İşgali Meşrulaştırmanın Yeni Adı: Sonbahar Konferansı

Oktay Altın

Bush'un Sonbahar Konferansı planı Ortadoğu'da yeni bir gündem maddesi olarak öne çıkmış görünüyor. Bush geçtiğimiz Temmuz ayında yaptığı konuşmada, İsrail ve Filistin ile bazı Arap ülkelerini bir araya getirecek olan bu bölgesel konferansa ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın önderlik edeceğini ve konferansta Filistin kurumlarının inşası sürecinin yeniden gözden geçirileceğini söylemişti. Bush'a göre konferansla Filistin devletine giden başarılı bir yolda ilerlenebilecektir.

Suudi Arabistan ve Mısır gibi ABD'nin müttefikleri, görevden ayrılmasına az bir süre kalan Bush'tan, uzun süredir Ortadoğu barış sürecine daha fazla dahil olmasını istiyorlardı. Nitekim konferansa ilk destek de Suud, Mısır ve Ürdün'den geldi.

Bush yönetimi, ayrıca Abbas'a bağlı güvenlik güçlerinin reformu için önemli miktarda yardım sözü verirken İsrail ve Abbas yönetimi uzun süredir Hamas'ın büyük ölçüde Gazze Şeridi sınırları içinde kapalı kalmasının ardından. Batı Şeria'da intifada öncesi duruma dönülmesinin yollarını arıyor.

Onca şiddet ve katliama rağmen kılını kıpırdatmayan Bush yönetiminin birden bire 'barışçı' yolları denemeye kalkması doğal olarak beraberinde soru işaretlerini getirmektedir.

Yeni oluşan güçlerin coğrafyaya müdahaleleri kadim bir gelenektir. I. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan güçler, istedikleri gibi sınırlarla oynamışlar, dünyayı kendi aralarında paylaşmışlardı. II. Dünya Savaşı, yeni güçlerin bu paylaşıma itirazlarının sonucu olarak değerlendirilebilir. Nitekim savaş sonunda dünya yine Doğu ve Batı bloklarının nüfuz alanlarına bölündü, dünya haritası yeniden dizayn edildi.

Ortadoğu'da ise kamp tercihi halk tarafından değil, halka rağmen İhdas edilen yönetimler tarafından yapıldı. Doğu bloğunun çökmesiyle yönetimlerin halklar üzerindeki baskısı görece olarak azalırken halklarda da baskıcı iktidarlara karşı muhalefet hareketleri görülmeye başlandı. Ortaya çıkan 'karmaşık' durum ve İsrail'in güvenliğine yönelik artan tehlike, rakipsiz kalan ABD'ye Ortadoğu'ya müdahale için fırsat sunuyordu.

ABD, kendi çıkarları doğrultusunda dünyaya yeniden şekil verme çabalarına I. Körfez Savaşı ile başladı. II. Körfez Savaşı'nda BM onayına bile ihtiyaç hissetmedi. 2003'ten bu yana ABD, isteklerini devasa askerî gücüyle gerçekleştirmeye gayret etti. Gelinen noktada ise askerî gücün tek başına yeterli olmadığı anlaşılmış durumda.

Aradan geçen bunca zamana rağmen ABD, Afganistan'da denetimi sağlayabilmiş değil. Irak'taki kayıplarla orantılı olarak Bush yönetimi, ABD içerisinde de her geçen gün mevzi kaybetmekte. Senatoda çoğunluğu Demokrat Parti'ye kaptırdığı gibi Cumhuriyetçilerin oy oranları yüzde otuzlara gerilemiş durumda. 2006 Temmuz'unda İsrail'in Lübnan hezimeti, Filistin'de Hamas'ın seçim galibiyeti ve akabinden tüm saldırılara, ekonomik ve siyasi baskılara rağmen Gazze'yi tamamen kontrol altına alması, ABD'nin isteklerini güç kullanarak gerçekleştiremeyeceğini net olarak gösterdi,

George Bush'a 'Sonbahar Konferansı' ve 'Filistin Devleti'ni telaffuz ettiren de asıl bu nedenlerdir. Ortadoğu'daki sorunlara çözüm arayışı olarak sunulan konferans, silahla yapılamayanları görüşmeler yoluyla yapma çabasıdır.

ABD, Irak'ta ciddi problemlerle karşı karşıya, ABD Irak'ta başarılı olabilmek için coğrafyamızın asıl sorunu olan Filistin sorununu soğutmak durumunda. ABD'nin Irak'taki mutlak yenilgisi İsrail için beka sorunu demek.

ABD yönetimi, konferansla 'radikaller' ve 'ılımlılar' adı altında muhataplarını iyice ayrıştırmayı ve 'radikal' görülen akım ve yönetimlerin yasa dışı sayılarak etkinliklerini azaltmayı, süreç içerisinde de yok etmeyi hedeflemektir. Aynı zamanda ABD karşıtı olarak kendiliğinden oluşan İran, Suriye, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad cephesi karşısında 'ılımlı' cephenin takviyesi öngörülmektedir. Bu politikanın Filistin'e yansıması ise Hamas ve İslami Cihad gibi işgalci İsrail'le mücadeleyi öngören hareketlerin Fetih gibi ılımlılar eliyle tasfiyesi şeklinde olacaktır. Bu da Filistin'de daha fazla iç çatışma demektir.

Aslında Filistin sorununun İsrail lehine çözülmesi 'ılımlı' bölge yönetimlerinin de faydasına değildir. Sürekli işgal ve saldırganlıkla güç kazanmayı alışkanlık haline getirmiş Siyonist varlık, Filistin'de işleri yoluna koyunca mutlaka çevresiyle ilgilenmeye başlayacaktır ki bu da hiçbir şekilde ılımlı komşuların işine gelmez. Öte yandan Hamas'ın mutlak başarısı da bölge Arap ülke halklarını harekete geçirecektir. Ilımlılar, Filistin'de ne İslami hareketlerin ne de İsrail'in kazanmasını istemektedirler. İsrail'i frenleyen hareketlerin varlığı aynı zamanda ılımlı Arap yönetimlerinin güvencesi olarak görülmektedir. Bu yüzden ılımlı yönetimler bile İsrail'i tamamen rahatlatmayı arzulayan ABD'nin isteklerini görünürde kabul etseler bile pratikte tam olarak uygulamayacaklardır.

ABD, Avrupa Birliği, İsrail ve bazı bölge Arap ülkelerinin yardımları ve sunulan uluslararası desteğe rağmen el-Fetih yönetimi, halk nezdinde gittikçe itibar kaybetmekte ve bağımsız seçimleri göze alamamaktadır. Bu yüzden Abbas yönetimi Hamas'ı devre dışı bırakacak bir seçim sistemi üzerinde çalışmaktadır.

Abbas ve Feyyad hükümeti Filistin halkının çoğunluğunu temsil etmemektedirler. Kendi ülkelerine hakim olmayanlar pazarlık masasına nasıl oturabilirler? Olmert de aynı şekilde Lübnan yenilgisinden sonra büyük oranda İsrailliler nezdinde güvenilirliğini ve halk desteğini yitirmiş durumda. Bu yüzden bu iki zayıf liderin yaptıkları anlaşmayı kendi halklarına ve muhaliflerine benimsetmeleri zor gözüküyor.

İsrail, Oslo Anlaşması'nda verdiği sözlerinin neredeyse hiçbirini tutmamışken yapılacak anlaşmaların ne önemi olabilir? İsrail duvar inşasına, yeni yerleşim birimleri kurmaya devam ediyor. Kudüs'ün İslami kimliğini azaltmayı, nüfus dengesini Yahudiler lehine değiştirmeyi sürdürüyor ve mülteciler sorununu çözmeye hiçbir şekilde yanaşmıyor. Bu durumda hangi sorun, nasıl çözülecek?

İsrail'in yakın vadedeki en büyük amacı İzzeddin Kassam ve Kudüs Seriyyeleri'nin Gazze'den Siyonist yerleşim birimlerine fırlattıkları Kassam ve Kudüs füzelerini engelleyebilmek ve Gazze'de olduğu gibi Batı Şeria'da da Hamas'ın ipleri tamamen ele geçirmesi ihtimalini yok etmektir. Fakat Abbas, Hamas ve Cihad yöneticilerini teker teker İsrail'e teslim etse bile Olmert'in Filistinlilere bir şey vermeye niyeti yok. Nitekim konferansa hazırlık için yapılan Abbas-Olmert görüşmelerinde birkaç geçiş noktasının açılması ve bazı bölgelerin denetiminin Özerk Yönetim güçlerine teslimi haricinde herhangi bir ilerleme sağlanamadı. Kaldı ki bugün verilenler, Camp David'de Arafat'ın yetinmediği şeylerdi.

İyi niyet göstergesi olarak bırakılması istenen birkaç Filistinli esirin özgürlüğü bile 'teröristlerin serbest bırakılamayacağı' gerekçesiyle İsrail Genelkurmayı tarafından engellenmektedir.

ABD, konferansla İsrail kontrolü altında, sınırları duvarla örülmüş olan ismen bir Filistin devleti kurdurmayı hedeflemektedir. Böylece İsrail rahatlayacak, Filistinliler ise avunacaktır.

Batı Şeria'da Oslo'dan beri onlarca yerleşim birimi inşa edilmiştir. Bunların birazının boşaltılması bile İsrail tarafından büyük taviz olarak sunulmaktadır. Ayrıca İsrail, her zaman yaptığı gibi müzakereler öncesi saldırılarını artırarak masaya daha güçlü bir şekilde oturmak istemektedir. Şu ana kadar İsrail, yapılan anlaşmalarla birçok gayri meşru eylemini yasallaştırmıştır.

Ne zaman yapılacağı belli olmayan Sonbahar Konferansı'na İran, Suriye, Hamas ve İslami Cihad tepki gösteriyor. FKÖ İçerisindeki bazı gruplar da söz konusu konferansı boykot çağrısı yapıyorlar. Nitekim Filistin halkının haklarından taviz verilmesine karşı olduklarını söyleyen muhalifler, Şam'da alternatif bir konferans düzenleme gayretindeler.

Konferansı düzenlemek isteyenler, Filistin halkının tercihine saygı göstermeyip ekonomik ambargo uygulayanlar ve Filistin'in fiilen var olan bölünmüş halini resmileştirenlerdir. Ertelenmesi söz konusu olan konferans ileri tarihlerde düzenlenebilir, müzakerelerde ilerleme sağlanabilir ve hatta müzakereler anlaşmayla sonuçlanabilir. Fakat sonucu Filistin'deki direniş gruplarına ve Müslüman halklara kabul ettirmek imkansızdır. Bu da Filistin sorununun devamı demektir.

Konferans yeni cepheler açmak için bazı bölge ülkelerine verilen bir rüşvettir. Mültecilerin dönüşünü, işgal topraklarından çekilmeyi, Kudüs'ü ve yerleşim birimlerinin dağıtılmasını müzakere konusu yapmayan İsrail'le ne kadar anlaşılabilir? Anlaşılsa bile bütün varlığı gayri meşru olan ve hiçbir vaadine sadık kalmayan güç kendi lehine olan anlaşmaya da sadık kalmayacak ve daha fazlasını isteyecektir. Kısacası Madrid'le başlayan tiyatro devam etmekte, sadece aktörler değişmektedir.