1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Yoldaş TÜSİAD Neden Bu Kadar Rahatsız?
Yoldaş TÜSİAD Neden Bu Kadar Rahatsız?

Yoldaş TÜSİAD Neden Bu Kadar Rahatsız?

Yıllarca devletin ekonomik ve politik müdahalesiyle oluşturulan eşitsiz piyasa şartlarında palazlanan İstanbul sermayesi neden rahatsız?

19 Eylül 2014 Cuma 06:50A+A-

Melih ALTINOK
Yoldaş TÜSİAD

TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer dün bir toplantıda kendisini dinleyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a "kutuplaşmayı durdurun ülkeye zarar veriyor" diye seslendi.

Peki yıllarca devletin ekonomik ve politik müdahalesiyle oluşturulan eşitsiz piyasa şartlarında palazlanan İstanbul sermayesi neden rahatsız? Niçin şimdilerde "isyan" ediyorlar? Ve bu çıkış kendine "sol" diyen kimi çevrelerin alkışladığı gibi, süren "çoğulculaşma" tartışmalarında demokratik bir tutumun ifadesi mi?

İlk sorudan başlayalım.

Sermaye birikiminin temelinde, azınlıkların mülksüzleştirilmesi gibi resmî ideolojinin millî burjuvazi oluşturma paradigması yatanlar yeni dönemden rahatsızlar. Çünkü arkalarındaki devlet desteği bugüne değin onlara "öteki yerli" ve uluslararası rakipleri karşısında bulunmaz bir koruma kalkanı sağlıyordu. Bu konfor sayesinde geri üretim teknolojilerini çağa uydurma ihtiyacı bile duymadan düşük maliyetlerle harika paralar kazandılar.

İşte şimdi "düzen" değişiyor. Artık sermayenin çıkarlarına biat eden bir siyasal iktidar yok. Taleplerinin sorgulanmadan kabul edildiği ekonomik işleyiş yerine küresel dengeleri ve dışlanmış piyasa aktörlerini de gözeten bir perspektif yerleşiyor.

Birkaç zamandır başımıza "devrimci" kesilen İstanbul sermayesinin "dünkü" suskunluğu da aslında "bugün" niçin konuştuklarının "göstergesi."

Zira bugün ağıtlarını "demokrasi, çoğulculuk ve AB ile entegrasyon" gibi bu ülkenin demokratlarının yıllardır talebi olan söylemlerle süsleyenler dün işleri tıkırındayken ölüm sessizliğine bürünmüşlerdi.

30 yıl süren ve 50 bin kişinin hayatını kaybettiği savaş süresince çıkıp da başbakanlara, cumhurbaşkanlarına çözüm için ufacık bir talepte bile bulunmadılar. 17 bin faili meçhulün, sistematik işkencenin, yargısız infazların vaka-i adiyeden sayıldığı 90'ların o karanlığında "kutuplaşma" uyarıları yapmadılar. Kürtlerin, solcuların, dindarların partileri kapatılırken "çoğulculuk var ya çoğulculuk, ne olacak o" demediler. Kürt vekiller Meclis kapısında sürüklenerek tutuklanırken, başörtülü vekiller Genel Kurul'dan kovulurken, kadınlar giysilerinden ötürü okullarına sokulmazken ifade özgürlüğü akıllarına gelmedi. Hükümetlerin AB üyeliği için girişimlerin mehteran adımlarından beter olduğu dönemlerde "kapansın el kapıları" ezgisini mırıldananlar da kendilerinden başkası değildi.

Haliyle, Çözüm Süreci'nin neredeyse tamamlanacağı, faili meçhullerin durduğu, siyaset yasaklarının, parti kapatmaların tarih olduğu, sistematik işkencenin devlet politikası olmaktan çıkartıldığı günlerde isyanlarının zamanlamasının "göstergesini" okumakta da zorlanmıyoruz.

İşte tüm bunlar, dün TÜSİAD kürsüsünden işittiğimiz taleplerin niteliğini ve dillendirenlerin demokrasi konusundaki tutumlarını açık ediyor. 

İsyanları, eski Türkiye'den daha radikal bir kopuşu hedeflemediği için "gerici." 

Talepleri, tıpkı politik hayatta özenle dışarıda tutulan Kürtler ve dindarlar gibi, özünde çevreden merkeze yönelen Anadolu sermayesinin varoluşuna karşı olması açısından "çoğulcu" değil "tek sesli."

Mağduriyetleri ise, "ölüyoruz bitiyoruz" dedikleri dönemde bile asli faaliyet alanları olan ticaretteki kazançlarının muazzam artışı düşünülünce, Nasrettin Hoca'nın "biraz da biz ölelim" dediği kadı'nınkinden farksız. Son on yılda "çarşı'sı hiç olmadığı kadar pazar olan" ancak Gezi'de çapulculuğa terfi edenlerin ya da bankasının kârı misli misli arttığı halde karşısında ecnebi bulunca "ölüyoruz" diyen yönetim kurulu başkanları işte şuracıkta.

İyi de o hâlde, kendisine solcuyum diyen, emek sermaye çelişkisinde safı net olması gereken, resmî ideolojinin millî burjuvazi politikasının neden olduğu toplumsal, sosyal ve ekonomik yıkımlara tepkili olması beklenenlerin TÜSİAD'a omuz vermelerine ne buyurulur? Dün şöyle bir baktım ta Kore'den, eski Türkiye'nin patronlar kulübünün çıkışına âdeta "komünist manifesto" muamelesi çekiyorlar. "Yoldaş TÜSİAD!" diye nara atmalarına ramak kalmış sosyal medyada, şurada burada.

Canım kardeşim sana ne oluyor?

Tevekkeli boşuna dememiş eskiler, "ağanın ayrıcalığı gider, kahyanın canı gider" diye!

TÜRKİYE

HABERE YORUM KAT