Cumhurbaşkanı'ndan teslimiyetçi ifadeler

Haksöz

7 Haziran 1993 tarihli Der Spiegel dergisinde, TC Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Solingen'deki saldırıların akıbeti üzerine yapılmış bir röportaj yayınlandı. Röportajı Zehra Öztekneci kardeşimiz çevirerek Almanya'dan bize gönderdi. Röportajdan kısaltarak bazı bölümler aktarıyoruz. Bu bölümlerde bile Türkiye rejiminin yöneticilerinin, kendi halkına, kendi halkının ve İslam dünyasının sorunlarına karşı ne kadar ilgisiz oldukları; İslam düşmanları karşısında ne kadar boynu eğik ve Batı'ya entegresyon konusunda ne kadar istekli, Batılı değerlere ve köleliğe yatkın bir zihin yapısı taşıdıkları görülebilmektedir.

- Solingen ile ilgili haberleri okuduğunuzda ilk reaksiyonunuz neydi?

Tabii ki son derece müteessir olmuştum. O zaman nefret de duydum. Ama ben bunun için Almanları veya Alman hükümetini sorumlu tutamam, Olayın asıl faili veya failleri kışkırtmışlardır.

- Kim tarafından?

Suçluların arkasında ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını tahrik etmek ve Almanlar'la Türkler'i ayırmak isteyenler var. Allah'ım bizler istilacı değiliz ki. Biz ilk 800 bin vatandaşımızı Almanya'ya gönderirken...

- Bu altmışlı yılların ortalarından sonraydı. O zaman siz ilk defa başbakandınız...

O zamanlar gönderdiğimiz vatandaşlarımızdan iş gücü olarak oldukça hoşlanıyorlardı. Ama çoğu için Almanya'ya ayak uydurmaları, köy kökenli oldukları için kolay değildi. Şimdi orada ikinci, hatta üçüncü kuşağa ulaştılar ve emniyet içinde yaşama ve çalışma hakkına sahipler.

- Türk gazetelerinde şimdi, iki dilli Almanya'dan söz ediliyor. Hürriyet gazetesi, "Kohl sakalımıza sürdü." diye şikayet etmekte.

Solingen'deki cinayetler herhalde Başbakan'a yüklenemez. Alman makamları da görüldüğü gibi olayın aydınlanması için ellerinden geleni yapıyorlar. Solingen'deki tecavüzü şimdi büyük bir olayın alameti gibi, İki ülkeyi birbirinden ayıracak şekilde yüksek bir üslupta konuşmamak gerekir.

- Başbakan Türkiye ziyaretinde iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açılacağını belirtmişti. Bu halen mümkün mü?

Niçin olmasın? Biz de bunu istiyoruz zaten. Alışverişimizin % 25'ini Almanya ile yapıyoruz. Orada 1,8 milyon Türk yaşıyor. Bunlar bize geri dönüş akını içinde değiller ki.

- Son olaylardan sonra göçmenlik sayısında daha fazla bir artış olmaz mı?

Kesinlikle olmaz. Hem NATO ile müttefikiz. Biz hep beraber daha büyük bir Avrupa kurmak istiyoruz. Ve kendimizi Yakın Doğu'nun, bilhassa amca(oğul)larımızın 300 milyon kişilik bir pazarda yaşadıkları, Orta Asya'nın kapısı olarak görüyoruz. Almanlar ve Türkler çalışmalarını yoğunlaştırmalıdırlar.

- İktidardaki Başbakanınız İnönü, gerektiğinde her Türk evinin önünde bir Alman polisinin beklemesi gerektiğini söylemişti.

Alman hükümetinin gereken her şeyi yapacağından eminim.

- Parlamentoda kabul edilen daha sıkı iltica politikası ile Türkler'e karşı yapılan şiddet eylemlerinin artması arasında bir ilişki görüyor musunuz?

İltica sorunu başka bir problem. Bizim 1,8 milyon Türkümüz Almanya'nın bir parçası. Orada ikinci vatanlarında entegre olmak istiyorlar. Bunun için yardıma ihtiyaçları var.

- Herhalde çifte vatandaşlığı düşünmüşsünüzdür?

Bu entegresyonu kolaylaştıracak uygun bir yol. Manevi bir destek olurdu.

- Anti-Türk duygular yalnızca Almanya'da değil. Bu duygu, Batı Avrupa'nın diğer ülkelerinde de dolaşıyor gibi.

Avrupa'nın politik birleşmesini hedefleyenler, böyle duygulara cüret göstermemelidirler. Ama bir genelleştirme yapılmamalıdır. Türkler'e yapılan saldırılar hususi vakalar.

- Cinayet işleyenlere tepki gösteren, Türk vatandaşları şu anda Almanya'nın şehirlerinde gürültü çıkaran sağcı radikallerin işlevini görmüyorlar mı?

Eğer kargaşa çıkaranlar, Alman kanunlarına karşı gelirlerse, bunların sorguya çekilmeleri lazım, Türklerin çoğu terbiyeli davranıyorlar ve terörist değiller.

- Almanya şimdi Türkiye'nin sağ radikal Bozkurtçular, İslamcılar ve Kürt Komünistler arasındaki kavganın yedek savaş alanı mı olacak?

Bu olabilir. Ama Alman İçişleri Bakanı bu durumda gerekeni yapacaktır. Hem bu aşırıların taraftarları o kadar da çok değil.

- Ama oldukça saldırganlar.

Onların işini görürsünüz siz. Bunda endişem yok. Hem bu gruplar çoğunlukla Almanlar'dan ziyade kendi aralarında çatışıyorlar.

- Almanya ile Türkiye arasındaki şaşkınlıkların bir sebebi de şu anki Balkan politikası. Ankara'dan şu sitemler işitiliyor: Bonn'un Bosna'yı tanımakla oradaki müslümanlar Sırp saldırılarına feda etmiş olması...

Bosna çatışması, bütün medeni dünyanın ayıbı. Hiç kimse oradaki kan akışını durduracak durumda değil gibi. Uluslararası topluluk kendini rezil etti.

- Fakat müslüman ülkelerde Bosna'daki kardeşleri için etkileyici bir yardıma koşmuyor. İşi güzel sözlerde bırakıyor.

Müslüman ülkeler, tek başlarına ne yapabilirler ki? Buraya müdahale etmek bütün dünyanın "lanetli" görevidir. BM veya AT artık harekete geçmek zorundadır.

- Kendinizi Bosna'daki ve diğer Balkan ülkelerindeki müslümanlar için sorumlu hissetmeniz gerekmiyor mu? Bu insanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun bıraktığı bir miras.

Bunlar artık gerçekten geçmişte kaldı. Ama bizi nostalji rahatsız etmiyor. Biz Sırplar'a karşı gelinmesini teklif ettik. Ama bunu bugün hiç bir devlet kendi başına yapamaz. Dünya topluluklarının da katılmaları lazım.

- Bunlar (dünya toplulukları) anlaşamıyorlar ama ve bu yüzden hiç bir şey yapılmayacak mı? Türkiye Batı topluluklarına daha fazla baskı yapamaz mı?

Bunu bütün alanlarda yapıyoruz. Ama cidden Balkanlar'da askeri müdahalede bulunacağımızı düşünün, o zaman kıyamet kopar.

- Balkanlar'daki Sırp saldırganlar, Hıristiyan din kardeşlerini Türkler'e ve İslam'a karşı kendilerini desteklemeye çağırıyorlar.

Bununla yalnız kalıyorlar. Biz kimseyi tehdit etmiyoruz ve bugün medeniyet ve insan hakları değerlerinin yanındayız.

- O kadar çok tasdik olunan geleneksel Türk-Alman dostluğundan şimdi ne kaldı?

Bu dostluğun itina ile korunması gereken kökleri ve değerleri var. Kardeşler arasında da bazen çekişmeler olur. Ama son zamanlardaki iğrenç olaylara rağmen, dostluğumuz devamlı yaşayacak. Buna eminim. Avrupa istikrarının kefili olarak, Almanya ile Türkiye'nin beraber çalışmasına muhtaçtır.