İntifada Rüzgârı: Gazze’den Tüm Coğrafyamıza

Haksöz

Aralık 2010’da Tunus’ta yakılan kıvılcımla parlayan Ortadoğu İntifadası 2. yılını doldurmak üzere. Suriye’de insanlık vicdanında derin yaralar açan Baas hunharlığına karşı büyük bir azim ve izzetle sürdürülen direniş zulme karşı ayağa kalkan Müslüman halkların ağır bedellere rağmen artık baskıya, zillete teslim olmayacaklarını en açık bir tarzda belgeliyor. Ayrıca Kuveyt’te, Ürdün’de yaşanan gelişmeler İntifada rüzgârının engellenemeyeceğini ortaya koyuyor.

Bu süreçte Mısır’da yaşanan gelişmelerinse çok dikkat çekici, öğretici ve ibret verici mahiyete sahip olduğunu görmek lazım. Muhammed Mursi’ye karşı özgürlük savunusu adı altında bazı muhalif kesimlerin eski rejim artıklarıyla birlikte geliştirdikleri kampanya, küresel emperyalizmin derin korkusu “İslamcı iktidar tehlikesi”ne karşı birbirinden çok farklı unsurların ilkesizlik temelinde nasıl bir araya gelebildiklerini gösterdi. Mübarek rejimine karşı yoğun protestoların organize edildiği, tüm Mısır’ın günlerce sokaklara döküldüğü devrim günlerinde dahi yaşanmayan şiddet görüntülerine, çirkin manzaralara şahitlik edildi. Özgürlük savunusu adı altında bir araya gelenlerin İhvan’a ait her şeyi yakıp yıkmaya kalkışmaları içlerinde büyüttükleri öfkenin sadece adresini değil, kaynağını da ortaya koyuyordu.

Dikkat çekici manzaralardan biri de Mısır’da Mursi’yi hedef alan bu saldırıların İsrail’in Gazze fiyaskosunun hemen ardından gelmesi oldu. 2008-2009 saldırısının gerçekleştiği konjonktürden farklı olarak bu kez çok farklı bir Mısır ve daha genelde de farklı bir Ortadoğu var İsrail için. ABD desteğiyle sürdürdüğü saldırganlıklarına pervasızca girişmekten çekinmemekle beraber İsrail için işlerin giderek zorlaştığı, akışın ters yöne doğru olduğu görülmekte.

İslami direniş güçlerine ağır bir zayiat verdirmek ve direniş kapasitesini bütünüyle bitirmek hedefiyle yola çıkan İsrail günün sonunda dünyada yalnızlığını tescilleyen BM oylamasıyla karşı karşıya geldi. Şüphesiz başta Mescid-i Aksa’ya ev sahipliği yapan aziz Kudüs olmak üzere, nehirden denize tüm Filistin topraklarının özgürleşmesinin daha çok uzun sürecek, nesiller boyunca devam edecek bir mücadele ile mümkün olduğu açık olmakla beraber, İsrail saldırganlığının püskürtülmesinin ve uluslararası kamuoyunda Siyonist kampın zayıflatılmasının mücadelenin sonraki evreleri açısından bir kazanım olduğu barizdir.

Rabbimizden bir kez daha şehitlerin kanlarıyla sulanan Filistin topraklarını en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşturmasını ve bu yolda şehit verdiğimiz Ahmed el-Caberi gibi İslami direniş erlerinin yerlerini doldurmasını diliyoruz. Mücadele ile geçen hayatıyla, ödediği ağır bedellere rağmen yüzünde eksilmeyen gülümsemesiyle, Gazze gibi kuşatılmış bir beldede dahi Suriyeli direnişçilerle dayanışma çabası içinde olmayı getiren ümmet bilinci ve perspektifiyle bizlere, tüm müminlere güzel bir örneklik sunan bu aziz direniş komutanına Rabbimizden rahmet diliyoruz.