İslami Hareketlerin Bugünü ve Geleceği

Haksöz

İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye, Mısır ve İran'ın görece bağımsızlığı dışında İslam ülkelerinin tümü fiili sömürge topraklarıydı. İslam coğrafyasında, sömürü ve düşkünlükten kurtulmada kapitalist kalkınma yolu veya sosyalizm umut haline getirilmişti. Bu kuşatma karşısında İslam ümmetini uyandıran ve İslami değerleri alternatifleştiren ise İslami hareketler oldu. İslami hareketler 1970'li 80'li yıllara kadar yeni kuşaklara İslam'ın kapsamlı bir sistem olduğunu, bilinç ve moral aşılayan bir heyecan ve devinimle sundular. Zihinsel ve sosyal temelde güçlendirilen İslami yapı, hakikat ve adalet ekseni üzerinde yükselen sosyal bir hareketlilikle İktidara taşınacaktı.

Ancak İran İslam Devrimi ve Afganistan Direnişi'nin başarısından sonraki gelişmelerde pek arzu edilen düzey yakalanamadı. Ve giderek emperyalizmin gücü ve donanımı karşısında İslami yapının zihinsel, ahlaki ve sosyal alt yapısının yeterlilik sorunu tartışılmaya başlandı. 1989'da Berlin duvarının yıkılmasının ardından Körfez Savaşı ile birlikte küresel kapitalizm, İslami hareketleri öncelikli tehdit olarak hedef tahtasına koydu ve İslamcıların şahsında tevhidi değerlere topyekün bir saldırı başlatıldı. Tunus, Cezayir İslami hareketlerinin başarısı askeri müdahalelerle kırıldı. Türkiye'deki İslami yükseliş ise 28 Şubat 1997 askeri müdahalesi ile öncelikli tehdit ilan edilip sindirilmeye başlandı. Öte yandan bölgesel güçlerin baskı, şiddet ve hukuksuzluğuna rağmen kendini oluşturmaya çalışan İslami hareketler, kendi imkanlarını tartışıp, yetersizliklerini ve zaaflarını tashih etmeye fırsat bulamadan yoğun biçimde emperyalizmin zihinsel ve fiili saldırısıyla kuşatıldı. Küresel saldırının biçimlendirdiği egemen dünya sistemi ile fiili olarak karşı karşıya gelindi. İslam'ı hareketlerin tescillenen tek kutuplu dünyanın dayatan baskısı ve değerlerine karşı ne kadar kendini yenileyebileceği ve aşacağı ise önemli bir tartışma konusu.

Küresel değerler dayatmasını cevaplayacak özgün bir söylemin ve mevcut kazanımları geliştirecek sağlam bir stratejinin ortaya konulduğu da henüz söylenemez. İslami hareketler 6O'lı 70'li yılların dünya konjonktürünü karşılamada sergiledikleri fiili ve zihinsel başarı düzeyine günümüz şartlarında henüz ulaşamadılar. 1970'li yıllardaki moral yükseliş 2000'li yıllara girerken yara almaya başladı. Ortaya çıkan durağanlığın, yaşam felsefesini dayatan emperyalizmin ezici gücünden ve İslami hareketlerin değişen şartlara karşı söylem ve pratik olarak kendilerini kendi özgünlükleri içinde yenileyememelerinden kaynaklandığı da yine önemli bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkıyor. Bilgi, iletişim, istihbarat, medya ve askeri alanlarda teknolojiyi muhaliflere karşı etkin bir silah olarak kullanan; insan hakları, demokrasi, özgürlükler gibi konuları kapitalist devletlerin elinde güney bloğu ülkelerine karşı müdahale silahı haline dönüştüren emperyalizmin sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve fiili müdahalelerini İslami hareketler, mevcut nitelik, birikim ve algılama düzeyleriyle ne kadar aşabilirler? Artık bölgesel sınırların aşıldığı global sorunlarla karşı karşıyayız. Evrensel olanı ve evrensel gündemi cevaplama etkinliği göstermeden yönelinen bölgesel kurtuluş arayışlarının kendilerini demir parmaklıklarla bile koruyamayacağı ortada. O halde İslami hareketler kapitalist bir azınlığın kuşattığı dünya insanlığına nasıl bir alternatif model sunmalılar? İslami hareketlerin mevcut stratejik belirlenimleri doğru mu? Kuşatan ve katan kapitalist yaşam tarzı karşısında yükseltilecek mücadelenin hazırlayıcı ve geliştirici iç dinamikleri açısından İslami hareketler nasıl bir açılım göstermelidir? İslami hareketlerin sahip çıkılması gereken başlıca değerler ve aşılması gereken kabulleri nelerdir?

Bu sorular çerçevesinde tartışılmasını istediğimiz İslami hareketlerin bugünü ve gelecekleridir. Bugünkü tutumumuzun zindeleştirilmesi ve aşkınlığı ve gelecek tasavvurumuzun tutarlılığı için öncelikle İslami hareketlerin mevcut konumlarının, birikimlerinin, imkanlarının, nitelik ve moral durumlarının ciddi bir şekilde irdelenmesi gerekiyor. Biz bizi, İslam düşmanı güçlerden ve akademik tetikçilerinden daha öncelikle ve daha iyi bilmek zorundayız. Gelişen şartlar karşısında İslami hareketlerin konumunu gözden geçirecek, imkanlarını ve zaaflarını ortaya koyacak bir muhasebe sayesinde gerçekçi ve sahih çözüm arayışlarının yolunun açılacağı ve ufkumuzun gelişeceği inancındayız.

Konuyla ilgili çeviri bir yazısıyla Necatullah Sıddıki'nin görüşlerine de yer verdiğimiz bu tartışma dosyamız için soru yönelttiğimiz A. Müftüoğlu, R. Kaya, K. Sağlam, H. Yazgan, B. Kavuncu'nun cevaplarını bu sayımızda yayınlıyoruz. Bahattin Yıldız'ın yazısına ise -baskıya yetişmediği için- gelecek sayımızda yer vereceğiz.

Bu tartışma aslında açılması gereken birçok alt tartışma başlığını da içinde barındırıyor. Önümüzdeki sayılarda zaaflarımız ve karşılaştığımız engeller şeklinde önümüze çıkan düşünsel, yapısal, yerel ve küresel konuların anlaşılmasına, cevaplanmasına ve aşılmasına katkı sağlaması amacıyla yeni tartışma dosyaları düzenlemeyi düşünüyoruz. Dosya konularına okuyucularımızın da yazarak, e-mail göndererek veya bizzat yüzyüze diyaloga geçerek katılımda bulunmasını, ifade edilen görüşler hakkında tasviplerini veya çekincelerini belirtmelerini bekliyoruz?