Edward Said

Abdurrahim Elveren

24 Eylül 2003 Çarşamba günü, uzun süredir çekmekte olduğu kan kanserine (lösemi) yenilen ve New York'ta 67 yaşında ölen Edward Said, ardında onlarca kitap, yüzlerce makale ve büyük bir entelektüel birikim bırakarak dünyadan göç etti.

Edward Said 1935 yılında, o zamanlar İngiliz Manda Yönetimi idaresindeki Kudüs'te varlıklı bir Hıristiyan ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Beş çocuklu ailenin tek erkek çocuğu olan Edward'a bu ilk ismini, 1935'te çok popüler olan ve adı insanların dilinden düşmeyen Galler Prensi Edward'a hayran olan annesi vermiştir.

Lübnanlı bir anne ile Filistinli bir babanın oğlu olan Edward'ın babası, sık sık seyahat eden zengin bir tüccar idi.

II. Dünya Savaşı'nın sona ermesi ve İsrail işgal devletinin kuruluşu, yaklaşık bir milyon Filistinli mülteciyi olduğu gibi, bu Hıristiyan aileyi de Filistin'den göç etmek zorunda bıraktı. Siyonizmin terör ve işgal politikaları yüzünden başlayan bu sürgün hayatı, Said ölünceye dek devam etti.

Siyonist terörden kaçan Said'in ailesi Mısır'da Kahire'ye yerleşti.

Kahire Amerikan Üniversitesi'ne giren Said, burada ünlü aktör Ömer Şerif ve ilerde Ürdün'ün başına geçecek olan (Ürdün Kralı) Hüseyin ile birlikte okudu. Bu okulda sadece İngilizce konuşmaya zorlanan Said, yaşadığı kimlik problemi ile ilgili olarak daha sonra, "anadilim olan Arapça ve okul dilim İngilizce ayrılmaz biçimde iç içe girmişti. Hangisinin ilk dilim olduğunu hiçbir zaman bilemedim ve her ikisinde de rüya görmeme rağmen ikisinde de kendimi tam anlamıyla evimde hissetmedim."1 diyecektir.

Bu okuldan mezun olduktan sonra, doktora yapması için 1951'de ABD'ye gönderilen Said, Princeton ve Harward'ta eğitimini tamamlayarak doktora derecesi elde etti. Filistinli olmanın ve sürgünde bir aydın olmanın bütün zorluklarını tam anlamıyla yaşayan Said, 1963 yılında Columbia Üniversitesi'nin İngiliz Edebiyatı Bölümü'nde 'karşılaştırmalı edebiyat' uzmanı olarak öğretim üyeliğine başladı ve ölünceye kadar bu görevini büyük bir başarıyla sürdürdü.

Edward Said'in edebiyat eleştirmenliği konusundaki büyük kabiliyetini, kaleme aldığı önemli eserlerinden anlamak mümkündür.

Sahasındaki önemli başarılarına rağmen, ABD'de yaşayan Filistin bir entelektüel olmanın sıkıntılarını derinden yaşadı.

"Sürgün yaşamak korkunçtur," diyordu, "sürgün, bir insan ile doğup büyüdüğü yer arasında, benlik ile benliğin gerçek yuvası arasında zorla açılmış olan onulmaz gediktir."2

Edward Said'in Amerika'nın entelektüel çevrelerinde ve üniversite camiasında yaşadığı zorlukların en büyük kaynağı hiç şüphesiz kendisinin Filistinli olmasıydı. Diğer Filistinli mültecilerin karşılaştığı türden bir ayrımcılığa maruz kalmasa da, Filistin davasını başından beri savunması ve desteklemesi onu bir hedef haline getiriyordu. Kendisi de, Amerika gibi Yahudi sermayenin ve Siyonist lobinin çok güçlü olduğu ve sahip oldukları büyük imkanlarla siyasi iktidarları, akademik çevreleri ve medyayı tesir altına aldıkları bir ülkede Filistin davasını desteklemenin zorluklarından haberdardı. Ama o bütün namuslu aydınlar gibi kendisine yönelen tehditlere, önüne çıkarılan engellere aldırmadan Filistin halkının kahraman direnişine bütün imkanlarıyla katkıda bulunmaya devam etti.

O'na kulak verelim:

"Amerika'da bir Filistinli veya bir Arapsanız, hep yanlış taraftaymış hissine kapılıyorsunuz. Bir örnek vereyim. 1967'de, savaş sırasında (Arap-İsrail Savaşı) Columbia Üniversitesi'nde asistan olarak görev yapıyordum. Metroda el radyolarında haberleri dinleyen insanlar görürdüm. Birbirlerine 'durumumuz nasıl?' diye sorup 'iyi gidiyoruz' diye cevap veriyorlardı. Bu insanlar Amerikalıydı, fakat kendilerini İsrail'le ve onların zaferleriyle o kadar özdeşleştirmişlerdi ki, bir Arap olarak utancımdan yerin dibine girerdim."3

Böyle bir toplumda ayakta durmaya çalışan ve haksızlığa, emperyalizme ve Siyonizme her fırsatta karşı çıkan Edward Said, hem medyada, hem kültür dünyasında olabildiğince dışlanmaya çalışıldı.

Ama tüm bu çabalar onun Filistinlilerin 'babası', Müslümanların 'Saidi', Batının 'Edward'ı olmasını engelleyemedi.4

Said'in kaleme aldığı ilk eser, Joseph Conrad'ın sekiz cilt tutan mektuplarını öyküleriyle karşılaştırdığı "Joseph Conrad and the Fiction of Autobiography, 1966" (Joseph Conrad ve Otobiyografik Kurgu) adlı eserdir.

"Araps Today: Alternatives for Tomorrow, 1972" (Bugünkü Araplar: Yarın için Alternatifler) isimli derlemesinden sonra, "Beginnings: Intention and Method, 1975" (Başlangıçlar: Niyet ve Yöntem) adlı eseri çıktı.

Edward Said'e dünya çapında ve bilhassa İslam dünyasında ün kazandıran eseri ise 1978 yılında yayımlanan "Orientalism" (Şarkiyatçılık) adlı kitabı oldu. Bu kitap yalnızca edebiyat dünyasında değil, bütün sosyal bilimlerde ve kültür dünyasında büyük yankılar uyandırdı.

Bu önemli eseri, Batı medyasının, İran İslam Devrimi ile ilgili haberleri özelinde, İslam dinine ve Müslümanlara yaklaşımını ele alan ve çarpıcı bir şekilde eleştiren "Covering Islam, 1981" (Haberlerin Ağında İslam) adlı kitap takip etti.

Hayatı boyunca basit Yahudi düşmanlığına ve kabaca Batı karşıtlığına sapmadan Siyonizme ve emperyalizme karşı çıkan ve bu bağlamda Filistin direnişine her vesileyle katkıda bulunmaktan çekinmeyen Edward Said, bu mücadeleye, onu doğrudan ele alan bir dizi çalışma ile katkıda bulunmaya çalıştı:

-     "The Question of Palestine, 1979" (Filistin Sorunu)

-     "After The Last Sky, 1986" (Son Gökyüzünden Sonra)

-     "Blaming The Victims, 1988" (Kurbanları Suçlamak)

-     "The Politics of Dispossession, 1994" (Mahrum Etme Politikaları)

-     "Peace and Its Discontents, 1995" (Barış ve Hoşnutsuzlukları)

Filistin meselesi ile bu derece yakından ilgilenmesi sonucunda, Filistin Ulusal Meclisi üyeliğine getirildi. Bu kadarla da kalmadı, İsrail ile gerçekleştirilen barış görüşmelerinde Filistin temsilciliği gibi çok önemli bir görev de üstlendi. Böylelikle uluslararası arenada Filistin halkının en önemli sözcülerinden biri haline geldi.

Ama Yasir Arafat ile, Oslo barış görüşmelerinde gereksiz tavizler verdiğine inandığı için ters düştü. Böyle olunca Arafat, O'nun kitaplarını Filistin topraklarında toplattı ve O'nu ve kitaplarını yasaklı hale getirdi

Edward Said "sadece Yahudilerin değil, Arap milliyetçilerinin de eleştiri oklarının hedefiydi, çünkü İsrailli Yahudilerle Filistinli Arapların birlikte yaşamasında ısrar ediyordu. Filistin meselesinin yerel bir mesele olmaktan çıkıp, bölgesel ve evrensel bir meseleye dönüşmesine herkesten daha çok katkıda bulunmuştu. Ve bunu, gazete ve dergilerde yazdığı yazıların yanı sıra, İsrail tarafına attığı taşla da yaptı! Zaten Said'in, Filistin davasında aldığı pozisyon, onun 'entelektüel'e bakışıyla da tutarlıydı. Ona göre entelektüel, etrafındaki sorunlarla ilgili ve angaje biri olmak durumundaydı."5

Edward Said, İsrail ile sürdürülen barış görüşmelerinde daha ilkesel hareket edilmesi taraftarıydı. "FKÖ tarihte stratejik açıdan son derece esnek, taktik açıdan son derece katı olmuştur: Arafat ve şürekasının ABD'nin ayaklarına kapanmak zorunda kalmasının kesinlikle hiçbir gerekçesi yoktur. Filistin halkı olarak tek umudumuz ilkelerimizdir. Suç oluşturan İsrail işgaline karşı zekice ve iyi örgütlenmiş bir direnişi sürdürmektir." diyordu.6

Arafat ile yolları ayrılan Said, Filistin halkına desteğini resmi bir sıfatı olmaksızın da sürdürdü.

Bu siyasi faaliyetlerin yanı sıra, dur durak bilmeden entelektüel birikimini birbiri ardısıra yazdığı önemli eserlerle ortaya koymaya devam etti:

-     "The World, the Text and the Critic, 1983"(Dünya, Metin ve Eleştiri)

-     "Yeats and Decolonization, 1988" (Yeats ve Dekolonizasyon)

-     "Cultur and Imperyalism, 1993" (Kültür ve Emperyalizm)

-     "Representation of the Intellectual, 1994" (Entelektüelin Temsilciliği)

Piyanoyu ustaca çalabilen Said, "Musical Elaborations, 1991" (Müziksel İncelikler) adlı eseriyle de klâsik Batı müziğiyle ilgili fikir ve eleştirilerini kaleme aldı.

David Barsamian ile gerçekleştirdiği uzun bir röportajdan oluşan "The Pen and the Sword, 1994" (Kalem ve Kılıç) adlı eserinin de, Said'in çeşitli konularla ilgili fikirlerini ortaya koyması açısından önemli olduğunu kaydetmek gerekir.

Başlığıyla, Said'in sürgün oluşuna gönderme yapan "Out of Place, 1999" (Yersiz Yurtsuz) adlı otobiyografisi yakında Türkiye'de piyasaya çıkacaktır.

Said'in son çalışması Freud'un psikoanalitik kuramı ve tektanrıcılığa yaklaşımını ele alan "Freud and the NonEuropean, 2003" (Freud ve Gayriavrupalı) adlı kitap oldu.

Said son zamanlarda Londra'da çıkan Arapça al-Hayat gazetesinde köşe yazıları yazıyordu.

"O'nu kah New York'ta bir meydanda Filistin eyleminde haykırırken, kah bir akademik toplantıda 'adam gibi adam' tarifinin içini doldururken görmek mümkündü. Çektiği Filistin belgeselinde altmış küsur yaşına rağmen Yahudi askerle itişip kalkarken hafızamıza kazınan Said, Güney Lübnan'da Siyonistlere taş atarken karşımıza çıkmaktan geri kalmazdı. Ezcümle farklıydı. Farklı olmak nasıl bir şeyse o kadar farklıydı. Eserleriyle kendisini ispat emiş, tüm dünyanın ölçü olarak kabul ettiği ender bir edebiyat ve müzik eleştirmeniydi. Mazlumdan yanaydı daima. Seveni çoktu. Düşmanı yok muydu? Elbette vardı. Hatta düşmanları olmasının ötesinde, bir İsevi olarak, İslam'ın son yıllarda uğradığı batılı saldırganlığın karşısında ümmetin vicdanı ve sesi durumundaydı." diyordu Taha  Özhan, Yarın dergisindeki makalesinde.7

Ölümünün ardından Türkiye'de Edward Said ile ilgili şimdilik en kapsamlı inceleme 3 Ekim 2003 tarihli Radikal Kitap'ta yayımlandı. Sekiz düşünür, Said ile ilgili görüş ve düşüncelerini belirttiler. Şimdi bunlardan bazı alıntılarla yazımıza noktayı koyalım:

"Temsil etmenin imkansız olduğu bu çağda, temsil etmenin en imkansız olduğu anlarda, onurla ve güçle temsil ettiği insanlar, çağımızın bu benzersiz aydınını unutmayacaklar." (MAHMUT MUTMAN)

"Kuramla uğraşırken pratikten ve güncel politikadan hiç kopmadı. Edebiyat ve müzikle yakın ilişkisi, bu dünyaların gücünü siyaset alanına taşımasını sağladı. Ödün vermez ve kararlı olmanın incelikli ve zarif olmakla çelişmediğini gösterdi bize. Ak-kara, Doğu-Batı, Müslüman-Hıristiyan ayrımlarının, düşmanlığın düşmanıydı." (MÜGE GÜRSOY SÖKMEN)

"Kendini hiçbir zaman tek bir yere ait hissetmeyecek kadar çok kimlikli biriydi o: Filistin'de doğmuş, Mısır'da büyümüş, ABD'de İngilizce eğitimi almış, Hıristiyan bir aileden gelen Amerikalı bir Arap'tı! Yersiz yurtsuz olmayı bir kayıp değil, bir zenginlik olarak görüyordu." (ASENA GÜNAL)

"Said, müzmin muhalif ve doğrucu Davud rolündedir. Dokuz köyden kovulmamasının sırrı, itiraz ve siyasetlerini alternatiflere dayandırmasındadır. Muhalefeti insan kokar, yurt kokar, akademi ve estetik kokar." (FAİK BULUT)

"Said, Filistin'in ve aslında sömürgeleştirilmiş ya da ikincilleştirilmiş her ne varsa onun, zulme uğradığı ölçüde savunucusuydu. Daha üst ya da daha temel bir düzlemde ise Filistin'in, İsrail'in ve ulus olmak denen şeyin, giderek Doğu ya da Batı etiketi yapıştırılan o hayali bütünlüklerin nasıl da yapma olduğunu göstermeye çalışıyordu; ulusçuluğu yeniden üretmeden.

Said'in düşünsel dizgesi, sahneyi süsleyip sahne arkasını unutturan emperyalist yapının arka perdesini açıverdi önümüze. O perdeyi şimdiye değin bu biçimde hiç kimse açmamıştı." (NECMİYE ALPAY)

Kitapları 36 dile çevrilen Edward Said'in Türkçe'ye çevrilmiş bazı eserleri:

-     Yeni Binyılda Filistin Sorunu (Çeviren: Nuri Ersoy, Ahmet Cüneyt, Ali Kerem, Aram Yayınları, 2002, 200 sayfa)

-     Haberlerin Ağında İslam (Çeviren: Alev Alatlı, Babil Yayınları, 2000, 264 sayfa)

-     Kış Ruhu (Çeviren: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, 2000, 242 sayfa)

-     Şarkiyatçılık: Batı'nın Şark Anlayışları ( Çeviren: Berna Ülner, Metis Yayınları, 1999, 412 sayfa)

-     Kültür ve Emperyalizm (Çeviren: Necmiye Alpay, Hil Yayınları, 1998, 540 sayfa)

-     Entelektüel (Çeviren: Tuncay Birkan, Ayrıntı Yayınları, 1995, 110 sayfa)

-     Milliyetçilik, Sömürgecilik ve Yazın (Çeviren, Ş.Kaya, Kabalcı Yayınevi, 1993, 92 sayfa)

Dipnotlar:

1- Müge Gürsoy SÖKMEN, Radikal Kitap, sa.133, sy.8, 03.10.2003.

2- a.g.y.

3- Asena GÜNAL, a.g.y., sy. 10.

4- Taha ÖZHAN, Yarın dergisi, sa.18, sy.7

5- Asena GÜNAL, a.g.y.

6- Faik BULUT, a.g.y., sy.13.

7- Yarın dergisi, a.g.y.