Belgisiz Zamir Oluyorsunuz

Ahmet Örs

Bir serâzâdlık esir etmiş sizi. Yılgın hayatların ortasında inançların yorgunusunuz. Attığınız adımların sizi getirdiği noktada ne ifade ettiğinizi bilmiyorsunuz.

Kendinizi tanımladığınız inançların, üzerinizde tesiri kalmamış. Derin bir boşlukta sallanıp duruyorsunuz. Karşı çıkıp savaş açtığınız anlayışlara teslim bayrağını çekmiş gibisiniz.

Karanlık hayaller ortasındasınız. Umutsuz bakışların sahipliğinde yüklendiğiniz anlamların ne kadar da uzağındasınız. Konuşacak bir dostunuz, edecek bir kelamınız yok.

Doyumsuz ihtirasların çağında ayak dirediğiniz her şeyin kuşatması altında nefesiniz kesiliyor. Ayak direyememek her geçen gün daha da çözüyor sizi. İnançlarınızla sürükleyip kendisine bağlayan dünya arasında edilgensiniz alabildiğine. Belirsiz bir nesnesiniz.

Uzak ülkelerden kalbinizin derinliklerine kadar ulaşan sızılarınız yok artık. Bir ümmet coğrafyası hayal edemiyorsunuz. Soysuz yasakların karşısına çıkamıyor, çizilen sınırlara mahkûm oluyorsunuz.

Konforcu algıların yanına asla yaklaşmayacakken tam da ortasına düşüyorsunuz her türlü rahatlığın. Güzel yaşamayı kulluğa eksenlemiyorsunuz artık. Vücudunuzu, heva ve heveslerinizi tatmin edecek tercihler anlamlandırıyor hayatınızı. Siz de kendinizi tanıyamıyorsunuz.

Süflî arzularınızı ideolojiniz kılıyorsunuz. Yaşayamadığınız zaferlerin yerine oyun ve eğlencelerin sahte zaferlerini ikame ediyorsunuz. Kendinizi ne çok aldatıyorsunuz.

Cihana meydan okuyan cihadınız için güçlü kuvvetli atlar hayalinizdi coşkulu yıllarınızda. Şimdi güç yetmez bineklerinizle prestij peşindesiniz. Gecekondularda paylaşırdınız dostlarınızla inancınızı, şimdi ışıltılı salonlardasınız. Tükenip bitmek üzeresiniz.

Anlamsız yüzlerinizle sahte gülümsemelerin altında eziliyor, inanmadığınız şeyleri dillendirmekten ar ediyor, kendinizi inkâr eden her adımınızla sarsılıyor, en nihayetinde bunlara da alışıyorsunuz.

Çileye talip olan yıllarınıza bir acıyor, bazen onları arıyorsunuz. Kendinizi bulabileceğiniz tek adresin orası olduğunu biliyor, bile bile hakikatin üzerini örtüyorsunuz.

Yorgun bir savaşçı bile değilsiniz. Girip kazandığınız bir savaş yok. Daha talimlerden bile geçemediğiniz halde, bırakıyor, terk ediyor, bitiyorsunuz.

Yeni dostluklar, sahte beraberlikler kuruyorsunuz. Çıkarı temel alan birlikteliklere bel bağlamaktan sakınamıyorsunuz. Hayatın sizi zorladığını iddia ediyorsunuz. Şeytanın adımlarını takip etmemeniz gerektiğini emreden ayeti okumuyorsunuz. Vahyin uzağına düşüyorsunuz.

Okumuyorsunuz. En başta vahyi ihmal ede ede terk ediyorsunuz inancı. Okumamanın bitmek demek olduğuna inandığınız zamanları bir rüya gibi hatırlıyor, hatıralarınızla rüyalarınızı birbirine karıştırıyorsunuz. Kâinattan kitaba uzanan okumaya yaptığınız çağrıları, uzak zamanların masalları sanıyorsunuz.

Kısa yollara tevessül ediyorsunuz. Kısacık hayatınızı mutlaklaştırmak üzeresiniz. Sarp yokuşu gözünüze kestiremiyorsunuz. Eklemleniyor, menfaat teminine direnemiyor, çarkın dişlilerinden oluyorsunuz. Heceleyerek ulaştığınız kimliğinize fütursuzca ihanet ediyorsunuz.

Yalpalayarak yürüyor, eğriyle doğruyu ayıramıyorsunuz. Yolunuzu seçemiyorsunuz. Yolsuz kalanlara rehberlik yapacak imanınızı hatırlamıyor, yolsuzluklara direnemiyorsunuz. Yürüyüşünüz değişiyor, siz değişiyorsunuz. Sizi tanıyan kimseyi bulamıyorsunuz.

Konuşamıyorsunuz. Konuşacak kelimelerinizin olmadığını fark ediyorsunuz. Kendinizle kaldığınızda söyleyecek bir yalan bulamıyorsunuz. Mağlûbiyetinize hükmediyorsunuz.

Bahanelerin ortasında bir yaşama icbar ediyorsunuz kendinizi. Kendinizi siliyorsunuz. Kitabın uzağına düşüyorsunuz. Kudüs'ü unutuyor, bir yoksula umut olamıyorsunuz. Özgürlüğün, adaletin kavgasını verecek dermanın dizlerinizden yitip gittiğinin farkına bile varamıyorsunuz.

Bazen sesiniz olacak bir cümle kurmak istiyorsunuz; fakat cümlenin öğelerini tamamlayamıyorsunuz.

Belgisiz bir zamir oluyorsunuz sadece, isminizi bilip hatırlayacak kimseler çıkmıyor.