Halkların Aleyhine Küresel Şirket Çıkarlarını Korumanın Adı: Dünya Ticaret Örgütü

Nihat Bulut

II. Dünya Savaşı patlak verdiğinde dünyanın birçok ülkesinde ciddi ekonomik krizler yaşanmaktaydı. 1929'daki büyük buhranla birlikte Amerikan borsası çökmüş, zincirleme etki ile dünyanın diğer bölgelerinde bilhassa Avrupa'da uzun sürecek ekonomik krizler yaşanmaya başlamıştı. Bu koşullarda ülkelerin çoğu laissez faire iktisadından John Maynard Keynes'in düşünsel temellerini oluşturmaya başladığı daha müdahaleci neo-liberal politikalara doğru evrilmeye başlamışlardı. Kriz koşullarında ülkeler ayakta kalabilmek adına korumacı politikalar uygulama yoluna gitmişler, gümrük duvarlarını yükseltmişlerdir. Bu da dünya ticaretinin tepetaklak olmasına yol açmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında galip ülkeler dünyayı ve ekonomisini tekrar dizayn ederken belleklerindeki bu olumsuz tabloyu tarihin tozlu sayfalarına mahkum etme düşüncesi içinde oldular.

Temmuz 1944'te New England'da 44 ülke temsilcisinin katılımı ile gerçekleşen Bretton Woods Konferansı'nın amacı savaş sonrası muhtemel mali krizleri önleyecek istikrarlı, işbirliğine dayanan bir uluslararası para ve mali sistem oluşturacak küresel ekonomik çerçeve oluşturmaktı. Konferansta küresel ekonomiyi yönetecek ve koordine edecek, resmi söylem ile "savaşın yıkımından ve ekonomik bunalımdan yeni sıyrılmış dünyaya ekonomik istikrar sağlayacak" üç kurum doğdu. Bunlar IMF, Dünya Bankası ve Uluslararası Ticaret Örgütü (International Trade Organization-ITO)'dür. Uluslararası Ticaret Örgütü (ITO) Anlaşması 1948'de Küba'da Havana Charter adı ile 56 ülke tarafından imzalanmasına rağmen, ilgili tüm ülke hükümetlerince onaylanmadığı için bir kurum olarak faaliyete geçememiş, faaliyete geçeceği zamana kadar geçici bir süre GATT'ın çalışması benimsenmiştir.

GATT (General Agreement on Tariffs and Trade - Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması), çok taraflı bir anlaşma olarak 1947'de Cenevre'de toplanan uluslararası bir konferans ile 23 ülkenin imzasıyla kabul edilmiş ve sonrasında bir kurum haline gelmiştir. Yürürlüğe giriş tarihi ise 1 Ocak 1948'dir.

GATT'ın oluşumundan bugüne kadar 8 adet çok taraflı ticaret müzakereleri (round) yapılmış olup 1986-1993 yılları arasında gerçekleştirilen Uruguay Round ile Bretton Woods kurumlarının üçüncüsü olan Dünya Ticaret Örgütü (WTO -DTÖ) kurulmuş ve 1 Ocak 1995'ten itibaren GATT'ın yerini almıştır.

GATT veya DTÖ'nün resmi amacı, üye ülkelerin ticaret ve ekonomi alanındaki ilişkilerini geliştirmek, hayat standartlarını yükseltmek, tam istihdamı gerçekleştirmek, reel gelir ile gerçek talep hacmindeki istikrarlı artışı sağlamak, mal ve hizmet üretim ve ticaretini geliştirmek, dünya kaynaklarının sürdürülebilir kalkınma hedefine uygun bir şekilde kullanımına imkan vermek, çevreyi korumak, farklı ekonomik düzeydeki ülkelerin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde mevcut kaynaklarını geliştirmektir.

Bu amaca ulaşabilmek için üye ülkelerin mütekabiliyet ve karşılıklı çıkar esasından hareketle uluslararası ticarette ticareti kısıtlayan her türlü engel ve farklı muameleleri kaldırmaları öngörülmektedir. İthalat ve ihracatta uygulanan her türlü vergi dışı engel önce tarifeye (vergi) dönüştürülecek ve daha sonra da kaldırılacaktır. Uluslararası ticarette ülkelerin diğer ülkelere karşı farklı muamelelerini kaldırmak için iki önemli kural getirilmiştir. Birincisi "en çok kayrılan ülke" kuralı ile ilgilidir. Buna göre bir ülkeye sağlanan kolaylık ya da verilen taviz, bütün üye ülkelere de aynen geçerli kılınacaktır. İkinci kural ise "milli muamele" kuralıdır. Bu kurala göre yurt içinde uygulanan vergi ve muamelelerde yerli mal/hizmet ve yabancı mal/hizmet ayrımı yapılmaması ve hepsine eşit davranılmasıdır. Böylece ticaretteki bu tür kısıtların kaldırılması ile uluslararası ticarette liberalleşme sağlanacak ve bütün ülkelerin yararına olarak ticaret hacmi de genişleyecektir.

Ekonomik faaliyetin nerdeyse tüm sektörleri DTÖ anlaşmasınca içerilmekte ve düzenlenmektedir. Tarım sektörü, sanayi, hizmetler, fikri mülkiyet haklan, sübvansiyonlar, devlet alımları, gümrük değerleme ve anti-damping bunlardandır. DTÖ anlaşması, sübvansiyonları üç kategori altında toplamıştır. Yasaklanmış (prohibited) sübvansiyonlar, dava edilebilir (actionable) sübvansiyonlar ve dava konusu edilemeyen (nonactionable) sübvansiyonlar. Temelde hiçbir üye ülkenin sübvansiyonlarla diğer üye ülkelerin çıkarlarına zarar vermemesi gerekmektedir. Sübvansiyonların ihracata yönelik mallarla ilgili olması ve yerli girdi kullanılmasının şart koşulması gibi türleri yasaklanmış sübvansiyonları oluşturmaktadır. Bunların dışında bir üyenin uyguladığı sübvansiyonlar başka bir üyenin çıkarlarını ters yönde etkiliyorsa veya yerli sanayine zarar veriyorsa veya ciddi bir zarar verme söz konusu ise bu tür sübvansiyonlar dava edilebilir sübvansiyonlar olup DTÖ bünyesinde karşı tedbir alınabilmektedir. Geri kalmış bölgelere yapılan yardımlar, araştırma geliştirme ve çevre koruma amaçlı sübvansiyonlar ise dava edilemeyen sübvansiyonlardır.

DTÖ'nün Organizasyon Yapısı

Örgüt yaklaşık olarak 150 üye ülkeden oluşmaktadır. Bunların dışında da 30 kadar müzakereci üye bulunmaktadır. Kararlar konsensüsle alınmaktadır. Oy çokluğuyla karar alınması teorik olarak mümkün olmakla birlikte DTÖ'nün tarihinde bunun pratiği bulunmamaktadır. Anlaşmazlık konularıyla ilgili olarak örgütün organlarınca alınmış uzman kararlarında ise ters konsensüs aranmaktadır. Yani bir dava ile ilgili olarak örgüt organları bir karar aldığında kararın değiştirilmesine yönelik bir konsensüs oluşmaz ise karar geçerli sayılmaktadır. Bu da örgütün yargı organlarının aldığı kararlara karşı gelmenin ne kadar zor olduğunu göstermektedir.

Örgütün en üst karar alma organı Bakanlar Konferansı'dır. Bakanlar Konferansı asgari iki yılda bir toplanır. 5. Bakanlar Konferansı 10-14 Eylül 2003'te Cancun'da (Meksika) yapılmıştır. Bakanlar Konferansı'nın altında Genel Konsey yer alır. Genel Konsey üyeleri normal koşullarda üye ülkelerin büyükelçilerinden ve Cenevre'deki (örgütün merkezi) delegasyon başkanlarından oluşur. Bazen de üye ülke başkentleri başka görevliler gönderebilmektedir. Genel Konsey Cenevre'de yılda birkaç kez toplanır. Genel Konsey Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Organı ve Anlaşmazlıkların Halli Organı olarak da işlev görmektedir.

Genel Konseyi altında Mal, Hizmet ve Fikri Mülkiyet Konseyleri yer almaktadır. Bu konseylerin altında ise değişik özel komiteler, çalışma grupları yer almaktadır (Tarım Komitesi, Menşe Kuralları Komitesi, Anti-Damping Uygulamaları Komitesi... gibi). Çok sayıdaki bu komite ve konseyler görevlerini yerine getirmede Genel Konsey'e karşı sorumludurlar.

Örgütün sekreterya hizmetlerinin başkanı ise Bakanlar Konferansı tarafından atanan bir Genel Müdür'dür.

Anlaşmazlıkların Halli

Üyeler arasında DTÖ'nün kapsamına giren konularda bir anlaşmazlık olduğunda ilk aşama olarak istişare toplantıları yapılır. İstişare toplantısı talebinde bulunan üyenin talebine diğer taraf 10 gün içinde cevap vermek zorundadır. Talep tarihinden itibaren 30 gün içinde de istişarelere başlanması gerekmektedir. İstişare talebine 10 gün içinde cevap verilmez veya talep tarihinden itibaren 60 gün içinde anlaşma sağlanamazsa şikayetçi taraf Anlaşmazlıkların Halli Organı'ndan (AHO - Dispute Settlement Body - DSB) panel kurulmasını isteyebilir. Panel, AHO'nun ikinci toplantısından önce kurulur. Taraflar panelin kurulmasından sonraki 20 gün içinde başka bir şekilde anlaşamazlarsa panelin talimatlarına uymak zorundadırlar. Panelin görev süresi 6 ayı, acil durumlarda ise 3 ayı geçemez. Panelin görev süresi boyunca Uzman İnceleme Grubu konu ile ilgili taraflarla toplantılar yapar. Sonunda bir rapor hazırlar ve raporu AHO'ya verir. AHO raporu taraflara bildirir. Rapora itiraz var ise taraflar 20 gün içinde raporun görüşüleceği AHO toplantısından önce yazılı olarak itiraz sebeplerini bildirirler.

Panel sonunda taraflar arasında anlaşmazlık giderilememişse taraflar raporla ilgili temyiz başvurusunda bulunabilirler. Temyiz Organı 8 üye ülke temsilcisinden oluşmakta olup görev süresi 4 yıldır. Temyiz Organı temyiz başvurusunu en geç 90 gün içinde sonuçlandırmak zorundadır. Temyiz Organı konuyla ilgili bir rapor oluşturur. Raporların reddedilebilmesi için aleyhinde üyeler arasında oybirliği gerekmektedir. Bu da kararların reddinin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Raporun reddedilmesi için oybirliği oluşmaz ise 30 gün içinde rapor AHO tarafından onaylanır. AHO'nun kabul ettiği raporun taraflarca şartsız bir şekilde kabulü gerekmektedir.

Buraya kadar ifade ettiklerimiz DTÖ'nün kuruluşu, işleyiş tarzı ve resmi amaçlarının anlaşılmasına yönelik genel bir çerçeve vermeyi hedeflemiştir. DTÖ, küreselleşmenin, daha doğru bir ifade ile şirket elitleri eliyle gerçekleştirilen şirket küreselleşmesinin temel taşlarından biridir. Bu nedenle DTÖ'nün hemen tüm toplantıları küreselleşme karşıtlarının gösterileri ile koşut gerçekleşmiştir. Küreselleşmeyi kapitalist dünya sisteminin tüm küreye yayılma süreci olarak algıladığımızda karşımızda duran sosyo-ekonomik küresel fotoğrafın oluşumunda DTÖ'nün katkısı yadsınamaz. Sıfır toplamlı küresel kapitalist oyunda DTÖ hep kazanan tarafların daha çok kazanması yolunda diken temizleyici olarak işlev görmüştür. Dünya ticaretinin liberalleştirilmesinin yasama, yargı ve yürütmesi olarak örgüt, eşitsiz başlamış bir yarışı geridekinin öne geçmesine fırsat vermeyecek tarzda yönetmektedir. Sonuçta da resmi amaçlarından birisinin dünya halklarının yaşam standartlarını yükseltmek olmasına rağmen küresel ekonomik gelişmeler tam tersi yönde seyir izlemiştir; dünya nüfusunun en zengin ülkelerde yaşayan beşte biri ile en yoksul ülkelerde yaşayan beşte biri arasındaki gelir uçurumu 1960'da 30'a 1, 1990'da 60'a 1 iken 1997'de 74'e 1 olmuştur. 1990'ların sonuna gelindiğinde en zengin %20 dünyadaki gelirin %86'sına el koyarken en yoksul %20 bunun sadece %1'ini elde edebilmiştir.

DTÖ politikaları halkların refahını sağlamaktan uzak olmakla kalmamış, diğer taraftan da çevre, sağlık ve güvenlik gibi kamu çıkarlarının da aleyhine işlemiştir. 1995'te kuruluşundan bu yana Örgüt düzeyinde açılan her 4 davadan biri çevre, sağlık ve güvenlikle ilgili olup bu davaların hepsinde DTÖ söz konusu politikaların, ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesi gereken ticaret engeli oldukları hükmüne varmıştır. Sınırötesi şirketler, faaliyetlerini kısıtlayan bu tür çevresel ve sağlıkla ilgili kısıtlardan DTÖ sayesinde kurtulabilmişlerdir. Mesela DTÖ, karides avcılarının soyu tehlike altındaki deniz kaplumbağalarının korunmasını gerektiren ABD Soyu Tehlikede olan Türler Yasası'nın aleyhinde karar almıştır. Gıda güvenliği gibi sağlık açısından hayati öneme sahip konularda da yargı yetkisi yerel kurumlardan alınarak fiilen DTÖ kurallarına yardımcı olan uluslararası şirket çıkarlarının temsilcilerinin eline bırakılmıştır. Avrupa, yapay büyüme hormonları içeren sığır etine getirdiği yasak nedeniyle DTÖ'nün onayladığı ticari ceza dolayısıyla yıllık 115 milyon dolar ceza ödemek zorunda kalmıştır. Bir başka olayda ABD Güney Kore'ye DTÖ davası tehdidinde bulununca Güney Kore etin raf ömrü, sebze ve meyvelerin denetlenmesi ile ilgili iki adet gıda güvenliği yasasının hükümlerini gevşetmek zorunda kalmıştır.

Bir başka örneğimiz de Hindistan'dan: Hindistan'da halk nesillerdir yöreye özgü neem ağacını tıbbi amaçlar için kullanmaktaydı. Amerikalı bir ithalatçı, ağacın ilaç elde etmekte kullanıldığını öğrenince ABD'li ve Japon çokuluslu şirketler çeşitli girişimlerle bu ağaçtan yapılan ürünler için patent aldılar. Böylece yerli halkın o ağaçtan gelir elde etmeleri engellenmiş oldu. Çünkü artık patenti başkalarına aitti.

Bu örnekler DTÖ'nün küresel ticareti daha doğru bir ifade ile küresel şirket çıkarlarını çevrenin korunmasından, kamu sağlığından, kamu çıkarından önde değerlendirdiğini göstermektedir.

DTÖ nezdinde aleyhinde dava açılmış olan hiçbir sağlık, gıda güvenliği veya çevre yasası saldırıya karşı koyamamış, hepsi ticarete engel kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği 1988'de yapay hormon verilmiş sığırların etinin satışını kanser riski taşıdığı gerekçesiyle yasaklamıştı. Yasağı hem yerli hem de yabancı üreticilere uygulamaktaydı. ABD Ocak 1996'da DTÖ nezdinde yasağa karşı dava açtı. DTÖ sığır eti hormon yasağının Gıda Güvenliği ve Bitki ve Hayvan Sağlığı (SPS) Anlaşması'na göre yasadışı olduğuna karar verdi. DTÖ'nün Temyiz Organı, Panel'in verdiği bu kararı onayladı ve AB'den 13 Mayıs 1999 itibariyle ABD'den hormonlu sığır eti ithalatına başlamasını istedi. AB, DTÖ'nün bu kararına uymayı reddedince DTÖ 1999'da ABD'nin Avrupa malı ürünlere karşı misilleme yaptırımlarını onayladı.

DTÖ bünyesinde tartışmalı alanlardan birini de genetik olarak değiştirilmiş organizmalarla (Gentically Modified Organisms - GMO) ilgili düzenlemeler oluşturmaktadır. GMO'lar belli özelliklere sahip yeni bir tür üretmek için iki farklı türün genlerinin birleştirilmesiyle oluşturulan canlı organizmalardır. Monsanto, Dupont, Avantis gibi çokuluslu şirketler bu işlemi hastalıklara karşı direnci artırmak, besin değerini ve verimi artırmak için öncelikle tarım ürünlerine uygulamışlardır. ABD'de ÇMO içeren ürünler hiçbir düzenlemeye tabi değilken taşıdıkları bir dizi ciddi sağlık riskleri nedeniyle AB önlem aldı. Genetik olarak değiştirilmiş organizmaların piyasaya dikkatli biçimde sürülmesi üzerine AB Yönergesi ile GMO'larla üretilmiş olanlar da dahil olmak üzere işlenmiş tüm yeni gıdaların ve gıda içeriklerinin etiketlenmesini kabul etmiştir. ABD bu tür düzenlemeleri gereksiz ve aynı zamanda ticaretin önünde yasadışı engeller olarak görmektedir.

Başını ABD'nin çektiği Kanada, Arjantin, Şili ve Avustralya gibi GMO ihracatçılarından oluşan "Miami Grubu" ile AB arasında anlaşmazlık konusu olarak GMO, DTÖ toplantılarında uluslararası yasal düzenlemeye bağlanmayı bekleyen bir gündem maddesi olarak orta yerde durmaktadır.

DTÖ'nün Fikri Mülkiyet Haklarının Ticaretle İlgili Yönleri Anlaşması (TRIPs) geçerli küresel mülkiyet haklarını belirlemekte ve tüm üye ülkelerin bu yeni hakları yürürlüğe sokacak yasal altyapıyı oluşturmasını beklemektedir. TRIPs Anlaşması patent haklarını güvence altına almakta olup patent sahipleri için 20 yıllık bir pazarlama hakkı tekeli oluşturmaktadır. Bu anlaşmanın doğal sonucu olarak birçok ilacın patenti büyük sınırötesi şirketlerce alınmış olduğundan eşdeğer ilaçların üretimi kısıtlanmakta ve bu da ilaçların rekabet koşullarında ucuzlamasına engel olmaktadır.

TRIPs Anlaşması sadece İlaç sektörüyle ilgili de değildir. Birçok küresel tarım şirketi birçok tohumun patentini almışlardır. Üstelik patentini aldıkları ürünlerin birçoğu kendi icatları da değildir. Çiftçilerin, kuşaklardır tohum ıslahı yoluyla elde ettikleri soya fasulyesi, mısır çeşitleri için patentler almışlardır. Bunun neticesinde çiftçiler kendi ürünleri için artık patent sahiplerine ücret ödemek zorunda kalmaktadırlar.

Cancun'da Olanlar

DTÖ'nün en üst karar alma organı olan Bakanlar Konferansının beşincisi 10-14 Eylül tarihleri arasında Meksika'nın Cancun kentinde gerçekleştirildi. Hatırlanacağı gibi bu toplantı fiyaskoyla neticelendi. Cancun toplantısında tarım sektöründeki sübvansiyonlar, genetik olarak değiştirilmiş organizmalar içeren ürünlerin ticareti, 1998'de yoğun kitlesel kampanya sonucu kesintiye uğratılan MAI (Çoktaraflı Yatırım Anlaşması)'nın tekrar ajandaya alınması gibi konular gündemdeydi. 146 üye devletin ticaret bakanlarını bir araya getiren toplantı özellikle tarımsal sübvansiyonlarla ilgili tartışmalar nedeniyle kilitlenerek sonuç almamadan sona erdi. Hindistan, Brezilya ve Çin'in başını çektiği gelişmekte olan ülkelerle dünyanın en yoksul 90 ülkesinin oluşturduğu blok, kalkınmış ülkelerden özellikle AB'den günde 1 milyar dolara yaklaşan tarımsal sübvansiyonların kaldırılmasını istemiştir. Gelişmekte olan ülkeler tarımsal ürünlerin ithalatında uyguladıkları gümrük ve diğer vergileri düşürürken gelişmiş ülkelerin ihracata yönelik tarımsal sübvansiyonları devam ettirmeleri rahatsızlığa neden olmuştur.

Burada yeri gelmişken AB'deki tarımsal sübvansiyonların küçük çiftçilere yönelik olmadığını hatırlatmakta fayda var. AB'li küreselleşme karşıtı çiftçi örgütlenmelerinin dediği gibi; AB'de tarımsal desteklemelerin bütçe içindeki payının diğer bütün ülkelerden daha fazla olduğu doğrudur. Ancak pek bilinmeyen bir başka doğru daha vardır ki o da AB'de tarımın çok yüksek bir oranda kapitalistleştiği, tarım alanlarının büyük tekellerin eline geçtiği ve söz konusu yardımların yalnızca bu tekellere yaradığı, küçük çiftçi ve yoksulların ise yıldan yıla eriyen doğrudan gelir desteği aldatmacasına mahkum edildiğidir. (Aktaran: Gaye Yılmaz).

Gelişmiş ülkelerin isteklerini onaylatmak için uyguladıkları rüşvet verme, hilekarlık, kapalı kapılar arkası pazarlık taktikleri bu kez başarılı olamamıştır. Bu tür taktiklerin Doha'daki 4. Bakanlar Konferansı'nda uygulandığı artık sır olmaktan çıkmıştır. 13 Kasım 2001 günü AB ile Afrika ülkelerinin her biriyle tek tek yapılan görüşmelerde bu ülkelerin her birine AB Komisyonu tarafından 50 Milyon Euro tutarında rüşvet sözü verilmiştir. Yine bir AB delegesi Filipinler delegasyonunu belli bir saatte Tayland'ın da katılacağı üçlü bir toplantıya çağırıyor. Filipin delegeleri toplantıya gittiğinde Tayland delegelerinin olmadığını görüp nedenini sorduklarında AB delegeleri 'Biz başlayalım onlar gelirler' diye cevap veriyor. Filipinliler AB ile toplantı halindeyken dışarıda ABD'liler Taylandlıları yakalayarak 'İttifak yaptığınızı zannettiğiniz Filipinliler sizden gizli AB ile pazarlık ediyor' diyerek iki ülke arasındaki ittifaka nifak sokuyorlar. (Aktaran: Gaye Yılmaz)

Nihayetinde Cancun Konferansı anlaşmaya yarılamadan sona erdi. Anlaşmaya varılamamasının ana nedeni Kuzey'in Güney'den –bugüne kadar sömürdüğü yetmezmiş gibi- şirketlerinin küresel pazarlara açılması yolunda karşılaştıkları Güneyli engellerin bertaraf edilmesini talep ederken Güney'in sübvansiyonları kaldırarak şartların eşitlenmesi yolundaki taleplerine kulaklarını tıkamış olmalarıdır. Dünya halklarının tepkisel psikolojik baskılarının da en azından Örgüt içindeki bloklaşmalar üzerinde nisbi etkisinin olduğu kabul edilmelidir.

Kaynakça

1- Wayne Ellwood, Küreselleşmeyi Anlama Klavuzu, Metis, 2003

2- Lori Wallach, Michelle Sforza, DTÖ: Kimin Ticaret Örgütü, Metis, 2002

3- Prof. Dr. Ahmet Şahinöz, Dünya Ticaret Örgütü'nün Dönüşümü,

4- http://www.zmo.org.tr/etkinlikler/ktts02/20.pdf

5- Gaye Yılmaz, DTÖ'nün Son Raundu ve Tarım, Tarım ve Yaşam Dergisi, Aralık 2001

6- Gaye Yılmaz, Doha'da Yeni Bir Raund Başlatıldı, Evrensel Kültür Dergisi, Ocak 2002

7- Ali Turhan, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) & GATT, http://ekutup.dpt.gov.tr/ticaret/turhana/dto.html/