Kur’an’ın Korunmuşluğunun Kur’an’daki Kanıtları

Fevzi Zülaloğlu

 "O zikri Biz indirdik, koruyucusu da biziz." (Hicr, 15/9)

Tüm ilahi vahiyler dünyaya indirilinceye kadar, Yüce Allah tarafından sürekli bir koruma zırhı içerisinde tutulmuştur. Çünkü insanlığa gönderilmiş tüm ilahi vahiyler, cin şeytanlarının asla dokunmaya güç yetiremeyeceği, "güvenlik görevi" yapan tertemiz meleklerce korunan bir kaynaktan indirilmiştir.

Son peygamber'e indirilen Kur'an ise, hem indiriliş esnasında güvence altında olmuştur, hem de, Kıyamet'e kadar dünyada korunmaya devam edecektir. Hiçbir zaman değiştirilip tahrif edilemeyecek olan Kur'an'ı koruma işini, yukarıdaki ayetin sarih beyanından anladığımıza göre, bizzat Yüce Allah üstlenmiştir.

Kur'an, peygamberimiz Muhammed(s)'e indirilmeden önceki yeri olan levh-i mahfuzda tertemiz, itaatkar meleklerden oluşan bir güvenlik çemberi ile korunmuştur. Oradan Cibrîl-i Emin/güvenilir elçi Cibril tarafından indirilirken korunmuştur. Tıpkı vahiy meleği gibi "güvenilir elçi" olan Peygamberimizin kalbine indirildikten sonra da güvenlik kuşağı devam etmiştir. Daha sonra da aynı saflıkta ilk müminlere –onlardan da mütevatir-kesintisiz bir zincir ile bize- ulaştırılmıştır.

1) Gayb Alemi'nde, Kur'an'ı Çevreleyen "Güvenlik Kuşağı"

"Hayır hayır! Bu mecid/şerefli, soylu, kirlilik bulaşmamış bir Kur'an/hitabe'dir. Levh-i mahfûz'da /kaybolmayan, tam bir koruma altında bulunan levha üzerine işlenmiş." (Burûc, 85/21-22)

"O gerçekten kerim/değerli, bitimsiz derecede bereketli, cömertçe kendini arınmak isteyenlere açan bir Kur'andır. Kitabun meknûn/ korunan bir kitap içinde (insana tebliğ edilmiştir). Ki, ona ancak mutahharûn /manevi olarak temiz olanlar (melekler) dokunabilir. Bütün âlemlerin Rabbi'nden (gelen) bir vahiy." (Vâkıa, 56/77-80)1

Kur'an, cin şeytanlarının dokunmaya asla güç yetiremeyeceği levh-i mahfûzda korunmuştur. Adı üzerinde "korunan bilgi levhası" tüm ilahi vahiylerin kaynağıdır. Bir farkla ki, levh-i mahfûz alîm olan Allah'ın ilminin kaydının –sicilinin-arşivinin- tutulduğu yerdir.

Nebilerin elçiliği ile insanlığa tarih boyunca yol göstermek için indirilen vahiylerin kaynağı olan ümmü'l-kitap/ana kitap ise bu levhadaki bölümlerden sadece biridir. Bu durumda Ana Kitab'ın ikinci bir koruma zırhı içinde tutulduğunu söyleyebiliriz: Levh-i Mahfuza tertemiz meleklerden başkası dokunamaz, ikinci bir koruma (meknûn) duvarının içinde olan ana kitaba ise sadece vahiy melekleri dokunabilir.

2) Emin Sıfatlı Melek Elçi'ye Emanet Edilerek Devam Eden Korunma

"Hayır! Hayır! Dönüp duran yıldızları, yörüngelerinde akan ve kaybolan gezegenleri, ve kararan geceyi ve soluk almaya başlayan sabahı tanıklığa çağırırım. Bakın, bu (ilahi kelam) gerçekten Resûlün Kerim/soylu bir elçi'nin (vahyedilmiş) sözüdür. Kudret ve egemenlik tahtı'nın sahibi'ni nezdinde güç bahşedilmiş, (kendisine) itaat edilen ve EMİN/güvene layık birinin (sözü)" (Tekvir, 81/15-21.)2

Kur'an Nnüzul esnasında da korunmaya devam etmiştir. Çünkü güvene layık bir elçi olan Cebrâil'e emanet edilmiştir. O ihanet nedir bilmeyen, tertemiz kılınmış bir melektir. Kendisi Allah'a itaatinde hiçbir kusur işlemediği gibi, buyruğuna verilmiş diğer vahiy melekleri de görevlerini yerine getirmede hiçbir uyumsuzluk göstermezler.

3) Emin Sıfatlı İnsan Elçinin Kalbinde Devam Eden Korunma

"(Bu vahyi) Biz sana öğreteceğiz ve (öğrendiklerinden hiç birini) kesinlikle unutmayacaksın, Allah'ın (unutmanı) diledikleri hariç. Çünkü (O'nun denetimi altındasın, yalnız) O'dur cehrî olanı/görünen âlemdekileri de, gaybî-hafî olanı/görünmez âlemdekileri de bilen." (A'lâ, 87/6-7)

"(Vahyin sözlerini tekrarlarken) dilini hızla oynatıp durma! Çünkü onu (senin kalbine) yerleştirmek ve (gerektiğinde) okutturmak bizim işimizdir. Böylece onu telaffuz ettiğimiz zaman, kelimelerini (bütün zihni vererek) takip et! Sonra onun anlamını açıklamak da Bize düşer." (Kıyâme, 75/16-19)

Bu ve benzeri ayetlerin işaretlerinden anladığımıza göre, Kur'an peygamberimizin kalbinde –mutlak bir ilahi bir denetim ile- korunmuştur. Tüm Kur'an vahyi, güvenilir, seçkin bir "insan elçi" olan Muhammed Mustafa (s)'in zihninde eksiksiz bir şekilde cem edilmiş/toplanıp tasnif edilmiş, unutması –Allah'ın diledikleri hariç- tamamıyla engellenmiştir. Unutup unutmama konusunda dileme yetkisinin Allah'a ait olması, indirilen vahiylerin korunmasına beşeri bir inisiyatif kurmanın imkansız olduğunu ifade etmektedir. Zaten Kur'an'ın indirildiği şekilde tebliğ edilmesi de, tam bir ilahi kontrolle teminat altına alınmıştır.3

a) Rasulullah'ın apaçık tebliği esnasındaki koruma

"Öyleyse, Rabbinin kitabından sana vahyedileni (insanlara) "duyur". O'nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur. Ve sen de O'ndan başka sığınacak bir kimse bulamazsın." (Kehf, 18/27)

"Ve ders almaya ne kadar az (hazır olsanız) da (bu Kur'an) bir kâhin sözü de değildir; bütün âlemlerin rabbinden bir vahiydir. Şimdi o (bu vahyi kendisine emanet ettiğimiz kişi) kendi sözlerinden bir kısmını Bize isnad etmeye kalkışsaydı, onu sağ elinden yakalardık; ve şah damarını koparırdık, ve hiç biriniz onu koruyamazdı." (Hâkka, 69/42-47)4

Peygamberimiz Kur'an'ı bütünüyle tebliğ etmiştir; hiçbir ayeti gizlemesi söz konusu değildir. Bu nedenle Kur'an dışında kalmış, tebliğ ve tilavet edilmemiş sözlü bir vahiy yoktur. Her ne kadar Kur'an ile cem edilmemiş vahiy olduğunu iddia eden rivayetler –hem Sünni ekol içinde hem de şia ekolü içinde- olsa da, bunun mütevâtir Kur'an mushafına yansıyamamış olması, ilâhî koruma va'dinin gerçekleştiğine delildir.

b) Kıyamet'e dek sürecek "güvenlik kuşağı"

"O zikri Biz indirdik, koruyucusu da biziz." (Hicr, 15/9)

"Gerçek şu ki, kendilerine gelen bu ilahi uyarıyı inkar edenler (var ya, işte onlar hüsrana uğrayanlardır); çünkü o yüce bir ilahi kelamdır. Hiçbir boşluk ve anlamsızlık ona ne açıkça yaklaşabilir, ne de gizlice. (Çünkü O) hikmet sahibi ve övgüye layık biri tarafından indirilmiştir." (Fussilet, 41/42)

Kalem'in/yazının muhafazadaki rolü, peygamberimiz ve arkadaşlarına daha ilk ayetlerden itibaren hatırlatılmıştır; ilk nesil müminler bu işaretin gereğini layıkı ile yerine getirerek Kur'an'ı bize yazılı bir kaynak olarak aktarmışlardır.5

Allah'ın insan elçisi Muhammed (s) vahiyden hiçbir şeyi unutmayacağı konusunda garanti altına alınmıştır. Bu güvence, Rasulullah'ı da aşan aşkın ilahi bir mahiyet taşımaktadır. Aşağıdaki ayetlerde dile getirilen hakikate rağmen Kur'an'ın dışında nasih yada mensuh ilahi hakikat aramak, abesle iştigal olsa gerek:

"(Vahyin sözlerini tekrarlarken) dilini hızla oynatıp durma! Çünkü onu (senin kalbine) yerleştirmek ve okutturmak Bizim işimizdir. Böylece onu telaffuz ettiğimiz zaman kelimelerini (bütün zihnini vererek) takip et. Sonra da anlamını açıklamak Bize düşer." (Kıyame, 75/16-19)

Sözün Özü

Kur'an gayb aleminde, emin elçi olan Peygamberimizin kalbinde ve tebliğinde korunmuş bir kitaptır ve Kıyamet'e kadar da Rabbimizin koruma güvencesi altındadır. Ancak bu güvence tefsir için ve beşeri şahitlikler için söz konusu değildir. Bu yüzden tahrif Kur'an'ın kendisi için değil, sadece tefsirleri ve beşeri şahitlikleri için söz konusudur. Bu anlamda da temel sorun, Kur'an'ı besmelesiz olarak Allah'ın rızasını ana hedef olarak benimsememekten ve tağutlara karşı alçak gönüllü yaklaşıp onlarla ilişkisini müdahane ekseninde kuranların uğraşından kaynaklanmaktadır.

Kur'an mağrur ve iflah olmaz müstekbirleri değil, mustazafları kollayan bir bilinçle okunmalıdır. Geçmiş yüzyıllardaki ve günümüzdeki örneklerini incelediğimizde görüleceği üzere, "yeryüzündeki küçük dağları ben yarattım edası" ile dolaşan kibir müptelası zalimleri celbetmek için, Kur'an'ın mesajında her hangi bir oynama yapmak doğru değildir. Aksine Kur'an'ı okurken ve hayata müdâhil kılarken, mustazafları kollayan bir tebliğ usûlü takip etmeliyiz.

İlahi vahyin korunmuş kaynağı olan Kur'an'ı kolaylaştırmak, inceltmek adına yapılan yumuşatma çabaları terk edilmelidir. İlkeyi yumuşatmak yerine davette "ruveydâ/yavaş yavaş, planlı bir şekilde, sevgi ile düşmanın kalbini fethetme ilkesi"ni hatırlayıp işletmek daha doğru bir tutumdur.

Tağut olduğu basiretli her mümince hemen takdir edilebilecek güçlerin rızasını elde etmek için Kur'an okumak, her sûrenin başında yer alan "Besmele ilkesi"ne aykırıdır. Ki bu ilke birincil derecede önemli olup, besmelesiz Kur'an okumak hem şeklen hem de öz itibariyle haramdır.

İlahi olan bir kitap'ta öncelikle belirtmek gerekir ki, beşeri hiç eklemleme yoktur. O Peygamberimiz Muhammed (s)'in değil Yüceler Yücesi Rabbimizin kelamıdır. İnsan ve cin etkilerinden arındırılmış olan Kur'an'ı okuyup anlarken onun ilahi kaynaklı olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır.

Alemlerin Rabbi Allah tarafından biz kullarına, kılavuzluk yapmak üzere, bir rahmet tezahürü olarak indirilmiş olan Kitab-ı Kerim'in okuma, dinleme ve yaşama geçirme yöntemleri ana hatları ile kendi içinde öğretilmiştir. Bilginin, inancın ve eylemin anahtarlarını kalbini arınmaya açanlara Kur'an ile öğreten Rabbimiz, aynı zamanda Tefsir ve Tatbik'in temel unsurlarını da öğretmiştir. Bu nedenle beşeri kitap, ideoloji ve dünya görüşleri için geliştirilen usuller, kitabımızın kalbe hitabeden mesajını anlamaktan ve fıkhetmekten uzaktır. Çünkü ilahi kaynaklı olan Kur'an'a beşer ürünü, muallel eserler için geliştirilmiş yöntemleri uygulamak hem yanıltıcı olacaktır, hem de onu sıradan bir materyal durumuna indirgeyeceği için, gayba iman'dan güç alan eylem'in kılavuzunu kavramaktan uzak bir netice hasıl olacaktır.

Kaynak itibariyle tamamen Allah'a ait olan Kur'an'ı anlama yöntemlerinin temel ilkeleri yine kendisinden elde edilmelidir. Semantik gibi metni salt dil-bilim'in materyaline indirgeyen, hermönetik gibi beşeri eserlerde rastlanan kusurları dikkate alarak hareket eden yorum'lama biçimleri –yararlanılmakla birlikte, bel bağlanmaması gereken- kalbe hitap eden Kur'an'ı son tahlilde gereğince takdir etmekten âciz yöntemlerdir.

Kur'an dışı bilgi kaynaklarını ve tefsir yöntemlerini fıkhetmenin merkezine almamak gerekir. Ancak böylece doğru anlamak ve sahih bir şekilde kavramak mümkün olabilir. Şüphesiz biz insanlara hitâbeden Kur'an'ı anlamada beşeri kaynaklardan yararlanmak mümkündür. Fakat yöntemin aslının ve ana unsurlarının Kur'an'a dayandırılması gerektiği hakikatini unutmamak gerekmektedir. Çünkü ilke ve prensipleri, eylem bilgisi itibariyle Allah katından indirilmiş bir sözlü vahiy olan Kur'an'da muttakileri hidayete eriştirecek yeterlilikte mesaj vardır. Bu nedenle ilahi vahyin mesajını zan –hatta yer yer hars/düzmece bilgiler- taşıyan semantik, hermönetik, tarihselcilik, tarihüstücülük gibi beşeri ürün ve eserleri anlama yöntemlerinin handikaplarına düşmemek için, mümkün olduğu kadar tefsir usulünün ana unsurlarının Kur'an'dan çıkarılması gerekir.

"Bu Kur'an Allah'tandır. Başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden önceki vahiyleri doğrulayıp, âlemlerin Rabbinden geldiğinde şüphe olmayan vahyi özlü bir biçimde açıklıyor." (Yunus, 10/37)6

Dipnotlar:

1- Levh-i Mahfûz'un karakterine ve Kur'an'ın Gayb alemindeki korunmasına ilişkin çok sayıda ayetten bazıları için bkz. Hicr, 15/16-18; Cin, 72/8-9; Abese, 80/11-16; Beyyine, 98/1-3; Mutaffifîn, 83/18-21.

2- Cebrail resûlün kerimdir/şerefli, güvenilir bir elçidir: Hâkka, 69/38-43. Vahiy meleği Cebrâil konusunda Kur'an'da çok sayıda ayet vardır. Bu ayetleri iki grupta toplamak mümkündür: a) Cebrâil: Cibrîl ismi ile anıldığı ayetler: Bakara, 2/97, 98; Tahrim, 66/4.

b) Rûh, Rûhu'l-Emin, Rûhu'l-Kuds adı ile anıldığı ayetler: b-1)Rûhu'l-Kuds/kutsal ilham: 2/87, 253; 5/110; Nahl, 16/102; b-2) Rûhu'l-Emin/vahyin güvenilir elçisi: Şuara, 26/193; b-3) Rûh/Vahiy meleği: Me'âric, 70/4; Nebe, 78/38; Kadir, 97/4.

Vahiy konusunda Cebrâil yalnız değildir; ona görevinde yardım eden itaatkar başka melekler de vardır. Aşağıdaki ayette melekler çoğul olarak geçmektedir: "Kullarından dilediği (elçi)lere emrinden rûh/vahiy ile melekler indiriyor da buyuruyor ki; şu hakikati bildirin: Benden başka ilah yok, hemen bana sığınıp korunun!" Nahl, 16/2; Aşağıdaki ayetlerde de Cibrîl'in kendisine itaat edilen bir melek olduğu vurgulanmaktadır; demek ki onun emri altında çalışan melekler vardır: Tekvir, 81/20-21.

3- Rasulullah'ın kalbindeki korumaya dair diğer ayetlerden bazıları için bkz. Tâhâ, 20/114, Şurara, 26/192-195; Şura, 42/24; Necm, 53/1-5; Cin, 72/26-28; Beyyine, 98/1-4.

4- Kur'an'ın tümünün sınıf farkı gözetmeden ilk nesil müminlere –daha sonra da insanlığa- açıkça duyurulduğuna ilişkin ayetler için bkz. Tevbe, 9/2-3; Yunus, 10/15.

5- Yazının öneminin Peygamberimiz ve ilk Kur'an neslince kavranmasına ve bunun vahyin muhafazasında kullanıldığına işaret eden ayetlerden bazıları şunlardır: Tûr, 52/1-3; Kalem; 68/1-2; Alak, 96/1-4.

6- Kur'an'ın ilahi kaynaklı bir kitap oluşunu vurgulayan çok sayıda ayetten bazıları şunlardır: Nisa, 4/82; Yunus, 10/15-16, ; Hud, 11/35; İsra, 17/86-89, Taha, 20/114; Secde, 32/1-3; Ahkaf, 46/8; Necm, 53/3-7; Rahman, 55/1-2; Vakıa, 56/80; Hakka, 69/43-47; Müddessir, 74/18-31.