Haksöz’ün Uzun Yolculuğu

Haksöz

Lütfü keremiyle dergimizi 300. Sayısına eriştiren Rabbimize hamd; tam 25 yıllık yolculuğunda elinden geldiği, dili döndüğünce hakkı, hakikati haykırma çabası içinde olan Haksöz dergimizin yazan, okuyan, sahiplenen tüm mensuplarına, dostlarına gönülden selam olsun!

25 yıl insan hayatı için olduğu kadar, yayıncılık faaliyeti açısından da azımsanamayacak ölçüde uzun sayılabilecek bir süre. Bu uzun süre zarfında bulunduğumuz ülkede ve dünya genelinde yaşanan devasa gelişmeler, çeşitlenen gündemler ve farklılaşan önceliklerimize karşın yolculuğumuzun mahiyetini ve hedefini aynı netlik ve kararlılıkla koruyor oluşumuz ise en büyük onurumuz.

Bugünden geriye dönüp baktığımızda şüphesiz çok şey yapabildiğimizi, çok etkili bir yayın faaliyeti üretebildiğimizi, geniş kesimlere ulaşabildiğimizi iddia edemeyiz! Mamafih kimlik ve ilkelerimizden asla taviz vermediğimizi, Rabbimizin “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” buyruğuna uygun olarak sözümüzü gerektiği biçimde ve tonda haykırmaktan ve amele dönüştürmek için çaba sarf etmekten geri durmadığımızı gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

Bilgi, inanç ve eylem şiarıyla çıktığımız yolda kavramlarımızı da kimliğimizi de mesajımızı da hep bir bütünlük, akidevi bir tutarlılık temelinde inşa çabası içinde olduk. Hayatı bölmemek, dini yalnız Allah’a has kılmak, Rahman’ın kulları üzerinde zorbalaşan tağutlara karşı direnenlerin safında yer alıp, insanları hakka ve sabra çağırmak sorumluluğuyla gelişen hadiseleri tanımlama ve tavır almak önceliğimizdi.

Bu perspektifle asabiyeci, taifeci hastalıklara, sapkınlıklara karşı “Ben Müslümanlardanım, diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” buyruğunu esas alıp ümmet bilincini öne çıkarttık. Çünkü insanları aziz ya da zelil kılan şeyin verili kimlikleri olmayıp, kendi iradeleriyle, tercihleriyle şekillendirdikleri akidevi aidiyetleri, hayata bakışlarını belirleyen ve ilişkilerini tanzim eden dünya görüşleri olduğunu biliyorduk. Bu yüzden hiçbir zaman ufkumuzu ve sorumluluk alanımızı ulusal sınırlar, bölgesel etkenler ya da geleneksel algılarla sınırlamadık. Hangi etnik ya da mezhebî kökenden gelirse gelsin, ister kadın ister erkek olsun iman edenlerin kardeşliği temelinde hep birlikte mücadele bayrağını yükseltmenin her zaman ortak sorumluluğumuz olduğunu vurguladık.

Kendi nefsiniz ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa adil şahitler olun.” emr-i ilahisinin gereği olarak yanlışlık, haksızlık, zulüm söz konusu olduğunda asla eleştirmekten, uyarmaktan, tavır almaktan imtina etmedik. Tavrımızın neticesinde kullarıyla olan ilişkilerimizin bozulup bozulmamasını değil, Rabbul Âlemin ile olan münasebetlerimizi gözettik. Mümkündür ki bu tutumumuzdan ötürü hatta yakın çevrelerce dahi zaman zaman fazla sert ya da asabi olarak değerlendirilmişizdir! Eleştiri kültürünün gayet cılız kaldığı ve yanlışları tashih ve tasfiye mekanizmasının neredeyse hiç işletilmediği bir vasatta bu tür rahatsızlıklar doğaldı elbette ama bizim bu garip dokunulmazlık anlayışı ve kültürünü içselleştirmemiz söz konusu olamazdı.

Yolculuğumuz Alahu Teâlâ’nın izniyle sürecek. İnandığımızı söylemek, söylediklerimizi gerçekleştirmek için çalışmaya devam edeceğiz. Rabbimiz aynı sorumluluk bilinciyle omuz verenler gibi, eksiklerimiz, hatalarımız hususunda bizleri uyarma sorumluluğuyla davranan kardeşlerimizin de eksikliğini göstermesin! Bizleri her daim hakka şahitlik bilinciyle yaşatıp, son nefesimizi Müslümanlar olarak vermeyi nasip buyursun!