İran'da Eğitimin Dünü ve Bugünü

Behram Muhsinpur

Behram Muhsinpur, İran İslam Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı, Araştırma ve Eğitim Planlama Kuruntu'nda görevlidir.

Şubat 1979'da İmam Humeyni'nin önderliğindeki İslam Devrimi'nin zaferini müteakib, bir İslam devleti kurma umuduyla İran İslam Cumhuriyeti oluştu. Yeni hükümetin teşekkülünün hemen akabinde, devrim öncesinde İran toplumunun politik, ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarındaki modernizasyonuyla tezahür eden tüm gayr-i İslamî etkilerin giderilmesi yolunda pek çok çaba sarfedildi.

Bu yazının amacı, geçtiğimiz yıllarda resmi eğitim sisteminde1 İslamî bir doktrinin kurulmasına yönelik çabaların net bir tablosunu sunmaktır. Son zamanlardaki gelişmeleri tartışmaya geçmeden önce, eğitim sisteminin tarihinin kısa bir değerlendirmesini yapmak faydalı olacaktır.

Kaçar Hanedanı Döneminde Eğitim (1794-1924)

Geçmiş yüzyıllar boyunca İran'da eğitim -diğer müslüman ülkelerdeki gibi- dinî otoriteler ve müslüman alimlerce yürütüldü. Dahası, eğitim kurumları temelde, malî bakımdan dinî gelirlere bağımlıydı. Çocuklar ve gençler okuma-yazma, aritmetik, Kur'an ve dinî emirleri öğrendikleri mekteb ve medreselere gidiyorlardı. Bu geleneksel eğitim sistemi 18. yüzyılın sonuna değin değişmeksizin kaldı.

18. yüzyılın sonuna doğru, Kaçarlar hakimiyeti ele geçirdiler ve 1925 yılına dek ülkeyi yönettiler. Bu süre zarfında ve sonrasında, ülkede, İran kültürünü ve eğitimini etkileyen pek çok Önemli hadise vuku buldu. Eğitim sisteminin etkilendiği yönleri anlayabilmek için, bu belli başlı tarihi hadiselere göz atmak yararlı olacaktır.

Batı'yla Temas

19. yüzyılın başında Ruslar İran'ın kuzey sınırlarını işgal ettiler. İki ülke birlikleri arasındaki çarpışmalar çoğu önemli İran kentinin Rus kuvvetleri tarafından işgal ve istilasına yol açtı. Bu feci hadisenin neticesinde İranlı yöneticiler ordunun ıslahı konusunda mutabakata vardılar. Feth Ali Şah (1794-1834) İran ordusunu modern silahlarla donatmaya ve personeli modern savaş yöntemleri konusunda eğitmeye karar verdi.2 Silahlı kuvvetlerin ıslahının gerekliliğinden ötürü, Avrupa'dan çok sayıda askerî görevli İran silahlı kuvvetlerini eğitmek üzere İran'a geldi. Buna ilaveten, hükümet bir miktar öğrenciyi tıp, mühendislik, bilim, sanat ve benzeri konularda eğitim amacıyla yurt dışına gönderdi. Bu olayların ertesinde, Batı kültür ve teknolojisinin nüfuzuna mani olan engeller ortadan kalktı ve o zamandan beri İran Avrupa'yla çok yoğun bir temastan hoşlanır hale geldi.

En genelde, bu dönemde yabancı öğretmen ve eğiticilerin eğitim için İran'da bulunmaları ve de İranlı öğrencilerin yurt dışına gönderilmeleri Batı kültür ve teknolojisinin İran'a sel gibi akmasına yol açtı.

Yabancı Okullar

İran'ın yalnızlığını Batı'yla temas yoluyla kırmasından sonra, bir kısım yabancı ülkeler, İran'ın bazı belli başlı şehirlerinde okullar kurmaya başladılar. Başlangıçta Amerikalı misyonerler Urumiye'de 1836'da bir erkek Amerikan okulu açtılar. 1837'de Azerbaycan'da açılan Fransız Lazaretleri de ilk kurulan yabancı okullardan biriydi. Daha sonra 1872, 1873, 1881, 1893'te diğer okullar, öbür Avrupalı ülkeler tarafından kuruldu.3

1836'dan önce İran'da faaliyette bulunmayan yabancı, okullar ülkede yaygınlaşmaya başladılar ve Batı değerlerini ve eğitim şablonlarını transferde büyük bir rol oynamaya başladılar. Kendisi 19. yüzyılda modern İran okullarının kuruluş ve yönetimine katılmış İranlı bir yazar ve eğitmen Amerikan misyoner okullarını şu şekilde tasvir ediyordu:

"Tahran'ın en eski misyoner okullarından birisi olan ve rahiplerin, yönetimindeki Amerikan misyoner okulu Hıristiyanların tatil gününe uymak için Pazarları kapanır, buna mukabil müslümanların tatil günü olan Cuma günü açık olurdu. İncil'in, İngilizce ve Farsça çevirileri bu okulun ders kitapları arasındaydı. Fakat İslam öğretileri ve töreleri bu okulun müfredatında yor almıyordu."4

Daru'l-Fünûn'un Kuruluşu

19. yüzyılın ortalarında ve yabancı okulların kuruluşuna paralel olarak, ya Avrupa ülkelerinde bulunmuş ya da orada eğitilmiş bazı İranlı eğiticiler modern okullar açtılar. Fakat ülke için gerekli insan gücünü eğitmek amacıyla modern bir eğitim kurumunun inşası yolunda en önemli çabayı gösteren kişi Nasreddin Şah'ın başbakanı olan Emir Kebir'di.

Daru'l-Fünûn'un kurulmasında Emir Kebir bir takım güçlüklerle karşılaştı. İlk güçlük bu kurum için eğitici bulunmağıydı. Daru'l-Fünûn'da öğretilecek konularda eğitilmiş çok az İranlı'nın olması dolayısıyla başlangıçta tek çözüm pek çok Avrupalı öğretmen ve eğiticiyi görevlendirmekti. Ne var ki, bu yetenekli ve becerikli insan İran'daki İngiliz-Rus rekabetinden ötürü ihtiyaç duyulan öğretmenleri Büyük Britanya'dan getirtmeyi arzulamıyordu. Bundan dolayı söz konusu öğretmenleri Avusturya'dan getirtti.

İkinci sorun, uygun eğitim araçlarının yokluğuydu. Bunun sonucunda, Avrupa'da hazırlanmış olan metinler kullanılmak üzere seçildi ve Farsça'ya tercüme ettirildi.

Askeri konular, askeri mühendislik, tıp ve matematik bu kurumun çalışma alanlarını oluşturuyordu. Daru'l-Fünûn'un kurulma projesi tamamen Emir Kebir'in denetiminde olmasına rağmen, bu yöndeki çabalarına devam etmesine izin verilmedi, zira sadece üç yıl görevde kaldı. Emir Kebir 185l'de görevden alındı ve bir yıl sonra Nasreddin Şah tarafından Daru'l-Fünûn'un resmî açılışından önce sürgüne gönderildi. Daru'l-Fünûn 1852'de açıldı ve Emir Kebir'in muhaliflerinin eline geçti. Böylece bu müessesenin kurulmasının ardındaki ana amaçlar -Emir Kebir tarafından başlatılan- çarpıtıldı. Ve gerçekte burası Batı etkisini taşıyan bir merkez durumuna geldi.5

Sonuç olarak, modern İran okullarının kuruluşu Batılı şemalar üzerine bina edildi. Ve bu şemalar da İran kültürü ve eğitimi üzerinde Batılı etkiler yönünde hatırı sayılır bir biçimde kullanıldı.

Anayasa Hareketi

19. yüzyılın 2. yarısı ve 20. yüzyılın ilk yirmi yılı İran halkının uyanış dönemi olarak mütalaa edilebilir. Bu dönem esnasında insan hakları, özgürlük, demokrasi, diktatörlüğün kaldırılması, parlamentarizm, eşitlik, adalet ve benzeri konuların tartışıldığı önemli sayıda gazete ve kitap yayınlandı. Bu dönemde, özgürlükçü faaliyetlerin ve uyanış hareketlerinin ardında iki düşünce ekolü vardı. Bu ekolün birisi Batıcı entellektüellere aitti. Bu grup -ki, çoğunluğunu Batı tarzı eğitim almış elitler oluşturuyordu- İran'ın modern bir ülke haline gelebilmesi için İran halkının Batı'yı tüm yönleriyle hayatlarında taklit etmeleri gerektiğine inanıyordu.

Diğer ekol ise Seyyid Cemaleddin Esedabadi gibi İslamcı figürlere aitti. O ve takipçileri Batı teknolojisinin sorgulanmaksızın yapılan uyarlamalarının ve Avrupa kültürünün kör bir taklidinin feci sonuçlar doğuracağı ve ülkeyi tehlikeye atacağı fikrindeydiler. İslamcı şahsiyetler hükümet yönetiminde etkin bir konumda olmamalarına rağmen mücadelelerini sürdürdüler ve fikirlerini yaydılar.

Ulemanın ve diğer aydınların öncülük ettiği özgürlükçü fikirler vasıtasıyla halkın uyanışı yüzyılın sonuna yaklaşırken kitlelerin ayağa kalkmasına yol açtı. Binaenaleyh, halkın ülke yöneticilerinin ifsad ve adaletsizliğine karşı müslüman ulema ve müçtehidler önderliğindeki isyanı Muzafferüddin Şah'ı (1896-1907) halkın isteklerini kabule zorladı ve bir Adalet Meclisi [Adalethane] toplamaya söz verdi. Nihayet Ağustos 1906'da Muzafferüddin Şah bir anayasa ve parlamento bahşetti.

Muzafferüddin Şah'ın 1907'deki ölümünden sonra, oğlu Muhammed Ali Şah (1907-1910) tahta çıktı ve iktidarı ele aldı. Halkın taleplerine direnmesine, parlamentonun bombardımanına ve büyük miktarda devrimcinin gözaltına alınmasına rağmen pes etti ve halk galip geldi. Bu büyük zaferi takiben Muhammed Ali Şah feragat etti, genç oğlu Ahmet Şah halefi olarak atandı.

Bu kritik zaman zarfında Batılı modeller esas alınarak kurulan okul sayısının arttığı sonuç olarak söylenebilir. Hükümet eğitim hususunda daha fazla sorumluluğu üzerine aldı. Ülkede bir okul ağı kurmak için 1898'de Milli Eğitim Konseyi oluşturulmuştu. Daha sonra 1910'da Eğitim Bakanlığı kuruldu. Bir yıl sonra parlamento bir yasayı kabul etti ve Eğitim Bakanlığı'nı genel eğitim sisteminin düzenlenmesi konusunda görevlendirdi. Yurt dışına gönderilen öğrenci sayısında artışlar oldu, yeni okullar ve eğitim müesseseleri kuruldu. Bilimsel, teknik ve sosyal konulara ilişkin kitapların çevrilmesi ve yayınlanması konusunda da atılımlar yapıldı. Tüm bu çabalar Batılı düşünce ve kültürün ülkeye girişinde önemli bir rol oynadı.6

Rıza Şah Döneminde Eğitim (1925-1942)

Parlamento [meclis] Ahmet Şah'ı 1910'da İran Şahı olarak atadığında o, henüz 13 yaşındaydı. On beş yıl süren saltanatı süresince ülke karmaşa içindeydi. Parlamento yeterince güçlü değildi, Şah'ın hiç bir nüfuzu yoktu ve kabine hızlı değişiklikler yapmaya mecbur edilmişti. Rusya ve İngiltere gibi yabancı ülkeler İran'ın iç işlerine müdahalelerini arttırmışlardı. Ülke anarşinin eşiğindeydi. Bu gibi şartlar altında Rıza Han adlı bir asker yabancı ülkelerin, özellikle de İngiltere'nin yardımıyla, 1921'de bir hükümet darbesi vasıtasıyla iktidarı ele geçirdi. Daha sonra Ahmet Şah'ı defetti ve 1925'te İran Şahı oldu.

Rıza Şah iyi eğitim görmüş bir asker değildi. Türkiye'nin Atatürk'ü gibi o da, İran'ın muasır bir millet haline gelmesinin İslam'ın etkilerinin bertaraf edilmesiyle gerçekleşeceğine inanıyordu.

Okullar ve eğitim müesseselerinden başlamak üzere İslam'ı bertaraf etmek için pek çok adım attı. Rıza Şah'ın saltanatının başlangıcında iki ayrı ve paralel eğitim sisteminin -modern ve geleneksel- ülkede henüz var olduğunu söylemek kayda değer. Tedricen, çocuk ve gençlerin okuma-yazma, aritmetik, Kur'an ve dinî emirleri öğrendikleri mektepler gibi geleneksel eğitim merkezleri ihmal edildi. Öte yandan, ülkede 19. yüzyılda zuhur eden sözde modern okullar hükümetin malî desteğinden faydalanmaya devam ettiler. Dahası, dinî vakıf gelirleri hükümet yönetimine geçti ve geleneksel okulların bu gibi bağışlardan elde ettiği gelirler kesildi. Bunların sonucunda geleneksel ve modern iki tip kurum arasındaki eşitsizlikler gitgide büyüdü. Geleneksel okulların eğitmen ve öğretmenlerine de okulları kapatmaları ve çocukları modern okullara göndermeleri doğrultusunda baskı yapıldı. Nihayet mektepler kapatıldı ve İran eğitim sistemi tek bir kalıba döküldü.

Eğitim sisteminde Batı tipi bir modelin benimsenmesinden sonra Rıza Şah, dikkatini okul programlarına ve konularına yöneltti ve İslamî eğitimin okul programlarından kaldırılması için uğraştı. Szyliowicz (1970) bu konuda şunları belirtiyor:

"Rıza Şah'ın İslam karşıtı politikasının bu yönünü tamamlayan şey, onun modern okullarda laiklik konusuna verdiği önemdi. Saltanatının ilk yıllarında müfredat İslamî konulan içerse de ve öğrenciler Ramazan ayında oruç tutmak gibi çeşitli ibadetleri yerine getirebilseler de 1937'de neşredilen yenilenmiş ilkokul müfredatı ilk üç sınıf için dinî eğilimi içermiyordu ve 1941'deki bir başka düzenleme bütün öğrenciler için dinî eğitimi kaldırdı."7

Dinî eğitimin okul kitaplarının muhtevasından çıkarılmasına paralel olarak, İranlı öğrenciler arasında dine riayetkarlığın tazyifi için diğer adımlar atıldı. Mesela, karma eğitim benimsendi; kızlar ve erkekler aynı sınıflarda eğitim görmeye zorlandı. Ayrıca 1935'te bayan öğretmenlerin ve kız öğrencilerin peçe takmaları yasaklandı. 1936'da yasak, Ülke çapında tüm kadınları kapsar hale geldi.8 Rıza Şah'ın saltanatı döneminde önemli sayıda öğrenci elit ve zengin sınıftan seçilip, öğrenim için yurt dışına gönderildi. Mezun olup yurda dönüşlerinden sonra bu öğrenciler Batı kültürünün neşri ve Batılı eğitim modellerinin benimsenmesinde önemli bir rol oynadılar. Örneğin Tahran Üniversitesi ve diğer bazı kolej ve üniversiteler Batı tarzı eğitim almış elitlerin tavsiyeleri üzerine kuruldu. Dinin etkisinin daha da giderilmesi için Rıza Şah müslüman alimlerin ve din bilginlerinin İslamî konuları araştırdıkları İlahiyat Fakülteleri üzerindeki kontrolü de arttırmaya çalıştı. Özet olarak denilebilir ki, Rıza Şah ülke çapında seküler bir eğitimin yaygınlık kazanması için büyük çaba sarfetti ve bu konuda bir ölçüde başarılı da oldu.

Muhammed Rıza Şah Saltanatı Döneminde Eğitim (1942-1979)

II. Dünya Savaşı sonrasında Rıza Şah'ın tahttan ayrılmasının akabinde oğlu Muhammed Rıza Pehlevi babasına halef olarak atandı ve İran Şahı oldu.

Genç yaşta eğitim görmek için yurt dışına gönderilen Muhammed Rıza Pehlevi Batı kültüründen müthiş bir şekilde etkilenmişti. İran halkının modern bir ulus olabilmesi için Batı kültürünün izlenmesi gerektiğine kani idi.

Bu inanca binaen, saltanatının ilk yıllarında ABD'den ülkeye, bir kalkınma planı hazırlamaları için bir grup müşaviri davet etti. Şah'ın daveti sonucunda, 1948'de deniz aşırı ülkelerden çok sayıda müşavir sosyal, ekonomik ve kültürel bir kalkınma planı hazırlama amacıyla İran'a geldi. Bu grubun içinde, ülke çapında 190 okulu ziyaret eden bir miktar eğitimci de vardı. Bunlar, İran'da eğitimin o zamanki durumu hakkında bir rapor hazırlayıp ülkenin eğitim sisteminin gelişimi için bazı öneriler sundular. Son raporlarında, bu danışmanlar, ABD'de yürürlükte olan Batı eğitim felsefesinin ve ideallerinin İran'lı eğitimciler tarafından benimsenmesini tavsiye ettiler.

Bahsedilen Batılı danışmanların tavsiyelerini yerine getirmek için eski rejim yabancı müşavirleri defalarca, Batı eğitim sistemine dayanan çeşitli eğitsel programlar -öğretmen eğitimi, erkek izciler yetiştirme, kolej ve üniversiteler kurma, okul kitapları hazırlama, görsel-işitsel malzeme üretimi gibi- hazırlamak için davet etti.

Yerimiz, İran eğitim sisteminin Batılılaştırılması yönünde atılan adımların tamamım değerlendirmemize yetmiyor. Fakat, başka hiç bir dönemde olmayan bir şekilde İran'daki eğitimin Muhammed Rıza Şah döneminde ABD eğitim standartlarına bağımlı olduğu ve ondan etkilendiği söylenebilir. Muhtemelen bu olgu İran'daki eğitim sisteminin gayri İslamileşmesine [de-İslamizing] giden yolu açtı.

Ayrıca Muhammed Rıza Şah döneminde çok sayıda öğrenci öğrenim için yurt dışına gönderildi. Eğitimlerini tamamlayıp yurda dönmelerinden sonra, bu öğrencilerin pek çoğu üniversite, kolej ve diğer eğitim müesseselerinde önemli mevkilere geldiler. Batı kültüründen etkilenen ve onun hararetli bir şekilde taraftarlığını yapan bu gruplar Batı eğitiminin ve kültürel modellerinin yayılması ve tanıtılmasında büyük bir rol oynadılar.

Doğrusu, bu Batıcı gruplar, Batılı kitapların tercümesi, okul kitaplarının derlenmesi, gazete ve dergi yayını, film çekimleri ve görsel-işitsel araçların diğer şekillerinden yararlanmakla kalmadılar, aynı zamanda İranlı çocuk ve gençlere ateistik düşünce ve ideolojileri telkin ettiler. Müslüman öğrencilerin İslam'a daha fazla yabancılaşmalarını sağlamak için, önceki rejimin eğitim politikasını belirleyenler öğrenciler arasında ulusçuluğu güçlendirmeye çalıştılar. Bu amaca ulaşabilmek için İslam öncesi tarih ve kültürün, kadim, sahte kahramanlık öykü ve masallarının ihyası yolunda önemli adımlar atıldı ve tabii ki okul kitapları bu konuda büyük ölçüde kullanıldı.9

Muhammed Rıza Şah'ın saltanatı döneminde eğitim daha seküler ve Batılı bir hale geldi. Eğitim merkezlerinde ahlakî ve manevi gelenekler küçük düşürüldü ve ihmal edildi. Okul kitapları ve diğer alanlar -sözgelimi, erkek izci faaliyetleri, yaz kampları, müfredat harici programlar da- öğrencilerin dinden daha fazla uzaklaşmasını sağlamak ve müslüman İran halkını evrensel İslam cemaatinden [ümmeti tecrit etmek için kullanıldı.

İslam Devrimi'nden Sonra Eğitim

1979'da sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik değişikliklerle sonuçlanan İslam Devrimi, eğitim sistemi bakımından da kapsamlı bir değişime sebebiyet verdi.

İran İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu İmam Humeyni İslam Devrimi'nin muzafferiyetinin başlangıcında kültürel bir devrimin gerekliliğini beyan etmişti. O, eğitim uzmanlarına Şah'ın seküler ve Batı yönelimli kültürünün İran eğitim sistemi üzerindeki etki ve tesirlerini ortadan kaldırmak için çağrıda bulundu, İslam Devrimi'nin merhum lideri ülkenin eğitim sisteminin İslam'ın ilahi yolu üzerine kurulmasının gerekliliğini de belirtiyordu.

Daha, Nisan 1980'de İmam, kültürel devrim için bir konsey kurulması yolundaki fetvasını yayımladı. Bu fetvada imam aşağıdaki noktaları vurguluyordu:

"Eğitimle alakalı bütün program ve problemleri araştırmak, İslamî kültür üzerine kurulu eğilimi yönlendiren strateji ve politikaları formüle etmek, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda farklı çalışma alanları için müfredat hazırlamak, devrim davasına kendisini adamış seçkin eğitim kadroları yetiştirmek ve atamak."10

İmam'ın fetvasından kısa bir süre sonra, sonradan Kültürel Devrim Yüksek Şurası diye adlandırılacak olan Kültür Devrim Merkezi yukarıda ana hatlarıyla belirtilen misyonu gerçekleştirmek üzere kuruldu. Görevini ifa etmek üzere şûra -her biri eğitimin farklı bir yönüyle ilgilenmesiyle yükümlü- pek çok komisyon oluşturdu.

Geçen on yıl boyunca bu komitelerin işlevleri çeşitli değişimlere maruz kaldı ve eğitim reformu alanında pek çok yeni ölçütler benimsendi. Biz, konuyu bu ya da diğer komisyonlar tarafından İslamileştirilmesi yolunda harcanan çabaların anlatımıyla sınırlıyoruz.

Üniversite öncesi Eğitim Düzeyindeki Reform

İslam Devrimi'nin zaferinin ardından, eğitimin yönetimi kendilerini İslam'a adamış eğitimcilerin eline geçtiğinde, onlar eğitimi kendi ideolojilerine -yani İslam'a- uygun olarak yeniden biçimlendirmeye karar verdiler. Fakat bu yolda onları büyük zorluklar bekliyordu: Çocuk ve genç İnsanlara yönelik okul kitaplarının ve diğer okuma araçlarının muhtevası Batı kültüründen etkilenmişti, çok sayıda öğrenci İslam kültürüne yabancılaşmış durumdaydı ve öğretmenlerin çoğu da talebelerine İslam'ın sahih mesajını talim ettirecek kalitede değildi. Bundan dolayı, eski rejimin geride bıraktığı tüm zarar verici mirasın giderilmesi büyük bir gayret ve mücadeleyi gerektiriyordu. Filvaki, bizzat öğrenciler devrik Şah'ın ve ailesinin isim ve resimlerini okul kitaplarından defetmekle eğitimin düzeltilmesi yolunda ilk adımı attılar. Fakat Kültürel Devrim Yüksek Şûrâsı'nın kuruluşuyla eğitimin iyileştirilmesine yönelik münferit gayretler birleştirildi ve yeni bir mecraya konuldu. Eğitim Bakanlığı yetkilileri ile Kültürel Devrim Konseyi üyeleri arasında müzakereler gerçekleştirildi ve üniversite öncesi eğitimin sorunlarıyla ilgilenmek üzere Kültürel Devrim Konseyi'nin selahiyeti altında bir alt şûra oluşturuldu.

Başlangıçta faaliyetlerini icra etmek için, alt şûra eski despotik rejimin yanlış yola sevkedici etkilerini gidermek amacıyla okul kitaplarının düzeltilmesi sorumluluğunu üzerine aldı. Aynı zamanda Yüksek Eğitim Şûrası11 dahil Bakanlık bünyesindeki diğer sorumlu kurumların yardımıyla Kur'an, Hz. Peygamberin, masum imamların sünneti ve de İran İslam Cumhuriyeti Anayasası üzerine kurulu eğitimsel hedef ve ilkeleri tespit etmek için yeni adımlar atıldı.

Eğitimin hedef ve ilkelerini tesbit ettikten sonra, bu yeni hedef ve ilkeler doğrultusunda ilk (beş yıl), rehberlik (iki yıl), orta (üç yıl) ve iki yıllık öğretmen eğitim merkezleri olmak üzere üniversite öncesi değişik akademik düzeyler için programlar oluşturuldu.

Son olarak, önceden oluşturulan yeni programlar temel alınarak ders kitapları hazırlandı. Bunu müteakib, sosyoloji, sosyal bilimler, psikoloji, ekonomi, tarih, coğrafya, Fars Edebiyatı, yabancı diller ve sanat dallarındaki ders kitapları İslamî bir bakış açısı ve İslam akidesinin değerlerini yansıtacak şekilde düzenlendi. Ayrıca, dinî-ahlakî derslere ek olarak öğrenci ve öğretmenlerin Kur'an'la tanışıklıklarım arttırmak için okulların ve 2 yıllık öğretmen yetiştirme merkezlerinin müfredatına Arapça ve Kur'an dersleri dahil edildi.

Yeni ders kitapları hazırlanması ve müfredatın planlanmasına paralel olarak, hocaları yeni hazırlanmış ders kitapları ve eğitim metodlarına vakıf kılmak amacıyla hizmet içi eğitim kursları açıldı. Yukarıda sözü geçen kurslara ilaveten eğitim kadrosunu Kur'an-ı Kerim'in okunması ve emirleriyle aşina kılmak için akşam kursları açıldı.

Teşvikler

Sarfedilen gayretler sadece, dinî kurslar yoluyla İranlı müslüman öğrencileri İslamı öğretilere aşina kılmak değildi. Benimsenen yeni ölçülerle inançlı, muttaki, faziletli bireyler yetiştirmek hedefi güdülüyordu.

Bu amaçlara ulaşmak ve öğrencileri İslamî değerlere inanmaya teşvik etmek için okullarda iddialı programlar uygulamaya konuldu. Bu programların başarılı olabilmesi için genç ve inançlı öğreticilerin güçlerinden yararlanıldı. Okullarda ahlakî eğitimden sorumlu olan bu kendini adamış genç insanlar, çocuk ve gençlerde İslamî, ahlakî değerlerin ihyasına çabaladılar, onlara müfredat harici etkinlikler yoluyla -Kur'an-ı Kerim okunması, el sanatları, resim, hat, şiir, tiyatro, hikaye yazımı ve benzeri sahalarda- fazilet, iman, yardımlaşma, hayırseverlik ve güzelliği öğretmede yardımcı oldular. Örneğin her akademik yıl sonunda ve yaz tatili boyunca, binlerce seçilmiş öğrenci ülke çapındaki Kur'an-ı Kerim okuma, resim, el sanatları ve benzeri etkinliklere katılırlar.

Öğretmen Yetiştirme Programları

Öğretmenlerin eğitim sürecindeki can alıcı rolleri sebebiyle bakanlığa bağlı iki yıllık öğretmen yetiştirme merkezlerinin programlarının gözden geçirilmesi Eğitim Bakanlığı için acil bir sorun haline gelmişti.12

İlk aşamada bu merkezlerin müfredat ve okul kitapları İslamı doktrin üzerine hazırlandı ve planlandı. Ayrıca bu merkezlerin programlarına öğretmen adayı öğrencilerin ahlakî davranışlarını güçlendirmek amacıyla din, Kur'an-ı Kerim ve ahlakla ilgili dersler dahil edildi.

İkinci aşamada öğretmenlik mesleği için başvuranlar arasından dindar ve kendini adamış kişileri seçmek için bazı ölçütler benimsendi. Bu yapılan düzenlemeler sonucunda her yıl, yirmi bin kadar orta okul mezunu genç giriş imtihanları yoluyla seçilmekte ve ülke çapında bu merkezlere girmektedir. İki yıllık bir eğitim sonucunda bu adaylar ilkokul öncesi, ilkokul ve rehberlik okullarında görev yapmak üzere hazırlanmaktadırlar.

Şimdiye kadar binlerce inançlı ve kendini adamış insan öğretmenlik için eğitildi ve İran okullarındaki öğrenim-öğretim sürecine katıldı.

Yüksek Eğitim Düzeyinde Reform

Daha önce de belirtildiği üzere, kuruluşunun başlangıcında Kültürel Devrim Yüksek Şûrası, Kültür ve Yüksek Eğitim Bakanlığı'nın yardımıyla yüksek eğitimin farklı yönleriyle ilgilenmek üzere pek çok komite oluşturdu. Şûrâ'nın yüksek eğitimin iyileştirilmesi konusunda başarması gereken önemli bir görevi vardı. Bu dönemde çok sayıda engel ile karşılaşıldı. Yüksek eğitimin zorluklan üniversite öncesi eğitimin sorunlarıyla benzerlikler taşıyordu. Engellerden birisi üniversite elemanlarının ve mezunlarının çoğunun İslam hakkındaki bilgilerinin az oluşu idi. Bu da eski rejimin eğitim politikalarından kaynaklanıyordu. İşe yaramaz durumdaki üniversite ders kitapları -özellikle beşeri ve sosyal bilimler alanındakiler- bertaraf edilmesi gereken bir diğer engeldi. Dahası önemli sayıda üniversite öğrencisi ve akademik personel, sadece yaşam biçimi ve giyim kuşam açısından değil, düşünme biçimi ve davranış açısından da Batılıları taklide alışmışlardı.

Engellerin çokluğuna, kaynakların sınırlı oluşuna ve de önceden düzenlenmiş programların eksikliğine rağmen Şûra faaliyetlerine başladı ve değişik programları yürürlüğe koydu. Yine, İslam Devrimi'nin zaferinden sonra yüksek eğitimin geliştirilmesi için pek çok ölçünün tasarlandığından söz etmek yerinde olacaktır. Şüphesiz, tüm bu çabaların incelenmesi bu yazının sınırlarını aşmaktadır. Bundan dolayı sadece, yüksek eğitimde İslamî doktrinin yerleştirilmesiyle ilgili yürürlüğe konan bir kaç program tartışılacaktır. Görevlerini yerine getirirken, Yüksek Kültür Devrimi Şûrası mevcut çalışma kurslarını değerlendirmesi ve İran İslam toplumunun gelişmiş isteklerine uygun yeni programları hazırlaması için ilgili çalışma alanlarındaki uzmanlardan oluşan müfredat ve eğitim planlama komiteleri oluşturdu. Örneğin, üniversite düzeyinde ders kitapları hazırlama ve yayınlama sorumluluğu sonraları Üniversite Yayınları Merkezi adını alan Ders Kitapları Derleme ve Tercüme Komitesi'ne aktarıldı. Müfredat planlamacılarının ve bu merkezde çalışan müelliflerin temel görevlerinden birisi, başta sosyal bilimler sahası olmak üzere müfredatın planlanmasında ve ders kitaplarının hazırlanmasında İslam kültür ve mirasından faydalanmaktı.

İslamî kültür ve doktrinin ruhunun çeşitli çalışma sahalarında, özellikle sosyal bilimler alanında öğretilmesini sağlamak için, iki yüksek eğitim sistemi arasında, yani üniversite ve ilahiyat fakülteleri arasında yakın bağlar kurmak hayati bir ihtiyaçtı.

Bu amaca yönelik olarak üniversite profesörleri ve müslüman alimler arasındaki iletişimi kolaylaştırmak için "Deftareh Havze ve Danişgah" [İlahiyat Fakültesi ve Üniversitelerarası Yardımlaşma Bürosu] adıyla bir merkez kuruldu. Bu dönemde üniversite profesörleri, müfredat planlamacıları ve müslümanlar alimler yukarıda sözü edilen merkez tarafından Tahran ve Kum'da düzenlenen muhtelif tartışmalı toplantılara iştirak ettiler. Bu toplantı ve tartışmaların bir sonucu olarak üniversite eğitim personeli, müfredat planlamacıları ve müellifler için yararlı prensipleri belirlendi.

Genel olarak, üniversitelerin iki yıl kapalı kalması zarfında, üniversitelerle işbirliği yapan müellif ve mütercimler, müfredatın planlanması ve beşerî, sosyal ve doğal bilimler alanlarında önemli sayıda kitabın hazırlanması için iyi fırsat elde ettiler.

Müfredatın düzenlenmesi ve İslam kültüründen yararlanarak üniversite ders kitaplarının hazırlanmasına ilaveten -aşağıda özetle belirtilecek olan- İran'ın yüksek eğitim sistemine İslami ruhu aşılaya­cak surette bir takım ölçüler benimsendi:

1) İslamî konularla ilgili genel kurslar, öğrencilerin İslamî doktrinle daha iyi tanışıklık kurabilmesini sağlayacak şekilde benimsendi.

2) Diğer ülkelere bağımlılığın ortadan kaldırılması için ve de öğretmenlerin eğitimdeki mühim yerleri sebebiyle, ülke çapında üniversiteler için nitelikli öğretim elemanlarının yetiştirilmesi amacıyla Öğretmen Eğitim Üniversitesi kuruldu, ihtiyaç duyulan öğretim elemanları, giriş imtihanları yoluyla, kendini adamış müslüman üniversite mezunları arasından seçildi. Bu öğrenciler değişik branşlarda çalışmalarını tamamlamalarıyla yüksek lisans ve doktora derecelerini almaktadırlar.

3) Öğrencilerin yurt dışına gönderilmeleriyle ilgili önceki politikalar değiştirildi ve Öğrencilerin toplum ihtiyaçlarıyla alakalı konular da çalışmaları için yeni ölçüler benimsendi,

4) Ölçüler, öğrencileri İslamî kural ve hukuka teşvik etmek için tasarlandı.

5) Ayrıca, öğrencilerin kendileri Ülkedeki üniversitelerin tüm fakülte ve kolejlerinde Müslüman Öğrenci Birlikleri kurdular. Bu dernekler, üniversite öğrencilerinin dinî tören ve faaliyetlerine öncülük eder, destekler ve düzenler.

Şu anda, İran İslam Cumhuriyeti'nde eğitim sistemi ilk 10 yılını doldurdu. Bu dönem boyunca İslam kültürünü bütün eğitim birimlerinde tesis etmek için büyük adımlar atılmış ve ilerleme kaydedilmiş olmakla birlikte, uzun vadeli hedefleri gerçekleştirmek ve İslamî bir eğitim sistemi oluşturmak için daha yürünmesi gereken uzun bir yol var.

Çev.: M. Hilmi Baş

Notlar:

1- Şu anda ülkede iki farklı eğitim sistemi yürürlüktedir. Biri okul öncesi, İlkokul, ortaokul ve yüksekokuldan oluşan resmî eğitim sistemi. Diğeri, İslam kültürünü yaymayı ve müslüman alimler yetiştirmeyi amaçlayan medreselerdir. İkinci sisteme ilişkin konular bu yazının kapsamı dışındadır.

2- İsa Sadık, History of Education in İran [İran'da Eğilimin Tarihi], The University of Tehran Press, Tahran, 1975.

3- Josep S. Szyliowicz, Kducation and Modernization İn the Middle East [Orta Doğuda Eğilim ve Modernizasyon], Londra: Cornell University Press, 1973, s. 173.

4- Şemseddin Rüşdiye, Savaneh Omr, Tahran: Neşr-i Tarih-e İran, 1983, s. 132.

5- Ekber Haşimi Rafsancani, Emir Kebir, Kahramane Maharete Be İstimar [Sömürgecilik Karşısında Kahraman Bir Savaşçı: Emir Kebîr], Farahaneo Publications, Tehran, 1961, s. 140.

6- Yahya Armacani, Middle Easl: Past and Present [Orta Doğu: Geçmiş ve Şimdi] (Englewood, Cliffs, New Jersey, Prentice Hali, INC), 1970, s. 56-57.

7- Szyliowicz, a. 244-245.

8- Presenting İran (Tahran, 1965), s. 60. Okuma-yazma Kampanyası Dünya Eğitim Bakanları Kongresi İran Tertip Komitesi tarafından basılmıştır.

9- Behram Muhsinpur, "Philosophy of Education in Post-Revolutionary İran" (Devrim Sonrası İran'ının Eğitim Felsefesi], Comparalive Education Review, University of Chicago Press, c. 32, sayı 1, Şubat 1988, s. 76-86.

10- Uluslararası ilişkiler Bölümü, İran University Press, "The Necessity of a Cultural Revolution" [Kültürel Bir Devrimin Gerekliliği], İmam Humeyni'nin Fetvası, c. 1, sayı 1, Haziran 1981, s. 5-6.

11- Yüksek Eğitim Şürâsı Eğitim Bakanlığı'nın yasama organıdır. Ayrıca Bakanlığın genel politikalarını tespit etmekten do sorumludur.

12- Teorik, teknik ve meslekî branşlarda orta öğretim kadrosu, üniversite ve yüksek öğretim kurumlarınca eğitilir. Bu elemanların en azından üniversite mezunu olmaları gerekmekledir.