Hayata Takva Penceresinden Bakabilmek

Haksöz

Her yıl olduğu gibi müminler yine coşku ve heyecanla Ramazan ayını karşılamaya hazırlanıyorlar. Ramazan, müminlerin hayatında Kur'an ile hemhal olmanın, zikri kuşanmanın, parçalayan, daraltan sınırlan aşıp ümmetle kucaklaşmanın güzel bir vesilesidir. Adanmışlığın, takvanın, tevazuun, infakın ve paylaşmanın yoğunlaştığı hayırlı bir zaman dilimi... Bu vesileyle Rabbimizden bizleri Ramazan'ı layıkıyla değerlendirenlerden kılmasını ve hayata her daim takva penceresinden bakabilme şuurunu kazandırmasını niyaz ediyoruz.

Bilhassa Allah'a, Kitab'a, ilahi vahye yönelik davetin, bunları çağrıştıran mesajların, pratiklerin, değerlerin çok yönlü saldırılarla örtülmeye, sulandırılmaya, hayatın dışına itilmeye çalışıldığı ortamlarda hayata takva penceresinden bakmak şüphesiz daha bir önem arz etmektedir. Siyasetten eğitime, ekonomiden gündelik yaşama kadar her alanda yoğun bir ifsad ile yüz yüze olduğumuz ve kurumsallaşmış bir cahiliyeyi teneffüs ettiğimiz mevcut ortamlarda direnebilmenin, ahdimize sadık kalabilmenin başka yolu yok.

Ayakta kalabilmenin ilk şartı kendimiz olmaktan geçiyor. Tercihimizi, idealimizi, geleceğimizi bize zorbalıkla dayatılan ile çözüm diye sunulan arasına sıkıştırmamaktan geçiyor. Örneğin Ramazan'ı yok sayan, müminlerin ibadetlerini, Rablerine kulluklarını küçümseyen zihniyete karşı çıkarken, Ramazan'ı gereği gibi idrak etmenin lüks iftar sofralarıyla mümkün olamayacağını kavramayı şart kılıyor. Aynı şekilde örtü düşmanlarıyla mücadele ederken, "modern türban" adı verilen bayağılıkları içselleştirmemeyi gerektiriyor. Kendimiz olmak ve kendimiz kalabilmek, Allah için yaptığımız amellere cahili sistemin ilahlarının sözlerinden ve pratiklerinden destek arama zilletine karşı uyanık olmayı zorunlu kılıyor.

Türkiye'nin yoğun bir siyasi atmosferden geçtiği şu günlerde Çankaya tartışmalarından yeni anayasa hazırlıklarına kadar bir dizi konuda İslami kimliğimiz açısından net ve kendi içinde tutarlı tavırlar ortaya koyma sorumluluğumuzu hatırlatan yazılarla karşınızdayız. Geçtiğimiz sayıda 22 Temmuz seçimleri ile ortaya çıkan manzarayı laik zorbalığın hezimeti olarak tanımlamıştık. Ne var ki, zorbaların uğradığı hezimetin toplumsal planda kalıcı bir kazanıma ve esaslı bir dönüşüme yol açabilmesinin ancak güçlü ve ilkeli bir İslami mücadele zemininin mevcudiyetiyle mümkün olabileceğini biliyoruz. Bir kere daha enerjimizi, gündemimizi, etkinliklerimizi bu doğrultuda yoğunlaştırmanın altını çizerek, tüm okuyucularımıza hayırlı, bereketli bir Ramazan ayı diliyoruz.