1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Sadece İran veya Mısır değil, bütün müslüman coğrafyaları, ‘inkılabçı do
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Sadece İran veya Mısır değil, bütün müslüman coğrafyaları, ‘inkılabçı do

10 Şubat 2011 Perşembe 18:57A+A-

[email protected]

11 Şubat günü, İran’da kullanılan (Hicrî-Şemsî) güneş takvimine göre 22 Behmen..

22 Behmen, İslam İnqılabı Hareketi’nin (Hicrî-şemsî 1357, Miladî-1979 tarihinde) Şehinşahlık rejimini sosyo-politik planda kesin bir yenilgiye uğrattığı, onun hâkimiyetine son verdiği güündür.. Ve şimdi, sadece gerçekleşmesi için yüzbinden ve korunması için de (başta 8 yıllık savaş olmak üzere) 1 milyondan fazla kurban verilen o zaferin 32. yıldönümü..

Bu seneki kutlamaların geçmiş yıllardakilerden farklı yönleri var..

En başta da, Mısır’da Husnî Mubarek yönetimine karşı cereyan eden büyük çaplı gösterilerin, İran’daki İslam İnkılabı’nın sonuçlarını ortaya çıkarabileceği korkusu, emperyalist-şeytanî odakları titretmekte.. Nitekim, Suûdî şehzadelerinden Emîr Seyfulislam bin Suûd bin Abdulazîz, Suudî gazetesi Îlaf’da, evvelki gün yayınlanan makalesinde, ‘Amerika, arab ülkelerinde uzun yıllardır istikrarı sağlayan nesillerin yönetimindeki rejimleri değiştirdiğinde, herşeyin alt-üst olacağını,  yerlerini ise, İran’lı mollaların (benzerlerinin) alacağını bilmiyor mu?’ diyordu..

Filistin özerk yönetiminin başındaki Mahmûd Abbas’a bağlı olan ‘El’Hayat-ul’Cedîde/ Yeni Hayat’  isimli gazetede ise, evvelki gün, ‘Birleşik Amerika bininci kez isbat ediyor ki, menfaati gerektirdiğinde, en yakın müttefiklerini bile, eline geçen ilk fırsatta derhal satabilir.. Hatırlıyor musunuz, İran Şahı bölgedeki en yakın müttefiki iken, sonu nasıl olmuştu?’  diye soruyordu..

(Sahi,  Şah’ın sonunu hatırlayanlar var mı? Şah Pehlevî, Ocak-1979 başında İran’dan kaçtıktan sonra, önce Mısır’a gitmiş, orada tutunamayıp Fas’a gitmiş ve orada da eski yakın dostu Kral II. Hasan tarafından soğuk karşılanınca, Amerika’ya gidip bir hastahaneye yatmış ve amma, Amerika onu, iki ay kadar sonra hastahaneden çıkarıp Panama’ya göndermiş ve Panama Hükûmeti de kendisine iltica hakkı tanımayınca,  yeniden Mısır’a, Enver Sedat’ın  kollarına atılmış ve orada Temmuz-1980’de kanserden ölmüş ve Kahire’de defnedilmişti..)

Evet, Mısır’daki son gelişmeler, çoğu arab rejimlerinin temellerini sarsıyor. Bu arada, 41 yıldır iktidarda olan Libya lideri Muammer Qaddafî  de, Tunus’dan kaçmak zorunda kalan Zeyn-el’Âbidin bin Ali’yi ve Mısır’daki iktidarının sütunları esaslı sûrette sarsılmakta olan Husnî Mubarek’i var gücüyle savunmaya devam ediyor ve Bin Ali’nin kaçmaya mecbur bırakılmasının sebebi, hanımının Libyalı olmasıdır..’ gibi acaib tahrikleri tezgahlıyor ve ‘Mubarek’in de sanıldığı gibi milyarlarca dolarlık suistimallerinin sözkonusu olamıyacağını,  fakir birisi olduğundan, kendisinin bile ona destek olduğunu  iddia ediyor..

Siyonist İsrail rejimi Genelkurmay Başkanı ise, Mısır’da hele de ‘İkhvan-ul’Muslimîyn/ Müslüman Kardeşler Teşkilatının ağırlığını hissettireceği bir yeni rejimin oluşması ve Mısır’la imzalanan barış andlaşmasının kenara konulabileceği ihtimali karşısında, başlarına gelebilecek muhtemel tehlikeleri bertaraf etmek için, öyle bir durum ortaya çıkmadan, inisiyatifi yitirmemek için, Haziran- 1967 ‘deki 6 Gün Savaşı’nı hatırlatacak şekilde topyekûn ve çokyönlü bir saldırı savaşına hazır olduklarını söylemekte.. Amerikan Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibs ise, daha dün, ‘İsrail’le aralarındaki irtibatın, Ortadoğu’daki gelişmelerle asla değişmeyeceği’ne dair bilinen garantileri tekrarlıyordu..

*

Böylesine karmaşık bir Ortadoğu ve hattâ bütün müslüman coğrafyalarında, bugün karşımıza çıkan tablo, müslüman halk kitlelerinin, artık patlama noktasına gelmekte ve herbirisinin bir inkılab ve doğum sancısı içinde olduğunun işaretlerini vermekte..

Çünkü, bütün müslüman halklar, hele de son 1-2 asırdır emperyalist güçlerin entrikalarıyla daha bir sıkboğaz edilmiş ve onların müslüman toplumların ensesine oturttuğu kukla rejimlerin

zulümleri altında yaşıyorlar ve kurtulmak için, kendilerine tahakküm eden şeytanî yönetim mekanizmalarını parçalamak gerektiği ve bunun imkansız olmadığı, hele de İslam İnkılabı Hareketi’nin zaferinden sonra ortaya daha bir çıktı..

Elbette, her ülkede inkılab hareketinin İran’da takib ettiği seyr ve metodun tekrarlanması mümkün ve hattâ şart da değildir.. Her coğrafyanın farklı sosyo-politik ve kültürel ve manevî  yapılarına göre şekillenmiş direnme ve mücadele usûlleri /  dinamikleri olabilir..

Ama, hedef aynı olursa, bu metod farklılıkları tabiî karşılanmalıdır.. Ki, her bir müslüman toplum için, kendi ülkelerinde ve doğru olduğuna kesin olarak inandıkları ölçülerle yönetilmek temel hedeftir; emperyalistlerin menfaatlerine ve şırınga ettikleri ideolojilere göre değil..

Elbette, bu yolda verilecek mücadelelerin ne kadar çetin olduğu da yine bizzat İran örneğinden çıkarılabilir.. Yani, müslümanlar gerektiğinde, ülkelerinin kendilerine ancak bir küllük halinde bırakılabileceğinin idrakinde ve psikolojik hazırlık ve teyakkuzunda da bulunmalıdırlar..

Saddam’ın İran’a saldırtılmasıyla başlayan ve 8 yıl süren kanlı savaş benzeri yeni örneklerle karşılaşmak ve sayıları milyonları bulan nice ağır insan kayıbları ve maddî zenginliklerin yok edilmesi gibi, zâhiriyle tahammülü son derece çetin olan musîbetlerle yüzyüze gelmek de kaçınılmaz olabilir..

Ama, öldürmeyen yara, bünyeyi güçlendirir.. Ve müslüman toplumlar tarih boyunca, Haçlı Saldırıları ve Moğol İstilâsı başta olmak üzere, nice ağır saldırı ve istilalarla, maddî ve sosyo-kültürel açıdan büyük musîbetlerle karşılaşmışlardır, ama, bunların herbirisi, müslümanların dünya sahnesine yeniden ve daha güçlü olarak çıkmasına engel olamamıştır..

Bugün de, müslüman coğrafyalarında Amerika’nın başı çektiği ve çağdaş bir 2. Moğol İstilâsı durumundaki emperyalist uygulamalar da sonuçsuz kalmaya inşaallah mahkûm olacaktır..

*

Bugün, emperyalizmin müslüman coğrafyaları için, son yüzyıllık stratejisinde, ’Ortadoğu Kemeri’  olarak görülen İran, Türkiye ve Mısır’ı elde tutmayı,  bütün müslüman coğrafyaların elde tutulması için de gerekli görmekteydiler..

1-İran’da, Rıza Khan ve oğlu M. Rıza’nın iktidarında tahakkümünü 57 yıl sürdüren Pehlevî Şehinşahlığı,

2-Türkiye’de resmî ideolojinin ikonlaştırılmış isminin etrafında kurulan malûm kemalist /laik rejim,

3- Mısır’da, Kral Fuad ve Kral Faruk ve ondan sonra iktidara gelen Nâsır- Sedat ve Mubarek çizgisi..

Evet, bu üç rejim, genel çizgisi itibariyle emperyalist dünyanın hesablarına uygun bir çizgi takib ediyordu..

Bu kemerin İran tarafı, onmilyonların hançeresinden yükselen ve bütün dünyayı titreten ’Allah’u Ekber’ feryadlarıyla 1979 başında, gerçekleşen Büyük İslam İnkılabı ile kırılmıştı..

Türkiye’deki gelişmeler de inşaallah, başka usûllerle de olsa,  bu emperyalist kemerin kırılmasının zeminini hazırlanması yönünde devam edecektir.. Ve Türkiye’deki İslamî yönelişlerin, sadece Ortadoğu’dan, İran’dan, Filistin’den kaynaklanmadığını, bizzat kendi sosyo-politik, tarihî, manevî ve kültürel dinamiklerden de beslendiğini, artık, bizzat emperyalist dünyanın bazı yayın organları bile itiraf etmektedir..

Ve Mısır’da da, bu satırlar yazılırken, Husnî Mubarek’in istifa edebileceğine dair, ciddî işaret ve haberler gelmektedir..

Bu da, emperyalistlerin ’Ortadoğu Kemeri’nin tamamen kopmak üzere olduğunun bir diğer habercisidir.. Ortaya, ilk planda, müslüman halkın isteklerini tam olarak karşılamaya yetmeyen bir tablo çıksa bile, büyük bir taşın yerinden oynatılmasına vesile olacağı açısından, çok önemli sonuçlar getirebilir..

Bu kemerler koptuktan sonra, müslüman coğrafyalardaki diğer kukla rejimlerin, irili-ufaklı krallıkların veya şefliklerin, şeyhliklerin de meydana gelecek bir sosyal tûfana uzun süre dayanamıyacağını tahmin etmek, o kadar yersiz olmasa gerek..

*

’Mekerû we mekerallah.. Wallahu khayr’ul mâkirîn..’

’Onlar bir tuzak hazırlıyorlar, Allah da bir tuzak hazırlıyor..

Allah, tuzak kuranların en hayıırlısıdır..’ (Âl-i Imrân, 54 meali)

*

Allah’u Ekber!..

YAZIYA YORUM KAT

5 Yorum