1. YAZARLAR

  2. Ayhan Aktar

  3. Yunanistan’ın Krizle İmtihanı...
Ayhan Aktar

Ayhan Aktar

Yazarın Tüm Yazıları >

Yunanistan’ın Krizle İmtihanı...

20 Haziran 2011 Pazartesi 15:13A+A-

Her toplumsal ve ekonomik kriz, yeni bir değişim ve reform döneminin habercisidir. Ne yazık ki, bu tesbit Yunanistan için geçerli değil. Komşudaki krizin yapısal sebeplerini anlamak bizler için çok kolay. Çünkü, Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan öncesi dönemde ülkemiz de aynen Yunanistan gibi yönetiliyordu. Bugün yaşı 40’ın üzerinde olan bir vatandaşımız Atina’ya gitse hiç yabancılık çekmez.

Yunan siyaset esnafı için, aynen Türkiye’de olduğu gibi “Bizim partiye oy ver, sana veya çocuklarına devlette iş verelim” ilkesi geçerliydi. 1974’den beri işler böyle yürüyordu. Yunanistan AB’ye girip, yardımlar gelince kamu sektörü daha da büyümüştü. Halen çalışan nüfusun üçte biri kamuda istihdam ediliyor. Sırf bu kriter açısından bile, Yunanistan’ı Avrupa’nın son sosyalist ekonomisi olarak görmek mümkün. Ayrıca kamu sektöründe örgütlü sendikalar var. Sendika başkanlarının çoğu milletvekili seçilmişler, bu nedenle Papandreu’nun partisi içinde ekonomik tedbirlere karşı sert muhalefet var.

Kamuda çalışanları işten atmak yasak. Bu durum da özelleştirmenin önünde en büyük engel. Geçen yıl, Pire Limanı özelleştirilmiş. En yüksek parayı veren Çinliler almışlar. Fakat Çinliler yönetime geldikten sonra greve giden işçiler Pire Limanı’na yanaşan yolcu gemilerine hizmet vermeye karşı çıkmışlar. Yunanistan’ın turizm gelirlerinde ciddi düşüşler yaşanmış.

Geçen sonbahar Atina’ya gittiğimde Yunan Maliye Bakanlığı ilk kez kamu çalışanlarının isimlerini bilgisayara girerek toplu bir liste hazırlamıştı. O günlerde liste üzerinde analiz yapanlar, yüz kızartıcı bazı durumları tesbit ettiler. Örneğin, Atina’daki devlet hastanelerinden birinde on kişi bahçıvan kadrosundan maaş alıyordu. Ama bu hastanenin bahçesi yoktu! Aynı listeden anlaşıldığına göre, birkaç yüz kişiye aynı anda iki farklı bakanlığın kadrosundan maaşlar ödeniyordu. Tabii ki bu uyanıklar hiç işe gitmiyor, bankamatik memuru olarak hayatlarını sürdürüyorlardı!

Kamu kesimindeki şişkinlik ve verimsizlik nedeniyle 2004-2009 arasında Yunan KİT’lerinin zararı 13 milyar Euro’yu bulmuştu. Tabii ki bu zararlar devlet bütçesinden karşılanmıştı. Kamudaki verimsizlik, özel sektörü de etkiliyor. Örneğin, Yunanistan’da dükkanların veya bankaların mesai saatleri “çalışanları üzmemek üzere” ayarlanmış. Selanik’e taşınan bir dostum, İstanbul’dan kalma bir alışkanlıkla pazar günü IKEA’ya gidecek olmuş. Ama kapı duvar! Tabii ki büyük şirketler pazar günleri de işyerlerini açmak istiyorlar, ama maalesef Yunanistan’ın kuralları farklı!

Vergi gelirlerini arttıracak bir reform da yapılamıyor. Çünkü vergi koyan hükümet, seçimi kaybedebilir! Atina’da muayenehanelerine ayda 2000 Euro kira veren bazı doktorlar yılda sadece 1500 Euro vergi ödüyorlarmış. Yunan devletinin iflası, AB içindeki Euro bölgesinin de sonunu getirebilir. Eğer Yunanistan batarsa ardından İrlanda, Portekiz ve İspanya’nın da geleceği söyleniyor.

Yunanistan borçlarını ödeyemez ise, özellikle Fransız bankalarının 60 milyar Euro kaybedeceği söyleniyor. Yunanistan’a en çok borç veren ülkelerden biri de Almanya. Uyanık Almanlar, sağ elleriyle verdikleri paraları sol elleriyle geri almışlar: Yunan donanmasına çalışmayan denizaltılar satmışlar. Denizaltılar tersanede yatıyor. Denize dalarlarsa, bir daha su yüzüne çıkamayacaklarından korkuluyor. Bu satıştan kimin ne kadar avanta yediği de soruşturulamıyor. Malum, denizaltı alımı milli güvenliği ilgilendiren bir devlet sırrı! Ne kadar tanıdık değil mi?

Yunan krizinin en ilginç boyutu halkın tepkisi. Ortalama Yunanlı, krizi “emperyalizmin oyunu” olarak algılıyor. Yıllardır, AB fonlarının alınıp Yunan siyaset esnafı tarafından harcandığını ve bir kısmının da kendi cebine girmiş olduğunu hatırlamak istemiyor. Yunanistan, yabancı düşmanlığının (xenophobia), solculuk kılıfı içinde “anti-emperyalizm” olarak pazarlandığı bir ülke. Kısacası, Yunan solu da bizimki gibi “ulusalcılık” hastalığı ile malul. Yunanistan’ın krizi aşmasının önündeki en büyük engeli, biraz da Yunanlıların zihin yapılarında aramak gerekiyor.

Bu durumda Türk-Yunan ilişkilerinde bir düzelme beklenebilir mi? Geçenlerde, Türkiye’de yapılacak seçimleri tartışmak amacıyla Papandreu Vakfı Atina’da bir toplantı düzenlemişti. Yunan Dışişleri Bakanlığı’nın salonlarında yapılan toplantıya katılan İstanbul Bilgi Üniversitesi, Uluslararası Hukuk hocası dostumuz Dr. Harry Tzimitras, yaptığı konuşmada Yunanistan’ın askeri harcamaları azaltılmasını tavsiye etmiş. Salondaki Yunanlı diplomatlar da “ama Türk savaş uçakları adalarımız üzerinde alçaktan uçuyorlar” diye itiraz etmişler. O da cevaben, “Bir savaş uçağının kalkması binlerce Euro’ya mal oluyor. Bir hafta için uçakları kaldırmayın, tasarruf ettiğiniz parayı Türkiye’de bir hayır kurumuna bağışlayın. Bu işi de basının önünde yapın. Böylece psikolojik olarak karşı tarafı utandırmış olursunuz. Belki Türkiye’yi iyi niyet adımı atmaya zorlarsınız” demiş (To Vima, 12 Haziran 2011).

Yunanlılar Dr. Tzimitras’ın dediğini yaparlarsa, acaba parayı hangi hayır kurumuna vermeleri uygun olur? Deniz Feneri, İHH, Kemalist Rahibeler (Çağdaş Yaşamcılar!) veya Topkapı Fukara Perver Cemiyeti? Bence, sonuncusu...

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT