1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Zulüm Müslüman İçin Alternatif Olamaz
Zulüm Müslüman İçin Alternatif Olamaz

Zulüm Müslüman İçin Alternatif Olamaz

Hesaplarını mevcut Baas yönetimine ayarlamış olanların da Baas diktası sonrasına göre stratejiler geliştirme ihtiyacı duymaya başlamaları dikkate alınması gereken bir işarettir.

19 Kasım 2011 Cumartesi 02:04A+A-

Zulüm alternatif olamaz

Ahmet VAROL

Suriye’de yolun başlangıcında, “Acaba halka özgürlüğü verilse ve sonra bu yine mevcut yönetime emanet edilse bir çözüm üretilmiş olunur mu?” sorusu zihinlerde dolaşıyordu. Zira yumuşak geçiş halkın da her bakımdan yararına olacaktı.

Bu, başlangıçta Baas diktası yerine diktasız Baas formülü olacaktı. Fakat böyle bir formül Baassız Suriye’ye giden yolun kapılarını da açmak demekti. Çünkü kendisine siyasi özgürlüğü ve serbest seçme hakkı verilecek Suriye halkının yıllarca zulmünü, şiddet uygulamalarını, hukuksuzluğunu tecrübe ettiği Baas zihniyetini tekrar denemek istemeyeceği kesindi. Dolayısıyla bunu çok iyi bilen Baas diktası göstermelik reform sözleri vermesine rağmen ümit verecek en ufak bir adım atmadı.

Gelinen noktada artık Baas diktasıyla hiçbir şekilde devam edilemeyeceği, halka özgürlükleri ve hakları verilse bile bunun yeniden mevcut yönetime emanet edilmesinin kuzunun kurda emanet edilmesi anlamına geleceği üzerinde çok güçlü bir kanaat oluştuğu gözleniyor.

Her şeyden önce özgürlüğünü elde etmek ve mağdur edilmiş insanlarının haklarını almak için yola çıkmış halkın bu yolun geri dönüşünün olamayacağı konusunda kesin kanaate vardığı, o yüzden ısrarlı davrandığı söylenebilir. Halkta böyle bir kanaat oluşmuş olmasaydı rejimin şiddeti artırması direnen tarafın saflarında da günden güne dökülmelere sebep olurdu. Tam aksine diktanın uyguladığı şiddet kitlesel direnişteki kenetlenmenin ve tepkilerin artmasına sebep oluyor.

Baas diktasının uçurumun kenarına yaklaştığının en önemli göstergelerinden biri ordunun çözülmesidir. Çünkü bu rejim silahın gücüne dayanıyor. Saltanatını korumak için kullandığı silahlıların bazıları onun saflarını terk ederken birçoğu bununla kalmayıp silahını alarak karşı cepheye geçiyor. Ordudan ayrılanların sayısının on beş bini geçtiği tahmin ediliyor ve sayı her geçen gün artıyor. Rejimin, artışın önüne geçmek için Libya diktatörü Kaddafi’nin uyguladığı taktiklere başvurduğu, ordu mensuplarının ailelerine baskı yaptığı haberlerde geçiyor. Ama bu taktikler Libya’da tutmadığı gibi Suriye’de de tutmayacaktır. Ayrılanlar Beşşar’la yola devam etmeyi göze alamazlar, yolun sonuna kadar direnmeyi hayati zorunluluk olarak göreceklerdir.

Yumuşamaya kesinlikle yanaşmayan bir zulüm rejimi, her iki ucunda da ölüm tehdidi görünen bir yolun iki ucunu tutmuş gibidir. Ama bu yolda geri dönüş o zulüm saltanatını kesin kabullenerek, ileri gidiş ise devrilmesi için zorlayarak ölümü göze almak anlamına gelir. İleri gidişte onurlu yaşamla onurlu ölümden biri var. Geri dönüşte sefil bir şekilde ölüm ile esaret altında, aşağılanarak yaşamaktan biri var. Böyle bir tercihle karşı karşıya kalan halk geriye dönüşü kolay kolay seçmez.

Arap Birliği’nin Suriye olaylarına çok geç müdahale ettiği bir gerçektir. Burada hem gecikmenin hem de müdahalenin gerçek sebebi üzerinde düşünmek gerekir. Bu teşkilatın müdahalesinin öncelikli amacı zulmün önüne geçmek olsaydı bu kadar geciktirmemesi beklenirdi. Bizim tahminimize göre Arap Birliği, Suriye’de ufkun görünmesi ve yolun nereye çıkacağının netlik kazanması için bekledi. Son tutumunda onun Beşşar’ı gözden çıkarmasından ziyade artık onunla yola devam edilemeyeceği konusunda kesin kanaate varması etkili olmuştur. Çünkü bu teşkilat Suriye’yi değil bu ülkedeki yönetimi defterinden silebilir. Aynı doğruyu kabul etmenin farklı gerekçeleri olabilir. Arap Birliği’nin Suriye rejimini sıkıştırması da doğru ve isabetli ama stratejik hesaplara dayalıdır.

Türkiye’nin son dönemde tutumunu sertleştirmesi de birtakım ipuçları içeriyor. Normalde Türkiye’nin de Suriye’yi gözden çıkarması söz konusu olamaz. Çünkü Suriye sadece bir komşu olarak değil birçok yönüyle Türkiye açısından hayati öneme sahiptir ve bu önemini göz ardı eden bir politikayı uygulamaya sokacağını tahmin etmiyoruz. Ama özellikle günümüz şartlarında, toplumların özgürlük talebi konusunda gözlerini daha çok açtığı ve geçmişe nispetle daha kararlı bir tavır sergiledikleri bir dönemde halkıyla savaş halindeki yönetimin önü açık değildir.

Hesaplarını mevcut Baas yönetimine ayarlamış olanların da Baas diktası sonrasına göre stratejiler geliştirme ihtiyacı duymaya başlamaları dikkate alınması gereken bir işarettir.

YENİ AKİT 

HABERE YORUM KAT