Esed Rejimi Suriye Üzerinde Tam Egemenliği Sağlayamadı

Fabrice Balanche

Fabrice Balanche, Lyon 2 Üniversitesinde doçent ve Washington Enstitüsünde yardımcı öğretim üyesidir.

Rejim, sınırlarının ve hava sahasının kontrolünü çeşitli yabancı aktörlere devrederek uzun vadede potansiyel olarak dayanıklı ancak oldukça sınırlandırılmış bir geleceğe boyun eğdi.

En azından resmî düzeyde ele alındığında, Suriye'nin sınırlarındaki durum son birkaç yıldır neredeyse hiç değişmedi. Batı gündemi, Dayton Antlaşması’na benzer parçalayıcı uluslararası çözüm yollarına gitmekten kaçındı. Rusya, “Astana Süreci”ndeki ortakları olanİran ve Türkiye ile beraber, ülkeyi bölmeye veya kuzeyde ayrı bir Kürt tarafının varlığını pekiştirmeye yönelik her türlü resmî çabaya karşı çıkıyor. Dahası, zamanında Sudan'ın bölünmesinin ardından gelen sorunlar,  Batılı politikacılara Suriye için böyle bir çözümün uygulanabilirliği konusunda ciddi şüpheler doğurdu. Ancak bu uluslararası olasılıkların hiçbiri, dış güçlerin ülkeyi gayri resmî olarak birden fazla nüfuz bölgesine bölmesini ve sınırlarının çoğunu tek taraflı olarak kontrol etmesini engellemedi ve böylece Esed rejimini büyük bir egemenlik aletinden mahrum etti.

Sınırlar Gerçek Egemenlik Hikâyesini Anlatıyor

Rejimin isyanla mücadele stratejisi tartışmasız bir biçimde ülke içinde meyvelerini verdi. Beşşar Esed'e bağlı güçler şu anda ülkenin altı ana şehrinin tümü dâhil olmak üzere Suriye topraklarının üçte ikisini ve 17 milyonluk tahmini yerleşik nüfustan 12 milyon kişiyi (7 milyon Suriyeli ise hâlâ yurtdışında mülteci durumunda.) kontrol ediyor. Bu, Esed'in güçlerinin ülkenin sadece beşte birini kontrol ettiği 2013 baharından tam bir geri dönüş.

Yine de sınırlar egemenliğin en önde gelen sembolüdür ve rejimin karnesi bu cephede neredeyse sıfır. Suriye ordusu ülkenin uluslararası kara sınırlarının sadece yüzde 15'ini kontrol ediyor; geri kalanı ise yabancı aktörler arasında bölünmüş durumda.

Batı ve Güney: Yanıltıcı Rejim Kontrolü

Hizbullah ve diğer İran destekli Şii milisler şu anda ülke sınırlarının yaklaşık yüzde 20'sini kontrol ediyor. Suriye gümrük idareleri resmî olarak Irak (Ebu Kemal), Ürdün (Nasib) ve Lübnan (Aride, Cudeyde, Cavsiye ve Dabasiye) ile geçişlerden sorumlu olsa da asıl kontrol başka bir elde yatıyor. Lübnan sınırı, Kalamun dağlık bölgesinde hâkimi olduğu Suriye tarafında (Zabadani ve Kusayr) üsler kuran Hizbullah tarafından işgal ediliyor. Benzer şekilde, Iraklı Şii milisler de Ebu Kemal'den et-Tanf'a kadar sınırın her iki tarafını da kontrol ediyor. İran yanlısı güçlerin etkisi,  Hizbullah’a ve İsrail ile olan Golan Tepeleri mevkiine giden İran silahlarının yuvaları olarak hizmet veren Suriye'nin birçok askerî havaalanına uzanıyor. Bu durum Suriye'nin İran eksenine tam entegrasyonunu ortaya koyuyor.

Haziran 2018'de rejimin güneyi yeniden ele geçirmesinden sonra Suriye ordusu Ürdün sınırına geri döndü ve Nasib geçişini büyük bir tantana ile yeniden açtı. Ancak bugün sınır trafiği çok kısıtlı olmaya devam ediyor ve ordunun Dera ilindeki varlığı yüzeysel düzeyde. Bölgede artan direnişi hızla bastırmak için rejim, Rusya'nın aracılık ettiği uzlaşma anlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı ve yerel isyancı fraksiyonları geçici özerklik ve hafif silah bulundurma hakkıyla bıraktı. Eski isyancılar, Ürdün sınırı üzerinden güçlü sınır ötesi bağlantılarını da sürdürerek yeni bir çatışma durumunda potansiyel bir lojistik destek (ve günümüzde kaçakçılık) kaynağı sağladılar.

Kuzey: Türk Paralı Askerleri ve Rus Birlikleri

2013 yılında Türkiye, Suriyeli Kürtlerin kalesi olan Kamışlı bölgesinde bir sınır duvarı inşasına başladı; o zamandan beri bu bariyeri tüm kuzey sınırı boyunca genişletti. Hedeflerinden biri sızmayı önlemekti: Ankara'nın baş iç düşmanı ve Kuzey Suriye'nin büyük bir bölümünü kontrol eden Kürt fraksiyonların ana örgütü olarak gördüğü Kürdistan İşçi Partisi (PKK) tarafından yapılanlar ve 2015 yılında terör saldırılarının Türkiye'yi sarstığı bir dönemin ardından IŞİD tarafından yapılan sızmalar...

Bir diğer amaç ise hâlihazırda 3,6 milyon Suriyeli mültecinin bulunduğu Türkiye'ye ilave mülteci akışını engellemekti. Merdiven ve tünellerle bireysel geçişler hâlâ mümkün olmasına karşın, Türk polisi bu tür göçmenlerin çoğunu durdurup Suriye'ye geri gönderiyor.

Aslında, Esed'in kuzeyde kontrol ettiği tek kısım Lazkiye'nin kuzeyindeki Keseb sınır kapısı ve 2012'den beri bu kapı Türk tarafında kapalı duruyor. Keseb'den uzaktaki doğu sınırına kadar sınırın Suriye tarafı art arda şunlar tarafından kontrol ediliyor:

- Herbet el-Cuz'a kadarki bölge Türkiye yanlısı Türkmen muhalifler tarafından.

- Cisr es-Suğur ve Babü’l-Hava arasındaki Sünni Arap bölge cihad yanlısı grup Heyet Tahriru’ş-Şam tarafından.

- Fırat Nehri'ne kadar olan bölge Türkiye yanlısı muhalifler olan "Suriye Milli Ordusu" (SMO)  tarafından.

- Kobani çevresi Rus güçleri ve Kürt liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından.

- Tel Abyad ve Rasulayn arası SMO tarafından.

- Rasulayn’dan Dicle’ye kadar Rus ordusu ve SDG tarafından.

Ekim 2019'da Türkiye, Amerikan güçlerinin Kuzey ve Doğu Suriye Kürt Özerk Yönetimi tarafından kontrol edilen toprakların çoğundan çekilmesini sağlamak bir sınır ötesi saldırı başlattı. Bunun üzerine Rusya, aynı ay Soçi'de varılan ateşkes anlaşması uyarınca SDG ile Türkiye ve desteklediği SMO arasındaki temas bölgelerinin kontrolünü ele geçirdi. Rus-Türk devriyeleri, SDG'nin Türkiye sınır bölgesinden çekilmesini sağlamak için bu temas hatlarındaki ABD-Türkiye devriyelerinin yerini aldı. Esed'in güçlerinden bu sınır boyunca birkaç yüz asker konuşlandırmaları istense de onların varlığı sembolik olarak kaldı. Rus devriyeleri o zamandan beri daha doğuya doğru ilerleyerek Malikiye’de (Kürtçe Derik) bir karakol kurmaya ve Suriye'nin kuzeydoğusundaki Amerikan askerlerinin kullanabileceği tek kara ikmal yolu olan Semalka/Peşhabur'daki Irak ile olan sınır geçişini kontrol etmeye çalıştılar.

Sınırda Tek Geçiş

Türkiye'ye kuzey geçişlerinin tamamı kapalı kalmaya devam ediyor ve sınır duvarı kaçakçılık faaliyetlerini engelliyor. Bu da Semelka/Peşhabur'un SDG kontrolündeki bölgelere açılan tek uluslararası pencere olmasını sağlıyor. Suriye'nin doğu sınırında Şii milisler, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Kerkük ile Sincar arasındaki tartışmalı topraklar üzerindeki kontrolünü kaybettiği 2017 sonbaharından bu yana sınırın Irak tarafındaki çoğu bölgeden sorumlu. Önemli bir şekilde, bu kayıp bölge Peşhabur'u içermiyor. SDG, ABD askerlerinin desteğiyle sınırın Suriye tarafını kontrol ediyor ancak İran destekli güçler kısmen Rus diplomatik işbirliğinin yardımıyla onların ve diğer aktörlerin başka bir geçiş noktasını kullanmalarını yasaklıyor.

Örneğin, resmî el-Yerubiya sınır kapısı, Rusya'nın Aralık 2019 Güvenlik Konseyi'nde yenilenmesini veto etmesinden bu yana BM insani yardımına kapalı. Bu kararın bir diğer sonucu da BM'nin tüm SDG kontrolündeki bölgelere yaptığı yardımların ilk önce Şam'a gönderilmesi gerektiğidir.

Semalka/Peşhabur geçişi bu nedenle özerk bölgenin siyasi ve ekonomik hayatta kalması için hayati öneme sahip; orada faaliyet gösteren ve yerel halka vazgeçilmez destek sağlayan çok sayıda STK için tek giriş noktası olarak hizmet vermekte. Yine de Suriye hükümeti bu yolla ülkeye girişi beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir bir suç olarak görüyor, bu nedenle Irak'tan SDG kontrolündeki bölgelere giren STK'ler rejim kontrolündeki bölgelerde herhangi bir faaliyette bulunmamaya dikkat etmeli. Rejim bölgelerinde faaliyet göstermek için Suriye Arap Kızılay’ına akreditasyon başvurusunda bulunan STK'ler, komşu ülkelerden SDG kontrolündeki bölgelere geçişi içeren her türlü faaliyeti durduracaklarına dair söz vermek zorunda kalıyor. Rejimin insani konulardaki uzlaşmazlığı büyük olasılıkla Esed'in sınır egemenliğinin en az bir kısmını yeniden birleştirmeye olan çabasına vurulabiliyor. Bu arada Rus devriyeleri hâlâ Semalka'ya ulaşmaya ve SDG'nin direnişini test etmeye çalışıyor ve Iraklı milisler Peşhabur'u ele geçirmekle defalarca tehdit ettiler.

Sınırlı Egemenliğin Geleceği

Esed rejimi, kara sınırlarının çoğunu Rusya, Türkiye, İran ve ABD'ye devretmenin yanı sıra, Suriye semaları ve karasuları üzerindeki kontrolünü de yeniden tesis edemedi. Deniz bölgeleri Rusya'nın Tartus'taki üssünden gelen güçler tarafından izleniyor ve hava sahasının çoğu Hmeymim'deki Rus üssünden kontrol ediliyor. İran, İsrail saldırılarından korunmak için Moskova'nın hava varlığına güveniyor; en iyi ihtimalle sınırlı bir koruma, çünkü Rusya Tahran'ın Hizbullah'a füze transferi veya Golan'daki konumlarını güçlendirmek gibi daha kışkırtıcı faaliyetlerini korumuyor. ABD ise Habur Nehri ile son kara birliklerinin bulunduğu Irak sınırı arasında bir hava koridorunu tutuyor.

Suriye'nin tümünü yeniden ele geçirmekle ilgili zaman zaman kamuoyuna yaptığı beyanlara rağmen, Şam bu dış güçlerin oyununa boyun eğmekten ve uzun vadede sınırlandırılmış topraklar üzerinde sınırlı egemenlik tutmaktan memnun görünüyor. ABD askerleri doğudan tamamen çekilse bile, ülke “Astana’nın üçlü otoritesinin” elinde kalacak, bu yüzden Esed'in bu konuda çok az seçeneği var.

-------

Washington Institute / 10 Şubat 2021 / Çeviren: Yahya Avar