Siyonist vahşet tüm dünyanın gözü önünde, hiçbir şeye aldırmadan Gazze’de katliamlarına devam ediyor. Siyonist rejimin bu barbarca cüreti, Batılı devletlerin ve onların uşağı rejimlerin sunduğu sınırsız destekten kaynaklanıyor. Ne var ki bu gözü dönmüşlüğe karşı dünya halkları bu defa sessiz kalmayıp görkemli eylemler, büyük protestolarla karşı çıkıyor. Dünyanın dört bir tarafında halklar kendi yöneticilerinin rağmına vicdanlarının sesini dinleyerek ayağa kalkıp Siyonizm’i mahkûm ediyor.
Siyonist rejim, tarihi boyunca bu denli yaygın ve kitlesel bir öfke ve nefrete maruz kalmamıştı. Antisemitizm denen tabu adına yıllarca kollanan ve dokunulmazlık zırhı ardına saklanan Siyonist çetenin tüm boyaları döküldü, bir katliam şebekesi olduğu gerçeği dünya halklarının da ortak kabulü haline geldi. Bu yeni durum Aksa Tufanı’nın bir bereketi, mazlum ve mağrur Gazze halkının sabır ve metanet dolu direnişinin bir meyvesi ve Rabbimizin bir lütfudur elbette. Siyonizm artık dünyayı eski masalları ile uyutamayacak; öldürdüğü bebelerin, katlettiği insanların hesabını vermek zorunda olduğu yeni bir dünya ile muhatap olacaktır.
Savaştan, işgalden, katliamdan beslenen Siyonist barbarlığın gerçek yüzü artık tüm dünya halklarının malumu olmuştur. Gazze direnişi bir vicdan intifadasına yol açtı; uyanışın ve dirilişin fitilini ateşledi. Ne Batı’nın mütekebbir liderleri ne BM’nin kendisine yüklediği cüsseli anlamlar ne de işbirlikçi rejimlerin dayattığı baskılar hiçbir işe yaramadı. Dünya halkları günlerdir Gazze için bir vicdan seferberliği halinde. Siyonist rejim 7 Ekim’den beri düzenlediği saldırılarda amaçladığı hiçbir şeyi elde edemediği gibi dünya halkları tarafından da aforoz ediliyor. Her defasında kendisine bir haklılık ve masumiyet zırhı sağlamaya, bu amaçla her türlü enstrümana hükmetmeye çalışan Siyonist çete, bu defa liderleri baskı altına almayı başarsa da halklara boyun eğdiremedi ve bütün çirkinliğiyle adeta faş oldu.
Ürettiği sahte meşruiyeti yitirmek, Siyonizm’in isteyeceği en son şeydir. Holokost anlatısı üzerine inşa edilen İsrail’in bir soykırım çetesi olduğu gerçeği artık herkesin malumu olmuştur. On yıllardır dünyaya anlatmaya çalıştığımız gerçeklerle bugün halkların çoğu yüzleşmiş; Siyonist rejim, işbirlikçisi devletlerin halkları tarafından bile işgalci ve katliamcı olarak yaftalanmaya başlamıştır.
Uzun yıllardır Batı toplumları hakkında değerlendirmelerde bulunanlar için de bu gelişmeler oldukça şaşırtıcı ve ilgi çekicidir. Batı toplumlarının vicdanını yitirdiği, günlük tüketim alışkanlıkları içinde giderek bireyselleştikleri, apolitik bireyler yığını haline geldikleri şeklindeki genel değerlendirmeler Filistin’e destek eylemleri sonrası yeniden gözden geçirilmeyi hak etmektedir. Batılı toplumları Filistin bağlamında yaptıkları ile yeniden değerlendirmek, elbette sahip oldukları olumsuzlukları ve yozlaşmayı görmezden gelmek anlamına gelmeyecektir. Ancak bazı genellemelerin problemli olabileceğini, toplumların kimi sosyal kırılmalarla iyi ve güzel olana doğru yönelebileceğini unutmamamız lazım.
Toplumların erdemli davranışları, onlara dair umutlarımızı artırmalı; bunu çeşitlemenin, çoğaltmanın yollarını aramalıyız. Emperyalizmden, katliamlardan, sömürü ve işgallerden yana olmalarındansa hak ve özgürlükleri için direnen, mücadele eden insanlarla dayanışma içinde olmalarını takdir etmemiz gerekir. Üstelik tüm dünyada milliyetçilikler, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi tırmanışa geçmişken, toplumlar sürekli yeni ötekiler üzerinden kutuplaştırılıyorken Filistin bağlamında geliştirilen destek daha da anlam kazanıyor. Tarihin Sonu, Medeniyetler Çatışması tezleriyle on yıllardır meşgul edilen sosyolojilerin ekseni belki de Gazze direnişiyle bambaşka bir düzleme kayacaktır. Rabbimizin zamana ve hayata gaybi müdahalelerine iman eden bizler için elbette bu durum ziyadesiyle muhtemeldir. Gazze direnişi tarih yazdığı gibi, tarih yapma iradesini de ortaya koyacak bir derinliğe ve birikime sahiptir.
Türkiye Toplumunun Irkçılıkla İmtihanı
Gazze direnişine Türkiye’nin dört bir yanından da destekler devam ediyor. Türkiye halkları Gazze’yi gündemden düşürmemek için ilk günden beri alanları tutmuş, bu zulmün karşısında elinden geleni ortaya koymuştur. İktidar üzerinde baskı oluşturma, Gazze’yi perdelemeye çalışan gündemleri saf dışı bırakma gibi konularda istenen sonuçlar elde edilemese de eylemliliğin tüm ülke sathına yayılarak süreklilik göstermesi ve canlılığını sürdürmesi değerlidir. Duyarlı kesimlerin tamamında Gazze’nin ana gündem olarak canlılığını koruması da önemli bir gelişmedir. Zira bu yaygın duyarlılık Ortadoğu intifadaları, Suriye direnişi, Afganistan ve Irak işgalleri süreçlerinde yeteri kadar ortaya çıkmamış, bilinçli kesimler dışında bu coğrafyalar duyarlı kesimlerin gündeminde pek kalamamıştı. Türkiye’de Gazze direnişine destek, Siyonizm’e karşı öfke ve nefret; ümmet bilincine sahip yapılarla İslami duyarlılığa sahip dindar toplulukları bir araya getirebilmiş, bununla beraber vicdanlı kesimleri de harekete geçirebilmiştir.
Filistin konusunda geçmişten daha yoğun bir duyarlılığın olduğunu söylemek mümkün. Ancak bu yaygın desteğin karşısında pozisyon alan Kemalist, ırkçı ve seküler nefretin de geçmişe kıyasla daha örgütlü ve saldırgan olduğunun farkında olmak gerekir. Çünkü bu örgütlü ırkçılık, öncelikle muhacirler olmak üzere Suriye, Afganistan vb. İslam coğrafyasında yaşanan gelişmeler konusunda ümmet bilincine sahip olmayan Türkiye’nin mütedeyyin halklarını olumsuz biçimde etkilemektedir. Bugün Gazze için meydanlara akın eden kimi insanların dün muhacirler gitsin kampanyasından etkilenerek ümmet düşmanı faşistlerle aynı dili kullandığını biliyoruz. Bazılarının Arap düşmanlığı yaptığına, Suriye ve Afganistan’dan bize ne dediğine de ne yazık ki şahit olduk.
Suriye, Afganistan ve bir bütün İslam coğrafyasında yaşananların Gazze’de yaşananlardan farklı olmadığını bilmek için ilmî ve siyasi bir derinliğe ihtiyacımız yok. Gözümüzün önünde mücrim Esed, İran ve Rusya eliyle katledilen yüz binlerce masum Suriyeli Müslümanın aslında Gazzeli kardeşlerimizle aynı kaderi yaşadığını fark etmemiz hiç de zor değil. ABD başta olmak üzere onlarca emperyalist kâfire karşı yıllarca destansı bir mücadele verip Allah Teâlâ’nın lütfuyla muzaffer olan Taliban hareketinin ödediği bedelin Hamas’ın ödediği bedelden aşağı kalır yanı da yok. Ancak zaman içinde bu coğrafyalardaki eşsiz direnişlere yönelik yapılan kara propagandalar, yalan ve çarpıtma kampanyaları toplumu olumsuz etkilemiş, insanları duyarsızlığa sürüklemiştir. Üstüne milliyetçi ve ırkçı söylemlerin de boca edilmesiyle birlikte ne yazık ki Suriye ve Afganistan başta olmak üzere İslam coğrafyasına ilgisizlik, hatta bazı kesimlerde karşıtlık had safhaya ulaşmıştır.
Bir Yanımız Gazze Bir Yanımız Suriye
Gazze ve Filistin bugün asıl gündemimizdir. Mescid-i Aksa ve Kudüs; çevresi Rabbimizin müjdesiyle bereketli kılındığı, ilk kıblemiz olduğu ve Resul-ü Ekrem tarafından ibadet maksadıyla ziyareti teşvik edilen bir mabet olduğu için elbette sınırsız desteği ve hürmeti hak etmektedir. Bu yönüyle Mescid-i Aksa İslam coğrafyasının en güzide üç merkezinden biridir. Gazze direnişine yönelik bu yaygın desteğin önemli bir nedeni de Kudüs’ün İslam’ın sembolü olmasıdır. Gazze direnişine ve Filistinli mücahidlere sunulan her türlü destek de bu açıdan oldukça kıymetlidir. İslam ümmetinin bir bütün olarak yeniden hayat bulmasının imkânları belki de buradan neşet edecektir. Ancak İslam coğrafyasının birçok beldesinde mücahidler, aziz İslam dini için kıyam etmekte, bedel ödemektedir. Tıpkı Filistin gibi birçok beldemiz işgal ve kuşatma altındadır.
Ümmet bilinci, İslami direniş hareketlerini ve mücadelelerini desteklemeyi gerektirir. Bugün Gazze direnişine desteğin bazı boyutlarıyla yetersiz olduğuna dair birtakım eleştiriler yapılmaktadır. Gazze vahşetine duyarsızlık olgusunda Suriye başta olmak üzere Müslümanların katledildiği süreçlerde takınılan sessizliğin, pasif bir tutum sergilenmesinin rolü büyüktür. Esed’in Netanyahu’dan, Baas’ın Siyonizm’den hiçbir farkı yoktur. Bugün Gazze destekçisi maskesi takan yerli şebbihaların da şu anki yerli Siyonistlerden hiçbir farkı yoktur. Akan kan Müslüman kanıdır. Müslümanları katleden zalimleri şu ya da bu gerekçeyle aklamaya çalışanlar, katillerin işbirlikçileridir. Suriyeli, Filistinli, Afgan demeden direnen tüm kardeşlerimiz Rabbimizin dinini yüceltmek için bedel ödemektedir. Bu kavrayış ancak ümmet şuurunu kuşanmakla sağlanabilir. İslami duyarlılık, İslami değerleri sahiplenmek önemlidir ama daha önemlisi ve kuşatıcı olanı bunu hayata aktaran bir bilince dönüştürmektir.