Kemalist Hegemonyanın Kurucu Yazarı Olarak Falih Rıfkı Atay

Asım Öz

Mayıs sıkıntısından gerilim ve korku inşa etme denemelerinin nihayete ermiş olduğu yanılsamasının egemen olduğu günler içerisindeyiz. Bir zihniyet halinin siyasal edebiyata yansımalarını tartışma imkanı sunması bakımından göz ardı edilemeyecek görüşler beyan eden Cumhuriyet dönemi popüler anlatıcılarından Falih Rıfkı Atay'ın eserleri, Kemalist modernleşme hareketinin medeniyetçi yorumunun dile getirildiği önemli metinlerdendir. Bu anlamda hatırat ve izlenim yönü baskın eserleri, modernleşmenin kurucu söyleminde billurlaşan medeni ulusun yaratılması için ihtiyaç duyulan Batılı hayat tarzının stilize yorumunun yer aldığı diğer metinler ile birlikte düşünüldüğünde Kemalist modernleşmenin medenileşme seferberliğinde klasik yaklaşımlarda bolca gördüğümüz nesh anlayışının bu hareketteki"kılavuz" rolünü de anlamak mümkün hale gelir. Kemalizm'in sistemleştirilmesi yönündeki düşüncelerinin önemli bir boyutunu içeren Çankaya eserinin yanında yazarın Suriye hatıralarını anlatan Zeytindağı adlı eserinin de Milli Eğitim Bakanlığı'nın ortaöğretim kurumları için hazırlamış olduğu 100 Temel Eser arasında yer alması, tartışmanın bir yandan kanonlaştırma süreci ile de ilgili olduğunu ortaya koymaktadır.

Söylenmeyenlerin söylenenler kadar, hatta bazen onlardan da fazla yorum alanı yarattığı düşünüldüğünde, "kanon metinler"in yorumlanması daha da önem kazanacaktır. Kanonlaştırma projesi, belli yapıtların, üslupların ve türlerin yazgısını kollayarak bu süreci işletir ve görünür hale getirir. Ama kanonluk mekanizmaları hayatta kalmayı doğal, apaçık ve hak edilmiş bir şey olarak göstererek metinleri korumak için başvurulan sınıflandırma stratejilerini gizler. (Jusdanis, 1998:101) Jusdanis'e göre kanonlaştırma sürecinde ayakta kalan metinler "bir cemaat için özel fayda sağlayan" metinlerdir. Türkiye'de resmî kanonun üzerindeki mutabakat her ne kadar estetik değerler üzerine kurulmuş görünse de Jusdanis'in sözünü ettiği "sınıflandırma stratejileri"nin metinleri ideolojik ayıklamaya tabi tuttuğu açıktır. Falih Rıfkı Atay, 1926 yılından itibaren Hâkimiyet-i Milliye gazetesi için her akşam bir iki saat Atatürk'ün hatıralarını kaleme almıştır. (Atay, 1955) Erken dönem cumhuriyet söyleminin ideolojik içeriğinin ve sınırlarının bir mühendislik operasyonu olarak nasıl işlevsel kılındığını da hatırlatmaktadır. Kemalist epistemik cemaatin etkin bir üyesi olarak mesai harcamıştır. Bundan dolayı o Kemalist söylemin inşa sürecine ilişkin birinci elden aktarımlarda bulunmaktadır. Onun büsbütün edebiyat sahasına yönelememesi üzerinde bu resmi kalem olmakta gösterdiği heyecan ve süreklilik tesirli olmuştur. Meşrutiyet yıllarında dünyaya gelen Atay, düşünce açısından bölünük bir ailede yetişmiştir. 1911 yılından itibaren "irtica müesseselerinin tasfiyesi ve garplı esaslar üzerine kurulmuş bir rejimin taraftarı" olan Atay bu ideolojik tercihi nedeni ile kanonik bir yazardır. (Ediboğlu, 1945)  Sanat alanında ilerleyememiş olsa da kaleme aldığı anlatısal ve tezli  bir roman olarak  adlandırabileceğimiz Roman adlı yapıtı onun propaganda temelli bir sanatsal yöneliş içinde olduğunu ortaya koymaktadır. "Ben gerçekten dava adamıyım. Sanatı, edebiyatı, gazeteyi, makaleyi, gazeteyi, mecmuayı, seyahati, her şeyi, davama yardım için ve yardım ettiği kadar alırım, o kadar kıymet veririm." (Atay, 1932) Onun Roman adlı yapıtı cumhuriyetin balolarından salonlarına, harf inkılabından kadın erkek ilişkilerine kadar Kemalist âdab-ı muaşeret esaslarını ortaya koyması bakımından bugüne değin üzerinde yeterince durulmayan kayıp metinlerdendir. Onun gerek gezi yazılarında gerek siyasi yazılarında gerekse hatıra türü eserlerinde tartıştığı en temel mesele, Türkiye'nin Batılılaşması ve Atatürk devrimlerinin korunması olmuştur. (Özkan, 2001:66)

Gregory Jusdanis, kanonu bir cemaatin hikâyelerinin toplamı olarak tanımlarken, cemaatin tasavvur ediliş biçimiyle kanon oluşumu arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Edebiyat kanonları bazı metinlerin otoritesini pekiştirir, kabul edilebilir olanı kabul edilemez olandan, edebi olanı edebi olmayandan ayırırlar; bütün bir milletin kimliğinin oluşturulup korunmasına yardım ederler; bir cemaatin hikâyelerini düzgün hiyerarşiler içinde tasnif ederler. Kanon, içinde bir milletin, bir sınıfın ya da bir bireyin farklılaşmamış bir kimlik bulabileceği ütopik bir sürekli metinsellik mekânıdır. (Jusdanis, 1998:94)

Benedict Anderson'un "hayali cemaat" olarak tanımladığı ulusun tasavvur ediliş biçimi ve ulusal inşâ döneminin bileşenlerinin seçimi, kanon oluşumunu doğrudan doğruya etkiler; "düzgün hiyerarşiler içinde tasnif edilmiş" hikâyeler, cemaatin kökenlerine, kimliğine dair meşruiyet odakları hâline gelirler. Cemaate dair anlatıların, "karşılaştırılmazlık", "benzemezlik" iddiaları üzerine oturtulması, homojen yapıyı bozan unsurların dışarıda bırakılması şarttır. Toplumun geneline mal edilen ideolojiyi, yüksek sesle dile getiren eserler, -edebî nitelikleri ön planda olmaksızın- doğrudan doğruya kanona dahil edilirken, büyük ulusal menfaatlerden uzak eserler de, "kayıp metinler" olarak okuyucunun bireysel arayışlarına bırakılırlar.

Cumhuriyet dönemine ilişkin zihniyet çalışmalarında kanonik metinlerde ortaya çıkan radikal-reformcu tipinin zihnindeki ütopyayla şekillenen ve yine bu reformcunun düşüncesindeki paradokslardan ötürü "muhafazakâr" bir kimliğe bürünen cumhuriyet modernleşmesi ve onun yarattığı kimliğin çeşitli cepheleri üzerinde sıkça durulmuştur. Çerçevesi "milliyet" ve "medeniyet" kavramlarıyla çizilmiş cumhuriyetçi söylem hem millilik hem de medenilik vasıflarıyla örülü "yeni insan" profilini meşrulaştırmak için, bütün radikal modernist söylemine rağmen, "kültürel sekülerleşmeyi" geleneksel kavramları yapı bozuma uğratarak gerçekleştirme hedefine kilitlenmesi, sözcüsü olduğu modernleşme projesinin satır aralarında kendi ütopyasının kavramsal şemasının eklektik yapısını teslim eden bir aydınlanmacı reformist tipi yaratmıştır, ki bu erken cumhuriyet dönemi (1923-1950) edebiyatına ilişkin tartışmaların başlıca konularındandır. Örneğin, bu konularla hiç ilgisi olmadığı düşünülen Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan muhafazakarlık ideolojisinin estet adamı Ahmet Hamdi Tanpınar'a kadar değişik görünümler içinde belirginlik kazanan bu tipoloji içinde Falih Rıfkı Atay'ın eserlerinin de önemli bir yeri vardır. O, Atatürk'ün öldüğü yıllarda Atatürkçülük ideolojisine bağlı olanların azınlıkta olduğunun altını çizer. Amacının Osmanlı dönemi ile bugünkü Türkiye Cumhuriyeti arasındaki baş döndürücü gelişmeleri gençlere anlatmak olduğunu ifade eder. Ona göre bu ayrılık baştan sona Atatürk'ten kaynaklanmakta olup bugün yapılacak tek şey onun bu radikal adımlarını sürdürmektir. Temel tezini şu şekilde savunur: "Bizler yüz küsur yıldan beri kurtuluş savaşı içindeyiz. Bu uğurda hepsi Türkiye'yi Batı medeniyet ve hukuk toplulukları arasına katmak davası ile türlü devrimler yapmışızdır. Tanzimat gibi, 1877 ve 1908 demokrasileri gibi, 1946 demokrasisi, 27 Mayıs ve 1962 demokrasisi gibi. Cumhuriyetten öncekiler ortaçağlı bir din devleti gölgesi altında sivil bir devlet ikizliğini gidermeyi düşünmeye cesaret bile edemediler. Ortaçağımız 1923'e kadar devam etti. Türkiye'nin dertlerinin neler olduğunu gerçek bir tek devrimci ve bir tek devrim gördük. O devrimci Atatürk ve o devrim Atatürk'ün yaptıklarıdır. Yazık ki devrimciliği kendisi ile beraber gömülmüştür." (Atay, 1963) Burada Atay'ın söyledikleri ile bugünün dünyasında bu tezler üzerinden alan açma gayretinde olanların kullandıkları argümanlar modernist geleneği anlaşılır kılmaktadır. II. Dünya Savaşı'nın akabinde Türk siyasal sisteminde meydana gelen ve Bernard Lewis gibi Türkiye üzerine analitik çalışmalarda bulunan güdümlü tarih araştırmacılarının dahi vurgulama zorunluluğu hissettikleri Kemalist devrimin bazı katı uygulamalarından uzaklaşılması ve birtakım İslami unsurların yatıştırma amacıyla başta eğitim kurumları olmak üzere sistem içinde yer bulması konularında da tek parti döneminin katı laiklik uygulamalarını hasretle yad eder Falih Rıfkı Atay. (Lewis, 2007:17) Bu yıllarda meydana gelen değişmeleri bugünün Kemalist nostalji sahipleri gibi değerlendirir: "1946 sonrası demokrasisi dini iç politikanın bir kuvveti olarak işlediği için ortaçağımız geri tepti. 27 Mayıs asıl krizi görmeksizin tıpkı Meşrutiyetler gibi tuzağa düştü. Sonunda bugünkü tavizler rejimine girdik. Atatürk sonrası Atatürk yolundan sapmadan yürümekle devam etseydi, 1938 şartlarının yirmi beş yıl ilerlemişi ve gelişmişi ile Batı toplumları arasına katılmış olurduk. Halbuki yirmi beş yıldan beri tekrar Doğu toplulukları arasına geri dönüyoruz. Atatürk devrimlerinin temeli layisizmdir. İçtimai hürriyetlerdir, ikisine de hıyanet ettik. Biz bugün Meşrutiyet havası içindeyiz. Hala davamızın bir medeniyet davası olduğunu kavrayamamanın kurbanıyız." (Atay, 1963:104) Okullarda araçsal yönelimli din bilgisi derslerinin okutulması süreci ile abartılı yorumlarda bulunarak Kemalist reformların yerli yerine oturması için "layisizmi yüzde yüz" yani pazarlıksız olarak benimseyen din adamlarına ihtiyaç olduğunu belirtmektedir.

Falih Rıfkı'nın 1970'li yıllarda ifade ettiği bu yaklaşımlar bugün de varlığını korumaktadır. Ulusal din projelerinden Salman Rüşdi tipi reform beklentilerine kadar bütün din projeleri Kemalist yorumlardır. Bobby S. Sayyid İslam dünyasındaki bütün modernleşme hareketlerinin özünün Kemalizm olarak anlaşılabileceğini ifade ederken, dine dair sınırlandırmacı yaklaşımların modernlikle İslam arasında özsel bir hiyerarşi mekanizması kurduklarını ve bunun üzerinden tahrif edilmiş bir din algısı inşa ettiklerinin altını çizmişti. (Sayyid, 2000) Kemalizm'i mümkün kılan söylemsel yorumlar ister genel olarak Batılılaşmanın adı olarak okunsun ister bir tür Batılılaşma sabitesinin tekraren uygulanmasını esas alan indirgemeci yorumlar olsun laiklik, hayat tarzı, dünya algısı gibi konularda özde mutabıktırlar. Falih Rıfkı, Kemalizm yorumlarından ikincisini benimsemesi nedeni ile tek parti dönemi beklentileri içinde olmasından dolayı tek parti yıllarında vücut bulan uygulamaları, özellikle 60'lı yıllardan itibaren daha da önemseyen bir tarzda dile getirmiştir. Kemalizm'in varlığını sürdürebilmesinin üç mümkün göstergesi vardır. Bunlar şapka, yeni yazı ve kadın politikalarıdır. Bu üçüne dikkat edildiğinde "İrtica Türkiye'yi yeniden batırmak vazifesini başaramayacaktır." (Atay, 1955:27)

Cumhuriyet kimliğinin edebiyattaki yansımasına ilişkin çalışmalarda idealist militan yurttaş profilinin üzerinde durulmuş, özellikle laik yurttaş kimliği, Batılı lügatçenin taşıyıcısının okul olduğu düşüncesinden hareketle, okula ilişkin anlatılar Türk modernleşmesinin anahtarı olarak ele alınmıştır. Bu tür çalışmalar, Kemalist modernleşmenin hangi dinamikler üstünde yükseldiğine ilişkin önemli ipuçları sunmaktadır. Okullarda okutulması önerilen bir yazar olması nedeni ile onun araçsal dini kavramsallaştırmaları daha da önemli bir hale gelmektedir. Kemalist modernleşmenin "medeniyetçi" yorumunun dini bir görünüme kavuşturulma sürecinde birincil araç olan Batılı kuralların topluma aktarılmasında çok önemli işlevleri olan nesh kavramının incelenmesi, modernleşme hareketinin farklı bileşenlerinin ve yorumlarının açığa çıkartılması açısından önemli görünmektedir. Kemalizm ilk etapta dini boş inanç olarak gören ideal pozitivizmle uyuşmuş olsa da ulus inşasına katkı yapabilecek, değişmeyi temellendirecek kimi kavramlar işlevselleştirilmiştir. Kemalist değişim stratejisi, pozitivist düzen ve ilerlemeci anlayışını desteklemek için kimi kavramları resmi ideolojinin oluşum sürecinde kullanmıştır. Bunun yanında düzen için ulusallaştırılmış bir din anlayışını özellikle düzenin sürekli kılınması bakımından zararsız telakki etmişlerdir. (Yazçiçek, 2007)

Kemalizm'in bir tür yeni bir din inşası olduğu kanaatinde olan Atay bu konuda şunları ifade eder: "Kemalizm, aslında büyük ve esaslı bir din reformudur. Tanrı, bir peygambere verdiği şeriatı, ikinci bir peygamberle değiştirmiş hatta Kur'an'ın bir ayetindeki bir emrini başka bir ayette kaldırmakla hükümlerin toplum evrimini izlemesi gerektiğini göstermiştir. Fıkıhta buna nesih diyoruz. Muhammed son peygamber olduğuna göre, ondan sonra nesih hakkı insan aklına kalmıştır. Onun için İslam bilginleri 'zamanla hükümlerin değişeceği' içtihadında bulunmuşlardır. Mustafa Kemal'in yaptığı işte bu nesih hakkını kullanmaktı.(…) Kemalizm, ibadetler dışındaki bütün ayet hükümlerini kaldırmıştır.(…) Atatürk sağ kalsaydı ibadet reformu olacağında da şüphe yoktu." (Atay, 1980:393-394)

Kemalizm dine bir enstrüman olarak yaklaşır. Dini imani ve itikadi bir bağlılıktan ziyade toplumsal değişim içerisinde fayda temin edebilecek bir unsur olarak değerlendirir Bunu yaparken de dine ilişkin kavramların içini boşaltarak onu yeniden anlamlandırır. İnsanda evrensel bir duygu olan din duygusu ve kutsala ilişkin eğilim nedeni ile Kemalizm, dini alandan faydalanmak istemiştir. (Mollaer, 2007:148-178) Kemalist pratik bu noktada nesh, cennet gibi kavramlardan olabildiğince istifade etmiştir. 

Kemalizm'in sağcı eleştirilerinde reform programındaki aşırılıkların sorumlusu olarak İsmet İnönü gösterilir. Hatta İnönücü restorasyondan bile söz edilir. Falih Rıfkı ise bu konuda birinci dereceden aktarımlarda bulunur. Bu projeler uygulanırken İnönü kamuoyunun tepkisinden çekinir hatta Atatürk'e yalvarır. Bunun neticesinde işe önce ezanın Türkçeleştirilmesi ile başlanmıştır. (Atay, 1980:394; Sunay, 2006:93) Aynı şekilde ulus devletin oluşum sürecinde mekan temelli kutsallıkların da icat edilerek toprağın kutsanması ve bunun cennet kavramı ile yapılması vatanseverlik anlayışının oluşturulması sürecindeki eklektik ve araçsalcı yönelimi de anlaşılır kılmaktadır.  Falih Rıfkı milli vatanı şöylece temellendirir: "O kılavuzdur. Yol milletin hatta yalnız İzmir işgalinden beri değil, fakat nice asırdan beri aradığı istediği cennete gidiyor. Bu cennet Türkler için birlik ve hürriyet toprağıdır. Bu cennette Türkler kendileri ile buluşacaklar, kendileri için çalışacaklar, kendileri için yaşayacaklar ve kendileri için öleceklerdir. Bu cennet mili vatandır." (Atay, 1933:141) Atay bu milli vatanda yetişen çocukları yeniden yaratarak onlara insan değil Allah terbiyesi vereceklerini de heyecanla anlatır. Ankara havasına kesin bir bağlılıkla bağlanan Falih Rıfkı, milli vatanın yeniden inşası için idealist bir program ortaya atar: "Türk Akdenizi'nde bizim olan ve olmayan, bütün hatıralarımızın hepsini geçecek olan cumhuriyet medeniyetini kuracağız. Bütün mazileri geride bırakacağız." (Atay, 1934:145) Osmanlı'nın modernleşme sürecinde, milliyetçilikle nasıl tanıştığını Türkler cephesinden kendi yaşam tecrübelerinden süzdükleri ile anlatır: "Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda Türk kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve 'Osmanlı' idik. İlmihallerde baş dersimiz 'din ve milliyet'in bir olduğunu öğrenmekti. Vatan sözü yasaktı." (Atay, 1963)

Kemalizm'in anlaşılması bakımından başat eserler kaleme alan Falih Rıfkı Atay'ın metinleri, edebiyat eleştirisinin ister kuramsal ister ideolojik olarak adlandırılsın mutlaka üzerinde fikir yürütülmesi gereken politik metinlerdir. Kendi kültürel dayanaklarını yaratmaya çalışan Kemalizm'in kendi kanonunu yaratma çabasından söz edilirken sekülerliğe ait özbilincin doğrudan doğruya yansıtılması ve Kemalist teorizasyonu/teolojizasyonu amaçlamanın aracı olarak kabul edilebilecek bu metinler Kemalizm'in ana yönelimini de ortaya koymaktadır.

KAYNAKÇA

ATAY, Falih Rıfkı, Batış Yılları, Dünya Yayınları, İst. 1963

ATAY, Falih Rıfkı, Roman, İstanbul Akşam Matbaası, 1932

ATAY, Falih Rıfkı,  Atatürk'ün Bana Anlattıkları, Sel Yayınları, İst. 1955

ATAY, Falih Rıfkı, Bizim Akdeniz, Ankara, 1934

ATAY, Falih Rıfkı, Çile, Yeditepe Yayınları, İst. 1955

EDİBOĞLU, Baki Süha, Falih Rıfkı Atay Konuşuyor, Berkalp Kitabevi, Ankara, 1945

SAYYID, S., Fundamentalizm Korkusu: Avrupamerkezcilik ve İslamcılığın Doğuşu, Çev. Nuh Yılmaz, Ebubekir Ceylan, Vadi Yayınları, Ankara, 2000

ATAY, Falih Rıfkı, Çankaya, Bateş Yayınları, İst. 1955

JUSDANİS, Gregory, Gecikmiş Modernlik, Çev: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, 1998

LEWİS, Bernard, Demokrasinin Türkiye Serüveni, Çevirenler: H. Aydoğan-E. Ermert, YKY, İst. 2007

ATAY, Falih Rıfkı, Zeytindağı, Bateş Yayınları İst. 1955

SUNAY, Cengiz, Kemalist Bir Başyapıt, Falih Rıfkı Atay'ın Çankaya'sı Üzerine, Türkiye Günlüğü, Sayı: 86, 2006

ATAY, Falih Rıfkı,  Eski Saat, Akşam Matbaası, İst. 1933

ÖZKAN, Hande, "Falih Rıfkı Atay", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Cilt 2, Kemalizm, İletişim Yayınları, İst. 2001

YAZÇİÇEK, Ramazan, Milli Din Arayışı ve Türk Müslümanlığı, Ekin Yayınları, İst. 2007

MOLLAER, Fırat, Kemalizm İslamcılık Arasında Türk Muhafazakarlığı, Tezkire, Sayı: 43-44, 2007