1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA ÖZCAN

  3. Yavuz hırsız
MUSTAFA ÖZCAN

MUSTAFA ÖZCAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Yavuz hırsız

15 Mayıs 2013 Çarşamba 06:41A+A-

Beşşar Esat’ın borazancı başları tornadan çıkmış gibi aynı nakaratı tekrarlıyorlar. Reyhanlı’da 50 kadar insanımızın ölümüne neden olan patlamalarla ilgili Suriye Enformasyon Bakanı Ümran Zubi’nin açıklamaları karşısında insanın nutku tutuluyor. Suriye rejimi müseccel marka yalancı olduğundan dolayı bu işin mutfağı olan Enformasyon Bakanlığı’nın başına da en yalancı ve en sahtekar birini koymaları lazımdır. Ümran Zubi de öyle. ‘En iyi savunma saldırıdır’ tarzında Suriye Tanıtma Bakanlığı ve onun kadroları yorumcuları atağa geçtiler. Reyhanlı saldırısını Türkiye’nin veya muhaliflerin yapmış olduğunu yemin billah’la söylüyorlar. Sanki olay sırasında görgü şahidi olduklarını sanırsınız. Hurra TV’de Selim Harba öyle inandırıcı konuşuyordu ki, Reyhanlı olayını MİT’in tezgahladığını ve Başbakan Erdoğan’ın terörist olduğunu iddia etti. Kendimi alamadım ben de rüzgarına kapıldım ve Banyas katliamını da bizimkilerin işi olduğunu söyleyiverdim!

Esasında bu konuşma bana istihbarat tekniklerini hatırlattı. Suriye gibi ülkelerde yapılan sistematik işkenceler altında tutuklular zaman dışı kalmış cinayetleri bile üstlenirler. Adamlar yalana kurulmuş zemberek gibi konuşuyor ve yalanları saydırıyorlar. Lakin içerik boş ve bütün konuşmalar birbirinin kopyası. Sözgelimi, Suriye topçusu Akçakale’de 5 vatandaşımızın ölümüne neden olduğunda bunu inkar etmişler ve yine muhaliflerin üzerine atmışlardı. Bununla da kalsalar iyi. İran mihverinin bir parçası olarak pişkinliğin sınırını aşarak kayıplarımızı şehit ilan etmişlerdi. Güçleri olsa onları cennete de gönderirler. O kadar da merhametliler!

¥

Reyhanlı saldırısında da aynı senaryoyu ve aynı dili kullandılar. Türkiye’nin sınırlarını yol geçen hanına çevirdiğini ve teröristlere silah ve mühimmat sağladığını söylediler. Rus hocaları gibi: Silahla oynarsanız patlar, dediler. Türkiye’de bazı yazar ve çizerler Zubi’nin söyleyemediklerine veya unutup da dile getiremediklerine bile tercüman oluyorlar. ‘Krizin çevresinde dolaşırsan, düşersin’ diyorlar.

Suriye rejiminin maddi gücünü anladık da manevi gücü nereden geliyor? Birincisi, rejime inananlardan bazıları Beşşar’a tapınıyor. Cemal Kutay’ın bir zamanlar Mustafa Kemal hakkında ‘taabbüde layık olduğunu’ söylemesi gibi. Bu ülkede bir de karakola düşenleri Beşşar’ın posterine secde ettiriyorlar. Zorla tapındırıyorlar. Bu durumda kevni güçlere haiz biri olarak Beşşar neden manevi rütbe ve makam dağıtmasın ki?

Bununla birlikte Esat ve ortaklarının nifak veya provokatif eylemleri meyvelerini veriyor. Akçakale meselesinde olduğu gibi tepkiler hemen masum mültecilere ve hükümete yöneliyor. Suriye Milli Koalisyonunun Paris Temsilcisi Münzir Makhus patlamaların siyasi akislerine temas ettiği konuşmasında (Fransa Arabic 24, 13/05/2913, 21 00, 22 00 arası) Esat ile Türkiye’deki muhalefetin hükümete karşı paslaştıklarını ve CHP ve Kılıçdaroğlu’nun Esat’ın bulandırdığı sularda hükümet aleyhinde siyasi avcılık yaptığını söylemiştir.

¥

Suriye rejimi utanmazlığıyla yavuz hırsız rolündedir. Yalan, düzenbazlık ve her türlü hile ve desiseden medet umar. Sözgelimi Buti’yi Muhaberat öldürmüştür. İnşaallah bu onun taksiratının affına ve belki de şahadetine vesile olur. Bunu yaparken bir de muhaliflerin üzerine atmışlar ve böylece muhalifleri itibarsızlaştırmak istemişlerdir. Sahabe veya tabiinden Hucr Bin Adiy’in kabrinin talan edilmesi de böyle olmuştur. Ali Ekber Salihi, Lübnan’da İran ekseninin sesi olarak kabul edilen El Ahbar gazetesine yazmış olduğu bir makalede bu kabrin tahribiyle alakalı tekfircileri suçluyor. Doğru olduğunu farz etsek dahi, rejimin belgeli bir biçimde 850 civarında cami kundaklamasına, hatta birine bile değinmiyor! Muhalefeti içteki saldırılarla yıpratmak ve itibarsızlaştırmak isterken Reyhanlı gibi saldırılarla da AKP hükümetini sarsmaya çalışıyor. Mesafe almış da sayılırlar. Zira halkın öfkesi bir şekilde Suriyeli mültecilere ve hükümete yönlendirildi. Böylece Türkiye’nin bakışı netliğini kaybediyor, bulanıklaşıyor. Hükümet güvenlik riski çemberine alınıyor. Şeytan tecessüm etse Muallim ve Beşşar kılığına girerdi. Rejim yalan uydurma makinesi gibi çalışıyor. Aydınlık ve Cumhuriyet gazetesiyle çok paslaştığı gibi CHP ile de paslaşıyor. Bazen bu hafifliklere MHP de düşüyor. 49 Türk istihbarat yetkilisinin Suriye’nin elinde olduğu yalanını terviç etmişti. Keza mülteci kamplarında Suriyeli kadınların ırzına geçildiğini iddia ediyordu. Beşşar, İsrail’e vaktiyle kundakçı (fireman) demişti ve şimdi ülkesini ve bölgeyi kundaklayan kendisi. Hem de baş kundakçı rolünde. İki de bir Batılılara şirin görünmek için Osmanlı’ya atıyor tutuyor ama kendisi Cemal Paşa’dan ve babasından sonra seffah lakabıyla anılan sayılı kişilerden. Şam celladı ve kasabı. İşte böyle bir rejim neden İsrail’in ve dünyanın işine gelmesin? Bundan dolayı da hiçbir zaman cezalandırılmamıştır. Merhum Adnan Sadedin ile Irak günlerinde yani vefatından çok önce bir mülakat yapmıştım. Apo meselesinden dolayı Türkiye muğberdi. Şunu söylemişti: Türkiye isterse bir iki gün içinde Suriye’yi baştan sona çiğner geçer. Lakin haberiniz olsun bu rejim dünyadaki zıt çıkarlara hizmet eden bir yapıya sahiptir. Bundan dolayı da vazgeçilmezdir. Yanlışlarının hesabını soran yok. Zaten rejimin yanlışları halkı ve Müslüman komşularıyla alakalı. İsrail’e karşı yanlışları veya doğruları göstermelik. Suriye rejimi her İsrail saldırısından sonra ‘zaman ve mekanını belirleyeceğimiz bir zamanda karşılık vereceğiz’ nakaratını tekrarlıyor. Şimdi ise Suriye saldırıları karşısında biz de aynı ifadeleri kullanıyoruz. Ya gereğini yapmalı ya da susmalıyız. Halbuki 1998 ve 1999’da Türkiye Apo konusunda baba Esat’a süngüyü gösterdiğinde etekleri tutuşmuştu. Yine de bugün şartların farklı olduğu inkar edilemez. Bununla birlikte, yapmadıklarımızı söylememeliyiz. Söylediklerimizi de yapmalıyız.

YENİ AKİT

 

YAZIYA YORUM KAT