Direniş ve Üretim Sorumluluğumuz

Hamza Türkmen

Bu tebliğ, 1-2 Haziran 2004 tarihinde Tahran'da yapılan "Dünya Düşünürlerinin Gözünde İmam Humeyni'nin Düşünceleri Hakkında Uluslararası Konferansı"na sunulmuştur.

Bismillahirrahmanirrahim.

Tevhidi mücadele sürecinde, İslam ümmetini, yeniden inşa ve ıslah çabası içinde olan bütün hareketlere ve oluşumlara, inkılapçı öncülerimize ve İran İslam İnkılabı'nın öncü ismi İmam Humeyni'ye Rabbimizden sonsuz rahmet ve şefaat diliyorum. Selamlarımızı sunuyorum.

İran İslam İnkılabı'nın rehberi ve imamı, Ayetullah Humeyni idi. Ancak devrimler toplumsal hareketlerdir. Ve İran Devrimi de dünden bugüne İslami uyanışın ve evrensel birikimlerimizin kolektif bir ürünü olarak var olageldi.

Fakat İmam Humeyni'nin devrimdeki belirleyici rolü ve toplumu etkileyen mütevazı kişiliğiyle bütünleştirmeyi başardığı karizması kolay elde edilebilecek bir seviye değildi. Bu nedenle Ayetullah Humeyni'nin sahip olduğu yetenekler yanında aldığı eğitim, yetişme tarzı ve çevre ilişkilerinin doğru ve nesnel bir şekilde tahlil edilmesi gerekmektedir.

O, yakın dönemde kökleri Cemaleddin Afgani'nin mücadele ve ıslah programına, daru't takrib çalışmalarının tahkike sevk eden dinamizmine ve usuli ekolün kendini yenileme ve yeni içtihatlarda bulunma imkanı sağlayan birikimine dayanan, bir bilinçlenme sürecinin aktif, öncü, istikrarlı ve üretici bir elemanı idi.

Tabii ki o, bir melek olmadığı gibi insan olmanın zayıflıklarından da müstağni değildi.

Ayetullah Humeyni, Müslümanlara dönük iç ıslah çabaları yanında, bu çalışmalarından da daha çok, dış düşmanın net bir şekilde algılanması konusunda tüm İslam dünyasında takdirle karşılanıp algılanan önemli vurgular ortaya koydu ve örneklikler oluşturdu.

O, Müslümanların öncelikli düşmanı olarak ABD'yi gördü ve gösterdi. Şeytan kavramının güncel karşılığı olarak en önemli objesi olan ABD yönetimine işaret etti ve ABD emperyalizmini "Büyük Şeytan" olarak vasfetti.

Onun Müslümanları büyük şeytana, her türlü global kuşatmaya ve ifsada karşı içine kapanık, ben merkezci, inhisarcı tutumların olumsuzluğundan sıyrılmaya, tevhidi mücadele için inşa ve direniş amaçlı ortak platformlar oluşturmaya davet ettiğini biliyoruz. Ayrıca, ellerinde Kur'an tutan ve tevhidi endişeler taşıyan güçleri, tüm farklılıklarına rağmen birbirlerine tahammül ederek diyalog kurmaya, ortak sorunlar konusunda ortak çözümler üretmeye davet ettiğini ve mezhepler arasında vahdet namazlarını önemsediğini ve teşvik ettiğini de biliyoruz.

O bu tutumuyla usuli ve mezhebi teolojik konularda olmasa bile, Müslümanların sosyal ve siyasi sorunlar konusunda daru't takrib çalışmalarına olan ihtiyaçlarının aciliyetini gösterdi.

Dünya egemenlerinin tutumları ve gelecek tasarımları gözlendiğinde sosyal ve siyasi sorunlarımızla ve yeni şartlar karşısında yenilenmiş mücadele metotlarını modelleştirme yükümlülüğümüzle ilgili ihtiyaçlarımızın aciliyeti daha da önem kazanmaktadır. Tek kutuplu dünya düzeninde artık, insan hakları ve demokrasi şemsiyesi altında dünyamızı tek ve büyük bir pazara çevirmek isteyen kapitalist ekonomi ve kapitalizmin globalleşme fıtratı, temel belirleyen konumundadır. Pazar ekonomisi ihtiyaca göre değil, global kapitalizmin ihtiraslarına göre işlemekte ve tüketim kültürünü yaygınlaştırmaktadır.

Artık globalizm veya global kapitalizm bir avuç oligarşik gücün daha fazla kâr edebilmek için her şeyi tüketen, en önemlisi insanı ve insani değerleri tüketen, yeryüzü kaynaklarımızı soyan ve dünyamızı kirleten adeta bir karadelik gibi yolumuzda mevzilenmiş durumdadır. Öncelikle insani değerler tüketilmekte, mutlak doğruyu reddeden kozmopolit bir kimlik dayatması ve postmodern yani bilinmezci bir epistemolojik demagojiyle alabildiğine tahrip edilmeye çalışılmaktadır. Dünyamızda globalleşme süreci tek belirleyen görülmekle birlikte, ayette işaret edildiği gibi kalbi parça parçadır. Global kapitalizm ABD, Japonya, AB, Çin ve yeni oluşturulmaya çalışılan AVRASYA ekseni arasında bir çıkar çatışmasını da yansıtmaktadır. Küresel kapitalizmin bu güç odakları tarafından rekabet içinde yürütülüyor olması,  en zayıf ve zaaflı yanını da göstermektedir.

Küresel kapitalizmin sanayi devriminden bu yana en zaaflı yanlarından birisi de dayandığı modern toplumu sürekli olarak çürütmesidir.

Batı'da çocuğu yük olarak gören çekirdek aile, ihtiyarlarını bakım evlerine göndermektedir. Verilen zorunlu eğitim, gençleri tüketim kültürüne adapte eden tek tip robotlardan oluşturmaktadır. İş bölümü, insanı hayatın bütünlüğünden koparan ve mekanikleştiren bir sığlığa mahkum etmektedir. Hollywood ise dünya sinemalarına hakim olan bir kültür emperyalizmini globalleştirirken, eğlence, yemek ve giyim ihtiyaçlarında bile insanlar Amerikan tarzı davranma biçimine göre şartlandırılmaktadır.

Yani İmam Humeyni'nin deyimiyle "Büyük Şeytan" globalleşme sayesinde kendi münker, müfsid ve statik yaşam biçimini dünya insanlığına mutluluk kaynağı olarak sunabilmektedir. Ancak bu fıtri değildir. Örneğin Batılı insanın çok fazla roman tarzı kitaplar okuması, kapitalizmin sunduğu bu standart yaşam biçiminin cenderesinden kurtulmak için farklı ütopyalar aramasına bağlanmaktadır.

Global kapitalizmin ve ayrıca dünya sisteminin analizcileri, bu globalleşme süreci karşısında duracak ve cevap üretebilecek en imkanlı potansiyel olarak Siyasal İslam'ı görmektedir. Bu  nedenledir ki Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra NATO'nun tatbikatlarda kullandığı düşman bayrağının rengi kızıldan  yeşil renge dönüştürülmüştür.

Ancak Siyasal İslam, Pan İslamizm gibi dışarıdan bir tanımlamadır. Pan İslamizm "İttihadı İslam" karşılığında kullanılmıştı. Siyasal İslam'ın da doğru içerikle kullanılması için onun günübirlik politikayı değil, vahyi sosyalleştirme çabasını ifade ettiğini belirtmeliyiz. Bu anlamıyla siyaset, Rasulullah'a vahyin ilk inzal olduğu Mekke döneminde de vardı; bugün de ümmeti yeniden nasıl inşa edeceğiz ve dirilteceğiz sorusunu çözerken de vardır ve olmalıdır. Yani İmam Humeyni'nin ifade ettiği gibi siyasetimiz ibadet, ibadetimiz siyasettir.

O halde yeniden bir varoluş çabasını da ifade eden Siyasal İslam'ın büyük şeytan ve global kapitalizm karşısında da hayati sorumlulukları vardır. Bunlardan birincisi mevcudu korumak için direniştir; ikincisi insanlığa zihinsel ve sosyal alanda örnek ve fiili alternatif sunabilmektir.

Globalleşme karşısında 1. ana sorumluluğumuz direniştir:

Birinci sorumluluk alanımız niçin direniştir? Çünkü tevhidi gelenekten gelen değerlerimizi korumak ve İslam ümmetini yeniden inşa ve ıslah çabamızda insani ve İslami duyarlılıklarımızı güçlendirmek için.

- Direnişimiz hayatımızı ve imkanlarımızı korumak söz konusu olduğunda 1940'lardan bu yana Filistin'de, dün İran'da bugün Irak'ta olduğu gibi fiili olarak gerçekleşti ve gerçekleşiyor.

- Fiili çatışmaya maruz kalmadığımız yerlerde ise direnişimiz, Rasulullah (a)'ın Mekke dönemindeki kuşatmayı aşarken sergilediği gibi haklarımızı korumak ve mesajımızı gündemleştirmek amacıyla sivil direniş olarak sürüyor veya sürdürülmelidir.

- Ümmeti yeniden yapılandırma sorumluluğumuzu yani sünnetullahı idrak ettiğimizde bugün için şiddeti stratejik bir açılım olarak kullanmamız vahye ve sünnetullaha uygun değildir. Şiddeti stratejik açılım olarak kullanan insanların psikolojisini anlamak mümkündür. Bu, küresel kapitalizmin uygulandığı devlet terörüne karşı global bir tepkidir. Ama vahye, vakıaya ve sünnetullaha uygunluğundan söz etmemiz mümkün değildir. Bu nedenledir ki şiddeti global olarak kullanmakla; korunma, müdafaa ve bağımsızlık savaşı bağlamında kullanmak arasında çok temel farklar vardır.

Global kapitalizmin karşısında başta İran İslam Cumhuriyeti olmak üzere çok önemli ve bölgesel kazanımlarımız mevcuttur. Ama artık bölgesel kazanımlarımızı sadece bölgesel imkanlarımızla korumak dönemi oldukça güçleşmiştir.  Globalleşme karşıtı güçler bunun idraki içindedir. Farklı kimliklerden de olsa, herkesin kendi kimliğini gizlemeden global kapitalizm karşısında global bir karşı çıkışın irtibat ve dayanışması içinde olması her geçen gün önemsenmekte ve fonksiyonel de olmaktadır. ABD ve koalisyon güçlerinin Irak'a saldırmadan önce globalleşme karşıtı hareketlerin ve Dünya Sosyal Forumu'nun düzenlenmesine ön ayak olduğu savaş ve ABD karşıtı gösteriler, insanlığın adalet ve özgürlük arayışı açısından çok belirleyici olmuştur.

Ancak Müslümanlar küreselleşme karşıtlarının öncülüğünde gerçekleşen bu eylemliliklerle sadece iki ülkede buluşmuşlar ve katılım sağlamışlardır:

1. Muslim Institude ve Gıyaseddin Sıddıki öncülüğünde İngiltere'de.

2. Özgür-Der ve Mazlum-Der öncülüğünde Türkiye'de.

Globalleşme karşıtı hareketlerle irtibat ihtiyacı ve anlamlandırılması yeteri kadar İslami hareketlerin gündemine girmemiştir. Ama; geçen yıl Aksa İntifadası'nın yıl dönümü olan 26-27 Eylül günlerinde bu güçler Filistinli kardeşlerimiz için dünyanın bir çok yerinde yürümüş veya dayanışma sorununu gündemleştirmeye çalışmışlardır. Hele annesi Yahudi olan bir Amerikalı ailenin kızı Rachel Corrie'nin evleri yıkılan Filistinli ailelerin yanında bir barış gönüllüsü olarak direnirken Siyonistlerin buldozerlerince ezilerek katledilmesi olayı; ve yine Batı emperyalizmine karşı Irak'a gelen "canlı kalkanlar" gibi bazı Batılıların fıtri/insani değerler ve ezilen halklar adına gösterdikleri tepki ve fedakarlıklar değerlendirmemiz ve tanımlamamız gereken örnek tablolardır. Dünya Sosyal Forumu toplantılarında en fazla Filistin bayraklarının taşınmış olması da ABD emperyalizmine ve küresel kapitalizme karşı ittifak edilebilecek ve diyalog geliştirilebilecek potansiyelin varlığını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi ile katliamlarına ve işgalciliğine ortak arayacağı 28-29 Haziran 2004'te İstanbul'da yapılması planlanan NATO Zirvesi'ne karşı Türkiye'deki küresel kapitalizm karşıtı Müslüman ve sol muhalif güçler seslerini yükseltmeye çalışacaklardır.

Küresel kapitalizm karşıtlığının bizzat Batılı muhalif güçler tarafından gündemleştirilip Dünya Sosyal Forumu'nda "Başka Bir Dünya Mümkün" diyerek yeni açılımlara ve arayışlara yönelen dinamizmini doğru değerlendirmeli ve analiz edebilmeliyiz. Bu analiz ve değerlendirmelerimizin isabetliliği ve tabana yaygınlaşması açısından bakıldığında da öncelikle İslami oluşum, hareket ve entelektüellerle bütün İslam dünyasını ve coğrafyasını kapsayacak şekilde küresel kapitalizme ve uygulamalarına yönelik ortak bir diyalog ve tartışma formu oluşturup ortak bir dayanışma ve tavır perspektifi üretebilmeliyiz. Muhalif potansiyelimizi küresel kuşatmaya karşı teoride ve pratikte eş güdümlü evrensel bir dil ve tavır tutarlılığına yükseltebilmeliyiz. Sonra da İslam dünyasıyla ilgili olarak oluşturulabilecek bu forum ile Dünya Sosyal Forumu'nun önde gelenleri arasında aynı amaçlar doğrultusunda dayanışma imkanlarını arayacağımız ve birbirimizi doğrudan tanıyıp dinleyebileceğimiz buluşmalar gerçekleşebilmelidir. Gerekli hallerde başvurulan silahlı direniş mevziidir ve genellikle de dönemseldir. Ama sivil alandaki direniş, süreklilik ve tabana yayılma özelliği gösterir. Eş zamanlı ve oluşturulabilirse de eş güdümlü sivil direnişler için, inisiyatif olarak öne çıkan küreselleşme karşıtı hareketler ile İslami hareket ve oluşumların buluşmalarına gereksinimimiz kaçınılmazdır.

Globalleşme karşısında 2. ana sorumluluğumuz sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak alternatifleşme yolunu oluşturmamızdır.

İkinci sorumluluk alanımız için bilgiye ve bilginin gücüne ihtiyacımız vardır. İslam dünyasının, müstezaf halkların, Batı'da ve tüm dünyada fıtri-insani arayışların; ayrıca global güç odaklarının konumlarını doğru ve yeterli bir şekilde analiz edecek reel bilgi gücüne ulaşılmalıdır. Bunun için İslam coğrafyasının konumu, ümmet gerçeği ve İslam tarihi, daru't-takrib anlayışı çerçevesinde ve muhkem nasslar rehberliğinde değerlendirilmeli, bu konuda İslami potansiyel nesnel ve adil ortak bir anlayışa yöneltilmelidir.

Globalleşme sürecinin ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel mantığını, hedeflerini, yeni açılımlarını devamlı takip edebilecek; Dünya Ekonomik Forumu'nun konumunu, zaaflarını ve kararlarını sürekli izleyip analiz edebilecek, farklı bölgelerden ama birbiriyle irtibatlı entelektüel bir kadronun mevcudiyetine acil olarak ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyacı karşılamak için de global çapta özgün girişimlerde bulunulmalıdır. Bu konuda iki önemli alanda bir boşluğu kalıcı olarak doldurabilmek mümkündür:

1.    Küresel sistemin işleyiş bilgisine birinci elden ulaşabilecek ve bu bilgiyi Müslümanların, ezilen halkların ve insanlığın maslahatı doğrultusunda analiz edebilecek nitelikli, evrensel ölçekli, küresel çapta yeterli öğretim üyelerinden oluşan bir akademik çalışma başlatılmalı veya inşa edilmelidir.

2.    Dünya Müslümanlarının entelektüel birikimini ifade eden dergi ve gazete çevrelerimizin konuyla ilgili bilgi, birikim ve faaliyetlerini irtibatlandırabilecek bir koordinasyonla evrensel bir haber ajansı oluşturulmalıdır.

Globalleşme süreci karşısında alternatif cevaplar aranırken, öncelikle İslam ümmetinin yeniden yapılandırılmasını gözettiğimizde, fikri ve fiili kazanımlarımızı, sosyal alandaki başarılarımızı nasıl birbiriyle irtibatlı kılacağımızı diri bir şekilde gündemde tutmalıyız. Kapitalist yaşam tarzı ve dayatması karşısında zihni planda ve sosyal olarak alternatif cevabımızı vakii bir mantık çerçevesinde öncelikle idraklerimizde ve kitabiyatımızda oluşturabilmeliyiz; sonra da reel anlamda ete kemiğe büründürüp sosyal tanıklığını sergileyebilmeliyiz.

Sonuç olarak küresel emperyalizm karşısında var olan siyasi İslam çizgisi yani İslami hareketler, globalleşme karşısında alternatif arayışlarımızın istişari açılımı olacak bir İslam dünyası formunu, ciddi bir ön hazırlık ve üretim mantığı ile tasarımlamalı ve kısa zaman içinde hayata geçirebilmelidir. Büyük Şeytan'a karşı oluşumuz sloganlardan çok, planlı ve katılımcı uzun dönemli ve canlı bir mücadele zeminine oturtulmalıdır. İmam Humeyni'nin de gördüğü ve gösterdiği global ifsada verilecek cevap, sorumluluğumuz ve öncelikli ödevimiz olarak önümüzde durmaktadır.

Esselamu aleykum.