17 Ağustos Depremiyle Ortaya Çıkan Acılar, Sevinçler, İhanetler

Sezai Arıcıoğlu

17 Ağustos 02. Saat. 3:02. Türkiye, tarihinin en ağır depremlerinden birine tam 45 saniye şahitlik etti. Depremi yaşamayanlar depremin ardından bu bölgelere gittiklerinde şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı ve deprem bölgelerine bir kez gidenler dahi adeta depremi yaşıyorlardı. Aradan koca bir 3 yıl yani 1245 gün geçti, hala depremin yaralarını sarmaya çalışan, diğer deprem bölgelerine nazaran unutulmuş bir kenara itilmiş, kendi kendine yaşam mücadelesi veren bir yer vardı... Sakarya depremde en ağır yıkığı almasına rağmen, depremde en çok ölüyü vermesine rağmen, deprem gecesi 2 farklı deprem olduğu bunlardan birisinin üssü Gölcük Donanma Komutanlığı'nın altı olduğu, diğer depremin üssünün Adapazarı, Arifiye beldesi olduğu iddialarının üstü kapatılan, bir şekilde unutulan, görmezden gelinen şehir Sakarya. Evet deprem bölgesini görmeyip depremin yaratmış olduğu etkiyi merak edenler var ise hala Adapazarı'nı görmeye gidebilirler, inanır mısınız Sakarya'da merkezin orta yerinde vinçler, kepçeler cirit atmakta. Yazın toz, kışın çamur Sakarya halkının en iyi dostları haline gelmiş. Bu insanlar bir şok geçirmekteler, neyin ne olduğunun farkında değiller. Tepki verecek güçleri, karşı koyacak dirençleri, yanlışı fark edecek zihinlerini kaybetmişler. Mutsuz, üzgün, umutsuz ve aynı zamanda mazlum durumdalar. Gelen yardımlarına el konmuş, devlet basın aracılığıyla durumu manipüle etmekte hiç geç kalmamış. 17 Ağustos'ta yani depremin üçüncü yıl dönümünde geceyi caddelerde geçirdik. Saat 3'e yaklaştığında 30-35 kişilik ulusal medyadan sadece Kanal 7'nin şahitlik ettiği bir grup onurlu insan, polisin kuşatmasına rağmen devletin yaptığı haksızlıklara ve ilgisizliğe tepki göstermeye çalıştı. Evet Sakarya başka bir ülkenin parçasıymış gibi üvey evlat muamelesi görüyor. Bunun nedenini araştırmak, depremin moral, eğitim, ekonomi gibi alanlarda etkisini anlayabilmek için Sakarya'da bir araştırma yaptık. Ayrıca deprem dosyamızda Sakarya Dayanışma Platformu olarak yaptığımız "Deprem Sürecinde Değişim" başlıklı deprem anketini bilgilerinize sunuyoruz. Sakarya Dayanışma Platformu Başkanı Kadrican Mendi'nin konuyla ilgili değerlendirme yazısını da ilgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz.

DEP-DER Yönetim Kurulu Üyesi İBRAHİM ARSLAN:

Depremin izleri giderildi mi?

3 senede değişen hiç bir şey yok. 40.000 konut ihtiyacına karşılık yapılan konut sayısı 8.200 bunlarında yarıya yakını teslim edilmedi ya da yarım yamalak teslim edildi. Şehir hale şantiyeyi andırıyor. Alt yapı ve konut ihaleleri genellikle MHP'ye yakın müteahhitlere verildi. İhaleleri alanlar üzerine kar koyarak birbirlerine devrettiler. Böylece bir iş üzerinden en az 4-5 şirket büyük paralar kazandı. Tabi ki yapılan işlerin niteliği de o oranda düştü. Bu nasıl bir vicdandır ki insanlara çatısı akan evler teslim edildi.

Adapazarı cezalandırıldı mı?

Devletin sorumsuzluğu ve ulusal medyanın duyarsızlığı kolayca açıklanamaz. Kasıt var bizce.

Sivil toplum ne durumda yalnız mısınız?

Sistem çizgisinde ki oluşumlar zaten yolsuzluğa batmış durumda. Ticaret ve Sanayi Odası'na yollanan ve meçhul olan milyarlardan bahsediliyor, Sisteme kısmen muhalif olan kesimlerde ise bir yılgınlık var. Bir iki sendika ve bir iki siyasi parti dışında eylem ve toplantılarımıza katılan olmuyor.

İlerisi için ne diyorsunuz?

İçinde bulunduğumuz temmuz ayında (2002 temmuz) 2000'e yakın esnaf kepenk kapattı. Toplamda ise bu sayı 6000'i buldu. Açıkçası Zor günler bekliyor Adapazarı'nı. 17 Ağustos'ta anma programını bırakın afişlerimizi asmaya bile izin alamıyoruz. SESOB, ATSO gibi kuruluşlara ise hiç zorluk çıkarılmıyor. Sisteme muhalif sivil toplum üzerinde bir korku yaratılıyor. Önce bu yıkılmalı. Depremin 3. yılında 17 Ağustos gecesi Adapazarı'nda hiç bir etkinliğe izin verilmiyor.

BBP İl Başkanı HASAN KURŞUN:

Sakarya'da depremin izleri hala neden silinmedi?

Bunun cevabı ihalelerin Ankara merkezli oluşu aslında yapılan hizmetler merkez tarafından takip edilse, gerekli kontroller yapılsa şimdiye kadar Sakarya depremin yaralarını sarardı. Fakat açılan ihalelerin asıl amacı yaşanabilir bir şehir yaratmak mı? Yoksa Ankara'ya yakın zengin! iş adamlarını kalkındırma mı pek anlamış değiliz. Görüştüğümüz inşaat şirketleri örneğin yapılan alt yapı işinin kendilerinden önce 4-5 el değiştirdiğini, bunun da son olacağı garantisini de veremeyeceklerini söylüyorlar. Bu tip bir anlayışın egemen olduğu bir yerde nasıl olacaktı çalışmalar normal sürede tamamlanabilecekti.

Sivil toplum ve halk bir şey yapamaz mıydı?

Sivil toplum kurulularının düzenledikleri bazı toplantılara katıldık. Toplantılarda genelde bu örgütlerin pek fazla bir şey yapamayacağına, bu haksızlığa ancak Milletvekillerinin dur diyebileceği, Ankara'ya uyarı niteliğinde bir eylem yapmanın sonuç vermeyeceği havası estirildi. Bu yüzden bu sivil toplum kuruluşları bırakın halkı mücadeleye çağırmayı daha çok halkı umutsuzluğa sürükleyen davranış sergilediler. Halk zaten kendisinde böyle bir gücü hissetmiyordu, bu tip korkakça tavırları da görünce iyice sindirilmiş bir hal aldı. Halkın Ankara'ya hiç bir güveninin kalmadığı kesinlikle bilinmeli ve bu halk elbet bir gün bu yapılanların hesabını soracaktır.

İnsanlar üst başlarına bile dikkat etmeyecek kadar hayata küstüler. Panik atak nöbetleri, depresyon sık rastlanan rahatsızlıklar. Toz, toprak, çamur ve biri bitip biri başlayan yol çalışmaları, kazılar insanlardaki psikolojik patlamaların sebeplerindendir.

HADEP İl Başkanı ABDULGANİ ÇİFTÇİ:

Adapazarı neden hala depremin izlerini üzerinde taşıyor?

Bunun birçok nedeni var. İlk olarak Yalova şehrinin bunca kısa bir sürede depremin yaratmış olduğu olumsuzlukların üstesinden gelebilmesinin nedeni çalışma ve sosyal güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın bu bölgeyle yakından ilgilenmesi (kayırması) dir. Yine Gölcük beldesinin kısa bir sürede kalkınmasının sebebi ordunun önemsediği bir yer olması ve yapılan çalışmaları bizzat ordunun organize etmesi, sermayenin şehri olması, belediye başkanının sistemle olan ilişkisi Kocaeli vilayetinin herhalde önemsenmemesi gibi bir şey olamayacağının ispatıdır. Sakarya'ya gelince 6 Milletvekilinin sadece hükümet partilerine mensup olması pek önemli değilmiş gibi görünmekte. Ayrıca belediye başkanının muhalif bir partinin mensubu oluşu ve bizim en çok önemsediğimiz ve altını çizmek istediğimiz konu olan Sakarya'nın cezalandırılmış olması sonucunda Sakarya hala depremin üzerinden 10 gün geçmiş gibi bir görünüme sahip. Şu iyice anlaşılsın sistem bizleri cezalandırıldı.

Peki halk bunu anlayamadı mı? Daha da önemlisi bunu anlayıp balkı uyarması gereken sivil toplum örgütleri bunu halka anlatmadılar mı?

Sistem kendi içersinde çok akılcı bir tutum sergiledi, insanlara para yardımı yapacakları iddiasını ortaya atarak halkın beyninin başka bir düşünüyle meşgul edilmesini sağladı. Halk sadece alacağı paranın hesabını yapıyordu. Neticede 100'er milyon para için milleti dilenci yaptılar. Adı geçen "sivil toplum örgütleri" ise halkın dertleriyle uğraşmaktan ziyade alacakları kredilerin peşine düştüler. Atso başkanı kendi hesabına para geçirmekle, Tic. Borsası başkanı defterdarlık binasını restorasyonuna talip olmakla beraber, et-balık kurumunun özelleştirilip kendilerine bırakılmasını, Panko Başkanı kapatılan şeker fabrikasından bir pay alabilmenin mücadelesini verirken halk 20 metre kare prefabriklerde yaşam mücadelesi veriyordu. Bu kurumların hepsi sitemden besleniyorlar. Bunların sistemi tehdit edecek çalışmalar olarak değerlendirilen eylem yapma düşüncesine karşı oldukları bilinmekte. Bu yüzden bırakın insanları yapılan yanlışlıklara karşı uyarmayı insanları uyutmak için çaba sarf ediyorlar.

Bunca yapılan yanlışlar neyin göstergesi?

Sistemin iflas ettiğinin bir kanıtıdır bu yapılanlar. Bir sistem felaket zamanında şehirleri kendisine yakın olanlar sıralaması yaparak, yapılacak yardımlarda bu sırayı gözetebilecek kadar cani olabiliyorsa artık insanlık adına bu anlayıştan bir şey beklenemez. Sistem iflas etmiştir. Bir an önce farklı bir yapılanmaya gitmelidir. Üç yıldır hiçbir olumlu iş yapmayan, insanları bu mutsuz yaşama mecbur edenlerin, çocukları köstebek yuvalarında oyun oynamaya sevk edenlerin zihniyetini, bu sivil toplum adı altında insanları sömürenlerin beslendiği sistemi sorgulamalı ve bir sonuca varmalıvız.

ATSO Yönetim Kurulu Üyesi ENGİN ÖZKOÇ

Adapazarı bu denli zor günler yaşıyorken sizinde İçinde bulunduğunuz Adapazarı'nın en etkili sivil toplum örgütü ATSO (Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odası) neden sessiz kalmayı, hiçbir olumlu bir adım atmayı düşünmüyor?

Şunu ilk önce bilmeliyiz ATSO başkanı Erol Öztürk bu örgütü çiftlik haline getirmiştir. Bu kurum işine gelince sivil toplum örgütü olur, eğer menfaatleri gereği meslek odası olması gerekiyor ise hemen bir vizyon değişikliğine gider ve karşımıza meslek odası olarak çıkabilir. Yani ikiyüzlü davranmaktan çekinmeyen bir yapı hakimdir. Bu örgütlerin halkın dertlerine derman olma, halkın sesi olma gibi bir kaygıları yoktur. Bu örgütlerin bir eylem düzenlememekle mukabil düzenlenenleri de baltaladıkları olmuştur. Bu örgütlerin tek derdi merkezle aralarının iyi olması gerisi pek önemli değil. Aslında olumlu İşler yapılıyor ama halk için değil kendileri için.

Peki bunlar ne yapıyorlar ne yaptılar?

Halkımızın konut ihtiyacı var dediler, ucuz taksitlerle halkı ev sahibi yapalım dediler hemen. Bir kurul oluşturuldu. Evlerin nasıl olacağı konusu halledilip çıkan sonuç halka duyuruldu. Halk tarafından şartların uygun olması nedeniyle evler büyük bir ilgiyle karşılandı. Aylıklar belirlendi, kısa bir süre sonra yer alınıp evlere başlanacağı belirtildi. İlk aşamada aylıklar 150 milyon daha sonra 350 milyon, 750 milyon, 1 milyar olarak belirlendi. Ücretin hızlı artışı sonucunda büyük bir tepki oluştu, kooperatiften ayrılmalar birbirini takip etti. Gelen tepkiler üzerine başkan açıklamalarda parası olana ev var diyerek işin içinden çıktı aradan üç sene geçti hiçbir olumlu adım atılmamışken geçen günlerde gece yansı operasyonu ile ne olduğu anlaşılmadan 700 milyara arsa alındı ve şimdi bu arsanın orman arazisi oluğu ortaya çıktı bu sebeple başkan bu olaydan ötürü yargılanacak. Ayrıca TOBB Sakarya'da halka ücretsiz dağıtılacağını duyurduğu toplu konut armağan etti. Daha sonra öğrendiğimize göre bu evler halka para ile dağıtılacak. Bunu duyar duymaz ATSO Başkanına hibe edilen bir evden nasıl oluyor da Devlet para talep edebiliyor diye sorduk. Kendisinin bize verdiği cevap, bunu hiç düşünmediği. Aynı soruyu TOBB başkanı Rıfat beye yönelttik onun da bizlere verdiği cevap diğerinden pek farklı değildi, ben bunu hiç düşünememiştim. Tabii ki düşünmezler çünkü akılları başka yerlerde. ATSO Başkanı işadamlarının 1. Organize Sanayi Bölgesine yatırım yapması için kampanyalar başlattı. Bu işadamlarına uygun kredi alacaklarını söyledi bırakın uygun krediyi tapularının alınmasında, organize sanayi izninin alınmasında dahi yardımcı olmadı. Yatırım yapan işadamları ortaya atılan iddiaların gerçeği yansıtmadığını anlayınca kendileri kredi almak için bankalara başvurunca tapuları olmadığı için kendileri de kredi alamayarak zor durumda kalıp çoğu fabrikalarını kapattı ve ortaya ATSO başkanının insanları aldatması sonucu vahim tablolar çıktı. Adapazarı'nda halk çoğu ihtiyacını karşılayamıyor, İnsanlar İhtiyaçlarını karşılamak için İzmit'i tercih ediyorlar. Ekonomi alt üst olmuş durumda.

İleride ne olacak? Çözüm...

Çözüm bu tip odaların şuanda olumlu hiçbir şey yapmadıklarının, bu tip yerlerin beslendikleri bir kaynak olduğunun, hükümetin ne kadar aciz bir duruma düştüğünün farkına varılmalı, bunlardan hesap sorabilecek bir yapılanmaya gitmeliyiz. Bunlardan hesap sormalıyız. Ancak bu şekilde hakkımızı alabiliriz.

MÜSİAD Sakarya Şubesi Başkanı AHMET İŞGÜZAR

Sakarya ekonomisi ne durumda?

Bizim üyelerimizin 22'sinin iş yeri, 25 üyemizin evi yıkıldı. Sakarya ekonomisi %37-40 oranında bir seviyeye düşmüştür. Kapatılan fabrikalar, üretimin düşürülmesi ekonomiye çok olumsuz bir şekilde yansıdı. İşsizlik almış başını gidiyor. Her gün üniversite mezunu, yüksek lisansını tamamlamış gençler ne iş olursa yaparız iddiasıyla iş yerlerimize geliyorlar. Hayvancılık ölmek üzere, şeker fabrikası kapatıldı millet pancarını Eskişehir'e götürmekte zorlanıyor, fındık paralarında 3-4 sene öncesinin verilen paraları aranmakta, insanlar yaptıklarının karşılığını alamıyorlar. 1.1.2001 tarihinde hükümet Sakarya'nın kalkındırılması gereken şehirler arasında gösterilmesinin kararını aldı, aradan kısa bir zaman geçti hükümet Sakarya'yı kalkınmış iller kategorisine soktu. Bu nasıl bir anlayış. İnsanlar mısır, pancar, buğday ekerlerdi, bunlarda gözle görülür bir düşüş var. 25-30 bin konut açığı olduğu söyleniyor bunun üzerine insanlar kendi çabalarıyla konut sahibi olmak için başvuruyorlar daha ilk aşamada ruhsat için 6 milyar isteğiyle karşılaşıyorlar. Bu millet nasıl ev sahibi olabilir? Devlet kendi haricinden farklı kurumların yaptırdığı evlerden dahi para talep ediyor. Sorduk neden para talep ediyorsunuz diye. Bayındırlık bakanı şu cevabı verdi: Biz oraya yol götürdük, alt yapısını hazırladık, arsa verdik, ulaşımı sağladık bu yüzden bu evlerin sahipleri de diğer hak sahipleriyle aynı muameleyi görecektir. Bunu bir devlet nasıl düşünebilir anlamış değiliz. Bu bölgede işsizlik %100 oranında artmıştır, ekonomi %60 oranında gerilemiştir, bunlar ilerisi için güzel günlerin bizi beklemediğinin kanıtıdır.

Saadet Partisi İl Başkanı FAHRETTİN BAY:

Sakarya'da depremin izleri neden hala silinmedi?

İlk olarak bilmemiz gereken bazı gerçekler var. Yalova, Gölcük ve Kocaeli'ye nazaran Adapazarı depremi daha ağır hissetmesine rağmen bu şehir yardımlardan yeterince faydalandırılmamıştır. Yalova'da Yaşar Okuyan'ın Gölcükte komutanların devreye girmesi, Sakarya'nın ise bu. denli derin İlişkileri yerine getirecek bir gücü bulunmadığından basınında yanlı tutumu sayesinde Sakarya'ya hak ettiği ilgi gösterilmedi.

Bunca sıkıntının ortasında geleceği nasıl görüyorsunuz?

Durumun kötüye gittiğine söyleyebilirim. TZDK (Türkiye Zirai Donatım Kurumu) kapatıldı, Şeker Fabrikası kapatıldı, Vagon fabrikasının bir bölümü kapatıldı. Bu fabrikaların Ekonomiye katkısı 600 trilyona yaklaşıyordu. Bunun yaratacağı etkide herhalde ciddi boyutlarda insanları olumsuz yönde etkileyecektir.

İnsanların bunca yapılana tepkisizliği neden?

Halkın tepki verecek bir gücü olduğundan haberi yok. Halkı tepki vermesi gerektiği konusunda sivil toplum örgütleri uyarıcı olmak niteliğinde bir takım aktiviteler düzenlemeliydi. Bu örgütlerde gerektiği kadar olayın üzerine anlaşılamayan bir nedenden ötürü pek fazla gitmemişlerdir. Bunun da sorgulanması gerekmektedir.

LDP İl Başkanı, (Psikolog): DURUL MERT

Adapazarı'nda depremin izleri hala taze. Bunun sebebi nedir?

Biz halkın bunca zor şartlarla karşılaşmasının müsebbibi olarak Ankara partilerini görmekle birlikte bu partileri her seçimde yeniden iş başına getiren, hafızası zayıf halkında suçlu olduğuna inanıyoruz. Halkımız bunca zamandır yapılması gerekenleri hiçbir şekilde yerine getirmeyenlere tepki vermeliydi. Mücadele edilmeden hak alınamaz.

Neden tepkisiz kalındı?

Eğitimsizlik tepkisizliğin baş sebebi. Senelerdir laf ebeliğiyle bu halkı uyutan siyasilerin iç yüzünü anlamak için insanların kendilerini geliştirmeleri lazımdır.Bu olay sayesinde şehrimiz insanlarının olaylar karşısında nedenli tepkisiz kalabileceğini de görmüş olduk. Halk sadece kendi arasında konuşmaya alışmış.

Sakarya halkında deprem sonrası görülen başlıca ruhsal sorunlar nelerdir?

İnsanlar üst başlarına bile dikkat etmeyecek kadar hayata küstüler. Panik atak nöbetleri, depresyon sık rastlanan rahatsızlıklar. Toz, toprak, çamur ve biri bitip biri başlayan yol çalışmaları, kazılar insanlardaki psikolojik patlamaların sebeplerindendir.

Tansel Dershanesi Eğitim Danışmanı: MUHARREM DEMİRCAN

Depremin eğitim üzerindeki etkiler?

Depremin eğitim üzerinde somut bir şekilde etkisi olduğunu söylemem pek gerçekçi olmaz. Daha doğrusu benim öğrenciler üzerinde böyle bir etkileşim olduğuna dair bir gözlemim olmadı. Öğrencilerden ziyade aileler üzerinde daha büyük bir etkisi olduğunu söyleyebilirim. Öğrencilerin belki arkadaşlarıyla, belki de bizlerle beraber olmalarından ötürü böyle bir korkuları olmamış olabilir.

Öğrenciler depremi çok ciddi bir problem olarak görmüyorlar.'Okulu kazanmak, üniversite hayatını yaşayabilmek, orada onları bekleyen sürprizlerin olduğuna dair gelişen düşünce sistemleri onları daha fazla işin bu yönüyle ilgilenmelerini sağlıyor. Öğrencilerin birçoğu için deprem olmuş olmamış pek önemli değil.

Depremin kendilerinden bir şey götürdüğünü düşünüyorlar mı?

Bu çok önemli bir gerçeği doğurdu. Bu insanlar böylesine ciddi bir olayı dahi anlamış değiller. Zaten bu insanların birçoğu genellikle gerçekleşen olayların birçoğunu anlayamamakla beraber anlamlandırmıyorlar da. Buda onları hayatın gerçeklerinden kopuk yaşamalarını sağlıyor.

Öğretmen: VEYSEL KARATAŞ

Depremin eğitim üzerinde etkisi neler oldu?

Bunun en iyi anlatabilecek örnek öğrencilerin depremden sonra başarı grafiklerine bakmamız olacak. Bizim okulda depremden önce derslerinde başarılı olan öğrencilerin deprem sonrası derslerinde nasıl bir gerileme olduğunu görmemiz bize sorumuza verebileceğimiz en uygun cevap olacaktır. Bir kısmı yakın arkadaşlarını, diğer bir kısmı ailelerini kaybeden öğrencilerimiz oldu, okulların eğitimine bir dönem ara verildi. Bunlar hep öğrencileri olumsuz yönden etkilemiştir. İçine kapanan öğrenciler oldu, birde bu insanların gençlik çağında bu tip bir olayla karşılaşması da olumsuz etkilenilmesine yol açtı. Devletin eğitim konusunda ki birçok eksiğinin yanında, deprem sonrasındaki yanlışlıklarda da boy göstermesi ayrı bir trajedi.

Depremden sonra öğrenciler arasında ki diyaloglarda göze çarpan bir gelişme söz konusu mu?

Evet depremden sonra öğrencilerin yardıma muhtaç insanlar için düzenledikleri yardım organizasyonları zengin-fakir ayrımının biraz olsun yitirmesi, öğrencilerin birbirine eşit gözle bakabilmesi depremden ders alınması noktasında olumlu bir izlenime yol açtı.

Adapazarı Gazetesi Yazarı: SEZAİ MATUR

Depremden sonra ne oldu, ne anlaşıldı?

Depremin ardından 3 yıl geçmesine rağmen hiç bir şeyin değişmemesinin suçluları ortaya çıktı. Hükümet Adapazarı'nın çıkartmış olduğu milletvekilleri, belediye başkanı, kamu kuruluşları, odalar, sivil toplum örgütleri, yerel basın ve en önemlisi halkımız...

Evet biz bunu gördük. Kendi üyelerine 5'er milyar kredi verilirken kendisinin 174 milyar aldığını yazdığımız ve bunu kabul eden Atso Başkanı Erol Öztürk'e, oda başkanlarına, sorulan 100 milyarın hesabını veremeyen Sesob Başkanı Hasan Alişan'a, bizi unutan siyasilere, bu suçun tüm iştirak edenlere hiç bir tepki göstermeyen bir halkımız olduğunu ve bu halka istenilmeden bir şey verilmeyeceğini gördüğümüz bir devlet yapısının var olduğunu anladık. İnşallah bundan ders çıkarmışızdır. Gelecek İçin mutlu bir yaşam istiyorsak hakkımızı aramalıyız.