1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Yerli Tarikat, Milli Cemaat ve Ulusal Din
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Yerli Tarikat, Milli Cemaat ve Ulusal Din

20 Temmuz 2018 Cuma 08:42A+A-

Ülke ve toplum olarak sıkıntıya düştükçe, stres ve depresyona sürükleyen gelişmelerle karşılaştıkça, terör ve darbe tehditlerine muhatap oldukça çözüm tekliflerinde ciddi bir artış, bir patlama yaşanır. Bir asrı aşan bu çözüm teklifleri bazen Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset”te sergilediği titizlik ve derinlikle kaleme alındı. Bazen Sezai Karakoç’un “Diriliş Neslinin Amentüsü”nde ideolojik ve toplumsal hayatı ahlaki karakterin nasıl tanzim edeceğine dair edebi düzeyi son derece yüksek çözüm tekliflerine şahit olduk. Geriye doğru dönüp baktığımızda sadece doğrularından değil eksik ve yanlışlarında da istifade edebileceğimiz ciddi bir birikim görürüz.

Kimi çözüm teklifleri ise ‘acilci’ oldu, kimisi fanatik ve saldırgan. Devlet sınıflarının hiçbir surette rakip tanımayan çözüm önerisi/pratiği Kemalizm ise hem Anayasa’nın hem de TSK’nın teminatı altına alınmıştı. Çözüm önerileri arasında tercih yapmaya fırsat bulamıyor aksine çözüm öneren kadroların devleti arkalarına alan tasallutlarından kendimizi korumaya çalışıyorduk. Ne çare ki; temel hak ve özgürlüklerimiz militan laiklik ile liberal hoşgörü arasında sıkışmış, toplumsal irade Mustafa Kemal’in Askerleri’yle Fethullah’ın Altın Nesli arasında ezilmişti. Yeterince güç temerküz edememiş olmaları dolayısıyla olsa gerek “İş, Aş, Haydar Baş”, “Çare Sarıgül” veya “Erdoğan’ın Hakkından Perinçek Gelir” gibi ucuz tekliflere gülüp geçmek gibi şansımız da oldu tabii.

Dini Tahrip Edebilir, Devleti …!?

Toplumuyla siyasetiyle Türkiye, Fethullahçı Cunta’nın oluşturduğu travmayı henüz atlatabilmiş değil. Rezilce magazin haberleri eşliğinde gündemi belirleyen Adnan Oktar şebekesine yönelik operasyonda da kamuoyu sanki çok sansasyonel sürprizlerle karşılaşmış gibi bir algı oluşturulsa da şaşırtıcı bir şey yok ortada. Şaşırtıcı ve de provokatif düzeyde saptırıcı olan mesele Fethullahçı ve Adnancı şebekeler üzerinden İslami cemaatleri tartışmaya açmaktır. Her iki şebeke üzerinden suç örgütlerini, topluma ve devlete karşı işlenmiş türlü cürümleri, başka devletler hesabına alınan misyon ve pozisyonları tartışıyoruz.

Kimse boşuna inkâra kalkışmasın! Endişe ve korku Fethullahçı veya Adnancı şebekelerin Allah’ın dinini tahrif ederken, Kur’anı, Hz. Muhammed (a.s.)’ı ve ibadetleri sapkın emellerine alet ederken değil devletin bekasını tehlikeye atarken belirginleşti, tavan yaptı. Maalesef dindar kesimler için bile İslam’ı değil devleti tahrip etmek öncelikli tehdit konsepti olarak değerlendiriliyordu. Finalinde 15 Temmuz askeri darbe girişimi olan sapkınlık ve azgınlık Allah’ın dinine yönelik tahrif ve tahriplere kayıtsız kalmanın sonuçlarından biriydi. Bu sürecin bir tarafında sahih itikat, salih amel ve muhlis cemaat tavsiyesine uygun emri bil maruf ve nehyi anil münker sorumluluğunu gereğince üstlenmeyen İslami cemaatler, İlahiyat fakülteleri ve Diyanet İşleri vardı elbette. Ancak diğer tarafta bütün bir topluma Kemalizm, laiklik ve Türk ulus kimliği dayatan askeri vesayet rejimi birincil derecede suçluydu. Çünkü İslam’ı tüm sembol ve pratikleriyle kamusal hayattan silip atmak, Kemalist kültürü totemist bir din gibi hayata hâkim kılmak üzere envai çeşit zorbalığa sarılıyordu.

En sona bırakmadan ifade edelim: Düne kadar laiklik sopasıyla hizaya çekilmek istenen İslam, İslami hayat, İslami cemaat ve tarikatları bugünlerde birileri “yerlilik ve millilik” sopasıyla hizaya çekmek üzere kolları sıvamış gözüküyor. Laik devlet sopası eskidiği ve etkinliğini yitirdiği için daha etkili ve kuşatıcı olduğu düşünülen yerlilik ve millilik sopası devreye sokuluyor. Meğer bütün dünyada merkez ülkeleri etkileyen bir değişim dalgası varmış. Bu dalga Türkiye’yi olağanüstü bir ölçekte büyütecekmiş.

Yerli-Yabancı Değil Hukuk Devleti

Diğer merkez ülkeler gibi Türkiye’de güce ve merkeze odaklanarak tamamen yerli ve milli olmaya, yabancı tüm akım ve hareketlere kendini kapatacakmış. Büyük güce, merkezi devlete taparcasına fakat İslam’ın emirlerine, ahlaki temellere, hukukun evrensel ilkelerine, özgürlük ve kardeşliğin vazgeçilmezliğine zerre miktarı olsun vurgu yapmadan bir dizi tutarsız felaket senaryosu, yıkıcı kehanetler sıralanıyor. Toplum ciddiye almaz ama siyaset topluma ve hukuka karşı devleti aşırı derecede yücelten bu türden çözüm önerilerini ne kadar ciddiye alır bilemeyiz. Kemalist devletin yıllar yılı ezmeye, un ufak etmeye endekslendiği muhafazakâr ve İslamcı kimliği güya iltifat olsun diye Yeni Türkiye’de ezmesi ve un ufak etmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a havale ediyorlar. Ne kadar ahlaksızca, utanmazca bir teklif.

Devletin istihbarat birimleri Fethullahçı ve Adnancı şebekelerden sonra diğer cemaat ve tarikatları da tasfiye için hazırlık yapıyor tarzı söylemlerin ne düzeyde provokasyon ve manipülasyon amaçlı ne düzeyde hakikat olduğunu zamanla göreceğiz. Burada esas mesele cemaat ve tarikat meselesi değil suç işleyen, suç işlemek üzere organize olan laik-seküler ayrımı yapmadan tüm oluşumlara zaten emniyet ve yargının müdahale etmesinin zaruret olduğudur. Saçma sapan dedikodularla, Kemalist teamüllere yaslanan istihbarat notları ve operasyonu mantığıyla hiçbir çözüm üretilemeyeceği aşikârdır.

Yerli tarikat, milli cemaat ve ulusal İslam gibi saçmalıklar, zorbalıklar etrafında tapılacak devlet aygıtı üretme seanslarına duyulan merak bizi çok ilgilendirmiyor. Merkez devlet diye Putin Rusya’sını, Trump Amerika’sını model diye sunan akıl ve ruh halinin acilen köklü bir tedaviye ihtiyacı vardır. İslam’ın millileşmeye, yerlileşmeye, uluslaşmaya ne ihtiyacı ne de tahammülü vardır. Tarikat ve cemaatlerin asli görevi sahih itikat, salih amel ve Ümmet kardeşliğine hayırlı kapılar açmaktır.

Toplumsal tarih tecrübelerin gösterdiği yol şudur: Yanlışlar, eksikler konuşulup tartışılarak giderilir devlete boyun eğdirerek değil. Tuhaf olan şu ki tartışmanın merkezini cemaat ve tarikatların İslam’ın temel prensiplerine ne düzeyde sadık olup olmadıkları değil devletin vizyon ve misyonuna hizmet edip etmedikleri belirliyor. “Dairenin dışına iter, açığa düşürür, un ufak eder, ezer” filan diye tarif edilen devletin toplum kesimlerine kurtuluş için önerdiği biricik meşru kimlik “yerlilik ve millilik”ten ibaret. Kemalist Tek Parti rejimini biraz makyajlayıp hortlatmak için baksanıza ne çok hevesli varmış. Resmi ideoloji ve devlet sınıflarının tahakkümünden kurtulduk zannederken başka bir resmi ideoloji ve devlet sınıfı kurguluyor birileri. Ayrıca Mekke ve Medine’yi, Kudüs ve Filistin’i, Bosna ve Şam’ı İstanbul’un, Bursa’nın, Erzurum’un kardeşi kılan ruhun yerine ne idiğü belirsiz yerlilik ve millilik herzesini ikame edecek halimiz yok.

Devletin hizmetine koşulmuş İslam projesi ve projecilerine yabancı değiliz. Milli din, yerli, dindarlık ve ulusal cemaat ütopyalarının nasıl eskidiğini, ne hızla tarihe gömüldüğünü hatırlatmakta bir beis yok. Biraz meşakkatli olsa da İslam’ın ruhu, Müslüman toplumların azmi bu türden deli gömleklerini parçalayacak donanım ve tecrübeye sahiptir. Endişeye mahal yok.

YAZIYA YORUM KAT

11 Yorum