1. YAZARLAR

  2. Ayşe Hür

  3. ‘Kemalizm’ in doğum hikâyesi
Ayşe Hür

Ayşe Hür

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Kemalizm’ in doğum hikâyesi

14 Kasım 2010 Pazar 14:41A+A-

29 Ekim törenleri ve 10 Kasım anmaları vesilesiyle ‘Kemalizm’ teriminin ne zaman doğduğu konusu sıkça tartışıldı. Bu konuda iki görüş var. Bazıları terimin Mustafa Kemal’in sağlığında, hatta bizzat kendisi tarafından icat edildiğini söyler, bazıları ise bunun 1938 sonrasında, hatta yakın tarihlerde icat edildiğini ileri sürer. Birinciler böylece Kemalizm’in ne kadar ‘sahih’ ve ‘muhkem’ bir ideoloji olduğunu gösterdiklerini düşünürler. İkinciler ise, Tek Parti Dönemi’nin çeşitli hatalarının ‘Kemalizm’ adı altında Mustafa Kemal’e maledilmesinin ağırlığından kurtulmaya çalışırlar. Peki, gerçek nedir?


Iyonia ve Kemalistan

‘Kemalizm’ teriminin öncülü olan ‘Kemalist’ terimini ilk kullananlar Türkiye’deki yeni rejimi tanımlamaya çalışan yabancı siyaset adamları ve gazetecilerdi. Örneğin 1919’da Lord Curzon yeğeni Yarbay Rawlinson’a yazdığı mektupta “Kemalistlerin nasıl barış şartları elde etmeyi umduklarını” araştırmasını istiyor, Kasım 1920’de Sir Horace Rumbold “Kemalistler Ermenistan’ı işgal ettiler” diye yazıyor, 1921 yılında The Times gazetesinde Anadolu’nun işgal altında olmayan kesiminden ‘Kemalistan’ (Yunan işgalindeki bölgeden ‘Ionia’) diye söz ediyordu. 1929’da imzalanan Türk-İtalyan Antlaşması’ndan söz eden İtalyanca bir makalenin adı “La Turchia Kemalista e il patto İtalo-Turco” idi. Kemalist tanımlamasından hareketle, bir ideoloji olarak Kemalizm terimini ilk kullananlar da yabancılardı. Örneğin 1930 tarihli İtalyanca bir başka makalenin başlığı “Fascismo e Kemalismo” idi.


İdeoloji ihtiyacı

Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Kemalizm tartışmaları ise 1930 yılında başladı. Dilbilimci Ahmet Cevat (Emre), 1928-1933 yılları arasında çıkardığı Muhit dergisinin Temmuz 1930 tarihli sayısında “Kemalizm doktrin olarak, bütün siyasi prensipleri malum bir demokrasi mektebidir” demiş, Mustafa Kemal’in gençlik arkadaşı Ali Fethi Okyar’a kurdurduğu ve 99 gün sonra kapattırdığı Serbest Fırka etrafında kopan siyasi tartışmalar sırasında, bugünkü Milliyet gazetesinin kurucusu Ali Naci (Karacan) 2 Aralık 1930 tarihli İnkılap gazetesinde “Rusya’da nasıl Komünizm İtalya’da nasıl Faşizm varsa bizde de Kemalizm olmalıdır” diyerek Kemalizm’i bir ideoloji olarak tanımlamıştı.

Dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat (Bozkurt) Bey ilk kez Kasım 1932’de İzmir’de yayımlanan Anadolu gazetesinde ‘Kemalizm’ terimini kullanırken, 1933’ten sonra İstanbul Üniversitesi’nde verdiği ‘Devrim Tarihi’ derslerinde de sık sık Kemalizm’den söz edecekti.


Kadrocuların gönülsüzlüğü

Ancak Ocak 1932-Ocak 1935 tarihleri arasında, aylık olarak yayımlanan Kadro dergisinin çoğu sosyalist eğilimli düzenli yazarları (Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Mehmet Şevki Yaman) bir doktrininden söz etmekle birlikte bunu Kemalizm olarak adlandırmakta çok gönülsüz davrandılar. Sadece Falih Rıfkı (Atay) misafir olarak yazdığı birkaç yazıda Kemalizm terimini kullandı. Diğer yazarlar daha çok ‘Türk İnkılâbı’ demeyi tercih ettiler. 


Adı bile geçmeyen önder

1932’de Kadro ideolojisini ortaya koyan İnkilap ve Kadro adlı eserinin sadece bir yerinde, Gazi unvanının nereden geldiğini açıklayan bir dipnotta Mustafa Kemal’in adını zikreden Şevket Süreyya, eserde adının geçmediği Mustafa Kemal’e söylendiğinde onun şöyle dediğini kaydeder: “Elbette olmayacak, onlar beni değil eserimi izah ediyorlar.” Ancak, iki yıl sonra, Kadro’nun bizzat Mustafa Kemal’in emriyle kapatıldığını anımsayınca Gazi’nin göründüğü kadar hoşgörülü olmadığından kuşkulanabiliriz.

Aynı yıl açılan Halkevleri’nin yayın organı olarak 1933’te çıkarılmaya başlanan Ülkü Dergisi, Recep Peker’in öncülüğündeki kadrosuyla Kemalizm’in teorisyenliğine girişti. 1934 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından, Türk kültürü ve Türkiye Cumhuriyeti’ni dış ülkelere tanıtma amacıyla çıkarılan üç dilli (Almanca, Fransızca, İngilizce) La Turquie Kemaliste dergisi bu çalışmaların ürünüydü.


Doktrine gidersek donarız!

Şevket Süreyya’ya göre, Kadrocular’dan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1935 yılında Atatürk’le yaptığı bir görüşme sırasında “Paşam partinin bir doktrini yok” demiş, Atatürk de “Elbette yok çocuğum, eğer doktrine gidersek hareketi dondururuz” diye cevap vermişti. Yıllar sonra (13 Kasım 1970) Milliyet gazetesinde yayımlanan bir röportajında Yakup Kadri, bu konuşmadaki ‘doktrin’ sözcüğünü ‘ideoloji’ olarak hatırlayacaktı. Bu anekdot, günümüze kadar Atatürk’ün ideolojilere karşı olduğuna kanıt olarak kullanıldı.

Bu iddianın doğru olmadığını, CHP’nin, Atatürk’ün başkanlığında 9-16 Mayıs 1935 günlerinde toplanan Dördüncü Büyük Kurultayı’nda kabul edilen programın giriş kısmına bizzat Atatürk tarafından yazılmış şu ifadelerden anlarız:

“Cumhuriyet Halk Partisi’nin programına temel olan ana fikirler, Türk devriminin başlangıcından bugüne kadar yapılmış olan işlerle, yalın olarak ortaya konmuştur. Bundan başka, bu fikirlerin başlıcaları, 1927 yılında parti kurultayınca kabul olunan tüzüğün genel esaslarında ve Genel Başkanlığın, aynı kurultayca onanmış olan bildiriğinde ve 1931 kamutay seçimi dolayısıyla çıkarılan bildirikte saptanmıştır. Yalnız birkaç yıl için değil, geleceği de kapsayan tasarılarımızın ana hatları burada toplu olarak yazılmıştır. Partinin güttüğü bu esaslar Kamalizm prensipleridir.”


“Kamalizm bir dindir!”

1936 yılında Edirne Milletvekili Şeref Aykut tarafından yayımlanan, üst başlığı ‘Kamalizm’, alt başlığı ‘CHP Partisi Programının İzahı’ olan kitabın önsözüne göre “Türk devrimini son asırların değişikliklerini hazırlayan fikirlerle ve daha sonraları yürüyen göğdelen Rasyonel, Sosyolojik, Marksist, Faşist rejim ideolojileri ile izaha çalışmak da fazla iş olur. Kamalizm bunların üstünde yalnız yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensiplerini ekonomik temeller üzerine kuran bir dindir. Ötekilerinde uluslara ve insanlığa zorla ve ağır basarak sarkan ve seken yerler pek çoktur. Kamalizm, inana damga vurarak kalkınmış değildir. İnanı gönülleri kazanarak yaratmış ve yükselttiği için yükselmiştir. Amaçladığı gaye de ulusun kalkınma davasıdır. Bunu yürüten de hiç şaşmıyan ve şaşırtmıyan say duyduk selim akıldır.” Atatürk’ün bu kitap yayımlanırken sağ olduğunu ve bu tanıma bir itirazının kayda geçmediğini hatırlatalım.


Özadı: Kamal

Neden bu belgelerde ‘Kemalizm’ değil de ‘Kamalizm’ terimi kullanılmış derseniz; Dilde özleştirme akımının zirveye çıktığı 1935 yılının başlarında iki dilbilimci Yusuf Ziya (Özer) ve Naim Hazım (Onat) Atatürk’ü, Kemal adının Arapçadan Türkçeye geçtiği, sözcüğün orijinal halinin Kamal olduğuna ikna etmişlerdi. Nitekim Atatürk 3 Şubat 1935’te Dil Bayramı vesilesiyle gönderdiği telgrafta imzasını ‘Mustafa Kamal’ olarak atmıştı. 4 Şubat 1935 tarihli Anadolu Ajansı bülteninde ise durum şöyle açıklanıyordu: “İstihbaratımıza nazaran, Atatürk’ün taşıdığı Kamal adı Arapça bir kelime olmadığı gibi Arapça Kemal kelimesinin delalet ettiği manada da değildir. Atatürk’ün muhafaza edilen özadı, Türkçe ‘ordu ve kale’ manası olan Kamal’dir.”


El yazısıyla not

Parantezi kapatıp devam edelim. 1937 yılında Türkleştirme akımına uyum sağlamak için ‘Tekin Alp’ adını alan Moiz Kohen, Paris’te Kemalizm’i bütünsel bir doktrin olarak tanımlamayı amaçlayan Le Kemalisme adlı eserini yayımladı.

Aynı yıl, özleştirme çalışmaları kapsamında, CHP’nin 1935 programını elden geçiren Atatürk, 1937’de bizzat el yazısıyla program taslağının üzerine şöyle bir not düştü: “Bunlardan başka 1935 Kurultayınca saptalanan fikirler de bu programa ulanmıştır. C.H. Partisinin güttüğü bütün bu esaslar, Kamâlizm prensipleridir.”

8 Kasım 1937’de yeni atanmış Başbakan olarak, TBMM kürsüsünde bir konuşma yapan Celal Bayar, defalarca ‘Kemalizm’ ve ‘Kemalist rejim’ ifadelerini kullanarak, mesajı aldığını gösterdi.


Kemalizm’in son demleri

29 Ekim 1938’de CHP’nin yayımladığı On Beşinci Yıl Kitabı’nda, “Bu program bugünkü ve yarınki cumhuriyet nesilleri için inan esaslarını anlatan ve Kemalizm’in ortaya koyduğu ve Partinin bayrağında kırmızı zemin üzerinde altı beyaz okla temsil ettiği altı ehemmiyetli vasfı ihtiva eder” denir ancak 10 Kasım 1938’de Atatürk’ün vefatından sonra Cumhurbaşkanlığı’na seçilen İsmet İnönü tarafından 11 kasımda hükümeti kurmakla görevlendirilen Celal Bayar, TBMM’deki konuşmasında Atatürk adını sadece altı kez anacak, bir kerecik de ‘Kemalist rejim’ diyecektir.

Atatürk’ün kaleminden çıkan 1937 tarihli taslak CHP’nin 1 Haziran 1939 tarihindeki Beşinci Büyük Kurultayı’nda kabul edildiği için “Kemalizm prensipleri” Atatürk’ün ölümünden sonra da varlığını korumuş gibi görünürse de, bu tarihten sonra bir istisna dışında, siyasi liderlerin veya önemli aydınların ağzından bir daha Kemalizm lafı duyulmamıştır. Sadece Falih Rıfkı bir yıl kadar süreyle Ulus gazetesinde yazdığı yazılarda Kemalizm terimini kullanır. Bu yıllarda La Turquie Kemalist gazetesinin yayımının durdurulduğunu da ekleyelim.


Neo Kemalist darbeciler

Haziran 1943’teki CHP Altıncı Büyük Kurultayı’nda partililer “Kemalizm prensipleri” ifadesini gereksiz bulurlar ve programdan çıkarırlar. 27 Mayıs 1960 darbecileri “Atatürk Devrimleri” diyerek terime yeni bir şekil verirler. İsmet İnönü 1962’de “Atatürk Islahatları” terimini kullanır. 12 Eylül 1980 darbecilerinin akıl hocalarından Hukuk Profesörü İsmet Giritli’nin, Atatürk’ün 100. doğum yılı vesilesiyle, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 1981 yılında yayımlanan ve tüm eğitim kurumlarında okutulması tavsiye edilen kitapta yer alan şu ifade 1980 sonrasına egemen olan zihniyeti anlamamıza yardım eder sanırım: “Atatürk’ün 100. Doğum Yıldönümünde Atatürkçülük-Kemalizm’in bir ideoloji olarak oluşturulması ve ideolojik arayış içinde bulunan toplumumuzun ve gençlerimizin ulusal bir ideoloji etrafında birleştirilerek, Türkiye’ye ve Kemalizm’e düşman çevrelerin ideolojik tuzaklarına düşmekten kurtarılması büyük önem taşımaktadır.”


Faşizm kötü bir şey midir

Atatürk’ün çocukluk arkadaşı ve yaveri Hasan Rıza Soyak’a göre CHP Genel Sekreteri Recep Peker, 28 Haziran 1935’te İtalya ve Almanya’ya yaptığı seyahat sonrasında faşizm ideolojisini esas alan bir tüzük hazırlamış, sabaha kadar tüzüğü inceleyen Atatürk, sabahleyin hışımla odasından çıkarak “Kim bu zorbalar, bu kuvveti kimden alıyorlar, kendilerini milletin iradesinin üstünde zannediyorlar, İsmet bunu okumamış herhalde” demiştir. Soyak’ın “Efendim imzası var okumamış olması mümkün değil” sözleri üzerine, “Okumamış, okumamış, geri verin iyice okusun” diye cevap verecektir. Soyak ayrıca Peker’in “Her partinin bir ideolojisi var, bizimki Kemalizm olsun” dediğini Atatürk’ün de Peker’in tüzük taslağındaki faşizm terimini kastederek “Sen bana hakaret mi ediyorsun” diye azarladığını ileri sürer.

Atatürk’ün faşizme hiç sıcak bakmadığının kanıtı olarak gösterilen bu hikâyeyi tamamlayan unsur ise, Recep Peker’in 15 Haziran 1936’da CHP Genel Sekreterliği’nden bizzat Atatürk tarafından uzaklaştırılmasıdır. Hâlbuki bu tasarruf uzun süredir gündemde olan liberalizm-devletçilik çekişmesiyle ilgilidir. Nitekim 1936’dan itibaren, aynen İtalya ve Almanya’da olduğu gibi, parti teşkilatlarıyla devlet teşkilatları birleştirilecek, dâhiliye vekili, CHP genel sekreteri olurken, valiler bulundukları vilayetlerde CHP başkanlığına atanacaklar, Umumi müfettişler ise hem parti teşkilatının hem de devlet işlerinin denetleyicisi olacaklardır.


Cihana neşe getirdi!

Aslında Kemalist kadroların faşizme sempati duymalarının tarihi epey eskidir. Örneğin daha 1923’te Dersim Milletvekili Feridun Fikri (Düşünsel) Bey, Yenigün gazetesinde yayımlanan bir röportajında “Bütün Avrupa faşizmin cihana getirdiği emniyet ve neşe ile ona doğru atılırken, faşizmin bu suretle sanki pek tehlikeli bir şeymiş gibi görülmesi beni derin düşüncelere sevketti. Faşizm korkulacak bir şey addolunamaz. Bilakis bizim gibi inkılâp yapmış ve onu yaşatmaya azmetmiş milletler için faşizmden çıkarılacak düsturlar vardır” diye yazar.

Halkevleri’nin selefi Türk Ocakları’nın Büyük Reisi, iki kere Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver), 1930’da Türk Yurdu dergisinde “Faşizm bir vatan ideali etrafında iktisadi refahı, siyasi ve içtimai ahengi tesis etmeyi düşünür. (...) Biz faşist milliyetperverliğin dünkü galeyanında hem mazimizi hem istikbalimizi görürüz” der.


Kronometre gibi İtalya


Hakimiyet-i Milliye
(Ulus) Başyazarı Falih Rıfkı (Atay), 1931 yılında yazdığı “Faşist Roma, Kemalist Turan” başlıklı makalesinde “Türk yığınlarının terbiyesi için Moskova’nın yığın terbiyesi metotları, devletçi Türk iktisatçılığı için faşizmin korporasyon metotları benimsenmelidir” diye akıl verir.

Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) Kadro’nun 11. sayısındaki “Ankara-Moskova-Roma” adlı makalesinde “Mussolini sayesinde, daha doğrusu Faşizm sayesinde bütün İtalya kronometre gibi işleyen bir memleket halini almıştır” der.

22 Mayıs 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Yunus Nadi, “faşist İtalya ile devrimci Türkiye arasındaki dostluğun” doğal olduğunu belirtirken, makalenin Fascio (Mussolini faşizmini simgeleyen baltalı değnek demeti) ile Ay Yıldız’ı çevreleyen defne dalından bir taç bulunan büyük, renkli bir kenar süsü ile kuşatılması dikkat çeker.


Hitler’in selamları var

Bu sevgi karşılıksız değildir elbette. Bunu Mahmut Soydan’ın çıkardığı Milliyet gazetesinin 16 Temmuz 1933 tarihli sayısında yer alan şu beyanattan anlayabiliriz: “Alman Başvekili [Hitler] diyor ki: Türkiye’de doğan ve parlayan yıldız bize takip edilecek yolu gösterdi. Gazi öyle bir şahsiyettir ki ebediyen asrımızın en büyük adamlarının en ön safhında bulunacaktır. Bu mevki, tarihin ona verdiği bir haktır.”

Soydan’a göre Hitler kendisine, “Türkiye’nin hayrete şayan inkişafından takdirle bahsetmiş” ve “Faaliyet gayeleri aynı olan Büyük Türk milleti ile Alman milleti arasında sempati çok kuvvetlidir” demiştir.

Bu karşılıklı sempatinin eseri olduğu anlaşılan 1936 sonrası faşizan uygulamalardan ancak İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenileceği anlaşılınca vazgeçilecek, ancak rejime sinen faşist ruhu söküp atmak yakın tarihlere kadar mümkün olmayacaktır.

Özet Kaynakça: Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, (Çeviren: Cemal Köprülü), TTK Basımevi, 1991; Giacomo Carretto, “1930’larda Kemalizm-Faşizm-Komünizm Üzerine Polemikler I ve II”, Tarih ve Toplum, Sayı:17, s. 56-60; S. 18, s. 62-72; Hakkı Uyar; “1930’lar Türkiye’sinde Kemalizm Algılamaları” http://kisi.deu.edu.tr/hakki.uyar/21.pdf; Şeref Aykut, Kamâlizm, Muallim Ahmet Halit Kitabevi, İstanbul 1936 (2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul 2008): Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, 2005.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT