1. YAZARLAR

  2. Mehmet Koçak

  3. Yemen ve Suriye’yi artık reformlar da kurtarmaz
Mehmet Koçak

Mehmet Koçak

Yazarın Tüm Yazıları >

Yemen ve Suriye’yi artık reformlar da kurtarmaz

28 Nisan 2011 Perşembe 00:29A+A-

Arap dünyası topyekûn bir hareketlilik ve bir değişim süreci yaşıyor. Tunus ve Mısır’dan sonra tüm Arap halkları, yıllarca seslerine kulaklarını tıkayan ve beklentilerini cevapsız bırakan despotizme ve dikta rejimine karşı başlattığı isyan hareketini ağır bedeller ödeyerek sürdürüyor.

Değişime direnen diktatörler, korku ve endişe içinde çırpındıkça patlıyorlar. Zalim bir diktatör olan Kaddafi’nin gerçekleri kabullenme yerine halkını güç kullanarak sindirmeye kalkması sonucunda Libya maalesef bir iç savaşa sürüklendi. Libya yakılıp yıkılıyor ve savunmasız binlerce insan katlediliyor.

Bahreyn, Suriye ve Yemen aynı istikamete doğru hızla ilerliyor. Kısacası Arap dünyasındaki derin çalkantılar bundan sonra azalmayacak, aksine artarak devam edecektir.

Suriye’deki olayların yayılma aşamasında, protestoların önüne geçmek için Esad’ın önünde iki seçenek vardı. Birincisi, Kaddafi gibi, isyancılara karşı şiddet kullanmak; bir diğeri ise, başkaldıran halkının istek ve beklentilerini dikkate alarak reformlar konusunda somut adımlar atmaktı.

Ancak Esad ikinci yolu tercih etmiş gibi davranarak, oyalama taktikleriyle zaman kazanma yolunu seçerek reformları başlatmadı.

Hatta bizzat kendim iki ay kadar önce Suriye’deydim. Orada uygulanan dayanılması zor baskıları yaşayan insanlarla beraber oldum. Suriyeli bazı dostlarım; “Beşşar Esad reform istiyor ancak babasından çok kötü bir miras kaldı. Suriye’nin dinamikleri ve derin devlet rahat bırakmıyor. Maalesef Beşşar Esad bu engelleri aşmakta zorlanıyor. O, zaman içinde bu engelleri aşacak ve zamanı geldiğinde reformları yapacak” inancındaydı. Başbakanımız Sayın Erdoğan’ın “Sokakların sesine kulak verin. Reformları başlatın” çağrılarına Beşşar Esad, reformların gecikmesinin sebeplerini sıralayarak benzeri mazeretlerde bulunmuş ancak en kısa zamanda reformlar için adımlar atacakları sözünü vermişti.

O zaman kendisine ben de inanmıştım. Ancak söylenenlere bu son yaşanan olaylardan sonra artık inanamıyorum.

Çünkü;

Esad, verdiği sözleri bahaneler uydurarak yerine getirmedi. Mazeretleri ve bahaneleri inandırıcı olmamakla beraber gelen bilgiler onun mazeretlerini haklı kılacak düzeyde değildi.

Beşşar Esad’ın en güvendiği birimlerden biri olan Cumhuriyet Muhafızları’nın başına kardeşini, Muhaberat adlı istihbaratın başına ise kuzenini yerleştirdi. Ayrıca en önemli ve yetkili makamlarda kendi aşiretinden ve Nusayrı din anlayışına mensup kişiler bulunmaktadır.

Şimdi soruyorum;

Bu kadar güce sahip ve iktidara bu kadar hakim olmasına rağmen nasıl olur da babasının kurduğu yapıyı değiştirmeye gücü yetmez... Bana göre gücü yetmediğinden değil, değişime direnerek kendi koltuğunu korumaya çalışıyor.

Halbuki yalan ve oyalama yerine reformlar başlatılmış olsaydı, Suriye’deki değişimleri kendi kontrolünde gerçekleştirme ve koltuğunu daha bir süre koruma şansı olabilirdi.

Ancak;

Beşşar Esad artık gelinen noktada bu şansı kaybetti. Çünkü halkı artık ona inanmıyor ve onu devirmekte kararlı görünüyor. Zorbalığa başvurdu ve kanın akmasına sebep oldu.

Şu bir gerçek ki; Beşşar Esad, emrindeki güçlere kendi halkının katliam emrini vermesi bir çılgınlıktır ve sonun yakın olduğunun göstergesidir.

Şimdi Beşşar Esad için bir şans daha var. Eğer zerre kadar vicdanı varsa, halkına zerre kadar sevgi ve saygı duyuyorsa; ülkesi Suriye’nin bir Libya olmasını istemiyorsa derhal istifa etmelidir. İnşallah bu fırsatı kaçırmaz ve ülkesini mahvolmaktan kurtarır.

Seçimlere kilitlenen Türkiye, dış politikadaki gelişmelere ‘Fransız’ kalmamalı...

Hareketli seçim süreci ve YSK’nın sebep olduğu krizle meşgul olan Türkiye gündemi, dış politikadaki gelişmelere ‘Fransız’ kalıyor. Gazete manşetleri ve yorumların tamamına yakınının iç politikaya yönelik olması bu görüntüyü vermektedir.

Bazılarıyla sınırlarımız var, bazılarıyla aynı coğrafyada bulunuyoruz. Ancak tüm Arap dünyası ile bizim ‘etle tırnak’ gibi iç içe gecen ve asırlarca süren tarihi beraberliklerimiz var. Temellerini birlikte attığımız ve mayasını ortak değerlerimizle kardığımız o ihtişamlı medeniyetin mensupları olarak yeniden kucaklaşmak ve o yüce değerler etrafında buluşmak için birbirimizden kopuk olmamalıyız.

Emperyalist Batı bu olaylar üzerinden kendi menfaat ve çıkarları doğrultusundaki hareketlerini belirleyen plan ve programını uyguluyor. Biz seçimlere kilitlenip bu gelişmelere bihaber olursak tarihi geçmişimizi inkar ve geleceğe yönelik hedeflerimizi heba etmiş oluruz.

Yani biz; mutlaka ve mutlaka Arap dünyasının yeniden inşa sürecinde olmalıyız. Arap halklarının bu zor günlerinde yanlarında olmalıyız ve demokrasi yolunda tecrübe ve kazanımlarımızla onlara destek vermeliyiz.

Tarih ve siyaset bilimcilerinin “Tarih bazı hataları kabul etmez” uyarılarını siyasilerimiz, devlet ve hükümet adamlarımız kulaklarına küpe etmelidir.

Unutulmasın ki; Dünya gündeminden uzak kalanlar ne bölgesinde ne de dünya siyaset sahnesinde söz hakkına sahip olabilir.

12 Haziran’daki seçimler elbette çok önemli ancak dünyada ve bilhassa Arap dünyasındaki gelişmeler de bizim için son derece önemlidir. Bu gerçekten hareketle; dünyadaki değişim ve yeniden yapılanma süreci de devam ediyor ve mutlaka bu sürecin baş aktörlerinden biri de biz olmalıyız...

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum