Batı’nın Günahlarından Müslümanları Sorumlu Tutmak

İkbal Sıddıki

En iyi sorguların tamamı takımlarca icra edilir. Bir tarafta işkenceciler vardır; parmakları kırarlar, başka bazı fiziki, psikolojik ve duygusal baskı uygularlar. Bir tarafta da iyi adamlar vardır; kurbanı mazur göstermeye çalışırlar, bunun böyle olması gerekmediğini, sizin kendi hatanız olduğunu kendileri gibi biraz makul olursanız tüm bu tatsızlıkların hemen sona ereceğini söylerler. Müslümanlar hayatın tüm alanlarında İslami değer ve ilkelere uygun yaşama teşebbüsünde ısrar ettikleri ve buna mukabil düzenli saldırılara maruz kaldıkları ve İslami hareketlerin her yerde vahşice bastırıldığı, Amerikan ve diğer batılı askerlerin İslam dünyasının her yerine girdikleri bir zamanda son kitabı "What Went Wrong" ile, işkenceci rolündeki George W. Bush'un gerisindeki Bernard Lewis'i düşünmemek zordur.

Böyle bir düşünce çok mu abartılıdır? Her şey bir yana Lewis İslam'la ilgili çalışma yapan batılı araştırmacıların duayeni olarak bilinir. İslam tarihini bilmesiyle, Müslümanlara yönelik sempatisiyle, İslam toplumlarına nüfuz edebi itmesiyle ünlüdür. Fakat kitabının son paragrafında şunları söylüyor:

"Eğer Ortadoğu halkları mevcut şekilde devam ederlerse intihar saldırıları tüm bölge için bir metafor olabilir. Öfke ve kin, şiddet ve kendine yazık etme, yoksulluk ve baskı sarmalından kurtuluş olmayacaktır. Bu da yakın veya uzak bir gelecekte başka bir yabancı tahakkümünü getirecektir. Belki eski tarzda davranan yeni Avrupa'nın, belki yeniden genişleyen Rusya'nın, belki de Doğudan başka bir süper gücün tahakkümünü. Şikayet ve mazlumiyeti bir tarafa atabilirlerse, farklılıklarını çözüp yeteneklerini, enerjilerini ve kaynaklarını ortak yaratıcı bir çaba için birleştirebilirlerse bir kez daha Ortadoğu'yu antikite ve Orta Çağ'da olduğu gibi bir medeniyet merkezi yapabilirler, seçim kendilerinin."

Bu paragraf Lewis'in argümanını ve yaklaşımını özetlemektedir. İslam dünyasının yeteri kadar dağınık olduğunu belirtiyor. Bu noktaya nasıl gelindi? Ne yanlış gitti? Ona göre bunların cevabı Müslümanların Batı'nın teklif ettiği modernliğin gizemlerini öğrenememiş olmaları ve şimdi de kendi başarısızlıklarını kabule yanaşmamalarıdır. Lewis şunu söylüyor; "Müslümanlar nerede hata yaptık, demek yerine, bunu bize kim yaptı, diyorlar." Çağdaş İslam dünyasının tüm sorunları Lewis'e göre İşte bu "öfke ve kendine yazık etme" duygusundan kaynaklanmaktadır. Bu duygu her alanda bizi çevreleyen Batı'nın önerdiği model ve önderliğe karşı direnmeye sevk etmektedir.

Tüm kitap Müslümanların alternatif ve rakip bir medeniyet modeli olarak Batı'nın yükselmesi karşısında başarısız olmalarının analizinden ve değerlendirmesinden oluşmaktadır. Lewis, 15. yüzyıla kadar Müslümanların her alanda Batı'ya önderlik yaptığını, Batı'nın ilerlemelerinin çoğunun Müslümanların bilgilerine dayandığını kabul ediyor. (Bu, "Müslümanların Avrupa'yı Keşfi" kitabının da konusunu oluşturmaktadır. Müslümanlar arasındaki olumlu imaj da buna dayanıyor.) Son yüzyıllarda Batı, modernitenin elemanlarını geliştirince İslam dünyası geride kaldı. 'Savaş Alanı Dersi', 'İktidar ve Refah Arayışı', 'Sosyal ve Kültürel Bariyerler' ve 'Zaman, Uzay ve Modernite' gibi başlıklara sahip tematik bölümlerde Lewis'in bu süreci değerlendirişi İslam'a karşı zaten ön yargılı olanları haklı kılacak ayrıntılara dayalı ve gerçekte bir karikatürden çok farklı olmayan bir İslam tarihi versiyonu sunuyor.

İyi karikatürlerin hepsi açık yanlışlardan çok, gerçeğin ince çarpıtılmasına dayanır. Uzun ince bir adam, kısa ve şişman yerine gerçekte olduğundan daha uzun ve daha zayıf çizilerek karikatürize edilir. Alay konusu olarak ince ve uzunluğu ele alınır. İmaj hemen kabul görür, çünkü öznenin iyi bilinen bu özelliklerine dikkat çeken Lewis'in kitabındaki metot bir fark dışında işte budur. O fark da; karikatürize ettiği özelliklerin İslam toplumlarının gerçekliği olmaktan çok Batı'daki klişeler olmasıdır. Buna göre yöneticilerimiz sadece mal-mülk ve heva-heves peşinde koşar, din adamlarımız saçma ve haram diye teknolojiyi reddeder, İslam ülkelerine seyahat edenler sadece sefahati ve çöküntüyü anlatır, ilerlemek isteyen ancak erkeklerce baskı altında tutulan kadınlarımız vardır. Bizim ülkemizde yaşayan gayri müslimler zulüm görmektedir ve azıcık İslam toplumunda bir ilerleme ve modernleşme varsa onlar sayesinde olmuştur. Lewis kendini destekleyecek birçok örnek ve referans bulmuş ancak desteklemeyecek birçok örnekleri görmezden gelmiştir.

Tüm bu nedenlerden kitabın göze çarpan özelliği, içinde olanlar değil, olmayanlardır. Modern tarihin çoğunda tüm İslam dünyası Batı'nın siyasi tahakkümü altındadır. Bu tahakküm tarihin seyrini belirlemiş ve dünyamıza şekil vermiştir. Bu tahakküm doğrudan ve dolaylı olarak İslam toplumlarını her düzeyde birçok şekilde etkilemiştir.

Bununla birlikte kitabı okuyan kolayca şu izlenimi edinir: Batı tarihi ile İslam tarihi birbirine paralel seyretmektedir ve aralarındaki temas, Batı'nın vermek istediği -bizimse kaba ve nankörce reddettiğimiz- cömert tavsiye ve yardımlardan müstefit kılmak içindir. Bunu söyleyerek mevcut durumumuzdan başkalarının sorumlu olduğunu söylemeye çalışmıyoruz. Durumumuzu geliştirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu da demek istemiyoruz. Basitçe Lewis ve diğer batılıların unutmamızı istediği tarihsel bir gerçeği dile getiriyoruz İslam dünyasını, bu gerçekliği görmeksizin tartışmak -Lewis'in yaptığı gibi- yirminci yüzyıl Avrupa tarih ve toplumunu faşizm ve II. Dünya Savaşı veya komünizm ve soğuk savaşı zikretmeden açıklamaya çalışmaya benzer.

Sonuç kısmında Lewis, tavsiyelerine uymazsak "Bir başka yabancı tahakkümüne" gireceğimiz tehlikesine işaret ediyor. Şu an bir tanesiyle maruz kaldığımızın farkında olmasına rağmen bu gerçekliğe teğet geçiyor. Bunun etkilerini görmezlikten geliyor. Toplumlarımızın kendi yörüngelerinde gelişmelerinin kesintiye uğratılması, sorunlarımızı kendi yöntemlerimizle çözmek için oluşturulan birçok kurumumuzun yok edilmesi, kendi çıkarlarımızdan çok, Batı'nın çıkarlarına hizmet için dizayn edilmiş yabancı ve köksüz sosyal ve siyasal kurumların empoze edilmesi. Bunların sadece tarihi gerçekler değil aynı zamanda cari ve süregitmekte olduğu gerçeğini de göz ardı ediyor. Bizi suçladığı diktatörlükler bizim eserimiz değildi. İslam tarih ve geleneğinde kökleri olduğu için de var olmaya devam etmiyorlar. Bilakis Batı kendi çıkarlarına hizmet için onları iktidarda tutuyor ve onları alaşağı edecek tüm çabaları bastırmalarına yardım ediyor.

Tekrar ifade edelim onu kınamıyoruz. Gücenmiş de değiliz ve Batı'nın farklı davranmasını da beklemiyoruz. Sadece gerçekliği ortaya koyuyoruz ve Lewis gibilerinin ikiyüzlülüğünü dile getiriyoruz. Lewis, Müslümanları "şikayetçi ve mazlumiyetten kurtulmaya" çağırdığında gerçeklikten ve direnişten vazgeçmemizi istemektedir. "Yeteneklerimizi, enerjilerimizi ve kaynaklarımızı ortak yaratıcı bir çaba için birleştirmeye" çağırdığında batılı hiyerarşi içindeki yerimizi kabul etmemizi istemektedir. Ortadoğu'da kurmamızı İstediği medeniyet, Amerikan güdümlü Batılı bir medeniyettir. Nazizmi, komünizmi dünyaya yaymaya çalışırken Hitler ve Stalin'in de benzer şeyler söylediğini tahmin etmek güç değil.

Lewis'in de dediği gibi seçim bizimdir ve dünyanın her tarafındaki Müslümanlar seçimlerini yapmıştır. En iyi akıllarımız şikayetçilik ve mazlumiyeti bir kenara bırakıyorlar, yeteneklerini, enerjilerini ve kaynaklarını ortak yaratıcı bir çaba için birleştiriyorlar. Ortadoğu'yu bir medeniyet merkezi yapmak için çalışıyorlar. Modern, ilerlemeci ve Batı hegemonyasına direnen bir İslam medeniyeti. Bunun içindir ki Batı çok mutsuz. Milyonlar, Lewis'in VVashington'daki dostlarının ve Londra, Moskova, Paris, Tel Aviv, Yeni Delhi ve Müslüman başkentlerinin birçoğundaki müttefiklerinin ve ajanlarının ellerinde acı çekiyor.

Bunun içindir ki batılı İslam araştırmacılarından "Ne yanlış gitti"yi açıklamaları isteniyor.

Bernie, yanlış giden Müslümanların teslimiyeti reddetmeleridir, sizin zevkinize göre şekillenmiş dünyadaki yerlerini kabul etmemeleridir. Hadi bununla ilgili de bir kitap yaz.

Crescent