1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Yayman

  3. 'Yeni Türkiye'nin ayak sesleri!
Hüseyin Yayman

Hüseyin Yayman

Yazarın Tüm Yazıları >

'Yeni Türkiye'nin ayak sesleri!

15 Eylül 2010 Çarşamba 00:21A+A-

Dünyaya rasyonel gözle bakan kişiye, dünya rasyonel bir bakış açısı sunar... Hegel

'Yeni Türkiye' sözcüğü son dönemde farklı anlamlar yüklenip içi boşaltılmış bir kavram olsa da, aydınlar neredeyse son bir asırdır bu kavramı tartışıyor. III. Selim'in 'Yeni Düzeni' ile başlayan bu arayış, altmışlı yılların ortasında ve özellikle Turgut Özal'ın birinci reform dalgasıyla yeniden gündeme geldi.

'Yeni Türkiye' metaforu, bir anlamda rejimin yenilenmesini ve dönüşmesini ifade ediyor. 'Yeni Türkiye' terimi son dönemde, bürokratik cumhuriyetin-demokratik cumhuriyete evrilmesini, özgürlüklerin önünün açılmasını, daha da önemlisi 'düzenin değişmesini' kapsayan yeni bir anlam yüklendi. Bu yazı çerçevesinde 'Yeni Türkiye' kavramı, popüler anlamından daha ziyade, derin sosyolojik referansları bağlamında kullanılmaktadır.

12 Eylül Anayasası'nın bazı maddelerinin değiştirilmesine yönelik referandum nihayet sonuçlandı. Türkiye tarihinin son yüzyıldaki en önemli oylamalarından biri olan 12 Eylül referandumu, topluma ilk defa 'düzenle' yüzleşme imkânı sağladı. Anayasa tartışmalarının iki yüz yıldır devam eden kadim bir tartışma olduğu göz önüne alındığında bu referandumun sembolik önemi çok daha iyi görülecektir. Referandum siyasal ve toplumsal sonuçları itibarıyla 'Yeni Türkiye' ve yeni bir siyaset anlayışını gündeme getiriyor. Muhtemelen önümüzdeki dönemde bu kavram çok daha yoğun biçimde tartışılacaktır.

Referandum, 'uzun bir yüzyılın' sonunda ilk defa siviller tarafından yapılmış özgürlükçü bir anayasanın ve rejimin liberalize edilmesinin önünü açabilir. Bu anlamda referandum paketinin içeriği ve getirdiği değişiklikler bir yana taşıdığı sembolik anlam ve topluma kazandırdığı özgüven çok daha fazla anlam taşıyor. Türkiye, yaşadığı siyasal ve yönetsel istikrarsızlıkların sonucunda sorun çözme yeteneğini ve daha da önemlisi özgüvenini kaybetmiş ülkelerin başında geliyor. Bu anlamda 'evet' oranının % 58'e ulaşması hem toplumun önünü açacak, hem de cumhuriyetin derinleşmesini ve kökleşmesini temin edecek bir anlam kazanabilir.

Oylama öncesinin toz bulutu dağıldığında yapılan düzenlemenin önemi çok daha iyi fark edilecektir. Propaganda döneminde üzerinde fazla durulmasa da 12 Eylül referandumu, Türkiye'nin makûs talihini değiştiren önemli bir çarpan etkisi yapacaktır. Bu etki, kısa vadede görülmese dahi orta ve uzun vadede yeni bir Türkiye'nin inşasının önünü açacaktır. Geçen 30 yılın sonunda toplumun darbeyle yüzleşmesi, gecikmeli de olsa darbecilerden hesap sorması, her şeyden öte Türkiye'nin bir psikolojik eşiği aşmasını sağladı.

Referandumdan 'evet' çıkması Türkiye'nin sorun çözme yeteneğini yeniden keşfetmesini sağlarken, bu sonuçlar birçok yapısal problemin üzerine daha kararlılıkla gidilmesini sağlayabilir. 1961 ve 1982 anayasalarının yapılış öyküsü, millet iradesine konulan ipotek ve kurulan vesayet sistemi göz önüne alındığında yapılan işin mahiyeti çok daha net görülecektir. Referandum sonuçları Türkiye'nin yüzyıllık kaderini değiştirme imkânını sağlayabilir. Türkiye, öğrenilmiş çaresizliğini ve yılgınlığını yenerek hem içeride hem dışarıda 'ekber' ve 'düzen koyan' ülke haline gelebilir.

Türkiye, Özal'ın başlattığı reformlarla iktisadi liberalizasyonunu sağlarken, siyasi reformlarını bir türlü gerçekleştiremedi. Özal, iktisadi serbestleşmede sağladığı başarıyı, statükonun direnmesi sonucu siyasi reformlar konusunda başaramadı. Özal'ın ani vefatı Türkiye'yi on yıllık bir ara döneme sokarken, yaşanan siyasal istikrarsızlığın bedeli ağır biçimde ödendi. Bir yandan kamu finansmanında yaşanan sıkıntılar, diğer yandan yükselen PKK şiddeti ülkeyi öngörülmeyen risklerle karşı karşıya bıraktı. 12 Eylül yüzleşmesi bir anlamda Özal'ın yarım bıraktığı Tayyip Erdoğan'ın ise iki ileri bir geri biçimde hayata sokmaya çalıştığı reformların tamamlanmasında katalizör etkisi yapabilir.

Referandumun sonuçları nasıl okunmalı?..

"Evet-hayır" oyları arasındaki makasın özellikle hayırcıların beklentilerinin üzerinde olması, bu cephenin şoka girmesine neden olurken önümüzdeki günlerde domino etkisi yapabilir. Özellikle MHP yönetiminin referandumdan gerekli dersleri çıkarmaması, baraj probleminin ötesinde öngörülmeyen çok daha büyük değişiklikler yaşamasına neden olabilir. Türkiye iki partili bir siyasal sisteme doğru giderken, MHP yönetiminin ilk açıklamaları sürecin doğru okunduğu yönünde fazla umut vermiyor. MHP 'devletçi' reflekslerinden kurtulup, milletin sağduyusuna ve basiretine teslim olmuyor. MHP'nin geleneksel oy depoları olarak bilinen 'orta Türkiye'de ve genel başkanın memleketinde alınan netice, parti yönetimi ile taban arasında yaşanan kopuşu başka söze gerek bırakmayacak biçimde ortaya koyuyor.

CHP'nin yeni genel başkanının propaganda dönemindeki 'anti kampanyası' hem isminin gölgelenmesine, hem toplumda yarattığı heyecanın durulmasına yol açarken aynı zamanda partisinin iktidar alternatifi olmasının önünü tıkadı. Topluma umut vaat etmeyen, 'kara propagandanın' esiri olan Kılıçdaroğlu, yeni bir Türkiye hayali ortaya koyamadığı için mağluplar safında yer aldı. Bu neticeler aslında yol yakınken Kılıçdaroğlu'na 'yanlış siyasetini' tashih etme imkânı sağlayabilir. Aksi takdirde Kılıçdaroğlu rüzgârı da, Cumhuriyet mitingleri benzeri bir efekt oluşturarak kısa sürede son bulabilir.

Kılıçdaroğlu'nun önünde iki yol bulunuyor, ya çağdaş bir sosyal demokrasi vaat ederek CHP genel başkanlığından sosyal demokratların liderliğine geçiş yapacak ya da statükoya teslim olup parti içindeki iktidar savaşlarının esiri olacak. Diğer bir ifadeyle Kılıçdaroğlu, CHP'yi ya İnönücü bir siyasetle 'devletin' partisi yapacak veya Ecevitçi bir siyasetle 'halkın' partisi yapacak. Bu bağlamda CHP'nin de MHP'nin de önünde aynı ideolojik açmazlar ve benzer siyasi fırsatlar duruyor.

hAYIR CEPHESİ 'GERİLİME DEVAM' DİYOR...

'Evet' oylarının beklenenden yüksek çıkması 'boykot' tartışmalarının geri plana itilmesine sebep olurken aynı zamanda kararın ve aktörlerin bir kez daha sorgulanmasına yol açtı. Boykot'un Hakkâri, Şırnak ve Diyarbakır dışında ciddi bir karşılık bulmaması uzun vadede Kürt siyaseti üzerindeki PKK tekelinin kırılması sonucunu doğurabilir. BDP'nin 'boykot' kararı karşısında HAKPAR ve bazı STK'ların sandığa gitme kararı bölge siyasetini çoğulculaştırıp, Kürt meselesinin çözümünde yeni kapılar açabilir. BDP'nin Kürtlerin CHP'si olmaya talip olması, bu partinin sahihliğini ciddi biçimde zedeleyecektir.

Adalet ve Kalkınma Partisi için referandumun sayısal sonuçlarından çok siyasal sonuçları daha büyük anlam taşıyor. Erdoğan, bu neticelerle liderliğini bir kez daha güçlendirirken Cumhuriyet tarihinde hiçbir lidere nasip olmamış bir başarı yakaladı. Erdoğan, 2 yerel, 2 genel ve 2 referandumdan da partisini başarıyla çıkarırken 2011 seçimleri öncesinde toplumla güven tazeledi. Ancak bu seçim başarıları Erdoğan'ın partisini yenileme ve yeni bir değişim manifestosu deklarasyonunu engellememeli.

Bu sonuçlarla Erdoğan 2011 genel seçimlerinde tek başına iktidarın kapısını aralarken, 2012 cumhurbaşkanlığı seçimleri için ciddi bir prova oldu. Tayyip Erdoğan bu referandum sonuçlarıyla Türkiye'nin bölgesel rolünü yükselten güçlü liderliğini daha da pekiştirmiş olacaktır. Erdoğan, hiçbir lidere nasip olmayacak başarılarla hem partisinin hem Türkiye'nin önünü açarken aynı zamanda muhalefetin de paradigmasını değiştirmesini sağlayabilir.

Tüm bu değerlendirmelerle birlikte 'hayır' cephesinin gerilim siyasetine devam edeceğinin işaretini vermesi, Türkiye'nin yeni krizlere tutulmasına neden olabilir. Özellikle PKK'nın 20 Eylül sonrası 'eylemsizlik' kararına son verip, yeniden şiddete yönelmesi ve bunun karşısında MHP'nin düşen oylarını yükseltmek için sokağa inme ihtimali toplumsal çatışma riskini artırabilir. Bu anlamda Erdoğan'ın süreci yönetme kabiliyeti hem ülkenin hem de muhalefetin geleceğini belirleyecektir.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT