İslami Mücadelede Usuli Çizgi

Serdar Bülent Yılmaz

İslami mücadele, ümmetin her dönemde yürüttüğü kadim çabaların ortak adıdır. İslam dünyasının girdiği her krizde İslami mücadele de aynı anda ortaya çıkmıştır.Modern çağda ise ilk defa Müslüman dünyatopyekûn bir fiilî, fikrî ve kültürel sömürüye maruz kaldı. Bu sömürünün yarattığı derin kriz, Müslüman sosyolojide seküler temelli kitlesel kopuşlarla sonuçlandı. İslam dünyasının içine girdiği bu krize karşı fiilî ya da fikrî temelde mücadeleler verildi.

Mücadele verenİslami gruplar, kişiler ve fikirler arasında metot ve fikir açısından ciddi farklılıklar varsa da bütünü İslami hassasiyetlerin ürünüdür. Bu hassasiyetlerin Kur’ani bir bilinç ve sisteme dönüşmesi, bir usuli çizgiye oturması ise esasen zor ve sorunlu olan en önemli konu. Ancak bu bir zorunluluk da aynı zamanda.

İslam dünyasının neredeyse her bir karış toprağının işgal edildiği, İslami birikimin ortadan kaldırılması için fiilî, fikrî ve kültürel soykırıma girişildiği bir dönemde, yakın köklerini Dehlevi gibi öncüllerinden alan Afgani’nin özel çabalarıyla bir fikir hareketi başladı.

Cemaleddin Afgani, krizin kaynağını sömürgeci güçlerin zulmünden öte kendimizde aramamız gerektiğini ifade ediyordu. Afgani, bu bağlamda baskı rejimlerine, sömürgeciliğe, hurafeciliğe karşı ittihad-ı İslam ile Kur'an ve sahih sünnete dönüş çağrısı yapmıştı. Onun bu çağrısı, Abduh ve Reşid Rıza’nın katkıları sonucu Menar ile ekolleşmeye başladı ve İslami hareketler içinde usuli çizginin modern dönem kaynağını teşkil etti. Türkiye’deki tevhidî uyanış süreci de bu ekolün etkilerini taşımaktadır.

Türkiye’de İslami mücadele içinde yer alan kesimleri çok kabaca ikiye ayırmak mümkün. Birincisi tevhidî uyanış ve arınma sürecinin muhatabı olan kesimler. İkincisi ise bunun dışında kalan Kur’an dışı inançlara itibar eden, arınmaya muhtaç taklitçi, gelenekçi ve modernist kesimler. Usuli çizginin takipçisi olanlar birinci kesimdekiler. Bu kesimler, Türkiye’deki Müslüman çevreler içinde özellikle, taklitçiliği aşmaya çalışan Kur’an merkezli düşünme çabası içinde olan tevhidî uyanış mensuplarından oluşuyor. İkinciler ise usuli çizginin tamamen dışında ve uzağındalar.

Usuli çizgiyi takip eden kesimlerin, her konuda bu çizginin netliğini taşıdıkları söylenemez. Eklektik yaklaşımları aşamamış çevreler bazı konularda bu çizginin dışına çıkabiliyorlar.

Tevhidî uyanış süreci bir gençlik hareketi olarak başladığı için, tecrübesizlik olgunlaşmayı el yordamı ile bulmayı gerektirdi. Tecrübesizlik ve birikimsizlik nedeniyle, tevhidî netlik adı altında kaba, soyut ve indirgenmiş bir tevhid anlayışı duyarlılığın bilince dönüşmesini, arınma sürecinin tamamlanmasını ve usuli çizginin yakalanmasını zorlaştırdı.

Arınmayürüyüşü sırasındayolda her türlü “yabancı” etki ile karşılaşılabilmekte. Sosyalizm, milliyetçilik, liberalizm, Türkiyecilik, yerlilik, modernizm, kapitalizm, Anglosakson tarzı laiklik gibi bu yabancı etkiye karşı en sağlam zırh kuşkusuz bu usuli çizginin kendisidir.

Maalesef, tevhidî uyanış sürecinin taşıyıcısı olan İslami kişi ve çevreler, genel anlamda,usuli çerçevede bir netleşmeyi başaramadıkları için hem bu yabancı etkilere fazlasıyla maruz kaldılar hem de aynı bünye içinde İrancılık, selefilik, tasavvuf, gelenekçilik ve modernlik gibi birbiriyle telifi mümkün olmayan unsurları bulundurabilmekteler. Bu nedenle arınma sürecinin sahil-i selamete ulaşması ve yürüyüşünü istikamet üzere sürdürebilmesi usuli netliği zorunlu kılıyor.

Menar ile billurlaşmaya başlayan usuli çizgi, tarihin bir döneminde temayüz edip, sonraki nesillere kâmil bir çizgi olarak tevarüs etmiş değil elbette. Sahih düşünce ve eylem hattını yakalama çabaları hep sürmüştür. Bir yandan çizginin netleşmesi diğer yandan bu çizgiyi bir fıkha dönüştürme bir süreç işidir ve bu ancak bu çizgiyi benimseyip sürdürme azminde olanların devam ettirebileceği bir arayıştır.

Haksöz ve Usuli Çizgi

Tevhidî uyanış sürecinin mensuplarının genel anlamda, devraldıkları usuli mirası devam ettirmekten öte bir mirasyedi haline geldiklerini üzülerek ifade etmek gerekir. Bunun istisnaları vardır elbette ve bu ay itibariyle 300. Sayısını çıkaran Haksöz dergisi de bu istisnaların başında gelmektedir. Haksöz dergisi ve dergiyi çıkaran çevre, Yöneliş Yayınları sürecinden beri usuli çizgiyi sürdürme konusunda net bir duruş sergiliyor. Haksöz dergisi ve çevresi, mirasyedi olmayı değil, birikimi yeniden üretmek gibi zorlu bir misyonu yükleniyor.

Haksöz dergisi, yayınlanmaya başladığı 1991 yılından itibaren Afgani, Abduh, Reşid Rıza, Musa Carullah, Malik Bin Nebi, Şeriati, İbn Aşur, Bin Badis, Seyyid Kutub, Akif, Mevdudi gibi usuli çizginin önemli sembollerinin izini sürmeyi tercih etti. Medeniyetçiliğin sorunlu atmosferinde uçmayı düşünmek yerine Seyyid Kutub’un gündemleştirdiği Kur’an nesli projesi üzerinde durarak onu geliştirmeye ve bir model kılmaya çalıştı.

Millilik ve yerellik gibi sapmalardan uzak duran Haksöz, ümmetçi çizgiyi canlı tutmaya çalıştı. Bu bağlamda İslam dünyasındaki sorunları Müslümanların gündemine taşıdı. Kürt sorununa, Kürt ve Türk milliyetçiliklerine de aynı ümmet perspektifinden yaklaşarak çözümler aradı.

Kur’an’ın anlaşılır apaçık bir kitap olduğunu savunup bunun örnekliğini göstermekle beraber hiçbir zaman “Kur’ancılık” ve mealcilik gibi laubaliliklerin ve sapmaların, bu düşünce çevresinde yeşermesine izin vermeyecek tutarlı bir dil geliştirdi.

Usuli çizginin ayırt edici vasıflarından biri olan, modern ve geleneksel hurafelerle aynı derecede mücadele etmekten geri durmadı. Bunu yaparken salt yıkıcı bir söylemden uzak durarak ıslah yöntemini tercih etti.

Kur’an mesajının hayatın ve mücadelenin içinden kavranması, tanıklaştırılması (modelleştirilmesi) ve gündemleştirilmesi konusunda soluksuz bir çabanın içinde oldu Haksöz. Hayatı; dinî, siyasal, sosyal, ekonomik, ibadi, fıkhi, sanatsal, edebî gibi parçalara bölen eğilimden uzak durarak bir bütün olarak kavrayan tevhidî yaklaşımı savundu. Hayatı ve kitabı bütüncül kavramanın formülünü geliştirdi: Bilgi, inanç, eylem!

Eylemden ve pratik hayattan soyutlanmış bir Kur’ani çabanın teorik gevezelikleri aşamayacağının bilinciyle hareket ederek şahitlik kavramı etrafında ciddi bir gündem oluşturdu. Adeta mecrasını yitirmiş ve unutulmaya yüz tutmuş bu son derece ehemmiyetli şahitlik kavramını Müslümanların gündemine sokmayı başardı.

Haksöz, aktüele esir olmadan, aktüelin belirleyiciliğinden uzak durarak aktüel hayatı usuli çizginin pratiği kılmaya çalıştı. Doğal olarak aktüel gündemlerin gerektirdiği sorumlulukları da üstlendi ve bu alanda çok ciddi tanıklıklar gösterdi. Bu bağlamda, en netameli dönemlerde bile, Kürt sorunu, cezaevleri sorunu, darbecilik, bürokratik oligarşi ile mücadele konularını gündemleştirerek İslami camiaların duyarlılıklarını artırdı. Yanı sıra, işsizlik, iş kazaları ve benzeri sosyal konulara Müslümanların dikkatini çekmeye çalıştı.

Gelişen ve değişen dünyaya uygun olarak Müslümanların yöntemlerini gözden geçirmeleri gerektiğini savunan Haksöz, mücadele fıkhı üzerine ciddi anlamda somut zemini olan düşünce üretti. Değişimin genelde ifsad olarak görülüp, değişmemeyi kutsayan anlayışa karşın değişimin fıkhını tartışmayı daha gerekli ve anlamlı gördü.

Haksöz, bugüne kadar aralıksız sürdürdüğü usul çalışmalarıyla, usuli çizgi adına ciddi bir müktesebat üretti. Gaybi konularda ve itikadda ölçü, sünnetin dindeki yeri, ulumu’l Kur’an konuları, Müslümanların bilgi kaynakları, akıl-vahiy ilişkisi ve akletme, Kur’an dışı inançlar sorunu, sünnetullah, tarih usulü, sekülerleşme ve tüketim kültürü, Kur’an çerçevesinde kadın ve kadının mücadeledeki yeri, İslam’da yönetim usulü, şura temelli İslami mücadele fıkhı, cihadve İslam’da silahlı mücadelenin yeri ile şiddet meselesi, şahitlik/şehitlik/şuheda olmak, İslami mücadele ve tedric/tertil fıkhı, Kur’an nesli, hareket fıkhı bağlamında siyer okumaları, İslami mücadelede yapı ve örgütlenme, mücadelede gizlilik, sistem ve toplum değerlendirmeleri, siyaset fıkhı, iktidar ve sistemle ilişkiler meselesi gibi daha nice usuli konuları tartışarak çok önemli bir birikim oluşturdu.

Haksöz dergisi, İslami harekette fikrî önderlik kavramını öne çıkarıp gündemleştirerek kişilere bağlı hareket anlayışının zaaflarından Müslümanların örgütlü çabalarını korumaya çalıştı.

Haksöz dergisi, salt teorik bilgi üreten akademik bir çalışma değildir, bilakis hareket ile fikrin bir arada olgunlaştığı, birbirini beslediği bir mektep, bir ekol olmuştur. Bu bağlamda Haksöz’ün temsil ettiği düşünce ve hareket netlik, ilkesellik ve süreklilik üzerine kuruludur.

Haksöz ve Usuli Netliğin Önemi

Savruk kimliklerin, kimlik kirliliğinin sızmayı başaramadığı bir dergidir Haksöz ve bunu usuli çizgide istikamet sahibi olmasına borçludur.

Usuli çizgi tam da burada önemini ortaya koymaktadır. Arınma çabalarının doğru istikamet tutturabilmesi, manipülasyonlara ve fikrîrüzgârlara karşı müstakim olabilmek usuli çizginin belirgin, net ve sürekli olmasıyla mümkündür.

Bugün İslam ümmeti, Kelim Sıddıki’nin ifadesiyle tasavvur edilemeyecek kadar çok bölünmüş, karanlık bir tabloya sahiptir ve bu tablo “İslam ümmeti birliği” düşüncesini hayali ve efsanevi bir anlama çevirebilecek bir durumdur. Dolayısıyla bu gerçeklik karşısında belki de tek tutarlı çaba usuli birlikteliği sağlama çabalarına katkı sunmaktır. Bu bağlamda usuli çizginin varlığı ve billurlaşması hayati bir önem arzetmektedir.

Haksöz dergisi, bizleri önce fikrî sonra fiilî vahdete ulaştıracak tek yol olan usuli birliğin sağlanmasına kendi ölçeğinde çok önemli katkılar sunmuştur.

Haksöz dergisinin, İslami dergicilikte ve harekette “usuli çizgiyi” temsil ettiğini düşünüyorum ve Haksöz’ün bu anlamda özel bir yeri varsa tam da buradan kaynaklandığına inanıyorum. Haksöz bu özelliği ile İslami mücadeleye ciddi bir fikrî ve usuli derinlik kazandırmıştır ve kazandırmaya devam etmektedir.