Acı

Ali Değirmenci

"Öteki çocuklara; hayatın ve dünyanın Öte yüzündekilere..."

O hep bizim adımızın başucundadır, attığımız her adımın hep yanında...

Yüreklerde 'bal eylenen' odur. Çığlık ve haykırışlarda dillenen, dile gelen o!

Biz büyüdükçe o da büyür. Tarih gibidir; ekin ve ekmek gibi... Devingen ve doğurgandır, namuslu ve alabildiğine üretken.

Kabil'in murdar baltasında o vardır.

Gemiyi inşa ederken, horlanan, alay edilen Nuh'un nasırlı, güngörmüş, usta ellerine ve Nebevî hüznüne o eşlik eder.

İbrahim'in yüreği onunla genişlemiş, âteşîn bir yürek ve dirençle karşılaşan ateş onunla sönmüş, İsmail onunla muştulanmıştır.

Ve onurlu direnişlerle geldiğinde "hak edilmiş hüzünler" bahşeder bize... bizi silkeler, bizi özenle sunar, bizi kakışlar! Onunla bilenir öfkemiz, özlemimiz. Fakat aynı zamanda, sabır ve sebatta usta kılar, daima ve itinayla onarır bizi. Onun çıngısıyla yeniden kalkarız düştüğümüz yerden. Çünkü acı en sahih belleğidir insanın; unutturma-yandır ve elbette biliriz ki "umudu vuramazlar!"

Bir kuyumcu rikkatiyle işlenir böylece, sedamız ve kavgamız. Acı; bilgedir. En bilimli annedir. Nice öğrencisi olan münbit bir mektep gibidir. Fırtınalı şiirler, yasak kitaplar gibi.

Görklü Yakup'un gözlerinde devinen evlât acısıdır o... Işık olur sonra, basiret olur, kanlı gömleğe sinmiş güzel Yusuf kokusudur. Zindanda çoğalır, başak verir; rahmet, esenlik gibi kuşatır kıtlığı, kuraklığı, karanlığı...

Nebi Eyyub sabrıdır! Sabra bey'at etmiştir sonra.

Kıyam eden gençlerin mağara dostudur, özenle durur tarihin ve zamanın kıyısında. Hendeklerde işkenceyle öldürülen mü'min erkek ve kadınların yanında, nakşeder çığlıkları arza. Ki arzın ömrü, belki biraz da acının tarihidir!..

Ve biz ne çok ölürüz öldüğümüzde, ne çok ve ne çabuk çoğalırız ağladığımızda biz...

Gözyaşında, alın kırışığında, işkence hatırasında, cop izinde, gölgesi arkadan vuranların ihanetinde hep o vardır!.. Göç yollarında; yakılan, yıkılan, boşaltılan mezralarda, dağ başlarında, ekmek kavgasında o..; Kerbelâ'da, Hiroşima'da, Halepçe'de, Hama'da, Kana'da... Öldük mü beş on bin birden ölürüz çünkü biz!

Ve acı; akranımız, adaşımız, arkadaşımızdır çoğu zaman... Sürgünde, vurgunda, kırımda, yıkımda, katliamda, kamplarda, kıtlıkta... Parçalanan gövdemiz, kırılan kollarımız, kınanan inancımız onu ne çok çağırır, çağrıştırır bize.

Ezik, öyle içten, öyle imlasız, öyle yalansız yapmacıksız ağlarız, diz kırıp yanında, dünyanın bütün güzel çocuklarıyla, bütün güzel anneleriyle, anne yürekleriyle beraber. Ve gün gelir, "Kitab'ın kavline uyarak" doğruluruz, tutunup yeniden ona. Bir kıvılcım, bir kıyam şarkısı, patlayan taptaze bir gonca gibi... Taşlaşmış yüreklere karşı saf tutarız, birbirine omuz vermiş ayetler gibi, elif elif düşeriz yollara. Çünkü acı, her zaman diri ve evrenseldir. Çünkü bitimsiz bir ordu, bir bengisu gibidir; acılı ve onurlu yüreklerde, İNTİFADA!..

Ve binlerce güvercin havalanır bizden özgürlük iklimine ve oradan muştu ve zaferle yere ağar binlerce ebabil;

Ve; "Hasbünallahü ni'me'l-vekil"...