Başkaldırının Başkenti: Kerbela

Emre Yetkin

Satılmış krallar, bombalanan/

kefenlenen şehirler. Mazlum halklar.

Ve yıkılmış bir kısrak, tökezleyen bir dağ...

Mavi, uzun, iştahlı

atlaslarda uğuldarken parmaklar

-Yüzümü dinledim ve sustum-

Nicedir intihar tadında çağ

Heybetli koşumları, kirli silahları

ve dizüstü etekleriyle, yorgun.

Nicedir,

iri bir hançer körpe başakların döşünde.

Safımızda, suyumuzda, soframızda

yabancı bir buyruk, çelik bir anıt

De bana, erkek gibi adamlar, onurlu kızlar

Ne zaman terk etti beldemizi.

Ah! Pazularımızdaki çöküşü

seyrederken mütevekkil / Yakınıp dövünürken

o kağıttan ve demirden putlar

Malı ve yontuyu kutsayan dudaklar

Kefenledi kıyamını çoğumuzun.

Benim

bu dingin perçemim

işaret parmağımda ey Hüseyin

-Korkuyu inanca vurdum ve konuştum-

Çölde bir at kanıyor

bir at, bir yemin, ulu bir ateş

Çoğalan ve sağaltan

bir feryat... Biz

bu çağcıl sunaklarında dünyanın

ne kadar yalnızız böyle... Ötelerde

Musa'ya güç katıyor oysa Harun

ve İbrahim'e aşina bir yıldız

Sokakların ve çocukların her coplanışında

Bağdat'ın, Beyrut'un, Beyazıt'ın

Her vuruluşunda

saklanacak bir yer arayan

utangaç avuçlarımıza bakıyor.

Efendi

kır tesbihini ve kocamış kuşlarını uçur

Milyon kere su vursam da küflü bileklerime

bu kir arınmaz

Bu kıble tanımaz uyuşmuş alnını,

delmedikçe bağrını, çağrısı Kılavuz'un!

Benim bu mukavim, bu militan yüreğim

gecikmiş bir gül ordusu ey Hüseyin

Şavkıyan bir ayet... Silkinen, dirilen

bir vaha... Genç ama soylu

bir isyan... Tarihin, zincire vurulmuş ümmetin

o mustaz'af varoşlarında, meydanlarında

Yüreklere Kur'an düştü bütün

-Değişsin artık bu eskil meali yüzümün-

Ah siz! İğdiş bir miskinliğe kapılan yazgılar,

papyon kıravatlı rahleler, siz

bilir misiniz

toprağın, boyun eğmeyen

çocukları var hala

Ben

çağrıyı işittim ve Rahman'a yöneldim

Ve yüreğimi sürdüm kızgın namluya ey Hüseyin