İslami Kesimde Üç Hal: Çözülme, Muhafazakârlaşma ve Aşma

Haksöz

22 Kasım 1997 tarihinde İDKAM'da Vahdettin Işık'ın konuşmacı olarak katıldığı "İslami Kesimde Üç Hal: Çözülme, Muhafazakârlaşma ve Aşma" konulu bir program düzenlendi.

Vahdettin Işık, düzenlenen bu programın müslümanlara karşı gittikçe artan saldırılar karşısında müslümanların görüntülerini kritik etme gereğinden kaynaklandığını belirterek konuşmasına başladı.

Işık, "Bugün mevcut din anlayışı oldukça kirlenmiş görülüyor. Tarihi süreç içinde yaşanan kirlenmede iktidar sahiplerinin iktidarlarını meşrulaştırmak için kaynağı kirletmeleri önemli rol oynamış, böylece "Hadis ekolü" oluşmuştur. İlk kaynak sorununda yaşanan bu değişmeye duyarlı birçok insanın alet edilmiş olması bu gerçeği örtemez" dedi ve ilk dönem hakkındaki bu genel tesbitten sonra ikinci dönem olarak belirlediğimiz 19. yüzyıla kadarki zaman diliminde genel toplum görüntüsünü çizdi. Bu görüntünün en bariz özellikleri "taklitçilik" ve "mezhepçilik" olgularıdır; ancak 19. yy sonrasındaki dönemin tersine bu durumda bile müslümanlar tam olarak dünyevileşmiş değildiler. Dini hassasiyetler hayatın bütününü görmemek şeklinde de olsa korunmaya çalışılmıştır" diyen Işık, gelenek kalkışlı da olsa bu durumun bir ölçüde olumluluk olduğunu vurguladı.

19. yy'dan sonra İslam dünyasında Batı'nın bariz etkisi görülmeye başlanmıştır diyen Işık, "Batı, eskiyi reddederek yeni felsefesini din dişilik üzerine kurmuştur. Bunun doğal sonucu olarak "dünyevileşme" gerçekleşmiş, bu da dinin hayatın bütününe devam edemez bir hale gelmesine sebebiyet vermiştir. Batı dünyasında gerçekleşen bu değişim, zamanla müslüman toplumları da etkisi altına almış, müslümanlar bu akıma karşı koyabilecek donanıma sahip olmadıklarından mağlup olmuşlardır. Bu durumda içe kapanmayı ifade eden muhafazakarlık da doğal olarak yeterli ve çözüm üretici bir hat oluşturamamış ve çözülme süreci hızlanmıştır" dedi.

Çözülme:

Egemen ifsada karşı direnç göstermeme ve devamında onu kimlik olarak benimseme anlamına gelen çözülme olgusunun üzerinde duran Işık bu durumun iki ana sebebi olduğunu vurguladı.

1- Kur'anî olarak sağlıklı referanslardan beslenemediklerinden karşı koymada merkeze alacakları doğru bir kaynağın bulunmaması çözülmeye yol açmıştır. Bu sorun, müslümanların egemen sistemi kavrayamayıp, kendilerinin bu sistemin neresinde olduklarını anlayamamalarına yol açmıştır.

2- Hayatın bir mücadele süreci olduğunu anlayamamaktan ötürü sorumluluğu üstlenememe ve diğer bir ifadeyle "örtülü laik kimlik" ikinci ana etkendir. Hayatın her alanına yayılması gereken mücadeleyi bütüncül olarak kavrayamamak, laik kimliğin insanları kuşatmasına yol açmıştır.

Muhafazakârlaşma

Daha sonra Işık, "TC'de 1950'lere kadar batılı kimlik, merkezi idare tarafından dayatılmış, bu dönemde gelenekten beslenen bazı duyarlı insanlar "gâvurlaşmamak" kaygısıyla toplumdaki geleneksel İslami hassasiyetlerin korunmasına katkıda bulunmuşlar fakat egemen sistemi gereğince kavrayıp, açılım sağlayabilecek bir karşı-duruş gerçekleştiremediklerinden süreç içinde sosyal hayattan kopma ve içe kapanma yaşanmıştır" dedi.

"1960'lardan sonra ise sağ partiler, içine kapanıp mevcut sistemin işleyişine katılmama şeklindeki bu muhafazakar muhalefeti kırmış ve dindarlar ulusalcı vatancı bir konuma giderek eski halden daha da gerilemişlerdir" diyen Işık genel olarak bakıldığında muhafazakar sağcı kimliğin ciddi bir mücadele hattı oluşturamamasının sebebi olarak iki faktör saydı;

1-Sistemi yeterince kavrayamama. Bu olmayınca nasıl bir mücadelenin verileceği doğal olarak bilinememiştir.

2-Sistemin gücünü çok büyütme onu sarsılmaz görme: Bu durum peşin bir teslimiyeti, içe dönüklüğü getirmiştir.

3-İkincinin tersi olarak birinci faktörden ötürü sistemi hafife alma. Bu tür düşünenlere göre sistem aslında birkaç kişiden dolayı böyledir. O birkaç kişi değişse, mesele hallolacaktır. Bu düşüncenin de yanlış olduğunu güncel gelişmeler çok açık biçimde göstermektedir.

Velhasıl, muhafazakarlık yenilgi sonucu geri plana çekilmeyi, savunma refleksiyle uzlete sığınmayı doğurmuştur. Mistik bir kimliğin oluşmasına sebep olmuştur.

Aşma

Işık, müslümanların göstermesi gereken tavrın ise "aşma" olması gerektiğini belirterek iki önemli sorumluluğa vurgu yaparak konuşmasını bitirdi.

1- Kaynak sorununu kesinlikle çözmek ve Kur'an'la doğrudan muhatap olmak. Bu fiil bizleri Kur'anî inkılapçı bir değişimi görmeye mecbur edecektir. Yani devrimci bir öngörüye sahip olmamız gerekmektedir.

2- Kur'anı şahitliği üstlenmek, topluma iyi örnek olmak. Bunu gerçekleştirmek içinse hayata kafa yormalı, sosyal sorunlara eğilmeliyiz. Bunu da önce kendimizden başlatmalıyız. Kısaca ifade etmek istersek, "vasat bir ümmetin mirasını oluşturmak için sağlıklı "kurumsal şahitlikler oluşturmalıyız. Ancak hayatın içinde sürdürülen bir mücadele hayatın gerçekliğini anlamamıza ve duruşumuzu belirgin hale getirir.