Guernika’dan Felluce’ye

Pepe Escobar

 

"İnsanların ışık hızında iletişim kurduğu, e-mail gönderdiği bu çağda bütün bir şehir katliama uğruyor ve bütün dünya da bunun farkında ancak sessiz kalıyor. Ey Amerikalılar, Felluce'de ne yaptığınıza dönün de bir bakın."

Iraklı bir kadın, Riverbend

Tarih eğer Iraklılar tarafından yazılırsa, Felluce saldırısını yeni Guernika olarak hak ettiği yere koyacaktır. Cezayir savaşını (1956–62) yazan Jean Paul Sartre'ın dediğini biz söyleyecek olursak, "Felluce'den sonra iki Amerikalı aralarında yatan bir ceset olmaksızın bir araya gelemeyeceklerdir." Birleşmiş milletler uzmanları, Irak halkının 1990'lı yıllarda 500,000'e yakın kurban verdiğini belirtiyor. İngiliz sağlık dergisi Lancet'e göre ise, Irak işgalinin başlangıcından beri 100,000 Iraklı yaşamını yitirdi. Irak Kızılayı, son saldırılarda Felluce'de en az 6,000 kurban verildiğini açıkladı.

Yeni Guernika

Felluce yeni Guernika'dır. Bask bölgesindeki sakinler 1937'de İspanyol diktatör Francisco Franco'ya karşı direniyordu, Felluce de 2004'te Amerikan destekli geçici başbakan diktatör Iyad Allawi'ye karşı direniyor. Franco, Guernika'nın bombalanmasını istemişti aynen Allavi'nin Pentagondan Felluce'yi bombalamasını istediği gibi. Guernika'nın hava gücü ve hava saldırısına karşı kendilerini savunacakları silahları yoktu, Felluce'de de öyle oldu, siviller ve gerilla arasında bir ayrım yoktu. Emir, "hepsini öldürün" şeklindeydi. Naziler İspanyol yandaşlarıyla, Guernika'yı bombalamadan önce "Viva la muerta" (çok yaşa ölüm) diye bağırmışlardı.

Kayıtlara göre bir deniz binbaşısı Felluce'nin şeytanın evi olduğunu söylemiş, Franco da Guernika katliamını yalanlamış ve yerel nüfusu suçlamıştı; Pentagon ve Allavi de sivil ölümleri inkâr ediyor ve asilerin suçlu olduğunda ısrar ediyordu. Sonuç olarak direnişçiler kendi şehirlerini bozulmamış camilerine saklanarak savunmaya cesaret etmişlerdi.

Felluce taş yığınına çevrildi ve binlerce sivil öldü. Ancak Bağdat'ta bulanan "Asia Times" sitesi, görgü tanıklarının Felluce'nin güneyi ile büyük bir kısmının direnişte olduğunu söylediklerini doğruladı ve Amerikalıların sadece kuzey ve bazı doğu noktalarını kontrol ettiklerini; 5–20 kişilik küçük mücahid gruplarının, vur kaç saldırılarını sürdürdüklerini belirtti. 15,000'den fazla mülteci aile Felluce'nin etrafında pis, iğreti barınaklarda yaşıyorlar; şehir yerle bir edilmeden önce terk eden 200,000 kişiyi saymıyoruz.

Sünni Müslüman Âlimler Birliği'nin (AMS) halkla ilişkiler sorumlusu Şeyh Abdusselam Kubeysi, el-Cezire televizyonunda Felluce'nin yarıdan fazlasının direnişçilerin elinde olduğunu doğruladı. El-Kubeysi, "Amerikalıların Felluce'ye girdiğini ancak Colan, Şuhedâ ve Sanayi bölgeleri ile diğer birçok bölgede olduğu gibi şehrin yarısından fazlasında sokağa çıkamadığını" söyledi.

Dr. El-Kubeysi sorgulanamaz bir kaynaktır. Doğma büyüme Fellucelidir ve üniversitede İslam Şeriatı profesörüdür, Irak dışında AMS'yi o temsil eder ve son işgale kadar Felluce'de yaşamaktaydı. Bağdat'taki AMS sözcüsü Muhammed en-Nuri, Irak Kızılayı'nın Felluce'de çoğunluğu sivil, 6,000'den fazla kişinin öldüğü haberini doğruladı. Nuri, "her yerin ceset olduğunu ve yiyecek paketleri geldiğinde insanların ağladığını" belirtiyor. Bu, "Çok üzücü bir durum ve bir insanlık felaketidir."

Başka Bir Halepçe

15 yıl önce Halepçe'de –Washinton'un Saddam Hüseyin'in kimyasal silahlarını hararetle desteklediği zamanlar- binlerce Kürt gazla öldürülmüştü. CIA dahi İran'ı suçlamış ve Saddam'ın sorumluluğunu yalanlamıştı. Saddam'ın yaptığını farzedersek ki bilerek yapmıştır, ABD aynısını Felluce'de yapmıştır. Asia Times internet sitesi, Felluce doktorlarının üzerinde yara izi olmayan, şişmiş ve sararmış cesetler; "erimiş bedenler" ve napalm -polisitin ve jet yakıtından oluşan korkunç karışım- kurbanlarını, tanımladığını belirtti. Bizim kaynaklarımız Colan bölgesindeki "zehirli gaz" bombardımanından kaçan yerleşimcilerin ifadelerini doğruladı. Ebu Sabah adındaki bir mülteci "mantar gibi toz bulutu çıkaran garip bir bombadan bahsetti… Daha sonra dumanlı kuyruklarıyla gökyüzünden düşen küçük parçalar. Üzerine su dahi dökseniz deriyi yakan bu garip bombanın parçaları geniş bir alana yayılıyor. Bu da napalm ya da beyaz fosforla bombalanan insanların başına gelenin aynısı. BM 1980 yılında sivillerin napalm ile bombalanmasını yasakladı. ABD bu bombayı kullanan tek ülke.

250,000 Felluceli mülteci olmak yerine, kaçma şansını yakaladı. Tabi ki ABD menşeli medyada onların ağzından katliam hakkında tek bir cümle dahi yer almamıştır. Bu da bir diğer suç, savaşın üzücü ironisi; Başkan George Bush ve yeni muhafazakârlar, Ahmed Çelebi ve Allawi gibi beş yıldızlı mültecilerden aldıkları istihbaratla Irak'ı istila ettiler ancak bu adamlar hala mülteci konumundalar.

Direniş Karşıtı Basın

Felluce'yi tanımlayan görüntü Iraklılar, Arap dünyası ve 1,3 milyar Müslüman için camide yatan savunmasız ve yaralı bir Iraklının bir asker tarafından öldürülmesidir. Bu katliam çatışmada özel kuralların uygulandığını gösteriyor. Komutanlar askerlerine "hareket eden ve etmeyen her şeye ateş etmelerini, her cesede iki el ateş etmelerini, askerlik çağında birini sokakta görmeleri durumunda onu 'indirmelerini' ve evlere girmeden önce makineli tüfekle taramalarını ve tank ateşine tutmalarını emir veriyorlar.  Felluce'den kaçmayı başaran bazı yerleşimciler tarafından bu kurallar doğrulandı.

Irak'taki direniş karşıtı nüshalar -182 sayfalık bir el kitabı- her askere verildi ve Pentagon tarafından Ekim ayında basıldı. Felluce gerçeğinde ihtiyaçların karşılanması için oldukça aydınlatıcıdır. Ayrıca çatışma kurallarının daha bir gevşediğini göz önünde bulundurmalıyız:

"Direniş karşıtı görev, başkan tarafından başlatılan uç nokta operasyonunun hedefine ulaşmalıdır. Bütün liderler operasyonların hedefini ve onların değerlendirilmesinde başarı kriterlerinin ne olduğunu akıllarında tutmalıdırlar. Bu operasyonda başarı sağlamak aşağıdaki maddeleri yerine getirmekle olur:

— Halkı koru

— Yerel politik kurumlar oluştur

— Yerel yönetimleri güçlendir

— İsyan teşebbüslerini yok et

— Yerel bilgi kaynaklarını tam olarak kullan"

Herhangi bir standarda göre, bütün görev politik bir faciaydı. Felluce'nin nüfusu korunmadı; şehir bombalandı ve binlerce kişi mülteci konumuna düştü. Politik kurumlar zaten görevdeydi, Felluce Şurası şehri yönetiyordu. Hiçbir yerel yönetim, için için kızan halk tarafından ele geçirilecek moloz yığını haline dönüşmüş bir karmaşayı yönetemez. Direniş teşebbüsleri yok edilemedi; direniş diğer 22 şehre de kontrolsüz bir şekilde sıçradı ve kuzeye Musul'a yayıldı. Amerikalılar yerel kaynaklardan gelecek istihbarattan yoksunlar çünkü her kalbi ve aklı kendilerine düşman ettiler. Bütün bunlar Bush tarafından kurulan uç nokta hedefine ulaşmak içindi.

"Askeri harekâtta:

Bu harekât tarzı kitle seferberliği yerine şiddeti destekler ve normal olarak savaşanların, hareket halindeki kitlenin, ters çevrilmiş bir piramitiyle sonuçlanır. Bu 1950'lerde Fidel Castro'nun kabullendiği yaklaşımdı ve bazı seferberlik çabaları tespit edilmiş olmasına rağmen, Irak'ta bazı direnişçiler Saddam sonrası hükümete karşı bu yaklaşımı kabullenmiş olabilirler."

Yanlış. Savaşçılar, hareket eden kalabalık değildir. Onlar, işgale karşı yaygın Sünni mücadelesini temsil eden silahlı öncülerdir. İşgale karşı bütün şehirler seferber olmuştur. Bağdat'ta tüm bölgeler –Nisan 2003'ten beri ilk kez- tamamen Amerika'nın kontrolü dışında kalmıştır. Sünni üçgendekilerin çoğu bu durumu bir yıl önce, silahlı direnişe katılma noktasındayken, söylemişlerdi. Tabi o çizgiyi artık geçtiler.

"Nüfusun güvenliği zorunluluktur. Bu, ilk olarak asilerin etkisiyle olan bir güvenlikti. Ardından nüfus kendini korumak için seferber oldu, silahlandı ve eğitildi. Etkili güvenlik, bölgesel politik ve idari kurumların özgürce çalışmasını ve ticaretin gelişmesini sağlıyor."

Sünniler Amerika tarafından eğitilmiş güvenlik güçlerine güvenmiyorlar, onları işbirlikçi diye adlandırıyorlar; tıpkı Fransa'yı işgal eden Naziler veya Cezayir'de 1960'ların başında Fransız koloniciliğine karşı savaşılırken adlandırıldığı gibi. Direnişçiler, geniş bir şekilde ABD'nin eğittiği Irak güvenlik güçlerinin içine sızmış. Bunun bir delil de Felluce saldırısından hemen önce yüzlercesinin orduyu terkedip direniş güçlerine katılmalarıdır.

"Bununla birlikte, evsahibi ülke, mümkün olan en kısa zamanda esas savaşçı rolünü üstlenmelidir. Uzun süren ABD ağırlıklı savaşçı rolü, ev sahibi hükümetin meşruluğunu baltalayabilir ve sadece Amerika'nın savaştığı bir mücadeleye dönüşebilir. Bu tür bir rol, ABD'ye kin duyan kültürleri düşman haline dönüştürebilir. ABD çıkarlarına yönelik tehdidin yüksek olduğu ve dolaylı yolların da yetersiz kaldığı zamanlarda ani ABD saldırılarına ihtiyaç duyulabilir. Anti-direniş operasyonlarında ABD güçlerinin direkt kullanımı başkanın inisiyatifinde olan bir seçenek olarak duruyor ve gerektiğinde silahlı güçler bunu sağlayacaktır."

Iraklıların çoğu, bunun sadece ABD'nin savaşı olduğunu biliyor, uzun bir zamandır da düşman haline geldiler. Felluce aslında ani yapılan bir ABD operasyonuydu. Bu da çıkacak direnişin ABD çıkarlarına büyük tehdit olduğu anlamına geliyor. Ayrıca Pentagon'a göre, Felluce katliamının sorumlusu Bush'tur.

Gücün aşırı ya da rasgele kullanımı, yerel halkı düşman haline getirecektir ve bu durum direniş güçlerine desteği artıracaktır.

"Amerikan sitili savaşta insan gücü silah gücü ile değiştirilmek zorundaydı. Sonuç olarak Amerikan güçleri buldukları her fırsatta topçu atışlarına ve hava saldırılarına başvurmuştur. Bu anti-direnişçilerde iki olumsuzluk meydana getirir. Birincisi kitle imha silahlarının çok yönlü zarara sebep olmasıdır. Dolayısı ile yerel halk da asilerin kollarına itilmiş olur. İkincisi ise dost güçlerde zorunlu kayıplar ortaya çıkınca asilerin iletişimi koparmasıdır. İletişimi daim kılmak ve asileri tamamen yok etmek için en uygun metot kara güçleri ile saldırmaktır. Bu taktik askeri güçlerin takip ve kovalama becerilerini gelişmek zorunda bırakır. Asilerle ilk karşılaşan birimin kaçan güçlere karşı baskı oluşturmak, onları sarmak ve yok etmek için hızla çoğalması gerekmektedir. Bu destek güçlerine ayrıca bir önem verilmelidir."

Metot ne olursa olsun Amerikan sitili savaş Felluce'de bir kez daha bozguna uğradı. Kitle imha silahları aslında çok yönlü zarara yol açtılar ve müdahale güçleri "kaçan güçlere karşı baskıyı muhafaza etmede" başarısız oldular. Direniş Musul'da olduğu gibi Sünni üçgeni içinde yeniden organize olmaktadır ve hala imha edilmiş Felluce'nin %60'ını kontrolü altında tutmaktadır.

"Başarılı anti-direniş operasyonlarının başarısı yerel halkın gönüllü yardımları ve işbirlikleri sayesindedir. Çatışmanın içindeki ve halktaki tarafların birbirlerinin güdülenmelerini (motivasyonlarını) anlamak için daha büyük bir öncelik ve farkındalık gerekmektedir. Amerikan güçlerinin girdikleri çatışmanın arka planını ve gelişimini anlamak özel bir önem arz etmektedir. Bu da, beşeri istihbarata (HUMINT = HUman INTelllignce) çok büyük bir önem vererek ABD güçlerinin operasyon yaptıkları toprakları ve kültürel çevreyi tüm detayları ile kavramayı gerektirmektedir."

HUMINT, beşeri istihbarat, Felluce'de verilen ilk kayıptı. Bahriyeli komutanlarınız koca bir şehre "Şeytanın Evi" diyerek saldırdığında "kültürel çevrenin tüm detayları" çoktan çölün kumlarına gömülmüştü.

"Amerikan güçlerinin etkileşime girdiği toplumun dini ve kültürel değerlerini fark etmek, anlamak ve onlara saygı duymaktaki başarısızlığı yapılan operasyonun meşruluğunu hızlı bir erozyona sürüklemiştir."

Aslında tüm bu senaryo, ta 2003 Nisanında, Bağdat Ebu Hanife Camii'nde ilk direniş hareketleri çıktığında, bahriyeliler Felluce'deki barış gösterisine ilk ateş açtıklarında oynanmaya başlamıştı.

"PSYOP'un (PSYchological OPeration= psikolojik operasyon) asıl amacı ABD'nin milli hedeflerini desteklemeleri amacı ile dışarıdaki seyircileri etkilemektir. PSYOP bunu, duyguları, nedenleri, mantıklı sonuçları ve dışarıdaki seyircinin davranışını tamamen etkileyecek bilgileri seçerek ve operasyon hakkında makul öneriler sunarak yapmaktadır. Davranış değişikliği PSYOP misyonunun temelini oluşturmaktadır."

Kayıtlar göstermektedir ki PSYOP'un dışarıdan tüm müdahalelerine rağmen dünya nüfusunun büyük çoğunluğu ABD'nin milli hedeflerini desteklememektedir.

"Asilerin halka ve kaynaklara ulaşmasını engelleyin. Düşmanın yaşayabilmesini engelleyin. Yiyeceğini, suyunu, giyimini, her şeylerini kesin. Korumak ve güvenliklerini sağlamak için halkın ve kaynakların bulunduğu yerleri belirleyin ve onlara öncelik verin. Çok özel bir hassasiyetle saat başı güvenlik kontrollerinin yapıldığı, istihbaratın toplandığı, psikolojik operasyon ve sivil işlerin yürütüldüğü bir ortamda sivil güçleri, güvenlik güçlerini, mallarını birleşirin ve koordine edin. HN (Host Nation/ev sahibi ulus)  güçlerini güvenlik planlarına ve operasyonlarına mümkün olan en üst düzeyde dâhil ediniz. Kendi güvenliklerini sağlamak için yerel halkı silahlandırın, eğitin ve mobilize edin. Halkın açıkça bir taraf belirlemesi için güvenlik etkinlikleri ve harekâtlar yapılandırın. Ancak bu etkinlik ve harekâtlar suiistimal edilmemelidir. Bir sonuç alın. İnsanların düşünce ve davranışlarını olumlu yönde değiştirmek için gerekli teçhizat ve parayı kullanın ve tavsiyelerde bulunun."

İşte bu bildiğimiz "Suyu kurutun balık kendiliğinden ölür zaten" taktiği. Bir kez daha sefil bir başarısızlık; bir yandan "balık" yavrulamakta, diğer yandan "su", Sünni üçgeninden bir damla eksilmemektedir ve hiç kimse işgal altında bir yaşamdan tek bir somut fayda tespit edememektedir.

"Halkı ve kaynakları kontrol altında tutan operasyonlar şunları içermelidir: Halk ile asiler arasındaki irtibatı koparın. Toplum içinde asileri destekleyen etkinlikleri tespit edin ve ortadan kaldırın. Asilerin iç yapılanmalarını tespit ve imha edin. Asilerin siyasi ilişkilerini belirleyin ve devre dışı bırakın. Asileri desteklerken yakalananlara sert cezalar verin. Halk için fiziksel ve psikolojik olarak güvenli bir çevre tesis edin, öyle ki insanlar rahatça işlerine gidebilsinler ve hayatlarını sürsünler. Düşman propagandasına karşılık verin. Ulusal bir IO (Information Operation/Bilgi Operasyonu) kampanyası yürütün, kaynaklarla ve faaliyetlerle bir bağlantısı olsun, bağlantıları sağlama almak için mesajını iletsin, güncel olaylara açıklama getirsin."

ABD'nin bu gittikçe artan başarısızlıkları bildik sebeplerden: Kültürel duyarsızlık; yerel istihbarat yetersizliği; kalplerin ve kafaların "vagonları daire yapın" mantığı ile yabancılaşmış olması ve "halk için fiziksel ve psikolojik çevreyi güvenli hale getirin" deki yetersizlik. Üstelik anti-direniş "uzmanları"nın yüksek teknolojinin demokratikleşmesine karşı nihai bir silahları yok. Bir bahriyeli hava saldırısını uydu telefonu ile başlatabilir mi? Karşı güç,  pusu kurmak ve bubi tuzağı hazırlamak için cep telefonlarına tuzak kurabilen, uzaktan kumandalı kapı zilleri yapan binlerce mühendis, teknisyen ve makinist ile karşılık vermektedir.

"Yakalanan, alıkoyulan veya gözaltına alınan tüm insanlar kanuni durumlarına bakılmaksızın serbest bırakılıncaya kadar Amerikan askerleri tarafından insani muameleye tabi tutulurlar. Cenevre Antlaşmasında zikredilen minimum haklar sağlanır."

Bunları, kötü muamelenin yer aldığı Ebu Garip hapishanesiyle karşılaştırın. Ve bunları, bir şehri "kurtarmak" için o şehri "dümdüz" hale getirme anlayışı ile kıyaslayın.

İşgalin Sonuçları

ABD anti-direniş güçlerinin "başarısı" şu ana kadarki işgal kayıtları ile de etkin bir şekilde ölçülebilir:

·                      15,000 ile 50,000 arası sivil Iraklının öldüğü tahmin edilmektedir. (İngiliz Lancet Raporu) John Hopkins Üniversitesi 40,000 den fazla sivil Iraklının öldüğünden %90 emindir.

·                      2003 sonlarında direniş 5,000'lerdeydi. Şu anda en az 20,000. İngiliz generallerine göre ise 50,000 civarındadır ve artmaktadır.

·                      18.4 milyar dolarlık Irak'ı yeniden inşa etme bütçesinden şu ana kadar Washington ve Bağdat sadece 1,7 milyar dolar harcamıştır. Bağdat kaynaklarımız başkentin dev bir gecekonduya dönüştüğünü ve durumun günbegün daha kötüye gittiğini doğrulamaktadır. 2003 başlarında Saddam zamanı ile kıyaslandığında %25 oranında daha az elektrik sağlanmakta, bu oran Bağdat'ta %66'lara ulaşmaktadır.

·                      BM Gelişim Raporu'na göre en az 400,000 çocuk kronik ishal geçirmekte ve neredeyse hiç protein alamamaktadır. Şehir dışında yaşayan Iraklıların %60'ı, şehirde yaşanların ise %20'si kirli su içmeye zorlanmaktadır.

·                      Felluce katliamından önce yapılan kamuoyu araştırmasına göre katılanların %33'ü hayatlarının savaştan öncekine kıyasla daha iyi olduğunu söylemiştir. %94'ü Bağdat'ın artık daha tehlikeli bir yer olduğunu söylemiştir. %66'sı işgalin bir iç savaşa dönüşeceğine inanmaktadır. %80'i ise işgalin 30 Ocak seçimlerinden hemen sonra sona ermesini istemektedir.

Bin Tane Guernika

Amerikalıların ve Amerikan medyasının anlamakta güçlük çektiği şey -her ne kadar kitlesel ve ölümcül olsa da- anti-direniş operasyonlarının, bir ulusal bağımsızlık savaşının sırtını yere getirmeye gücünün yetecek gibi görünmemesidir. Felluce saldırısı Washington'lu "tavuk şahinlerin" tipik güç gösterisinden başka bir şey değildir. Eğer Che Guevarayı (Küba Devrimi Savaşının Aşamaları) ve Vietnam direnişindeki General Vo Nguyen Giapı (Yazılar)  okusalardı korku ve terör yaymanın kalpleri ve aklı fethetmek için ne kadar yanlış bir strateji olduğunu görürlerdi. Şüphesiz ki Sünnilerin ("su") çoğunluğu, silahla, parayla, himaye ile direnişi ("balık") desteklemeye devam edecekler ve seçimleri de boykot etme eğilimindeler.

Ölülere ve bir artık moloz yığınına dönen Felluce'ye üzülmek yerine onlar iki önemli gerçek üzerine durmaktalar. Ne Amerikan hükümetinden ne de Irak hükümetinden tek bir kurum bir anda mülteci haline gelen 200,000 insan için bir yardım girişiminde bulunmadı, aksine suyu ve elektriği kestiler. Birleşmiş Milletler Yüksek Mülteci Komisyonu da tıpkı Uluslararası komisyonun temsilcileri gibi ortalıkta görünmemektedirler. Felluce'de olanların gerçek hikâyesini ancak bu 200,000'ni aşan mülteciler ve çatışmalar esnasında kaçabilen birkaç yüz kişi anlatabilir. İşte onlar geleceğin tarihçileri için yeni Guernika'yı çizecek olan Picasso'lardır.

Bu binlerce mülteci evlerine döndüğü anda direniş de başlamış olur. Sonuçta kendileri Felluce'nin asıl sakinleri ve onlar yerel desteği de arkalarına alarak, ABD tarafından bölgeye yerleştirilen kukla hükümete ve onları korumak için orada bulanan ABD tarafından eğitilmiş güçlere saldıracaklardır. Böylece Amerikalılar "şeytanın evini" terk ederler ve geçen Nisandan beri şehri yöneten Felluce Mücahitler Şurası kaçınılmaz bir şekilde tekrar iş başına gelir. Ya da Amerikalılar Felluce'de kalırlar ve direniş Sünnilerin bulunduğu diğer şehirlere de sıçrayarak ne pahasına olursa olsun devam eder. Sonuç yine aynı olur: yeni Guernika bir hiç uğruna feda edilir.

Bir hiç? Aslında tam olarak öyle değil. Demir perde (pek de gizli kalamayan yeni-muhafazakâr Ortadoğu ajandası Arap dünyasının Balkanlaştırılmasıdır.) müttefiklerinin yani İsrail Likud Partisi'nin çıkarlarına hizmet etmektedir. Yeni-muhafazakârlar Ortadoğu'nun etnik guruplara ve kabilelere göre baştan aşağı parçalanmasını istiyorlar. Sünnilerle Şiilerin karşı karşıya gelmesini istiyorlar. Irak'ta iç savaş istiyorlar. Tıpkı büyük Fransız alimi Alain Joxe'nin "Kaos İmparatorluğu"nda anlattığı gibi bir kaos istiyorlar. İsrael Shahak'ın Siyonist Ortadoğu Planında detayları ile belirttiği gibi Arap devletleri Balkanlaştırılarak İsrail bölgede emperyalist bir güç haline gelmelidir. Bu senaryoda Felluce'deki gibi büyük bir anti-direniş operasyonu, yani yeni Guernika, bir ilk olabilir. Kesinlikle sonuncu da olmayacaktır

Çevirenler: Rahmi Oral, Ahmet Tüylü