
Esed sonrası Suriye’de İran’ın var olma çabası
İranlı yetkililer, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed rejiminin düşmesiyle “çok kötü bir yenilgiye uğradıklarını” ve “yeni hükümet altında nüfuz kurma ihtimallerinin sınırlı olduğunu” itiraf ettiler.
Amberin Zaman’ın al-monitor’de yayınlanan yazısı Haksöz-Haber tarafından tercüme edilmiştir.
İran'ın ‘direniş ekseni’ olarak adlandırdığı ve en büyük müttefiki Irak üzerinden Lübnan'daki Hizbullah'a bağladığı eksenin önemli bir ayağı olan Suriye, İslamcı isyancıların aralık ayı başında Şam'a saldırıp Tahran'ın uzun süredir himaye ettiği Beşar Esed rejimini devirmesiyle bir gecede çöktü. İranlı öğrencilerin 45 yıl önce Tahran'daki ABD Büyükelçiliği'ni yağmalayıp tahrip etmesine benzer şekilde, muhalifler de ‘İran büyük elçiliğini’ yerle bir etti, değerli eşyaları aldılar, kasaları parçaladılar ve İran İslam Cumhuriyeti'nin sembollerini yaktılar.
İki ay sonra, İran bayrakları ve Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney'in posterleri, muhaliflerin alması için yeterince ilginç olmadığı açıkça belli olan çeşitli belgelerle birlikte terk edilmiş binanın zeminine saçılmış durumda.
Kürt asıllı Mahsa Amini'nin 2022'de polis gözaltısında ölümünün ardından binlerce protestocunun ortak sloganı binanın dış duvarına kalın kırmızı harflerle “Jin, Jiyan, Azadi” (Kadınlar, Yaşam, Özgürlük) yazıldı.
İran'ın Şam şehir merkezindeki terk edilmiş kültür merkezinin duvarlarında “Esed dışarı, Hamaney yükleniyor” yazıyor. Şam uluslararası havalimanında uluslararası uçuşlar yeniden başladığında, yeni yönetimin burada faaliyet gösteren havayolu şirketlerine İran ve İsrail vatandaşlarının uçağa alınmaması talimatını verdiğini biliyoruz.
Geçtiğimiz hafta geçici devlet başkanı ilan edildikten sonra ilk yurtdışı gezisine çıkan Suriye'nin cihatçı kökenli lideri Ahmed El Şara, pazar günü İran'ın ezeli rakibi Suudi Arabistan'a giderek ülkesinin rotasını değiştirdiğine dair açık bir mesaj verdi. Ertesi gün Suriye televizyonunda yayınlanan geniş bir röportajda Şara, “İran'ın güçlerini istikrarsızlığı körüklemek için kullandığını” söyledi. Esed rejimi altındaki İranlı milislerin varlığı, onun söylediğine göre, "bütün bölge için bir tehdit oluşturuyordu." İsrail ve Batı'nın, İran'ın askeri liderlerine ve onların Suriye'deki liderlerine yönelik sürdürdüğü saldırılar ve suikastlar, Esed'in beklenmedik düşüşünü hızlandırmıştır.
Salı günü Şara, İran'ın Arap olmayan en büyük bölgesel rakibi Türkiye'ye uçtu ve burada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile önerilen bir savunma anlaşmasını görüştüğüne inanılıyor. Türkiye ve Suudi Arabistan'ın Suriye'deki nüfuz yarışından çok söz edilse de gerçek şu ki iki ülke birbirini tamamlayan rollere sahip: Ankara kurumsal yapı kapasitesi sağlarken, Riyad ise nakit sağlıyor. Bölgenin önde gelen Sünni güçleri, ABD'nin de desteğiyle Tahran'a karşı bir denge unsuru oluşturabilir.
İran'ın kötü talihini dramatik bir şekilde kabul eden ülkenin en üst düzey generali Tuğgeneral Behruz Esbati, ocak ayı başında Tahran'da bir topluluğa yaptığı konuşmada “Suriye'yi kaybetmeyi iyi bir şey bir şey olarak görmüyorum” dedi. “Yenildik ve hatta çok kötü bir şekilde yenildik. Çok büyük bir darbe aldık ve bu çok zor oldu.”
İran'ın Kudüs Gücü'nün komutanı Kasım Süleymani'nin 2020'de bir ABD insansız hava aracı saldırısında öldürülmesinden bu yana İran'ın bölgesel etkisi saldırı altında. Süleymani, İran'ın Yemen'den Irak'a kadar uzanan bölgelerde Şii liderlere dayanan “ileri caydırıcılık” stratejisinin önemli mimarlarından biriydi. Başkan Donald Trump'ın geçen hafta ilk dönemindeki maksimum baskı politikasının devam edeceğini açıklamasıyla işler daha da kötüye gidebilir.
Bu arada İsrail'in yıpratma kampanyası İran'ın gücünü azalttı ve İran'ın Sünni müttefiki Hamas'ın 7 Ekim 2023'te Siyonist devlete saldırmasıyla keskin bir şekilde gücü azaldı. Eylül ayında İsrail Beyrut'ta Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'a suikast düzenledi. İki ay sonra İsrail, Devrim Muhafızları'nın Suriye'deki üst düzey danışmanlarından Seyid Razi Musavi'yi hedef aldı ve nisan 2024'te Şam'daki İran Konsolosluğu'nu vurarak Devrim Muhafızları'nın eski kara kuvvetleri komutanı General Muhammed Zahedi'yi öldürdü.
‘Carnegie Endowment for International Peace'te’ Rusya ve İran üzerine çalışan Nicole Grajewski yakın tarihli bir makalesinde, Süleymani'nin Suriye gibi başarısız devletleri “İran etkisinin kök salıp gelişebileceği verimli topraklar” olarak gördüğünü belirtiyor.
Süleymani, liderlerini Suriye'ye 50 milyar dolara kadar para akıtmaya ikna etti; İran güvenlik güçleri kilit askeri ve paramiliter yapılara yerleşti ve Beşar'ın kardeşi Mahir'in komuta ettiği Suriye ordusunun kötü şöhretli 4. Zırhlı Tümeni ile yakın ilişkiler geliştirdi.
Tahran tarafından - sözde Şii kutsal türbelerini Sünni radikallerden korumak için - silah altına alınan ve finanse edilen binlerce Şii Afgan ve Pakistanlı savaşçı, İran 2011'de iç savaşın başlangıcında Esed'ın yanında yer aldığında, Rusya'nın 2015'te yaptığı müdahaleden çok önce, koruması olarak görev yaptı.
Hz. Muhammed'in (sav) torunu ve dünya çapındaki Şiiler tarafından peygamberin meşru halefi olarak görülen oğlu Ali'nin en büyük kızı olan Seyyide Zeynep'in Şam'daki türbesinde konuşlandırıldı. Türbe, Zeynep'in gömüldüğü muhtemel yerlerden biri ve yakın zamana kadar çoğunlukla Irak'tan gelen Şii hacılar tarafından ziyaret ediliyordu.
Muhaliflerin türbeyi ele geçirdiği haberi yayılınca, türbeyi koruyan ve bakımına yardımcı olan Şii militanlar topluca kaçtı. Şara'nın geçmişte El Kaide ile olan bağlantıları ve İslam Devleti ile kısa süreli birlikteliğinin teşvik ettiği yerel Şiiler de aynı şeyi yaptı ve birçoğu komşu Lübnan'a kaçtı.
İŞİD militanları, 1.700 silahsız Şii Irak ordusu öğrencisi de dahil olmak üzere, kafir ilan ettikleri binlerce Şii'yi katletmişti. Suriye'de de aralarında Seyyide Zeynep'in de bulunduğu Şii türbeleri saldırıya uğramıştı.
Ancak bu kez korkuların boş olduğu ortaya çıktı. Türbenin dışında Şii eşyaları satan bir dükkânda satıcı olan Khadeeja, Lübnan'a sığınan yüzlerce Şii arasında olduğunu ancak ocak ayında geri döndüğünü söyledi. “Kimse bize dokunmadı. İyi durumdayız,” dedi. “Ancak hacı sayısı hızla düştüğü için işler iyi değil.” diye ekledi.
Türbenin içinde, kadınların ve çocuklarının bulunduğu mermer kaplı avluyu bir sükûnet havası kapladı. Şiiler ellerini ve alınlarını Zeynep'in mezarına dayayarak dua ediyor ve dilekte bulunuyorlar. Safa ve üç kızı Zeynep, Sacide ve Fatıma buraya sık sık geldiklerini ve ülkenin Heyet Tahrir El Şam liderliğindeki muhalif gruplar tarafından ele geçirilmesinden bu yana hiçbir sorun yaşamadıklarını söylediler. Al-Monitor'a “Muhalifler bize saygılı davranıyorlar” dedi.
HTŞ bölgeyi kontrol edecek insan gücünden yoksun ve Dürzilerin çoğunlukta olduğu Jaramana gibi diğer Şam banliyölerinde yaptığı gibi pragmatik bir şekilde güvenliği sağlamak için bölgedeki gençlerle görüştü. HTŞ türbenin girişinde bir kontrol noktası bulunduruyor. Türbeyi alçak binalardan ayıran dar sokağın karşısında, yerel bir Şii olan Ali Deeb askeri üniforma ve çeşitli teçhizatlar satıyor:
“Müşterilerim zamanla birlikte değişiyor,” diyor 39 yaşındaki Halepli. “Önceleri Hizbullah, Ruslar, Afganlar ve İranlılar vardı.”
“8 Aralık'ta bunların hepsi ortadan kayboldu” dedi. Deeb, Al-Monitor'a “Artık müşterilerim HTŞ” diyor. Ya da onlar öyle iddia ediyor. Birkaç kez kar maskesi takan ve HTŞ'den olduklarını söyleyen üniformalı adamlar parasını ödemeden kıyafetleri almış. Deeb'in anlattığına göre bir tanesi “Bu ceketleri test etmek için emirime götüreceğim” demiş. Deeb şöyle devam etti: “Diğerleri gibi o da bir daha geri dönmedi. Kimse geri gelmiyor. Kimse ödeme yapmıyor. Bu dolandırıcılık beş kez oldu.” Deeb, HTŞ güvenlik görevlilerine şikayette bulunduğunda kendisinden adamları tarif etmesi istenmiş. “Nasıl tarif edebilirdim ki? Yüzleri kapalıydı,” diye iç geçirdi.
Yine de bu tür olaylar, Esed'ın Alevi mezhebi mensuplarına yönelik devam eden saldırıların yanında sönük kalmaktadır. Humus ve Hama kırsalında kimliği belirsiz silahlı çeteler, Esed rejimi tarafından ülkenin Sünni çoğunluğuna karşı işlenen korkunç suçların intikamını almak için Alevilere yönelik yargısız infazlar gerçekleştirdi. HTŞ tüm sorumluluğu reddetti ancak Aleviler ikna olmadı ve Suriye'nin yeni İslamcı liderlerinin ya suç ortağı olduğunu ya da en iyi ihtimalle görmezden geldiklerini söylediler.
“12 imam” koluna mensup olan Şiiler, nüfusun yaklaşık %10'unu oluşturduğu düşünülen Alevilerin aksine Suriyelilerin %0,5 gibi küçük bir kısmını temsil etmektedir. Onlar da Hazreti Ali Şiasına saygı duyuyorlar ancak ana akım Şiilerden önemli farklılıklar gösteriyorlar. Örneğin camilerde namaz kılmazlar ve kadınlar başlarını örtmezler. Esed'in İran'la ittifakı tamamen pratikteydi ve hiçbir şekilde dini geleneklerle bağlantılı değildi.
İran'ın Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'da Sünniler arasında din değiştirenleri kazanma çabaları, İran Kültür Merkezi aracılığıyla aktarılan para sayesinde, mezhepsel bölünme nedeniyle çok az başarılı oldu. Tahran daha önce İŞİD'in kontrolünde olan bölgeyi, İran'ı Şii nüfusun çoğunlukta olduğu Irak üzerinden Lübnan'daki Şii topluluklara bağlayan stratejik bir yay olarak görüyordu. Bu bölge aynı zamanda İran destekli milislerin ülkenin Kürtler tarafından yönetilen kuzeydoğusunda konuşlu ABD güçlerine yönelik saldırıları için bir hazırlık sahası olarak da kullanılıyordu. Pentagon hava saldırılarına yaylım ateşiyle karşılık verdiler ve Irak'ın daha fazla Şii milisin geçmesine izin vermesi halinde bunu yapmaya devam edecekler.
Irak'a açılan kritik Ebu Kemal sınır kapısının HTŞ'nin kontrolüne geçmesiyle İran'ın yerel aşiretler arasındaki himaye ağları da büyük ihtimalle zayıflayacak.
Alman Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Enstitüsü'nde misafir araştırmacı olarak çalışan Hamidreza Azizi, Al-Monitor'a yaptığı değerlendirmede bölgedeki güç dengesinin Türkiye ve Suudi Arabistan'a doğru kaydığını söylüyor. “Gerçek şu ki İran'ın bu kaymaya karşı koyacak somut bir aracı elinde yok.
“Azizi'ye göre İran'ın yapabileceği en iyi şey, yeni Suriye hükümetiyle bir tür yönetilebilir ilişki kurmak. Suudi Arabistan, krallık liderlerinin “Suudi Arabistan'ın ihtiyaç duyduğu istikrar için İran'ın bölgede kabul edilebilir düzeyde bir angajmanının gerekli olduğunu ve son iki yıldır bu amaçla İran'la yakınlaşmaya çalıştığını” anladığı bir dönemde bir kanal görevi görebilir.
Öte yandan Türkiye'nin iddialı ulaşım ve enerji projeleri de dâhil olmak üzere giderek genişleyen askeri ve ekonomik gücü, - İran için sadece Suriye'de değil -, giderek artan bir baş ağrısı. Azizi, “İran, Güney Kafkasya'dan yüzyıllar boyunca Persler ve Osmanlıların nüfus mücadelesi verdiği Levant bölgesine kadar tüm farklı cephelerde Türkiye tarafından sıkıştırıldığını görüyor” diyor.
Bu arada İranlı liderler, Suriye'deki fiyaskonun sebebini, Golan Tepeleri'ndeki işgalini tampon bölgeye kadar genişleten İsrail'e ve ülkenin Kürtlerin kontrolündeki bölgelerinde yaklaşık 2.000 askeri bulunan ABD'ye yüklemeye başladı. “İran işgal meselesini olası bir hizalanma noktası olarak kullanıyor gibi görünüyor.”
Şara'nın geçen hafta Economist'e verdiği mülakat İran'ın bir şeylerin peşinde olabileceğini gösteriyor. İsrail ve ABD'ye ateş püskürerek askeri varlıklarını yasadışı olarak nitelendirdi. Ancak Şara, Rus güçlerinin Lazkiye ve Tartus'taki üslerinde kalması için bir anlaşmaya varılabileceğini söyledi.
Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra bu hafta Washington Post'a verdiği bir mülakatta Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov başkanlığındaki bir Rus heyetinin geçen ay Suriye'ye gitmesinin ardından tarafların görüşmelere devam etme konusunda anlaştıklarını doğruladı.
Taraflar bir anlaşmaya varırsa, “Rusya'nın İran'la bağları nedeniyle bu gerçek bir sorun olacak. İranlıların Suriye'ye geri dönmemesinde gerçek bir Amerikan ve İsrail çıkarı var. Ruslar onların Truva atı olabilir,” diyor ilk Trump yönetiminde Suriye elçisi olarak görev yapan ve şu anda Wilson Center'da Orta Doğu Programını yöneten James Jeffrey.
“Suriye'de Ruslarla çalıştığım bunca yıl boyunca, İranlılardan gerçekten hoşnut olmadıklarını gösterdiler çünkü İranlıların Esed'ı kendilerini dinlemeyecek bir pozisyona iteceklerini ve tam da bu şekilde sonuçlanacağını düşünüyorlardı. Ruslar haklı çıktı” diyor Jeffrey Al-Monitor'a. “Ama şimdi sorun şu ki Ruslar Ukrayna savaşı için İran'a ihtiyaç duyuyor.”
HABERE YORUM KAT