Kimi Sevip Kimi Sevmeyeceğimize Medya Zaptiyeleri mi Karar Verecek?

Özgür-Der

Teke Tek programındaki “Atatürk’ü sevmek/sevmemek” tartışmasının ardından yaşanan medya linci ve açılan savcılık soruşturması hakkında Özgür-Der’in yapmış olduğu iki ayrı basın açıklamasından pasajlara yer veriyoruz:

RESMİ İDEOLOJİ DAYATMASINA HAYIR!

… Hakaret etmiyoruz. İftira atmıyoruz. Zaten inancımız hiç kimsenin dinine, kutsalına hakaret etmemize izin vermez. Buna Atatürk ve Atatürkçülük de dahildir. Bununla birlikte benimsemediğimiz, reddettiğimiz, İslami kimliğimiz ve anlayışımızla çeliştiğini düşündüğümüz hiçbir şahsı ya da ideolojiyi sevmemiz de bizden beklenmemelidir. Hele hele dayatmalarla, baskılarla, gözdağı vererek, tehdit ederek yapılıyorsa, bunun çok daha büyük bir yanlış olduğu ve asla etkili olamayacağı da ayrıca bilinmelidir.

Tarihin şahitlik ettiği en görkemli halk hareketlerinden birine önderlik etmiş Ayetullah Humeyni’yi sevmek neden yanlış olsun? Sömürücüler lehine bir tür uyuşturucu fonksiyonu yüklenmiş İslami sembol ve kurumların asli kimliğine kavuşturulması ve Kur’an’ın yeniden hayata rehberlik etmesi sürecinde etkili bir örneklik yapmış; İran coğrafyasında emperyalizmi bozguna uğratan İslam devriminin bu öncü ismine elbette saygı duyuyoruz.

Öte yandan yaşadığımız ülkede her şeyiyle Batı modelinin esas alınması temelinde gerçekleştirilen ve baskıcı yöntemlerle yürütülen İslami kimlikten uzaklaştırılma ve ulusal-laik kimlik inşa sürecinin mimarı olan Atatürk’ün düşünce dünyası ile sahip olduğumuz kimliğimizin hiçbir noktada uzlaşmadığını inkar etmemiz nasıl mümkün olabilir?

Hem size ne oluyor ki; kainatı yoktan var eden, bize sahip olduğumuz her türlü nimeti bahşeden Rabbimizin gönderdiği kitapları, resulleri dahi sevmeye kimse zorlanmamışken, bu tamamen kişinin kendi tercihine bırakılmışken; “Atatürk olmasaydı siz burada olamadınız, isminiz şu olmazdı, camilerde namaz kılınmazdı vs.” türünden absürtlüklerle insanların duygu ve düşüncelerini baskı altına almaya, yönlendirmeye çalışıyorsunuz? Zorla, tehditle, gözdağıyla insanların kimi sevip kimi sevmeyeceklerini belirlemeye kalkmak düpedüz bir saçmalıktır.

11.06.2008 tarihli Özgür-Der bildirisinden

 

Medya Lordları İstedi, Savcılık Harekete Geçti!

... Atatürk’ü sevip sevmediğine dair bir soruya “sevmiyorum” dediği için bir insan hakkında Savcılıkça soruşturma açılması acaba nasıl bir hukuk anlayışının göstergesidir?

Yine ne enteresandır ki, bir insanı sevip sevmemeyi insanlık tarihinin en büyük suçu imiş gösterme başarısına sahip bir kartel medyası ahlakı ile karşı karşıyayız. Yıllardır yaşanan başörtüsü yasağını görmezden gelen, darbelere, hukuksuzluklara alkış tutan, Anayasa Mahkemesi’nin son ‘cübbeli darbe’sinde karar alınırken içeriden bilgilerle, toplantı gündemi bağlamında siyaset felsefesine ilişkin derin tahliller çıkarma utanmazlığını gösteren kartel medyası Teke Tek programındaki sözlerinden dolayı Nuray Canan Bezirgan arkadaşımız hakkında günlerdir yaptığı yayınlarla savcıları “Neden hala soruşturma açmadınız?” çığırtkanlığıyla yönlendirmiştir. Yasağı değil, yasaktan dolayı yurtdışında okumak zorunda kalmayı suçmuş gibi gösteren bir medya ahlakına söylenecek hangi söz olabilir ki?

Bu televizyon programından sonra yaşanan gelişmeler şunu açık bir şekilde göstermiştir ki; siyasette, eğitimde, kültürde, ekonomide, sporda, sanatta, müzikte insanlara zorla dayatılan resmi ideoloji bütün bu alanlar yetersiz kalmış olacak ki insanların kalplerine dahi tahakküm kurmaya çalışmaktadır. İnsanlık tarihinin en barbar, vahşi zalimleri dahi bu kadarına cesaret edememiş iken teorik olarak düşünce özgürlüğünden yana olması gereken medyanın bu çaba içinde olması Türkiye’de resmi ideoloji ve sembollerinin ne derece tabulaştırıldığını ve çirkinleştirildiğini göstermektedir.

Nuray Canan Bezirgan hakkında açılan soruşturmayı medya öncülüğünde yürütülen linç operasyonuna “yasal” kılıflı destek olarak görüyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün bu şekilde açık bir baskı ve kuşatma altına alınmasına yönelik çabaları protesto ediyor; sonunda baskı ve sopa mantığının değil, sözün hakim olacağına dair inancımızı yineliyoruz. Hiçbir gücün manipülasyon, ajitasyon, baskı, linç, saldırı kampanyasının bizi haklı taleplerimizi dillendirmekten alıkoyamayacağını bir kez daha ifade ediyoruz.

12.06.2008 tarihli Özgür-Der bildirisinden