Düşünceye Özgürlük F Tipine Hayır!

Özgür-Der

ÖZGÜR-DER 18 Eylül Pazartesi günü Tarık Zafer Tunaya salonunda "Düşünce Suçuna Karşı Girişim" teşebbüsüne destek vermek, düşünce suçunu ve F tipi uygulamasını kınamak için bir basın toplantısı düzenledi. Toplantı öncesinde polis tarafından geniş güvenlik önlemleri alındı. Ancak bazı polis yetkilileri basın toplantısının işleyişi ile ilgili müdahalelerde bulununca gerginlik oluştu. Yoğun bir katılımın olduğu toplantıda soru sormak için söz alan katılımcılar da bu müdahaleye yönelik tepkilerde bulundular.

Toplantıyı açış konuşmasında dernek başkanı Hülya Şekerci şu ifadeleri kullandı: Yaşadığımız ülke hepimizin bildiği gibi susturulan bir ülke insanımız alabildiğince güvensiz ve rahatsız durumda. Çağdaşlık, küresellik, demokratlık adına bir sömürgeleşme ve sindirilme seyri içindeyiz. Ülke insanları özgür ve muhalif görüşlerle karşılaşmasınlar diye bin bir türlü oyunlar oynanıyor. Ellerinden gelse insanların beyinlerinden geçen düşünceleri de yargılayacaklar. Ama bu henüz mümkün olmadığı için düşüncesini ifade eden her türlü görüş susturuluyor. Bir dizi kanun maddesi siyasallaşmış yargının buyruğuna girerek sindirme operasyonu gerçekleştiriliyor. Ve bu ülkenin siyasi sorunlarına değinen ve eleştirel yaklaşan herkes bu operasyondan nasibini alıyor. Bu ülkenin buyurganları Pavlov'un rolünü üstlenmeye çalışıyorlar. Egemenler ne yaparsa yapsınlar, sonuçta insanımızın aklına, psikolojisine hitap eden aydınları, düşünürleri sonsuza dek susturamayacaklardır. İnsanın fıtratı ve insanın onuruna olan düşkünlüğü mutlaka buna engel olacaktır. Bizim düşüncemiz açısından baktığımızda kitabımız Kur'an muhatap olarak insanı alır. Ve onun aklına, seçme yetisine hitap eder. İnsanlara mesaj iletilmiş ve tercihleri kendi iradesine bırakılmıştır. "Sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar" ayetinin gerçeklemesi için her türlü sözün rahatça ifade edilebileceği bir ortamın sağlanması gerekir ki, insanlar tüm görüşleri dinlesinler, tartışsınlar ve birini tercih etsinler. Sözün söylenmesi açısından da dikkat edilmesi gereken bir adap gereklidir. Kur'an bu noktada müminleri uyarmış ve karşıt görüşün kutsallarına küfür etmeme ahlakına dikkat çekmiştir. Yine önemli bir husus söz ve eylemin gerek fiziki çevreyi, gerekse insan yaradılışını bozacak unsurları içermemesi gerektiğidir. Burada bir özgürlükten değil, ancak bir kaostan ve bozulmadan bahsedilebilir. Örneğin ozon tabakasının delinmesini engellemek amacıyla alınacak tedbirleri özgürlüğün engellenmesi olarak algılayamayız. Doğanın yapısı gibi insanın fıtratı için de aynı yaklaşım söz konusu olmalıdır. Tüm bu açıklamaları niye yapıyorum. Çünkü, düşünceye özgürlük herkes için imza kampanyasına katılıp, katılmama noktasında çekincelerin olduğunu biliyorum. ÖZGÜR-DER olarak biz yukarıda aktarmaya çalıştığım çerçeveden bakarak böyle bir girişimi destekliyoruz. Bu girişim susturulan ülkenin, susturucu mevzuatına karşı başlatılan ve farklı kesimlerin katıldığı erdemli bir çalışmadır. Bu yüzden böyle bir çabaya bizim de katkımız olsun istedik. Sizleri de bu konuda destek olmaya çağırıyoruz. Çok iyi biliyoruz ki insanlık, emperyalizmin ve kapitalizmin sömürü mekanizmasından kurtulmadıkça insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması düşünülemez. Bu anlamda göstereceğimiz her türlü çabanın insan özgürlüğünün Önündeki engelleri kaldıracağını umut ediyor, birlikte mücadelenin sonuç vereceğine inanıyoruz."

Özlem Özyurt'un okuduğu basın bildirisinden sonra Av. Madde Göç düşünce suçu ile cezaevi ilişkisi üzerinde durduğu ve F Tipi uygulamasını kınadığı konuşmasında şunları söyledi: "Düşünceye özgürlük çabalarının ilgisiz kalamayacağı bir konu da cezaevleridir. Zira cezaevleri, bir ülkede düşünce suçu yürürlükteyse suçlanan muhalif ve özgür düşünce sevdalısı yazar, sanatçı, gazeteci, siyasetçi ve düşünürleri tehdit eden bir unsur olarak sürekli gündemdedir. Özgürlükleri kısıtlayan yasalar kadar, suçun ödenecek bedeli olarak gösterilen mekan olgusu da önemlidir. Ve şimdi de düşünce suçlarının mekanında F Tipi modeliyle yeni bir kısıtlama, yeni bir baskı, yeni bir korku daha üretmeye çalışıyorlar. Zira F tipi cezaevleri sosyal ve fikri ilişkilerden tam bir yalıtılmayı, yalnızlaştırılmayı, ortak yaşam alanlarını iptal etmeyi, tutuklu ve hükümlüleri hücre tipi odalarda hayat boyu yaşayan ölüler haline getirmeyi amaçlıyor.

F tipi terörist denilen tutuklu ve hükümlüler için düşünülüyor. Terörist bir suçlama ifadesi. Kimdir terörist? Düşüncelerinden dolayı suçlu, bölücü sayılanlar mı; yaşanan haksızlıklara karşı sivil tepkilerini gösterenler mi, keyfi ve yasal dayatmalar karşısında inançlarını, düşüncelerini, kimliklerini savunanlar mı? Muhalefetlerine şiddet bulaştıranlar mı; yoksa yasaları savunmak adına şiddet, işkence ve yargısız infazlar uygulayanlar mı? Bu muğlak bir ifade, bu tanımlamada bir keyfilik var.

Düşünün ki şiir okuduğunuz, Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğini ümmet temelinde savunduğunuz, veyahut fakültelerden atılan onbinlerce başörtülü öğrencinin haklarını savunduğumuz için bölücülük suçlamasıyla 312. madde ile daha da olmazsa TMY ye göre yargılanıp terörist muamelesi görebiliyorsunuz. Sisteme eleştiri getirmek, resmi ideolojiye itaat etmemek, tek tip düşünmemek bu ülkede düşünce suçu ve tanımı da teröristlik. Bir Yaşar Kemal'i, bir Akın Birdal'ı, bir Mehmet Pamak'ı , bir Tayyip Erdoğanı bir Fikret Başkaya'yı bir Necmettin Erbakan'ı düşünüyorum. Daha yüzlercesini, Bu insanlar da düşüncelerinden dolayı ceza aldıklarında bölücü hatta terörist muamelesi görmeyeceklerinin ve F tipi tek veya üç kişilik hücrelere konmayacaklarının bir garantisi var mı?.

Bir Nurettin Şirin, Filistin halkını, Kudüs'ü, Mescidi Aksa'yı sözlü ve yazılı olarak savunduğu için 17 yıl hapse mahkum. Ve düşünce suçlusu olarak hep 17 yıl F tipi hücrede kalacak.

Yine binlerce insan fiili şiddete karışmamış ama TMY ye göre yargılanıyor. Onlar da F tipilik. Dergi çıkarttınız, gazetede yazdınız ve Türkiye'nin urlarına, ceraatlerine dokundunuz; o zaman sizin de yolunuz DGM, 312. madde veya Terör kanunları ve F Tipi hücreler. 312. Maddenin son kurbanlarından biri de Haksöz Dergisi. Son sayısı toplatılmış. Ne yazmış bu dergi. Demiş kî Türkiye Susturulan bir ülke. Ne yazmış, demiş ki F Tipi uygulaması düzenin bir yalanıdır, mahkum haklarına saldırıdır ve hücre tipi korkutmacasıyla dışarıdaki erdemli, onurlu muhalif insanlar, düşünürler korkutulmaktır. Suçlama ne? Halkı dil, din, bölge, mezhep farkı gözeterek birbirine düşürmek ve ülkeyi bölmek.

İşte Türkiye için düşünce ile suç kavramının, düşünce ile cezaevi ilişkisinin köprüsü böylesine saçma, böylesine izansız bir yasa mantığı içinde kuruluyor. Bu mantık hukuki değildir. Hukukun katlidir. Hukukun siyasallaşmasıdır. Yetkisini ve cüretini de 312. madde gibi rahatlıkla mıncıklanacak, istenilen yere çekilecek, resmi ideoloji ve tek tip kimlik dayatmasını kabul etmeyen unsurlara karşı bir sopa gibi kullanılabilecek 12 Eylül'ün cunta anayasasından almaktadır.

Çağdaşlaşma iddiasındaki Türkiye bir yasa devletinden önce bir hukuk devleti olmak iddiasındaysa ikiyüzlü olmamalıdır. Özgürlükler ve insan hakları kavramları, egemenlerin zulmünü ve sömürüsünü gizlemek için bir manipülasyon aracı olarak kullanılmamalıdır.

Peki düşüncenin suç sayıldığı, hele hele muhalif düşüncenin terör kapsamında değerlendirildiği bu ülkede devletin bankalarını soyanlar, ülkenin arazilerini yağmalayanlar, köyleri yakanlar, susurlukçuları kullananlar, yargısız infazcılar, darbeciler niçin TMY kapsamında yargılanmaz. Ve niçin onlar terörist olmaz?

Bizler insanı ve insan onurunu önceleyen ve insanın akli melekelerini alabildiğine çalıştırması için teşvik eden bir dünya görüşünün bir dinin bağlıları olarak Türkiye'de düşünce özgürlüğüne set vuran tüm kanun ve mevzuat düzenlemelerinin kaldırılmasını, dayatmacı anlayışların tasfiyesini çifte standartsız bir tutarlılıkla talep ediyoruz, bu çerçevede mücadelemizi sürdüreceğimizi belirtiyoruz ve Düşünce Suçuna Karşı Girişim teşebbüsünün halkımızın ufkunu ve geleceğini imkanlı kılmaya çalışan girişimini destekliyoruz."

Düşünce Suçuna Karşı Girişim teşebbüsünün sözcüsü Şanar Yurdatapan ise 312. maddeye göre işlenen düşünce suçlarına imzalı dilekçe ile iştirak edilerek oluşturulan protesto girişimi hakkında bilgiler verdi. "Düşünceye Özgürlük: Herkes için" imza kampanyasının yaygınlaşmasının önemi üzerinde durdu ve bu kampanyaya karşı polisin keyfi engellemeleriyle ilgili örnekler vererek eleştiride bulundu. Düşünceye özgürlük için Türkiye'de çok şey yapıldığını ve yaptıklarını vurgulayan Yurdatapan; ama bütün bunlara rağmen bu talebin devletin bir kulağından girip öbüründen çıktığını ve devletin yine bildiğini okuduğunu söyledi. Önemli olanın düşünceye özgürlük girişimleriyle ilgili her kesimin kendi farklılığını koruması ve özgürlük sorununu kendi açısından yorumlamasına karşılık, düşünce yasaklarına karşı çifte standartsız ortak tavır alabilmeleridir, dedi. Artık ayrı ayrı kesimlerden herkes bu acıyı çekiyorsa, bu acıya karşı ortak tavır almalıdırlar dedi.

Soru sormak üzere söz alan Abdurrahman Dilipak ise basın toplantısı öncesi polisin engelleme ve yönlendirme girişimini eleştirdi ve bu tür toplantı ve gösteriler konusunda Batı'daki örnek uygulamalardan misaller verdi. Düşünce özgürlüğünün kişi ve kurum bazında değil ilkesel temelde savunulması gerektiğini vurgulayan Dilipak bu konuda iktidarların demogojisine takılmadan sesimizi her alan ve mekanda yükseltmemiz gerektiğini belirtti.

Sabiha Ünlü ise bu basın toplantısının gecikmiş de olsa öneminin büyük olduğunu ve özellikle İslami kesim açısından gerek düşünce özgürlüğü ve gerekse F tipi cezaevleri konusundaki yasak ve dayatmalara karşı çıkmanın çok değerli ve anlamlı bir girişim olduğunu ifade etti. Bu konuların ülkede yaşayan muhalif kimlikli herkesi ilgilendirdiğini ama İslami kesimin, bu konularda daha yeni yeni dışa açık bir tavır alış içine girdiğine dikkat çeken Ünlü, mesafenin kapatılması için daha aktif çabalar gerektiğini belirtti. Düşünce özgürlüğü konusunda da İslami açılımın fıtratı esas aldığını örneklerle anlatan Ünlü, bu çerçeveden bakarak "Düşünceye Özgürlük: Herkes İçin" kampanyasının desteklenmesi gerektiğini belirtti.

İNSO adına söz alan Av. Cüneyt Toraman ise sistem içi ilişkilerde ve mevzuatta düşünce özgürlüğü ile ilgili yaşanan çelişki ve engellere dikkat çekerek bu konuda inanç ve düşünce özgürlüğünün ülke sathında yaygınlaştırılması için çalışmanın bir erdemlilik olduğunu ifade etti. F Tipi cezaevlerinin ise düşünen insanları da içine alacak bir biçimde muhalif ve özgür kimlikli kişilere karşı bir tehdit olarak kullanıldığını; çünkü F tipi uygulamasının bir hücre uygulaması olduğunu, hücre uygulamasının ise işkence olduğunu vurguladı.

Son olarak Av. Bülent Deniz sorduğu uzun bir soru ile Türkiye'deki toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ilgili mevzuatın kasti ve keyfi olarak saptırıldığını ve ifade özgürlüğü karşısında bir işkence mevzuatına dönüştürüldüğünü belirtti.

Toplantıdan sonra izleyiciler 312/2. madde çerçevesinde işlenen düşünce suçlarına katılmak üzere tepkilerini göstermek için hazırlanan dilekçeleri doldurup imzaladılar.