemen her sahnesinde İslam alemi olarak bilinen dünyanın içinde bulunduğu dini, ahlâki ve sosyokültürel durumun tahlili imkanını da vermektedir. Birçok toplumda laikler dine karşı öfkelerini alayvarî olarak "hacı" kavramından çıkararak psikolojik baskı oluşturmaktadırlar. Diğer taraftan birileri de bu kavramı istismar için rütbe gibi kullanmaktadırlar. Hacca belli yaştan sonra gidilmesi gerektiği yanılgısı da laik bir tavırdır aslında. Bu yanılgı ile hac öncesinde sanki her münkeri yapmak mubahmış gibi duruyor. Oysaki hac, "Yoluna gücü yetenlerin" üzerine farzdır. Zenginlik ve yaş kavramının normu değişkendir burada. Keza hac, zengine değil gücü yetene farzdır. Mali durum burada bir unsurdur sadece. Bizce gençken gitmek ayrı bir kazanımdır. Zaman içerisinde birçok detay haccın gereğiymiş gibi halkın zihinlerine yerleşmiş, yaşanılır olmuş. Bunların içerisinde maâlesef masum gözüken bidât ve hurafelerden tutun da tevhidi zayiî eden şirke kadar birçok unsur vardır.

Hacca, ırkî, coğrafî ve farklı kültürel kimliklerden soyutlanarak başlanılır. Bu iradî bir tercih olmayıp zorunlu bir menâsiktir. Yani hac kararını siz verirsiniz ancak niçinini düşünmekle birlikte nasılını ancak yaparsınız. Yaptığınızı yaşamak ise sizin derûnî potansiyelinizle ilgilidir. İşte kimliklerden soyutlanıp tek kimliğe bürünme de böyledir. Nitekim kimlik çoğu kez ayartıcı, esas hallerin ötesinde yanıltıcı bir olgu olabiliyor. İşte bu anlamıyla da hac, yapay kimliklerden soyutlanarak farklı bir kimliğin farkına varmaktır aslında. Bununla bir farzı eda ederken çağa tanıklığınızı özel bir mekanda, özel bir zamanda, özel insanlarla birlikte gerçekleştirirsiniz. Bu tanıklığınızı, müstekbirlerin mustazaflara yaşama hakkı dahi vermedikleri; başlarına bomba yağmurunu güle oynaya yağdırdıkları, taş atan çocuklara paletleri reva gördükleri bir sosyalitede gerçekleştiriyorsunuz. Yürekler buruk, gözler buğulu... "Bağışla bizi çocuk. Bağışla bizi Filistinli çocuk, bağışla bizi... Bir ölünün bakışı gibi bakakaldık hem sana hem Bosnalı çocuklara, Halepçeli, Iraklı çocuklara... Hem de Lebbeyk Allahümme Lebbeyk diyerek. Bu ne garabet Allah'ım!

O beldede beyazlara bürünmüş siyahî bir adamın güzelliğini, kucağında bebeğiyle secdeye varan bir annenin doğallığını keyifle temâşâ edersiniz Değişik beldelerden gelmiş farklı insanların yaşayışlarına şahit olmakla içtihadî farklılıklarda hayat bulursunuz cömertçe. Hacda, namazda ellerini serbest bırakanlardan, göbeği üzerinde, göğüste bağlayanlara tahiyyâtta ellerin aldığı şekil ve hareketlere kadar ayrılık olmayan farklılığın zenginliğine çokça şahit olursunuz.

 Bu yoğunlaşmayı, yığınların bir araya toplanmasından öte ilahî mesajı bir kez daha anlama imkanı/gereği olarak düşünürsünüz Müslümanların sorunlarını, ötelerden gelen kardeşlerinizle paylaşır; İslam'ı, sosyal-siyasal zeminde yaşamlaştırmanın yollarını tartışırsınız. Müslümanların öncelikle kendilerini yeniden keşfe olan ihtiyacında hemfikir olursunuz.

"Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz."11

"Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah'tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir."12

"Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız."13

Arafe günü, heyecanın telaşa dönüştüğü, duyguların doruğa ulaştığı gündür. O gün harem, insan sağanağının ardından suyu çekilmiş toprak misali kuraklığı yaşar adeta. Rahmet sağanağı için Arafat, Müzdelife ve Mina günlerine gebedir. Arafat'ta rahmet bulutlarına dönüşen dualar, Müzdelife'de devam eder. Dolu dolu rahmet yüklü vakfeler yerini adeta eğitim için Mina günlerine bırakır. Mina; ahitli, eğitimli, donanımlı olarak gelen misafirlerine hazırdır artık.

Arafat'ta vasiyetlere vasiyetinizi eklersiniz. Adem'in, İbrahim'in, Muhammed (s)'in hutbelerine hutbenizi ekleyerek Rabbinize arz edersiniz: "Bizi buraya ancak senin emrin getirdi Rabbim. Senin emrin olmasaydı bu vakitte burada olmak divanelik olurdu herhalde. Akla değil kalbe vurarak geldik buraya Rabbimiz" diyerek yakarırsınız. "Senden istiyoruz ve dualarımıza icabet edeceğinden tereddüt etmiyoruz Allah'ım. Emret Allah'ım emret, emrine icabet ederek geldik." Arafat vakfesinde adeta bütün zerratınızla yenilendiğinizi hissederek sağanağa dönüşürsünüz.

Ümmete Kur'an ve Sünnet'in miras bırakıldığı veda beldesi Arafat'ta, ağaçlara bez bağlanılmasına, taşlara yazılar yazılmasına, gelenlerin memleketlerine teberrüken taş ve toprak götürülmelerine varıncaya kadar ortaya konulan putçuluk alametlerine şahit olursunuz. Oysa ki tevhidî eylem olan hac ile paganist davranışlar tevhitten, beyazın siyahtan ayrıştığı gibi ayrışır. Tövbelerin yapıldığı, günahlardan pişmanlığın itiraf edildiği vakfe beldesinde, tevhidi zayi eden davranışlara şahit olmanız içinizi burkmaya devam eder. Bu durum tevhidî hassasiyetin her dönem ve mekanda ne kadar korunması gerektiğini bir kez daha hatırlatmakta, onu zayi edici her duruma karşı duyarlı olmanın zaruretini teyit etmektedir.

Emredilen mekandan emredilen vakitte coşkuyla ayrılırsınız. Selâm sana Müzdelife. Yolunuzun; Kur'an yolunun, içinde hiçbir şüphenin olmadığı; hakikatin ta kendisi olan; "la raybe" eminliği ile vakfenizi yenilersiniz Müzdelife'de. Ve derken sizi Allah yolundan alıkoyacak her şeye karşı direnişin, reddin adı olan zorlu Cemarat hazırlığına koyuluyorsunuz. İçinizi burkan yanlışlara tanıklığınız da devam eder yer yer. İnsanda, paradan soyutlanış bilinci oluşmayınca esiri olunan tekebbür, Cemerat için taşları başkalarına para ile toplattırabiliyor. Ancak benzer nahoşlukların hiçbiri muhteşem direnişi; Müzdelife sevincini gölgelemeye yetmiyor.

"Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın."14emrini hak eden bir ihtişam ve güzelliktedir Arafat'tan Müzdelife ve Mina beldesine akıp gitmek. Şeytan ve dostlarından teberri oluşun; bunu tekrarla teyit edişin tanığıdır Mina. Allah'tan alıkoyan her şeyden uzaklaşmanın, haykırışın, söz verişin imkanı olan Cemerat'ı bütün benliğinizle yaşarsınız. Cemerat'ta sevdiklerinizi; İsmailinizi, biriciklerinizi Rabbinize adamanın huzur ve metanetiyle tanışırsınız. Ve Kurban. "Rabbim! Bir kez daha şahit ol ki; yolundan alıkoyanlarla ömrüm boyunca savaşacağım ve senin yolundan alıkoyanlardan uzak olmaya söz veriyorum... Ve şahit ol ki, "bana ait" dediğim ancak senden, senin yolundan alıkoyan en sevdiğimi; makam, mevki, mal-mülk, şöhret, nüfûz, ırk, coğrafya, eş, evlat yani kendi İsmaillerimi sana kurban etmeye hazırım artık. Benden kurbanımı yani İsmailimi kabul buyur ey Rabbim. Mülkün sahibi olan Allah'ım, sana ait olanı sana vermemi emrederek icabetimi mükafatlandıracak kadar rahmet sahibisin sen. Muhakak ki bütün hamd sana mahsustur." Adayışınızda sebat niyazı ile yakarışınızı sürdürüyor sürdürüyorsunuz...

Acaba hangi beşerî talep zaman ve mekanla mukayyet böyle bir organizasyonu hatta benzerini gerçekleştirebilir? Allah'ın emrine "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" diyerek gelenlerin anlamlı vakfesinin dışında divanelerden başkası orada bulunur mu sizce? Orada, "davetine sözüm ve özümle geldim Allah'ım, emrin baş üstüne" teslimiyetiyle gelenlerden başkası olabilir mi?

Kâbe'yi seyredenlerin yüzünde çoğu kez bebeksi bir masumiyeti görürsünüz. O an her türlü hesap, kibir ve kapristen uzaktır ötelere dalıp giden insanlar. Kibirden arınmışlığın samimiyeti yansımıştır teslim yüzlere. Kabe'nin gösterişten, şatafattan, abartı ve protokolden uzak oluşu seyredenlerini de kuşatır adeta. "Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır."15 Diğer tarafta putçuluğu ortadan kaldırmanın sembolü olan tevhid beldesinde ortaya konulan putperest tavırlar görevliler tarafından anında müdahale görüyor. Sanki Allah tevhidi o insanlar eliyle koruyor.

Hac menâsikini paralı din memurlarının fetvalarına bırakanlar, birinin farz dediğine diğerinin "haccınızı iptal edebilir" açık ara fetvasının mağduru oluyorlar. Bu da diğer ibadetler gibi haccı da sahih kaynaklardan kendi öğrenme çabanızın lüzumunu ortaya koyuyor.

Haccın meşakkatli olduğu ve sabrı gerektirdiği yaşanılınca anlaşılmaktadır. Gerçekten de hac meşakkattir. Ancak çoğu zorluk, din taciri organizasyonların mağduru olmaktan kaynaklanmaktadır. Organizatörlerin her hilelerini örtmenin sihirli çözümüne dönüştürülen "hacı sabır" sözüne sıkça rastlarsınız. Oysaki yanlış ve haksızlıklara karşı susmak sabır değildir.

Kabe çevresindeki otel ve yolların adeta birer mescide dönüştüğünü seyredersiniz. Hasta ve yaşlıların, hareme gidemeyenlerin bulundukları yerde harem cemaatine iştirakleri mümkün böylece. Mekke secdeye durmuş adeta.

Kâbe'nin avlusunda farklı dil ve coğrafyalardan olan küçük çocukların oyunları, farklı ortak dillerin varlığını ve bunların ne kadar güçlü olduğunu düşündürür size. Bunları düşünürken, konuşma dilinin dışında insanlığın farklı ortak dillerinin olduğunu gözler ve ötelere bir kez daha yelken açarsınız. Düşünceler sizi tevhid gibi muhteşem bir ortak dile, zenginliğinizin farkına varmaya götürür. Ancak ne kadar bunun farkındayız sorusu hüzünle bütünleşip yutkundurur adeta. Bu zenginliği iliklerinize kadar titreten bir etkiyle hissedersiniz. Allah'ı tekbir ile bir nebze sükûna erişiniz, hüznünüzü büsbütün dağıtmaya yetmez.

Safa-Merve'de sa'y, kayıtlardan kurtuluşun başıboşluk olmadığının taahhüdüdür. İbrahim'in, İsmail'in yoluna yani Muhammedî yola tabi olduğunuzu haykırırsınız. Tevhid zincirinin halkaları olmanızın güveni ile tağutlara başkaldırınızı prova edersiniz her gidiş dönüşte.

 "Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır."16

Saçlarınızı kazıtmanız, tıraşınız, hakkı ve sabrı haykırmak için cihada hazır olduğunuzun adeta fıtrî bayrağını çekmeniz gibi sizi heyecanlandırır. Tabir yerindeyse yeniden formatlanırsınız: Allahu Ekber.

Yeryüzünde bu denli zengin kültürler mozakiğini aynı sebepten ötürü bir araya toplayan başka bir bağ yoktur. İllâki İslâm; akide bağı müstesna. Toparlayıcı farklı bir bağ bugün mümkün olmadığı gibi tarihin bir başka döneminde de olmamıştır. "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" diyerek gelen bu muhteşem topluluğun dil, ırk, coğrafi bağlar, sosyal sınıf veya cemiyet örgütlenmelerinin dışında bir bağı var; akide bağı. Ancak çoğu müntesip bu ehemmiyetli bağın farkında bile değil. Ve üzüntü veren durum, müntesiplikten öte müeddi gibi duranlar. İslam düşmanlarını korkutan bu azim manzara maâlesef kendinin farkında değil. Oysa ki kendini keşif, "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" haykırışının farkına varmakla mümkündür. Kısaca her aşamasıyla hac, hayata dair semboller seremonisidir. Haccı anlamak da yaşamakla mümkündür.

Dipnotlar:

1- Âl-i İmrân [3], 97.

2- Bakara [2], 196.

3- Bakara [2], 127.

4- Bakara [2], 128-129.

5- Bakara [2], 130.-131.

6- Bakara [2], 197.

7- Hac [22], 27-28.

8- Yücel, İrfan, "Hac ve Umre", İlmihal, İSAM, İstanbul 2000, s. 514.

9- Bakara [2], 196.

10- Bakara [2], 197.

11- Bakara [2], 198.

12- Bakara [2], 199.

13- Bakara [2], 203.

14- Bakara [2], 198.

15- Bakara [2], 115.

16- Bakara [2], 158.