Aynı Tas Aynı Hamam Ya da Fazilet Partisi

Haksöz

RP'nin kapatılmasının ardından kurulan Fazilet Partisi 14 Mayıs tarihinde genel merkez açılışı ile birlikte parti organlarını da ilan etti. Açılış tarihinin 14 Mayıs olarak belirlenmesi Tek Parti diktatörlüğünün yerini halkın tercihlerine bıraktığı 1950 yılının 14 Mayısına işaret etmesi bakımından tercih edilmişti-.

"İlk adım" olarak adlandırılan bu açılışın temel sloganları ise demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukuk devleti ve kalkınma şeklinde belirlenmişti. Sloganların çoğunun, son dönem uğranılan haksızlıklara karşı bir tepkiyi dile getiriyor olmaları, 28 Şubat süreci içinde anlamlı gözükse de içlerinin nasıl doldurulduğu ve doldurulacağı henüz belirsiz bir halde duruyordu.

Fazilet Partisi ile birlikte başlayan yeni dönemi sağlıklı değerlendirmek için zaman erken olmakla birlikte, FP çizgisinin yeni olmayıp "30 yıllık geleneğin" bir devamı olması ve şimdiden ipucu veren kimi gelişmeler bize, "Perşembenin gelişi" misali bazı şeyleri gayet net gösterebilir. Buna göre RP'nin "krallık yönetimi" görüntüsünün FP'de de devam edeceğini söyleyebiliriz.

"Kral öldü yaşasın yeni kral" tarzında seyreden bugünkü kimi gelişmeler ve parti içi demokrasi, ya da taban demokrasisi gibi ifadeler çok kere ölen kralın mirasına konma ve yeni kral olma iştiyakı ile söyleniyor gibi gözüküyor.

Doğrusu Türkiye'deki hemen hemen bütün partilerin ortak problemi olan bu sorunun FP'de de var olması sorunun "ehemmiyetsiz" görülmesine yol açıyor.

FP ile birlikte gündeme gelen parti içi demokrasi ya da istişare eksikliği tek adam vesayeti ya da eski uygulamalara karşı polit büro benzetmesi şu günlerde bir hayli revaç buluyor. Bir dönem sürekli altını çizmeye çalıştığımız bu yanlışların bugün "keşfedilmesi" ilginç görüntüler oluşturuyor. Bu yeni kâşiflere "günaydın" yerine "hayırdır" diye soruyoruz. Zira bu zamanlama başka bir hitabı ya da soruyu anlamsız kılmaya yetiyor. Tek adam ya da polit büro gerçeğini iktidarda iken; mesela İsraille anlaşmaya imza koyarken, mesela 28 Şubat sürecine destek verirken; mesela Çekiç Güç'ü onaylarken ya da bir başka "U" dönüşünde farkedemezdiniz mi yoksa. "Tek adam" sizi hipnotize mi etmişti? Yoksa "kimsesizlerin kimsesi" olmak için topladığınız oylardan sonra "ceylan derisi" koltuklara oturma hayali ile lüks makam arabalarına binmenin zevki daha mı ağır basmıştı?

İlkesi ve tutarlılığı hiçbir dönem olmamış bir çizginin, hangi konu etrafında olursa olsun yaptığı tartışmaların menfaat ve hırstan bağımsız gözükmesi ne şekilde kamufle edilirse edilsin mümkün değildir.

İslami duyarlılığı olanların bu gerçekleri görmedeki basiretsizlikleri ya da temelsiz, mesnetsiz belki de alternatifsizlikten beslenen duygusallıkları bir süre daha istismarcılığa prim verecek gibi gözükmektedir.

Fazilet Partisi'nin Nazlı Ilıcak, Oya Akgönenç ve Nevzat Yalçıntaş'ı vitrine alması, benzerleri daha önce de denenen girişimlerdir. Yine yeni FP yönetiminin "kokteyl" düzenleme ihtiyacı içinde gözükmesi de baştan beri "rüzgara göre şekillenen" bir hareket için şaşırtıcı olmamalıdır. Dünkü 5 yıldızlı otellerdeki düğünler ya da benzeri toplantılar düşünüldüğünde bugünkü yeni "bidat"ler de normal görülmelidir.

FP'nin baştan beri "emanetçi" görüntüsü içinde algılanan kurucu liderlerinin yerini, Recai Kutan'a bırakmış olması ve akademisyen ağırlıklı oluşturulan MKYK ve Parti Meclisi'nin, yaşanılan bu süreçte ihtiyaç duyulduğuna inanılan "Temkin ve ağırbaşlılıkla" ilgili olduğu yorumları yapılıyor. Yine bu bağlamda partiyi "aşırılaştırmaktan" kaçındırmaya sürekli vurgu yapılıyor. Önemli yanlışlar ise işte tam bu noktada yapılıyor. Ya da yanlışlara buradan başlanıyor. Şöyle ki; RP'nin başına gelenlerin bütün kabahati üç-beş "aşırıya" fatura edilip onların söyleminden ve dikkatsizliklerinden uzak kalmalı deniyorken, yani özeleştiri ilk önce örneğin Şevki Yılmaz ya da Halil İbrahim Çelik gibilerin münasip olmayan söz ve demeçlerinden başlatılırken, bir müddet sonra düzenle aramızda bulunan alameti farika sayılan ne varsa atmaya ve tipik bir kitle partisi olmaya dönük imalara ve hatta isteklere geçiliyor. Yani bir üslup hatasının eleştirisinden kalkan ve çok kere haklı da olunan bir noktadan sonra, mesele usul ve hedef eleştirisine hatta bir tür kimlik reddine kadar getiriliyor. Tabi burada, hedef ve kimlik ifadelerinden oy verenlerin beklentilerine yönelik partinin kendisinde var sayılan İslami renkleri, tonları kastediyoruz.

Bakışların böylesine içe yöneltildiği bir süreçte "hırsıza kabahat bulan" da pek görülmüyor. Herkes kapının, pencerenin açık bırakıldığı söylemine sarılıyor.

Hırsıza yönelik tedbirler sadedinde ise onun şerrinden emin olmak için yalvarmak ya da yılışmak dışında pek bir şey yapılmıyor, hatta gündeme bile getirilmiyor. Bir tür deve kuşu psikolojisi ile sürdürülen bu politikaların adına ise "temkin" deniyor. Doğrusu öteden beri "kuyuya atılan taşların" ve "devrilen çamların" çokluğu da bu temkin politikalarının en büyük sermayesini oluşturuyor.

Görünen o ki; Fazilet Partisi önümüzdeki günlerde düzene uygun "temkinli adımlar atmaya" ve değişmeye/değiştirilmeye devam edecektir.