Kuşatma Parçalandı!

Haksöz

Türkiye Gezi olayından bu yana etkilerini her düzeyde hissettiren ve hem içeriden hem dışarıdan sıkılaşan bir kuşatma altındaydı adeta. Erdoğan yönetiminin Ortadoğu’da İslami hareketlerden yana izlediği politikanın ise kuşatmanın ağırlaşmasını beraberinde getirdiği açıkça görülmekteydi. Uzunca bir süredir İktidar karşıtı koalisyonun mütemadiyen yeni unsurlarla genişlediği, her gün nevzuhur sorunlar üretildiği ve var olan sorunlarınsa itinayla krize dönüştürüldüğü bir atmosfer mevcuttu. 7 Haziran seçimlerininse bu durumu daha da belirginleştirdiği, ‘yönetilemez ülke’ senaryolarının daha atak bir tarzda sahnelenmeye çalışıldığı görüldü. İşte tam bu vasatta 1 Kasım seçimleri dönüm noktasını temsil etmekteydi. Ve kritik eşik aşıldı! AK Parti karşıtı koalisyon kaybetti.

Kazanma umutları pek olmasa da bu kadar ağır bir yenilgiyi tahmin edemediklerinden söz konusu cepheye şu anda tam bir hezimet havası hâkim. Kolay değil elbette, 2002’den bu yana gün saydılar ve şimdi en az bir dört yıl daha saymaya devam edecekler. Üstelik ellerinde fazla bir malzeme de kalmadı. Medyanın operasyon gücü tükenmiş sayılır; yargı ve genelde bürokratik mekanizma etkisiz eleman konumunda. Önceki dönemde PKK’nın savaşa başlaması ihtimalinden ve bunun hükümete en etkili darbe oluşturacağı iddiasından sıkça söz edildiği hatırlanacaktır. Gelinen aşamada kuvveden fiile çıkartılmasına rağmen bu senaryonun da bir şey ifade etmediği ortada.

1 Kasım seçimlerinin en güzel mesajlarından biri her fırsatta AK Parti’ye fabrika ayarlarına dönme çağrısı yapan, geniş kesimleri kucaklama adına ANAP’laşma tavsiyesinde bulunan, İslamcı söylem ve hassasiyetlerini törpülemesi gerektiğini telkin eden çevrelere oldu ve tam bir hayal kırıklığına uğradılar. ‘Fabrika ayarları’ diye isimlendirilen sürecin aslında AK Parti’nin gerek içeriden gerek dışarıdan sıkıştırıldığı, başta dönemin Cumhurbaşkanı Sezer olmak üzere, asker, yüksek yargı, üniversite ve tüm bürokratik mekanizma tarafından kuşatıldığı, ayrıca medya eliyle yönlendirilmeye çalışıldığı günlere dönme arzusundan başka bir şey olmadığı bilinmelidir. Aynı süreçte içerideki zayıflığına paralel olarak hükümetin harici baskılar karşısında da gayet edilgen bir pozisyona sıkıştığı unutulmamalıdır.

Yani içeride dışarıda kuşatma politikası izleyen çevreler otoriterleşme, kutuplaşma, daralma propagandasıyla iktidarın egemenlere tekrar biat etmesini, İslami hassasiyetleri gözeten ve mazlum ümmeti kollayan siyasetini terk etmesini dayatmaktaydılar. Bilhassa Suriye cihadına ve cihada verilen desteğe yönelik sistematik karalama, yıpratma, düşmanlık politikası bu kirli, zalim cephenin ne yapmak istediğini en somut biçimde gözler önüne sermekteydi.

Açık biçimde başarısız oldular, kaybettiler! Ortaya çıkan sonuç haktan, adaletten, ümmetten yana tutumun halk tarafından benimsendiğini göstermektedir. Allahu Teâlâ tüm Müslümanlar ve mazlumlar için hayırlı, bereketli kılsın!